AĞIR DAVRANANLAR
"Ey İnananlar,
(uyanık bulunup) korunma tedbirlerinizi alın, bölük bölük ya da hep
birlikte savaşa gidin."
"İçinizden bir kısmı var ki pek ağır davranır. Eğer size bir felaket
erişirse! 'Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım' der."
"Eğer Allah'tan size bir nimet erişirse, sizinle kendisi arasında
hiçbir şey yokmuş gibi: 'Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir
başarı kazansaydım' der." (Nisa Suresi, 71-73)
Tertip ve düzen sembolü topluluklar halinde çıkın sefere... Veya topluca
seferber olunuz. Sakın -daha önce görüldüğü gibi- bazılarınız çekingen
davranmaya kalkışmasın. Bazılarınız da konuyu ağırdan alayım demesin.
Çünkü karşımızda sadece dış düşmanlar bulunmuyor. Aynı zamanda cihada
istekleri olmayan, yerinden istemeyerek kalkan ve konuyu ciddiye almayanlar
da bir iç düşman olarak sürekli karşımızdadır. Bunlar ister savaşa karşı
ağır davrananlar isterse cihada çıkmaktan çekinenlerin kendi taraflarına
çektikleri kimseler olsun sonuç olarak aynıdır. Çünkü bunlar münafıkların
tesirinde kalarak onların tarafına girmiş olurlar. Gerçekten ayette
geçen "Leyübettienne" (ağır davranacaklar) kelimesi bütün
ağırlık ve güçlülüğüyle seçilmiş bir kelimedir. Çünkü insan dili, bu
kelimenin harflerini söylerken hata etmektedir. Aynı zamanda ayetin
sonu gelinceye kadarda büyük güçlükle karşılaşmaktadır. Bu kelimenin
söylenişinde lisana, tarifi imkansız bir ağırlık çöküyor. İşte Allahu
Teala kalplerdeki sinsi hareketleri bütün gizliliğiyle betimlemek için,
bu tür söylenişi güç, ağır kelimeler seçiyor. İşte Kur'an-ı Kerim'in
edebi betimlemesinde görülen son derece mükemmel sahneler. Tek bir kelimeyle
tarifi imkansız olayları ne de çabuk çizi veriyor. Evet cümleleri işte
böyle süslüyor Kur'an. "Şüphesiz aranızda pek ağır davrananlar
da var..." Şu içinizde ağır davrananlar yok mu ki onlar Müslümanlar-dan
sayılırlar, -bu tutumlarını- hiç kimseden çekinme- \ den devam ettirmektedirler.
Hala ısrar ediyorlar. Ve bu . yolda ellerinden geldiği kadar çalışıyorlar.
İşte bu, cümledeki farklı tekrarlarla yapılan yeni bir tekrar usulü!
Böylece Allah bu topluluğun yalnızca cihada çıkmamak için ağır davranmalarındaki
ısrarı ifade ediyor. Aynı zamanda böyle bir hareketin Müslümanların
safına indirdiği olumsuz etkinin şiddetini gösteriyor. Müslümanların
bu yüzden karşılaştıkları felaketlerin büyüklüğünü . dile getiriyor!
Bunun için ayet-i kerime aydınlatıcı projektörlerini onların üzerine
ve nefislerinin derinliğine salıveriyor. Ve böylece onların nefret verici
gerçek yönlerini anlatıyor. Bütün bunlar ise Kur'an'ın kendine özgü
ve o hayret verici betimleme metodu ile yapılıyor...
İşte onlar. Tüm çıplaklıkları, iç ve dış yönlerinin açıklığıyla gerçek
durumları... Sözleri ve fiilleri ile yine onlar... İşte görüyorsunuz
ya onlar bütün çıplaklıklarıyla gözler önüne serilmiştir. Tıpkı bir
mikroskop altındaymış gibi kalplerinin ve gözlerinin gizledikleri açıklanıyor.
Ve onları böyle davranmaya iten sebepler belirtiliyor.
İşte onlar... Resulullah'ın devrinde oldukları şekliyle... Ve her zaman,
her yerde bulundukları gerçek durumlarıyla gözler önünde... İşte gayet
basit değerler peşinde koşuşan zayıf ve dönek münafıklar... Kişisel
çıkarlarından başka hiçbir gayeleri yok.
Kendi küçük ve basit ufuklarından başka ufuk tanımıyor onlar. Bütün
dünyayı bir an bile unutamadıkları kendi şahıslarından oluşan bir esas,
bir eksen etrafında döndürmeye çalışıyorlar. Onlar cihaddan geri kalıyorlar.
Yavaş davranıyor onlar. Açıkça da yapmıyorlar bunu. Değneği tam ortasından
tutuyorlar. Kâr ve zarar konusundaki görüşleri ise küçücük zayıf münafıklara
yaraşır bir şekilde.
Geri kalıyorlar savaştan. Şayet İslam mücahidlerine bir eziyet isabet
edecek olursa ve düşebilecekleri eziyetlere yakalanırlarsa o savaşa
gitmeyip de geride kalanlar sevinirler ve zannederler ki savaştan kaçmaları
ve yakalanmamaları kendileri için bir nimettir.
"Eğer size bir felaket erişirse: 'Allah bana lütfetti de onlarla
beraber bulunmadım' der."
Onlar bu hareketlerini Allah'a bağlamaktan hiç de sıkılmıyorlar. Çünkü
onlar bu kurtuluşu kendileri için büyük bir nimet sayıyorlar. Halbuki
onlar Allah'ın emrine aykırı davranarak yerlerinde oturup kalmışlardı.
Bunun için böyle bir kurtuluşun hiçbir zaman Allah'ın nimeti olması
düşünülemez. Allah'ın nimetine, O'nun emirlerine yan çizerek asla ulaşılamaz.
Her ne kadar bir kurtuluş gibi görünse bile hakikatte hiç de öyle değildir...
Evet, Allah için didinip çalışmayanların yanında bir nimettir bu. Allah'ın
kendilerini niçin yarattığını kavramayacak derecede adileşen zavallıların
yanında bu bir nimettir. Allah'a ibadet ederek Allah'a bağlılıklarım
açıklamazlar. Ve onlar yeryüzünde Allah'ın nizamını gerçekleştirmek
için cihada sarılmazlar. Evet yeryüzünde ayaklarının altındaki karıncadan
yüksek ufuklara varıncaya kadar hiç bir şeyden haberdar olamayanların
yanında bu bir nimettir. Allah yolunda, O'nun nizamını gerçekleştirmek
için açılan cihadda ve Allah'ın sözünü yüceltmek uğruna atılan adımda,
karşılaşılan tüm felaket ve acıların Allah tarafından seçilmiş birer
fazilet ve ihsan olduğunu düşünemeyen zavallıların yanında bu bir nimettir
elbette. Çünkü Allah nimetin değerini bilenlerin hayata, beşeri noksanlıklarının
üzerine çıkarmak için rahmetini kullarından dilediklerinin üzerine indiriverir.
Yeryüzünün bütün bağlarından kurtarıp yüksek bir yaşamla şereflendirmek
için bir nimet olarak sunar. Böyle bir hayata yalnız bunlar kavuşabilir...
Allah'ın emirlerini çiğneyenlerin duyuları yoktur bu hayatta. Bu ayrılışla
ve yükselişle ahirette Allah'a yakın bir makam hazırlamak için... Şehidlerin
konak yerinde... Ve şehidlerin yanında bulunmak için...
Bütün insanlar muhakkak ölecektir! -Allah yolunda canlarını feda eden-
şehidler. "Şahadet şerbetini içenler, sadece onlardır". Ve
bu Allah'ın büyük bir ihsanıdır onlara.
Eğer olay başka şekilde sonuçlanacak olursa... Ve Allah tarafından ganimetin
gelmesi halinde büyük bir fazilet ve nimete kavuşacak olurlarsa... İşte
o zaman cihada çıkmayıp kazançlı bir savaşa katılmadıklarından dolayı
büyük bir pişmanlık duyacaklardır!.. Çünkü bu, onların kazanç ve zarar
hakkındaki küçük ve cılız anlayışları yanında büyük bir kârdır şüphesiz.
"Eğer Allah'tan size bir nimet erişirse sizinle kendisi arasında
hiçbir şey yokmuş gibi: 'Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük
bir başarı kazansaydım'
Ganimet ve dönüş... İşte onların "Büyük başarı" olarak vasıflandırdıkları
hayalleri... Mümin zafer ve ganimetle yurduna dönmeyi kötü karşılamaz.
Ama bunun Allah'tan gelmesini bekler (ister). Müminin, başına bela gelmesini
temenni etmesi olmaz. Ancak Allah'tan afiyet dilemesi istenir. Ancak
bütün bu konularda mü'minin düşüncesi bunlardan farklıdır. Evet mü'min;
Kur'an-ı Kerim'in bu kitle için çizdiği nefret ettirici iğrenç düşünceden
farklı bir düşünceye sahiptir.
Mü'minler hiçbir zaman felaket için istekte bulunmazlar. Müslümanlardan
beklenen Allah'tan afiyet dilemeleridir. Fakat Müslümanların sahip oldukları
tüm düşünce, Kur'an-ı Kerim'in bu topluluk üzerinde çizmiş olduğu nefret
ettirici ifadedeki düşünceden tamamen ayrıdır.
Mü'minler Allah'tan afiyet dilerler. Cihad davetini duyar duymaz uçarcasına
koşarlar. Ve Allah'tan iki sonuçtan birini dileyerek cihada çıkarlar:
Ya şehit ya gazi, bu iki sonuç Allah tarafından onlara bir nimettir.
Bu iki yol büyük bir başarıdır onlar için. Allah şehitlik makamını nasip
ediyor... Allah'ın paylaştırmasına razıdır onlar...
İşte Allah'ın Müslümanları yüceltmek istediği nurlu ufuklar... Allahu
Teala münafıklarla mü'minleri ayırmak için böyle nefret ettirici manzara
çiziyor. Müslümanların saflarına sızarak cihad aşkını söndürmek için
faaliyet gösteren casusları bir bir tespit ediyor.
Düşmanlara karşı hazırlıklı olmaları gereken Müslümanların bu tip kimselere
karşı da dikkatli olmaları zorunludur.
|
|
 |
|