Kur'an'ın bu hususta
belirttiği gerçek şudur: Göklerde ve yerde bütün egemenlik, otorite ve
yetkilere mâlik olan ancak Allah'tır. Yakarma O'na mahsustur. Bütün nimetler
O'nun kudret elindedir. Emretmek sadece O'na aittir. Kuvvet, ister istemez
O'na itaat etmeye, emrine boyun eğmeye mecburdur. O'ndan başka otorite
yoktur. Göklerde ve yerde O'ndan başkasının hükmü geçmez. Yaratılışın
sırlarını, nizamını, idaresini O'ndan başkası bilemez.
Hükmünün selahiyetleri
hususunda kimse O'na ortak olamaz. İşte bunun için gerçekte O'ndan başka
ilâh yoktur.
Gerçekte Allah'tan
başka ilâh olmadığına göre, başkasını ilâh kabul ederek yapılan her iş
temelden geçersizdir. İster ona yapılan dua ve işlerini ısmarlama olsun;
ister ondan korkmak ve ona ümit bağlamak olsun; isterse onu Allah huzurunda
bir şefaatçi kabul etmek veya ona mutlak itaat ve emrine düşüncesizce
uymak şeklinde olsun; Allah'tan başkasına bağlanan bu maddi ve manevi
bağların Allah-u Teala'ya tahsis edilmesi gerekir. Zira O, yalnız başına
bütün otoriteye mâliktir.
Kur'an-ı Kerim'in
konuya ilişkin delil gösterme üslûbuna gelince: Bunun için Kur'an'ın şu
çarpıcı ve mucizevi ifadesine bakalım:
"O, gökte de
ilâh, yerde de ilâh olan bir Allah'tır. O yegâne hüküm ve hikmet sahibidir,
her şeyi hakkıyla bilendir." ( Zuhruf, 84).
"Yaratan Allah,
yaratmayan gibi midir? Artık iyice düşünmeyecek misiniz?" (Nahl,
17).
"Halbuki Allah'ı
bırakıp da çağırdıkları nesneler, hiç bir şey yaratamazlar. Onların kendileri,
yaratılıp duruyorlar. Sizin ilâhlarınız bir tek ilâhtır. (Nahl, 20-22).
"Ey insanlar!
Allah'ın üzerinizdeki bunca nimetini kalbinizle hatırlayın; dilinizle
anın. Sizi gökten ve yerden rızıklandıracak,Allah tan gayri bir yaratan
var mı?O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.O halde nasıl tevhidden küfre çevriliyorsunuz?(Fatır,3)
“Mekkelilere de ki:Bana
haber verin! Eğer Allah kulağınızı, gözlerinizi alıp sizi sağır ve kör bırakırsa,kalplerinizin
üstüne bir de mühür vurursa,Allah’tan başka onları size getirtecek ilah
kimdir?(En’am,46)
“O öyle Allah’tır
ki,kendinden başka hiç bir ilah yoktur.Önünde de sonunda hamd O’nundur.
Hüküm de O’nundur.Siz ancak O’na döndürülüp götürüleceksiniz.De ki:Eğer
Allah üzerinizde geceyi ta kıyamete kadar fasılasız devam ettirse , Allah’tan
başka size bir ışık getirecek ilah kimdir?Bana haber verin. Hala dinlemeyecek
misiniz? De ki:Eğer Allah gündüzü kıyamete kadar aralıksız devam ettirse, size
içinde dinleneceğiniz bir geceyi, Allah’tan başka getirecek ilah kimdir? Bana
haber verin.Hala görmeyecek misiniz? (Kasas 70-72)
“Habibim onlara de
ki:Allah’ı bırakıp ta O’nun ortağı olduklarını kupkuru iddia ettiklerinize
istediğiniz kadar yalvarın.Onların ne göklerde ne yerde bir zerre miktarına
bile güçleri yetmez.Onların buralarda hiçbir ortaklığı olmadığı gibi O’nunda
bunlardan bir yardımcısı yoktur.O’nun nezdinde ,kendisinin izin verdiği
kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.(Sebe22-23)
“Gökleri ve yeri
Hakkın ikamesini sebep olarak O yarattı.Geceyi gündüzün üzerine bürüyüp
örtüyor.Gündüzü de gecenin üstüne sarıyor.Güneşe ,Ay’a boyun eğdirdi.Her
biri bir vakit için cereyan etmektedir.(Zümer 5)
"O Sizi bir kişiden
yarattı. Sonra ondan da eşini meydana getirdi.Sizin için davarlardan sekiz
çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir
yaratılıştan sonrada öbür yaratılışlar kalb edip duruyor.İşte Rabbiniz
olan Allah. Mülk O'nun. O'ndan başka hiç bir ilâh yok. Böyle iken siz
nasıl olup da O'na ibâdetten döndürülüyorsunuz?" (Zümer 6).
"(O nesneler
mi) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için bir su indiren mi?
Öyle bir su ki, Biz onunla sizin bir ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz
nice güzel bahçelerin bitkilerini yeşertiyoruz. Allah ile beraber bir
ilâh ha? Hayır. Onlar sapıklıkta devam eden bir topluluktur. O nesneler
mi yoksa yeri karargâh yapan, aralarından ırmaklar akıtan, ona has ve
sabit dağlar kuran, iki denizin arasına perde koyan, Allah ile beraber
bir ilâh ha? Hayır. Onların çoğu (tevhidi) bilmiyorlar. Yoksa bunalmışa,
kendisine dua ettiği zaman icabet eden, fenalığı gideren, sizi yeryüzünün
halifeleri kılan mı? Allah ile beraber bir ilâh ha? Siz ne kıt düşünüyorsunuz?
Yahut o kara ve denizlerin karanlıkları içinde sizin yolunuzu doğrultmakta,
rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci göndermekte olan mı? Allah ile beraber
bir ilâh ha? Allah onların tuttukları ortaklardan çok yüce, çok münezzehtir.
Yahut yaratmayı önce başlatan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten
ve yerden mıhlandıran mı? Allah ile beraber bir ilâh ha? De ki: "Eğer
(şirk koşmanızın) doğruluğuna inanıyorsanız getirin delilinizi."
(Nemi. 60-64)
"O (Allah) ki
göklerin ve yerin mülkü O'nun-dur. Hiç bir evlat edinmemiştir O. Mülkünde
O'nun bir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratıp, bir düzen ve bir ölçü
tayin etmiştir. Böyle iken kâfirler, O'nu bırakıp da birtakım ilâhlar
edindiler ki, bunlar hiç bir şey yaratamazlar. Bilakis kendileri yaratılıp
durmaktadır. Onların, nefisleri için ne bir zararı gidermeye, ne de bir
fayda sağlamaya güçleri yetmez. Öldürmeye, diriltmeye, ölenleri yeniden
diliriltip kabirden çıkarmaya ise, hiç güçleri yoktur" (Furkan, 2-3).
"O, gökleri ve
yeri yoktan var edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir? O'nun bir eşi de
yoktur. Her şeyi O yaratmıştır. Ve O her şeyi hakkıyla bilendir. İşte
Rabbiniz olan Allah! O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O, her şeyi yaratandır.
O halde O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde kendisine güvenilip dayanılacak
mutlak bir vekildir." (Enam, 101,102).
"İnsanlar içinde,
Allah'tan gayrisini O'na denkler sayanlar da vardır ki, onlara Allah'a
olan sevgi gibi muhabbet beslerler. İman edenlerin Allah'a sevgisi ise,
her şeyden sağlamdır. Allah'a eş tutarak nefislerine zulmedenler, azabı
görecekleri zaman bütün kuvvet ve kudretin hakikaten Allah'ın olduğunu
(gözleri ile görür gibi) bilselerdi!" (Bakara, 165)
"De ki: Allah'ı
bırakıp da tapmakta olduklarınızın ne olduğunu gördünüz mü? Onların yerden
hangi şeyi yarattıklarını bana gösterin. "Allah'ı bırakıp da, kendisine
kıyamete kadar cevap veremeyecek kişiye tapmakta olan kimseden daha sapık
da kimdir? (Ahkâf,4-5)
"Eğer göklerde
ve yerde, Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak
ki harap olup gitmişti. (Demek ki) Arşın Rabbi olan Allah (onların vasıf
edegeldikleri) her şeyden yücedir; münezzehtir. O, yapacağından mes'ul
olmaz; fakat onlar sorumlu olurlar" (Enbiya, 22, 23)
"Allah hiç bir
çocuk edinmemiştir. Onunla birlikte hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı,
elbette her bir ilâh kendi yarattığını sürükleyip götürür ve elbette kimi
kimin üstüne galip gelip yükselirdi" (Müminûn, 91).
"De ki: Allah
ile beraber, söyleye geldikleri gibi başka ilâhlar bulunsaydı, o takdirde
onlar Arşın sahibine elbet bir yol ararlardı. O, bunların söylemekte oldukları
şeylerden tamamıyla münezzehtir; yücedir; büyüktür." (İsra, 42, 43)
Bu âyetlerde baştan
sona kadar, şu temel düşünceyi buluruz: ûlûhiyet ve otorite (mutlak egemenlik)
birbirini gerektirilir; mânâ ve ruh bakımından farkları da yoktur. Otoritesi
bulunmayanın ilâhlığı mümkün olmadığı gibi, ilâh kabul edilmesi de yakışık
almaz. Mutlak otorite sahibinin ilâhlığından söz edilebileceği gibi, tek
başına ilâh oluşunun da kabul edilmesi gerekir. Çünkü herhangi bir şahsın
bir ilâhtan istediği, bütün ihtiyaçlarının yerine getirilmesi ise bunun
otoritesiz (egemenlik) bir güç tarafından yapılması mümkün değildir. Kişilerin
güçsüz bir varlığa yönelmesi ve ondan bir şeyler ümit etmesi, göle maya
çalmak gibidir.
Kur’an-ı Kerim'in
bu temel fikre dayanarak delil getirdiği ifâde tarzının başlangıç ve sonucunu,
tam manâsıyla aşağıdaki şekilde anlamak mümkündür:
1.Muhakkak ki sizin
önemsemeyip basit gördüğünüz ihtiyaçların giderilmesi, zararların defedilmesi,himaye
etmek, muvaffakiyet vermek, yardım ihsan etmek, gözetmek, korumak, dualara
icabet etmek gerçekte önemsiz ve sıradan işlerden değildir. Aksine bütün
bunların, bu kâinattaki bütün yaratma, idare etme işlerini üstüne alan
bir güç ve otorite ile sarsılmaz bir bağlantısı vardır. Eğer siz en önemsiz
ihtiyaçlarınızın bile giderilmesi için gerekli nizamı düşünürseniz, gökte
ve yerde sayısız faktörlerin varlığı olmadan onların giderilmesinin imkânsızlığım
anlarsınız . Bunun için içtiğiniz bir bardak suyu veya yediğiniz bir buğday
tanesini misal alınız; sizin için hazırlanıp elinize ulaşmadan önce güneş,
toprak, rüzgar, deniz, vs. gibi nelerin onların hazırlanmasında rol oynadığını
düşünebiliyor musunuz? Hakikaten duanıza icabet, ihtiyaçlarınızın giderilmesi
ve bunlara bağlı işler basit bir otorite ile olacak işlerden değildir.
Bu öyle bir otoriteyi gerektirir ki, göklerin ve yerin yaratılışını, gezegenlerin
harekete geçirilişini, rüzgârın estirilişini, yağmurun yağdırılmasını,kısaca
bütünü ile bu kâinatın nizamının idaresini elinde tutabilsin.
2.Bu egemenlik, parçalanma
kabul etmez. Yaratma işinin bir güçte, rızık işinin diğer bir güçte olması
imkânsızdır. Nitekim meydana getirmenin birinin, hastalık ve şifanın diğerinin,
ölüm ve hayatın bir üçüncüsünün gücü dâhilinde olması da ayın şekilde
imkânsızdır. Çünkü durum böyle olsaydı, bu, kâinat düzeninde hiç bir şeyin
yerli yerinde durmasına imkân kalmazdı. O halde, bütün otorite ve selâhiyetlerin
göklerde ve yerdeki her şeyin bir hakimin kudret elinde olması gerekir.
Bu âlemin nizamı, işin böyle olmasını gerektirir; gerçek de böyledir.
3.Egemenlik, tek olan
bir egemenin elinde olursa, ondan başkasında en ufak ve ehemmiyetsiz bir
miktarı bile bulunmazsa, ilâhlık da şüphesiz O'na mahsustur; başkasının
değil, sadece O'nundur. Bu hususta ortağı da yoktur. Ondan başka birinin
sana yardım etmeye, duanı kabul etmeye, seni korumaya veya senin yardımcın,
velin, vekilin olmaya, sana bir zarar veya fayda sağlamaya gücü yetmez.
Şu halde bu kabilden hatıra gelebilecek bütün mânâlarda, (Ey insanlar!)
sizin için Allah'tan başka, tek hâkim olan Allah'a yakınlığı dolayısıyla,
O'nun huzurunda şefaati kabul edilen, sözü geçen bir ilâh olması da mümkün
değildir. O'nun idaresine ait bir şeye karşı çıkmak kimsenin harcı olmadığı
gibi, O'nun işlerinden her hangi birine müdahele etmeye de kimsenin gücü
yetmez. Şefaati kabul veya red etmek sadece O'nun irâdesine bağlıdır.
Şefaatini O'nun nezdinde kabul ettirecek güç ve kuvvete sahip bir kimsede
yoktur.
4.Üstün otoritenin
gereği,hüküm ve emrin,güçlü ve tek olana ait olması ve egemenliğinin basit
bir parçasının dahi başkasına geçmemesi gerekir. Yaratmak O'na aittir.
Bu hususta ortağı yoktur. İnsanları rızıklandıran O'dur.Başkasının bu
işte bir katkısı yoktur.Bu kâinatın nizamını idare eden ve onun işlerini
yürüten O'dur. Bütün bunlarda hiçbir ortağı yoktur.
Buna göre akıl, hüküm,
emir ve kanun koymanın O'n-dan başkasının kudreti dahilinde olmadığını
tasdike mecburdur. Bütün bunlardan her hangi birinin O'na ortak oluşunu
açıklayabilecek hiçbir gerekçe bulunamaz. O'ndan başkasının, gökte ve
yerdeki hükümranlığı altında, zor durumda bulunanı kurtardığını, ihtiyaç
sahibinin ihtiyacını giderdiğini, dua sahibinin duasına icabet ettiğini,
sıkıntıda kalmışın sıkıntısını giderdiğini kabul etmek affedilmez hatadır.
Yine şunların da, O'ndan başkasında bulunduğunu kabul etmek hatadır: Kendi
kendine müstakil bir egemen, istediğini dilediği gibi yapabilen bir âmir,
kanun koymada mutlak kudret sahibi bir kanun koyucu, yaratma, rızık verme,
diriltme, öldürme, güneşi ve ayı emri altına alma, gece ve gündüzü birbiri
arkasına getirme, kaza kader, hüküm, mülk, emir ve şeriat sahibi olma...
Çünkü bütün bunlar tek otoritenin muhtelif yönleri ve tek hükümranlığın
değişik görüntüleridir. Hükümranlık ve egemenlik, hiçbir şekilde parçalanma
kabul etmez.
Allah tarafından gönderilmiş
bir delil olmaksızın, O'ndan başkasına itaat eden ve ona itaatin gerekli
olduğuna inanan, Allah'tan başkasına dua edip bir şey isteyen kimse gibi
Allah'a şirk koşmuştur. Siyasal anlamıyla kendisini mülkün sahibi, üstün
ve mutlak egemen olduğunun iddia edenin iddiası(Bu hususun etraflı açıklaması
için bk. Ebu'l-Alâ Mevdûdî, İslâm'da Siyâset Nizâmı) ilâhlık iddiasında
bulunarak insanlara: 'Ben sizin veliniz, kefiliniz, koruyucunuz ve yardımcınızım'
deyip de, tabiat kanunları dışında kalan mânâlarıyla bunu söyleyen kimsenin
iddiası gibidir.
Kur'an-ı Kerim'de
yaratmada, eşyayı takdir ve tayinde, âlemin nizâmının idaresinde Allah'ın
ortağının olmadığını bildirirken hemen onunla birlikte, egemenliğin ve
mülkün de yalnız O'na ait olduğu vurgulanmıştır.
Bu da açıkça şunu
göstermektedir: Ulûhiyyet aynı zamanda egemenlik ve mülk anlamlarını da
kapsamaktadır. Bu anlamlarıyla da Allah'a her hangi bir şekilde ortak
koşmamak, İlâh'ın birliğini kabulün gerekleri arasındadır.
Aşağıdaki ayetler,
bu hususu yukarıda geçenlerden daha açık beyan etmektedir.
"De ki: Ey mülkün
sahibi Allah'ım! Sen mülkü, kime dilersen ona verirsin; kime dilersen
mülkü ondan çekip alırsın. Kimi dilersen o’nun kadrini yükseltir, kimi
dilersen onu alçaltırsın" (Ali İmran, 26).
"De ki: Sığınırım
insanların yegâne mâlikine, insanların mabuduna." (Nas,l,3)
Kur'an bunu Mü'min
Sûresinde daha açık zikreder:
"O kavuşma günü
onlar kabirlerinden fırlayıp çıkarlar. Onlardan sâdır olan hiç bir şey,
Allah'a gizli kalmaz. Allah buyurur: Bugün mülk (mutlak egemenlik ve her
şeye sahip olmak) kimindir? (Yine kendisi cevap verir:) Bir olan, her
şeye hâkim ve kahhar olan Allah'ındır" (Mümin, 16)
Yâni insanların bu
hakikatleri görmelerini engelleyen perdeler kalkıp, onların durumlarından
hiç birinin Allah'a gizli olmadığının anlaşıldığı gün, bir çağrıcı "Bu
gün mülk kimindir?" diye nida eder: Cevap: "Hükmü bütün halka
üstün gelen Allah'a aittir." Bu âyeti, Ahmet b. Hanbel'in rivayet
ettiği şu hadis ne güzel açıklıyor:
Abdullah b. Ömer'den:
Resulullah (s.a.) bir gün minber üzerinde "Müşrikler, Allah'ı hak
ve layık olduğu şekilde takdir etmediler. Halbuki kıyamet günü yer küresi,
toptan ancak O'nun bir kabzasıdır. Gökler de O'nun sağ eli ile toplanıp
durulmuştur. O, müşriklerin kendisine katmakta oldukları ortaklardan münezzehtir,
çok yücedir" (Zümer, 67) âyetini okudu. Rasulullah (s.a) elini ileri
geri sallayarak şöyle buyuruyordu: " Rabbim nefsini övdü de, Ben
Cebbarım(Kırılanları onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla
yaptıran)Ben Mütekebbirim(Her yerde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren),
Ben Azizim(Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip), Ben kerimim(Sonsuz cömert,
çok affeden) (diye buyurdu.) Bunun üzerine minber, Resulullah’ı öyle salladı
ki "Onu düşürecek" zannettik. (Hadislerin kaynaklarına ve sıhhat
durumlarına dâir teknik bilgiler, kitabın sonuna eklenmiştir. Hadislerin
sonuna konan Roma rakamlarından bu bilgiler takip edilebilir)