Daha önceki bölümlerde geçen ayetlerden, Rab kelimesinin mânâsının
hiçbir boyutunun eksik kalmayacağı bir şekilde apaçık anlaşıldığını zannederim.
Artık rûbubiyet konusunda sapıklığa düşen ümmetlerin düşüncelerinin ne
olduğuna , niçin Kur'an'ın onları nakzetmek ve reddetmek istediğine ve
Kur'an'ın neye davet ettiğine bakmamız yerinde olur. Bunun için Kur'an-ı
Kerim'in zikrettiği bu sapık ümmetlerden her birini, biri birinden ayrı
ayrı ele alarak, inançları, fikirleri yönünden inceleyip, durum iyice
anlaşılıncaya kadar açıklamalıyız.
NUH (a.s)'UN KAVMİ
Kur'an'ın zikrettiği kavimler içinde tarihi
bakımdan en eski olanı Nuh (a.s)'un kavmidir. Onlardan bahseden ayetlerden,
onların Allah'ın varlığını inkâr etmedikleri anlaşılıyor. Bizzat Kur'an-ı
Kerim aşağıdaki sözleri ile Nuh (a.s)'un davetine, karşı cevaplarını açıklıyor:
"Nuh kavminin ileri gelenleri şöyle derler: "Bu sizin
gibi bir insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük sağlamak
istiyor o. Eğer Allah Peygamber göndermek dilese idi, elbette bize melekler
indirirdi" (Müminun 24)
Allah'ın bu evrenin yaratıcısı olduğunu, birinci ve ikinci
mânâsı ile alemlerin Rabbi bulunduğunu da inkâr etmiyorlardı. Zira Nuh
(a.s) onlara:
"O, sizin Rabbinizdir. Ve nihayet ancak O'na döndürüleceksiniz"
(Hud, 34).
"Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok yargılayıcıdır."
(Nuh, 10). "Görmediniz mi, Allah yeri göğü birbiri ile ahenkli olarak
nasıl yaratmış, onlara da ayı bir nur yapmış, güneşi de bir kandil olarak
asmıştır. Allah sizi yerden bir ot gibi bitirdi"
(Nün, 15-17) dediği zaman, onlardan hiç birisi kalkıp da Nuh (a.s)'a: "Allah
Rabbimiz değildir", yahut da "Göklerde ve yerde olan her şeyi
idare eden O değildir" dememiştir.
Onlar, Cenab-ı Hak'kın kendilerinin ilâhı olduğunu da inkâr
etmiyorlardı. Bunun için Nuh (a.s), onları doğru yola şu sözü ile davet
etti: "Sizin için Allah'tan başka ilâh yoktur." Şayet kavmi,
Allah'ın uluhiyetini inkar etselerdi, o zaman Nuh (a.s)'un onları davet
şekli bundan başka olurdu ve meselâ şu şekilde konuşurdu: "Ey kavmim!
ilâh olarak Allah'ı seçiniz"
Burada akla şu soru gelebilir: "O halde, onlarla peygamberleri
Nuh (a.s) arasındaki anlaşmazlık neydi?" Bu durumda biz de, Kur'an
ayetlerim iyice araştırır ve izlersek anlaşmazlık konusunun ancak iki
noktadan doğduğunu anlarız.
Evvela, Nuh(a.s) kavmine şöyle diyordu: "Muhakkak alemlerin
Rabbi olan, sizi ve bütün bu âlemleri yarattığına inandığınız Allah, ihtiyaçlarınızı
giderendir. O, hakikatte sizin tek olan ilâhınızdır. O'ndan başka ilâh
yoktur. O'ndan başkasının, sizin ihtiyaçlarınızı gidermeğe, sizden sıkıntıları
kaldırmaya, dua ve dileklerinizi işitmeye gücü yetmez. Bundan dolayı sadece
O'na kulluk etmeniz ve sadece O'na boyun eğmeniz gerekir."
"(Nuh kavmine:) "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin.
Sizin O'ndan başka hiç bir ilâhınız yoktur" (Araf, 59). "Nuh
dedi ki: "Ey kavmim! Bende hiç bir sapıklık yoktur. Fakat ben, kâinatın
Rabbinden gönderilmiş bir peygamberim. Size Rabbimin vahiy ettiklerini
tebliğ ediyorum" (Araf 61,62).
Kavmi ise, bunun aksine Allah'ın, alemlerin Rabbi olduğunda
ısrar ediyorlardı. Ancak bu âlemin nizamını idarede etkisi olan başka
ilâhların da var olduğuna, ihtiyaçlarını onlara da
arz edebileceklerine, onlara da inanmaları gerektiğine kanaat getiriyorlardı.
Dolayısı ile Allah'la beraber onları da ilâh tanıyorlardı.
"Sakın taptıklarınızı bırakmayın! Hele Ved'den, Suvaa'dan,
Yeğus'tan, Yeuk'tan, Nasır' dan, zinhar vazgeçmeyin, dediler" (Nuh,
23).
İkinci olarak; onlar Allah'ın Rabliğine, hepsinin yaratıcısı,
göklerin ve yerin sahibi, bu alemlerin işini idare eden olması yönünden
inanıyorlardı. Ancak ahlaki, sosyal, medenî, siyasî ve diğer hayatî işlerde
hüküm ve üstün otoritenin yalnızca O'na ait olduğunu, doğru yolu gösterenin,
kanun koyanın, emretme ve yasaklamaya yetkili olanın yalnızca O olduğunu,
yalnızca O'na tabi olunacağını söylemiyorlardı. Bütün bu işlerde, Allah'tan
gayrı olarak reislerini ve âlimlerini rabler ediniyorlardı. Nuh(a.s)'un
onları daveti ise bunun aksine, rabliği ayrı ayrı rablar arasında taksim
etmemeye ve rab kelimesini, bütün mânâları ile Allah'ı tek Rab olarak
seçmelerine, Allah'ın, yeryüzündeki vekili olarak, Allah'tan vahiy yolu
ile alıp tebliğ ettiği bütün ilâhi emirlerde kendisine tabi olmalarına
dâirdi. Onlara şöyle diyordu:
"Şüphesiz ben, size gönderilmiş emin bir peygamberim,
artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" (Şuara,107,108)
|