Şu halde, krallık idaresinde ilk şart, krallığın verasetle intikalidir. Krallık idaresinde ikinci husus da şudur: Krallık müebbeddir. Yani seçilen Kral hayatının sonuna kadar kraldır. Kral, genç veya çok yaşlı olarak ölebilir; fakat prensip olarak bütün hayatı boyunca kraldır. Bazı harpler neticesinde, kral tecavüze uğrayıp, yerinden atılabilir. Bu gibi durumlar yine de krallık yönetimine ait genel durumu değiştirmez. Krallık yönetiminin birinci şartı, krallığın verasetle aynı aileden birine intikali, ikincisi de krallığın bütün hayat boyunca devam etmesidir.

     Hepimizin bildiği gibi cumhuriyet idaresi, çok eskiden beri, çeşitli memleketlerde vardı. Cumhuriyet idaresinde iktidarın verasetle intikali mevzubahis değildir. Cumhuriyet idaresinde seçim vardır. Ve bu seçim, belli sürelerde yapılmaktadır. Yani reisicumhur hayatı boyunca seçilmez. Şayet cumhuriyetten maksat, evvelki reisicumhurla hiçbir alakası olmayan birisini, belli bir müddet için seçmek ise, Hulefa-i Raşidin seçiminde bu iki usul da tatbik edilmemiştir.

     Birinci olarak, Hulefa-i Raşidin, belli bir devre için değil, hayatları sonuna kadar seçilmişlerdi. Hatta ilerde göreceğimiz gibi, her zaman seçim de olmamıştır. Şu halde, Hulefa-i Raşidin'in birer reisicumhur olduklarını da söyleyemeyiz. Onlar, bir monarşinin kralı da değillerdir. O halde bunlar ne idi? Mesele budur.

     Acaba bugünkü manada, devleti idare eden bir grup mu vardı? Hayır. Çünkü idare bir tek halifenin elinde idi.

     Mesela; günümüzde Cezayir'i (Bu değerlendirmeler 1975 yılına aittir) örnek alacak olursak, Cezayir'de bir Devlet Reisi yoktur, «İhtilal Konseyi» denen bir grup vardır ki,

bu konsey bir nevi hükümettir. Yani grup hükümeti. Fakat bunun da, Hulefa-i Raşidin ile herhangi bir alakası yoktur.

Şayet dünyada mevcut idare şekillerini iki veya üçle tahdit edecek olursak, yani, cumhuriyet, monarşi (krallık) veya bir grupla (oligarşi) idare şeklinden başka hükümet şekli yoktur desek sorumuzun cevabı güç olacaktır. Bunun aksine olarak, Hulefa-i Raşidin'in idare şeklini, kendine mahsus bir idare olarak düşünecek olursak, yani kendilerine mahsus bir hükümet şekillerinin olduğunu kabul edersek o zaman sorunun cevabı kolay olacak ve dördüncü, beşinci hükümet şekilleri vardır diyebileceğiz.

      Ve ben şahsen zannediyorum ki, Hulefa-i Raşidin'in idaresi, kendilerine mahsus bir hükümet şekli idi. Onların idaresi, ne monarşi ne cumhuriyet ve ne de bir grupla idare etme şekli idi, Hulefa-i Raşidin'in hükümet şekli, kendilerine mahsus bir hükümet şekli idi. Şu halde, bu bir nevi cumhuriyet ile monarşi karışımıdır. Yani Hulefa-i Raşidin hükümetinde, monarşinin bazı özellikleri vardı: Hayat boyunca seçilmek gibi. Aynı zamanda cumhuriyet idare şeklinden de bazı özellikler taşıyordu. Seçim gibi.

Bu fikir nereden geldi? Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra, sahabe niçin cumhuriyet olmayan, monarşi olmayan bu farklı hükümet şeklini seçti? Ben bu idare şeklinin bizzat Arap cemiyetinden geldiğini iddia ediyorum. Bilindiği gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında Araplar kabilelerden müteşekkil idi. Bilhassa Mekke ve Medine'de, Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hayatını geçirdiği yerlerde krallıklar ve cumhuriyet hükümetleri yoktu, sadece kabileler vardı.

        

Ana Sayfa

devamı