Caminin şu ana kadar belirttiğimiz yönlerinden başka bir de mimarisinden bahsetmek gerekir ve bu konuda öncelik minbere aittir. Hz. Peygamber (s.a.v.), hutbe okumak için ayağa kalkıp, bir şeye dayanıyordu ki, bu bir hurma kütüğünden başka bir şey değildi. Daha sonra, kiliselerde olduğu gibi bir minberden istifade edilmesi teklifi yapıldı. Bazılarına göre, bu mevzuda Habeşistan'dan misal verildi. Diğer bazılarına göre ise, eskiden bir Filistin hristiyanı olan Tamim ed-Dari, Suriye'den misal verdi. Her hal-ü kârda Hatib'in sesinin uzağa ulaşması için, bu bir zaruretti.

     Cami mimarisinde bir başka şey vardır ki o daha sonra yapılmıştır: «Minare». Başlangıçta, ezan okumak için Bilal, mescide yakın olan bir evin damına çıkıyordu. Mescid-i Nebevi, genişletilmek için tekrar inşa edildiğinde, müezzinin çıkıp ezan okuması için, caminin yanına bir kule yapıldı. Daha Hz. Ömer (r.a.)'ın zamanında birkaç minareden söz edilmektedir. Muhtemelen ezanı, şehrin her tarafına duyurmak için bir çok minare mevcuttu.

     Önceleri mükebbirler (=imamın tekbirlerini daha uzağa ulaştıranlar) vardı. Fakat camilerde, mükebbir için bir yer inşa etmek, muhtemelen Türkiye'in şahsına mahsus bir özelliktir. Çünkü, başka yerde görmedim.

     Devletin ileri gelen adamları için, bir «Hünkar Mahfili» inşa etmek de, bir zaruretin neticesi idi. Hz.Ömer ve Hz. Ali, camide şehid edildiler. Hz. Muaviye camide ağır bir şekilde yaralandı. Ve Hz. Muaviye'nin teşebbüsü iledir ki, çok iyi muhafaza edilen «maksura» inşa edildi. Bu «maksura»lar sadece, başşehrin büyük camisinde değil, taşradaki diğer büyük şehirlerin camilerinde de, valileri korumak için inşa edilmişlerdir. §

 

Ana Sayfa