FİLİSTİN KAHRAMANLARI İÇİN NE YAPTINIZ?
(Seyyid Kutub'un bu
makalesi, 25.9.1953 tarihinde Kahire'de "Ed-Dava- adlı dergide yayınlanmıştır.)
Milli savunma bakanlığının yayınladığı kitap, dergi, broşür ve yayınlan
gözden geçiriyorum. Ve günlük gazetelere birer birer bakıyorum, fakat
Filistin kahramanları için bir tek cümle bile göremiyorum. Günlerdir Mısır'da,
yayınlanan dergi ve gazeteleri satır satır ve sayfa sayfa çevirip okuyorum.
Filistin kahramanları hakkında bir tek küçük habere bile rastlamıyorum.
Arkalarında boynu bükük öksüz çocuklar, kimsesiz dul kadınlar ve bağrı
yanık, gözü yaşlı anneler bırakan Filistin kahramanları için hiç kimse,
bir tek kelime bile yazmıyor, islâm için ve İslâmın mukaddes topraklan
için canlarını seve seve feda eden bu kahramanlar hakkında hiç kimse,
bir tek kelime bile söz etmiyor!... Evet. Filistin kahramanları için yapılan
ve söylenilen hiç bir şey yok. Mısır'da, onların anısına bir tek işarete
bile rastlamadım.
Bu, neyi gösterir bilirmisiniz? Bu soruya ben cevap vereyim: Bu, ingiliz
ordusunun genel teftiş komutanı general Sibengs'in Mısır ordusunu idare
ettiğini, onun koyduğu prensipler dahilinde Mısır ordusunun hareketettiğini,
böylece Mısır ordusunun hak ve doğru yoldan saptırıldığını göstermektedir.
Evet, bütün bu olaylar, Mısır ordusunun askeri stratejisini tayin edenin
ve Mısır hükümetinin siyasî dolabını çevirenin ingilizler oldüğünü kesin
olarak ispat etmektedir.
Beyaz İngilizler, askeri güçleri ile birlikte Mısır'ı terk etmek zorunda
bırakıldıkları gün, yerlerini boş bırakmadılar. Yerlerini her hususta
onlara vekâlet edecek Esmer Yerli ingilizlere bıraktılar. Bu Yerli Esmer
İngilizler, ihlâs ve samimiyetle Beyaz ingilizlerin şarkısını söylüyor,
çalgısını çalıyor, gösterdikleri hedefleri gerçekleştiriyor ve bu konuda
onların yokluğunu asla hissettirmiyorlar.
Beyaz ingilizlerin, bu ülkede yapmak istedikleri ilk vazife, halkın iman
cephesini yıkmak ve manevî ruhunu öldürmekti. Bu işe ilk olarak şüphe,
gevşeme ve ümitsizlik tohumlarını taze genç dimağlara ekmek sureti ile
başladılar. "Biz adam olamayız", "Bizim onlara yetişmemize
ve onların yaptıklarını yapmamıza imkân yoktur..." gibi sloganlarla
bu milletin moralini bozdular, maneviyatını kırdılar ve ümitsizlik bataklığına
düşmesine sebep oldular. Bütün dünyada, emperyalist güçlerin istedikleri
ve yaptıkları da budur.
Beyaz İngilizlerin bundan sonra bu ülkede öldürmek istedikleri şey, cihâd
ve askerlik ruhunu öldürmekti. Çünkü, Beyaz ingilizlerin tarih boyunca
korktuğu tek şey, bu ülkenin inancından gelen cihâd ve askerlik ruhudur.
Beyaz İngilizler, bu ruhun asla uyanmasını istemezler. Kendileri için
en büyük tehlikenin, bu ülkenin evlâtlarında cihâd ve askerlik ruhunun
uyanması olduğunu çok iyi bilirler. Bu sebepten dolayı gerek kendileri
ve gerekse yerli vekilleri tarafından yapılan konuşmalar, yazılan makaleler,
yayınlanan kitaplar, bestelenen şarkılar, harcanan çabalar ve bu uğurda
tüketilen sayısız miktardaki paralar hep bu kahramanlık ve cihâd ruhunu
Mısır'da öldürmeye yönelikti. İngilizlerin bu plân ve çabalan, Mısır'da
uzun bir süreyle emperyalist emellerini gerçekleştirmek içindi. Kendisi,
çekip gitmek zorunda kalsa bile bu emperyalist emelleri, kendisinden sonra
aynen uygulanacaktı. Bu plân ve çabanın gereği olan her türlü önlemleri
aldılar, bu hususta, gerekli olan her türlü temel esasları uyguladılar.
Ve böylece Mısır'da cihâd ve askerlik ruhunu Öldürmeye kalkıştılar. Bunun
sonunda Mısır'da, hiç bir aydın yazar, cihâd ve askerlik ruhundan söz
etmez ve yazı yazmaz oldu. İngilizlerin ve bütün emperyalist güçlerin
korkulu rüyası olan cihâd ve askerlik ruhu, böylece müslümanlar arasında
gün geçtikçe unutulmaya başlandı.
Bütün bu plân ve çabalara bağlı olarak İngilizler, Mısır'da güçlü bir
askeri varlığın bulunmasını, emperyalist emelleri için tehlikeli olduğunu
anladıkları için güçsüz ve silâhsız bir askeri sistemin uygulanmasını
istediler. Böyle bir askeri sistemin uygulanmasını, emperyalist emelleri
için daha uygun buldular.
Mısır ordusunun askeri sistemini, istedikleri gibi düzenlediler ve kendi
hayatlarına,anlayış ve kültürlerine hayran komutanlar yetiştirip atadılar.
Mısır ordu-sunu birbirlerinden ayrı olarak iki sınıfa ayırdılar: Asker
ve muvazza" subaylar. Bu muvazzaf subayları, saflarına çekmek için
ne lazımsa yaptılar. Onları, askerlerden ayırdıkları gibi diğer devlet
görevlilerinden de ayırdılar. Onlara her türlü maddi konforu sağladılar
ve onlara gizli vaatlarda bulundular.
Vatan borcunu yerine getirmek için silâh altına alınan Mısırlı asker,
beş sene gibi uzun bir müddet içinde her türlü perişan ve yokluğa maruz
kalmış, arkasında karnı aç, boynu bükük ve gözleri yaşlı çocuklar bırakmıştır.
Gerek Mısır halkı ve gerekse inançlı komutanlar, bu müddetin kısaltılmasını
istediklerinde, ilk önce İngiliz subayları ve onların mahalli yardakçıları
karşı çıktılar ve onların disiplini bozacaklarını ileri sürdüler.
Çünkü İngilizler, böyle uzun bir müddeti (beş yıl) askerlik için koymakla
halkın ruhen, askerliğe karşı nefretinin artacağını düşündüler. Bu uzun
müddet, gerçekten açlık ve sefaletle dolu, çileli yıllar olmuş ve halktan
yavaş yavaş askerlik ve cihâd ruhunun silinip unutulmasına sebep olmuştur.
Kanaatımca, İngilizlerin sistem olarak seçtikleri ve plânladıkları Mısır'ın
bu günki askeri sistemi, baştan başa yanlış ve zararlıdır. Çünkü bu sistem;
göz yaşlarına, ailelerin perişan olmasına ve dolayısı ile askerlik ruhunun
sönmesine sebep olmaktadır. Bu sistemin değiştirilmesi ve ruhî yapımıza
en uygun olanının uygulanması, millî ve dinî bir vazifedir. Bir an önce
bunun düzeltilmeye gidilmesi ve müslüman halkımızın göz yaşlarının dindirilmesi
şarttır.
İngilizlerin bu günkü askeri sistemden nasıl yararlandıklarım, şöylece
özetleyebiliriz:
l - Askerlerle komutanları arasında büyük bir kuvvet farkı meydana getirmek.
2 - Askerin elinden her türlü yetkiyi almak.
3 - Komutanları ye subayları eğlenceye daldırıp rahat ve huzura alıştırmak.
Eğlenceye dalan, rahat ve huzura alışan bu komutanlar sınıfı, düşmanla
savaşamayacak kadar ruhen çökerler.
4 - El altından kendilerine taraftar olanlara maddi imkânlar sağlamak,
terfiye ettirmek ve yüksek makamlara yükseltmek sureti ile kendi sınıflarına
çekmek. Öyle bir dereceye kadar saflarına çekmek ki, mukaddes vatanları
bu komutanlardan vazifeler istediği halde, bundan yüzünü çevirir ve yalnız
efendileri İngilizlerin söylediklerine kulak verirler.
İngilizler, yaptıkları bu plânda başarılı çıktıklarım, cihâd ve askerlik
ruhunu öldürdüklerini, bu halkın artık askerlikten nefret ettiklerini
ve onlarda savaşacak herhangi bir manevî güçlerinin kalmadığını sandılar.
Çünkü İngilizler, Mısır'ın askeri sistemini kendi elleriyle plânlayıp
düzenledikleri için yoksulluk, çile, ızdırap ve baskı sonucu halkın askerlikten
nefret edeceğini hesaplamışlardı...
Fakat, İngilizler, bu milletin manevî gücünü ve imanını hesaba katmamışlardı.
Bu yüzden de yaptıkları hesaplarda yanıldıklarını ve zararlı çıktıklarını
anladılar. Çünkü, İngilizlerin uyguladıkları plân ve programdan sonra
Mısır'da, yeniden cihâd ve iman ruhu ile dopdolu bir nesil boy gösterdi.
Bu yeni nesil "Müslüman Kardeşler" topluluğu idi.
Mısır'da, "Müslüman Kardeşler" topluluğu, bütün bu engellere
rağmen yüce ve mukaddes İslâm davasını omuzlarında taşımışlar ve yeniden
cihâd ruhu ile meydana çıkmışlardır. Böylece, emperyalist İngilizin altmış
yıldan beri Mısır'da, plânladığı oyun bozulmuş ve bütün çabaları boşuna
çıkmış oldu. Artık, bir daha dirilmemek üzere öldürdüklerini sandıklan
cihâd ruhunu, "Müslüman Kardeşlen) topluluğu, yeniden dirilttiler.
Söndürdüklerini sandıkları iman meşalesini de gene "Müslüman Kardeşler"
topluluğu, yeniden alevlendirdiler.
Canlarını, hiç bir şeyden çekinmeden Allah yolunda, seve seve feda eden
bu mücahitler topluluğu, İngilizin kalbine korku salmıştır. Bu mücahitlerin
iman ve cesareti karşısında bu günün emperyalist İngilizi, dünün büyük
asker ve mücahitleri karşısında atalarının dize geldiği gibi geleceklerdir.
Bu gerçeği şimdiden anlamış gibidirler.
İngilizler ve onların mahalli yandaşları anlasa da, anlamasa da bu gerçek
vardır. Onlar istese de, istemese de bu ruh yaşayacaktır. Bu yüce Millette,
askerlik ve cihâd ruhu yeniden doğmuştur. Ve bu kutsal ruhu, hiç bir kuvvet
söndürmeye güç yetiremeyecektir. Bu olgun ve kutsal ruhun önünde, emperyalizmin
ördüğü bütün engel duvarları, birer birer yıkılıp gidecektir. Allah'ın
izniyle bu ülkede, emperyalizme hiç bir sığınma ve barınma yeri bırakılmayacaktır.
Emperyalizm, bütün temel kurumlan ile birlikte bir daha geri dönmemek
sureti ile bu ülkeden çekip gidecektir...
Fedailik ve kahramanlık ruhunun uyanmasından sonra, zaferden başka ne
beklenilir? Canını, ruhunu ve bütün varlığını feda etmeye hazır olduğunu
söyleyen bir topluluk için kurtuluştan başka ne umulur? Evet, bu büyük
uyanış ve dirilişin karşısında emperyalizmin bütün kör düğümleri, birer
birer çözülecek ve bileklere vurulan zincirleri teker teker kırılacaktır.
Bu yüce azim ve inancın karşısında emperyalizm, içten içe sarsıntı geçirecek
ve mücahitlerin ayaklan altında toztoprak gibi ezilecektir.
ingilizler, mahalli casusları vasıtası ile en sonunda bu gerçeği kavradılar
ve "Müslüman Kardeşler" teşkilâtına karşı amansız mücadeleye
giriştiler. Demek ve lokallerini kapattılar. Üyelerini cezalandırdılar.
Onları dağıtmak için gerekli olan her türlü çarelere baş vurdular. Gerçeği
gösteren ve kurtuluş yolunu aydınlatan ışığı söndürmeye, imanın alevlendirdiği
meşaleyi ortadan kaldırmaya çalıştılar. Tekrar müslüman Mısır halkını,
küfrün ve inançsızlığın karanlığına, emperyalizmin baskısı altında ezilen
o korkunç günlere döndürmeyi istediler. Ümitsizliğin yüreklere çöreklendiği
ve adeta cehennem hayatını andıran o korkunç günlere...
Çünkü onlar, bütün emperyalist güçleriyle, Mısır ordusuna yüklenerek nasıl
onlara Filistin kahramanlarını unutturmuş ve bir dana onları anmamayı
kabul ettirmiş ise, aynı şekilde zulüm ve baskı yoluyla müslüman halkın
zihninden, Filistln'da yahudiye karşı çarpışan ve şehit olan kahramanların
anısını ve onlara karşı duyulan sevgi ve hayranlığı silmek istiyor. Bunun
için de Mısır ordusunun, Filistin topraklarında boş yere çarpıştığını,
binlerce zorluğa karşı çekilen çileli günlerin boş yere çekildiğini söyleyerek
propaganda yapmışlar ve müslümanları, bir daha Filistin'de yahudiye karşı
savaşmak niyetinden vaz geçirmeye çalışmışlardır.
Ancak müslüman millet, Filistin topraklarında, asla unutmayacakları dersleri
almıştır. Gerek Beyaz ingiliz ve gerekse Esmer ingilizlerin şu gerçeği,
asla zihinlerinden çıkarmamaları gerekir: Müslümanlar, Filistin'de ezeli
düşmanları olan yahudiye karşı çarpıştılar ve her ailede birer şehit verdiler.
Bu yüce şehitlerden geriye kalan öksüz çocuklar, dul hanımlar, gözü yaşlı
anneler onların anılarını yaşatacaklar ve gösterdikleri kahramanlıkları
dilden dile aktaracaklardır. Bu kahraman Filistin şehitlerinin torunları,
mutlaka bir gün. yahudiye, Filistin topraklarında döktüğü kanın bedelini,
en ağır şekilde ödetecektir. Bu gerçeği, ne Beyaz İngiliz (Yahudiyi Filistin'e
yerleştiren, ona devlet kurdurtan ve onu Ortadoğuda bulundurduğu askerî
gücü ile yaşatan ve koruyan ingilizlerdir. Osmanlı devletini yıkıp parçalayan
ve Filistini Osmanlı egemenliğinden çıkaran, gene İngiliz casustarı ve
onların çevirdikleri siyasî dolaplarıydı.) ne Esmer ingiliz ve ne de Yahudi
Devleti asla unutmasın. Korktukları şey, mutlaka bir gün başlarına gelecektir.
Filistin topraklarında.dökülen temiz ve yüce kanın hesabı, birer birer
onlardan sorulacaktır...
Yüce Allah'ın izni ile müslümanların üzerine çöken ümitsizlik bulutu kalkacak,
tembellik ve uyuşukluk ruhu silinecektir, İngiliz kumandanı Sibengs'ın
Mısır ordusu üzerinde kurduğu egemenlik plânı yıkılacak, kör gözler bile
gerçeği görerek, emperyalizme ve onun ortadoğudaki temsilcisi yahudiye
karşı savaşmak için silâhlara sarılacaktır. Gösterilen yüce hedeflere
ulaşmak için bütün gücü ile emperyalizme ve siyonizme karşı çarpışacaklardır.
Evet, bu gün Mısır'da, Filistin'in kutsal topraklan üzerinde temiz ve
yüce kanlarını seve seve döken kahraman şehitlerin anısına, hiç bir şey
yapılmamış ve tek bir söz bile söylenilmemiştir. Şehitlerin geride bıraktıkları
öksüzlerin, dul hanımların ve gözü yaşlı annelerin elinden tutulmamış
ve onlara gereken maddi ve manevi yardımda Bulunulmamıştır. Mahalli Esmer
ingilizler, Beyaz İngilizlerin kendilerine bıraktıkları siyasi emaneti,
eksiksiz yerine getirmekte, korumakta ve bu uğurda samimiyetle çalışmaktadırlar...
Bugün, İslâm ümmetine düşen görev şudur: Üzerindeki uyuşukluğu ve ölüm
uykusunu atmak, oynanan bütün çirkin oyunları bozmak, çevrilen bütün siyasî
dolapları durdurmak ve bu hususta yapılan plânlan yırtıp atmaktır. Her
yerde varlığını, yeniden ispat etmeye kalkışmak ve hiç bir insanın söndürmeye
güç yettiremeyeceği mukaddes ve yüce iman meşalesini yeniden alevlendirmektir.
Bu gün Mısır'da, egemen olan Beyaz İngiliz'in siyasi ruhudur. Her yerde
onun varlığı ve görüntüsü bardır. Askeri ve siyasi alanda, sadece onun
sözü geçerlidir. Mısır ordusu üzerinde etkili olan buyruk, yalnız İngiliz
komutanı Sibegns'in buyruğudur. Ey İslâm Ümmeti! Senin ruhun nerede? Ey
Müslüman millet! Senin varlığın nerede?
Bu günlerde Fransa'da yayınlanan bir yayın organı, "Mısır askeri
komutanlarının. Mısır kültür ve inancını benimsemediklerini ve bu yüzden
Mısır'lıdan yana olmadıklarını ve Mısır'ın kültür inancını yaymak ve yerleştirmek
için çalışmadıklarını itiraf ettiklerini" yazmaktadır.
Ey Müslüman millet! iş başa düştü. Kendi yolunu, kendin seç. Şehitlerini
ve kahramanlıklarını daima an ve onları kalbinde yaşat, İman ve cesaretle
kendi varlığım ortaya koy. Ne Esmer ve ne de Beyaz İngilizlerden korkma.
Onlara, bütün gücünle: "İşte ben ölmedim. Karşınızda dim dik duruyorum.
Kendime düşen görevi yerine getiriyorum..." diye haykır.
Ey Müslüman Millet! Bu dönemdeki uyanışın daha dikkatli, daha güçlü, daha
güvenilir ve daha kahramanca olsun. Kesin olarak bil ki, sana vad edilen
gün pek yakındır. O gün mutlaka gelecektir. Fırsatları değerlendir ve
inandığın yolda cesaretle yürü. Beyaz İn. gilizleri sınır dışı edeceğin
ve Esmer İngilizleri kuracağın mahkemede hesaba çekeceğin o günler pek
yakındır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak ki sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, nefislerden,
ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele! Onlara, bir
musibet geldiğinde: "Biz Allah içiniz ve elbette O'na döneceğiz"
derler. Rablerinin mağfiret ve rahmeti onların üzerinedir. Hidayete (doğru
yola) erenler de onlardır." (Bakara sûresi, âyet: 155-157.)
|
|
 |
|