Şimdi de bir devleti ele alalım. Bir devlette vatandaşlar vardır. Bu vatandaşlar ne yaparlar? Bu tür insan cemiyetlerinde görüyoruz ki vatandaşlar, kendi evlerinden Kral'ın sarayının önüne gelip, ona sadakat yemininde bulunurlar. Çok hayret vericidir ki, bu husus aynen, Kabe için de mevcuttur. Bir Hadis-i Şerifte -ve bunu en az üç sahabe rivayet etmektedir- Hz. Peygamber diyor ki «Hacerü'l-Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir». Yani Kabe'deki Hacerü'l-Esved, Allah'ın yeryüzündeki sağ elini temsil ediyor. Şu halde, Mekke'ye giden hacılar, ellerini Allah'ın sağ eli üzerine koyarak sadakat yemininde bulunurlar. Hacıların, Hacerü'l-Esved'e ellerini koyma hareketinin iki adı vardır: «İstilam» ve «Bey'a». «İstilam»ın kelime manası, «elde etmek» demektir. O halde «antlaşmanın elde edilmesi» Allah, bizim sadakat anlaşmamızı elde ediyor demektir. «Bey'a», bilindiği gibi «Kontrat» demektir. O halde bu, bizim Allahu Teala'ya itaat edeceğimize dair bir kontrat, bir söz vermedir. Bir kralın, kendi vatandaşlarından birine çok güvenmesi halinde Kralın bu vatandaşa vereceği en şerefli vazife, kendi evinin muhafazasıdır. Filhakika bir evi muhafaza etmek demek, içinde yaşayanları ve bunların mallarını muhafaza etmek demektir. Sembolik olarak, Allah ve onun sahip olduğu şeyler Kabe'dedir. Ve biz, onları korumakla mükellefiz. Bildiğimiz gibi tavaf yedi defa, yani yedi turdur. Bu, devamlılık ve sonsuzluğu temsil eder. Niçin? Farz edelim ki gözlerimiz kapalı olsun. Bu halde gece ve gündüzü ayırt edemeyiz. Zaman sonsuz olur. Zamanın başlangıcı, sonucu olmaz ve zaman sonsuz gibi olur. Buna rağmen, eski devirlerde, insan zamanı ölçmek isteğinde haftanın yedi gününü seçmiştir. Bir haftada yedi gün vardır. Sekizinci gün hiç bir zaman gelmez ve yedi gün, devamlı olarak birbirini tekrar eder. Şu |
halde yedi sayısı, sonsuzluğu temsil eder. Biz Allah'ın Evini (Kabe'yi) bekçi olarak muhafaza etmek istediğimizde, bunu devamlı olarak yapmamız lazımdır, yani edebi olarak. Fakat insanın bunu yapması imkansız olduğu için, o yedi rakamını sembolik olarak almış ve böylece yedi tür tavafla, bunu ebedi olarak yaptığını ifade etmek istemiştir. Hz. Peygamber doğduğunda, Hacc vardı. Kabe, Mekkelilere, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den miras kalmıştı. Mekkeliler, atalarının kimileri iyi, kimileri de kötü olmak üzere bazı gelenek ve adetlerini muhafaza etmişler, bazılarını da terk etmişlerdi. Kabe'nin etrafına koydukları putları kötü adetlerine bir örnek olarak verebiliriz. Burada da bir sembolizm vardı. İmam Buharî'ye göre, Kabe'nin etrafında 360 tane put vardı. Neden 360 put? Çünkü her ay 30 gün çeker, on iki ayda da bu 360 gün eder. O halde, demek istiyorlar ki; «Biz her gün Tanrımıza ibadet ediyoruz». Çünkü bu 360 gün her sene aynı olup, değişmeden devam eder. Daha başka adetler vardı ki İslam bunları kaldırmak istedi. Mesela; Kabe'nin önünde bazı oklar vardı ve Mekkeliler oraya giderek bu oklarla fal çekerlerdi. Oklar yerleştirilir ve üzerine bazı kelimeler yazılırdı: Birine «evet» diğerine «hayır», bir başkasına «bekle» vs. Ve bir şey yapılmak istendiğinde, bu oklara müracaat edilirdi. «Bu kızı almalı mıyım?», «Seyahate çıkmalı mıyım?» gibi meselelerde kendilerince mukaddes fal okları çekilirdi. Bunun
için hususi surette bir memur vardı. Bu memur okları bir çantada taşıyordu.
Müşteri, falına bakmak istediği zaman, bu memura bir ücret (300 dirhem veya
bir deve vs.) verir ve memur da elini çantaya sokarak bir ok çekerdi. Bu
oklara «Ezlâm» deniliyordu. |
![]() |