YOL NEREDEDİR?
(Seyyid Kutub'un bu
makalesi, 27.11.1951 yılında -Ed-Dava-adlı dergide yayınlanmıştır.)
Bu millet, ruhen, aklen, zihnen ve bedenen eğitilmedikçe hiç bir yere
ulaşamayacağına inancım ve kanaatim her gün biraz daha güçlenip artmaktadır.
Her fert ve her aile, mutlaka bir İslâm ahlâk eğitiminden geçmeli ve toplum
hayatında İslâmî esasları yaşamaya alıştırılmalıdır. Vicdanlar güçlendirilmeli,
kalpler arındırılmalı ve inançlar sağlamlaştırılmalıdır.
Emperyalizme karşı verilen savaşta, deniz köpüğü gibi kabaran ve etrafına
taşkınlık verdikten sonra tekrar kabuğuna çekilen dalgalar gibi coşan
millî davranışlarında hiç bir yaran yoktur. Hatta böyle geçici davranışların
zararı bile vardır. Böyle millî davranışlara karşı güvenim, her gün biraz
daha azalmaktadır.
Yalnız, bu milletin özünde saklı olan kahramanlık ruhuna inanıyorum. Durum
ve şartlar ne kadar kötü olursa olsun bu millet, özünden doğan bu kahramanlık
ruhu ile dirilecek ve her türlü zorluğun ve baskının üstesinden gelecektir.
Ne yazık ki. bu milletin bünyesinde yerleşen binlerce mikrop, onun sağlığını
bozmaktadır. Bu yüzden her alanda eğitim hareketini başlatmak ve bu. milletin
bünyesinde yerleşen mikroplan ayıklamak gerekir. Ancak, böyle bir eğitim
ve ayıklama sonunda, istendiğimiz meyveleri yetiştirir ve bu milletin
asalet ve kahramanlığını görebiliriz.
Hepimizce çok iyi bilindiği gibi, bu milletin önünde çok zor günler ve
büyük engeller vardır. Bu millet, bunları aşmak ve her türlü sıkıntılara
katlanmak zorundadır. Onu, bu yüce görevi yerine getirme hususunda vaz
geçirmeye çalışan bir çok faktörler vardır. Bu faktörlerden birisi de
durum ve şartların çok kötü olmasıdır. Yokluk, bilgisizlik ve düşmanın
sinsi plânları bu milleti, doğru yolundan şaşırtmıştır. Çölde yapayalnız
kalan bir kişi gibi, çaresizlik içinde doğru yolu aramaktadır...
Özel bir eğitim ile yeniden bu milletin hamurunu; iman ve cesaret suyu
ile yoğurmak gerekir. Bu uğurda çalışanlar, değirmende un öğütmeye çabalayanlar
vardır. Yalnız, bunları tek bir gaye etrafında toplamak, sarf edilen emekleri
boşa çıkarmamak ve daima belli bir hedefe doğru yol almak gerekir. Bu
eğitimde, iklimin tabii yapısını ve milletin kahramanlık ruhunu göz önünde
bulundurmak şarttır. Böyle bir yoldan gidildiği zaman, mutlaka arzulanan
hedeflere ulaşılacak ve istenilen sonuçlar elde edilecektir.
Bu ülkede varlıklarını sürdüren her sağlam düşünce ve görüşün temelinde
mutlaka, bazı zararlı mikroplar bulunmaktadır. Bu zararlı mikroplan, bu
düşünce ve görüşlerin köküne yapışmış ve bütün gücüyle onu kurutmaya çalışmaktadır.
Vicdanları söndüren, düşünceleri solduran ve kanlan emen bu öldürücü mikropların,
mutlaka yok edilmesi gerekir. Bunlar yok edilmedikçe, bu ülkede, yüce
ve diriltici bir düşünce sisteminin doğmasına imkan yoktur.
Çünkü bu mikroplar, beyinlerde ciddi ve diriltici bir düşünce ışığı belirlendiği
veya ruhlarda kahramanlık ve fedakârlık duygusu doğmaya başladığı zaman
hemen harekete geçerler. Bu yüce ışığı ve kutsal duyguyu söndürmeye çalışırlar.
Bu mikroplar, o kadar tehlikelidir ki, arınmış en küçük bölgede bile meydana
getirdiği zararı ve pisliği gidermek pek zordur. Çünkü; sağlıklı, güçlü
ve en büyük değerli varlıkları bile küçültür ve değerden düşürür. Bunun
sonunda millet, yüce değer ve gayelerin peşinde koşmayı bırakır, basit
ve değersiz şeyleri elde etmeye yeltenir.
Bu günlerde, hürriyet adına yükselen bazı sesleri, işitiyoruz. Bu seslerin
sahipleri, bu memleketin hürriyet ve bağımsızlığı için savaştıklarını
söylemektedirler. (Bunlar, bu ülkede 16 yıldan beri hürriyet için çalıştıklarını
söyleyip durmaktadırlar.) Ancak, bu sesler, - vakar ve ciddiyetin vasıf
olarak bulunması gerektiği- en yüce konularda bile basitleşiyorlar.
Kahire'de yayınlanan günlük gazetelerde neler görüyoruz? Şekuku ( Şekunu
lokalleri: Mısır'da Komünistlerin sürdürdükleri ve çatısı altında toplandıkları
demektir.) lokallarında, İhsan Abduh'un sanat adına yayınladığı eserlerinde
ve kadın lider olarak erkeklerle mitinglerde ve Kahire sokaklarında kol
kola, boy boy resim çektiren Dürriye Şerifin pozlarında her türlü rezaleti,
basitliği, çirkinliği ve ciddiyetten uzaklığı görüyoruz.
Mısır radyosunda vatan ve hürriyet adına yükselen ve anlamadığımız dilden
konuşan çok tuhaf sesler işitiyoruz. Alaycı ve küçük düşürücü bu sesler,
hürriyet ve vatanın bağımsızlığını sağlayamazlar. Vatanın bağımsızlığı
ve hürriyet için açılacak cihâd bayrağı böyle mi açılır? Bu çirkin manzaralar
mı vatanı kurtaracak? Düşmana karşı bu yolda mı savaşılacak?
Nedir bütün bunlar? Bu millete kim dedi, düşmana karşı ölüm kalım savaşına
bu şekilde girilir? Ahlâktan, inançtan, samimiyetten ve ciddilikten uzaklaşmış
ve ruhen yozlaşmış bir görüntü ile hiç bir şey yapılamaz. Hiç bir netice
elde edilemez...
Azimden, ihlastan, samimiyetten, her türlü pislikten arınmış bir ruh ve
kalpten, kahramanlık duygusundan ve sağlam bir inançtan kaynaklanmayan
bir kurtuluş savaşının, basan ile sonuçlanmasına imkân yoktur.
Bu millete kim dedi. miting meydanlarında, sokaklarda, lokal ve derneklerde
fahişe kılıklı kadınlarla kol kola ve omuz omuza vererek kurtuluş savaşı
yapılabilecektir? Ruh ve kalpler arınmadan ve nefislere ciddiyet ve kahramanlık
duygusu dolmadan böyle bir ağır sorumluluğun, büyük ve yüce bir dava yükünün
altına girilebilir?
Müslüman gençlerin genel merkezinin konferans salonunda (kendilerinden
alınan özel bir izinle) toplanan ve sözde milliyetçi ve kurtarıcı geçinen
bir başka vatanseverlerden kalabalık bir topluluğa hitap eden kişinin,
fazla içki içmekten, gözlerinin kıp kırmızı olduğunu kendi gözlerimle
gördüm. Bu konuşmacı, içkinin verdiği dengesizlikten dolayı saçmalıyor
ve âşık olduğu bir kadının adını kürsüde anarak onu ve vatanı kurtaracağını
söylüyordu. Ağzından yükselen içki kokusundan, etrafta bulunanlar rahatsız
oluyordu. Bunu, bizzat kendi gözlerimle gördüm...
Bütün bunlar neyi gösteriyor? Mısır, kendisini böyle basit, aşağılık,
kirletici durumdan arındırmadıkça, gerçek kurtuluş yoluna giremez ve düşmanlarıyla
savaş meydanlarında savaşamaz. Fedakârlık ve kahramanlık ruhu ile samimi
ve ciddi olanların başlatacakları bir savaşla ancak, Mısır'ın kurtuluşu
gerçekleşebilir.
Acaba bu millete, kurtuluş yolunun bu olduğunu kim söylemiştir? Hiç şüphesiz
bunu, nefsi arzu ve isteklerine düşkün, köle ruhlu, sarhoşluktan kafaları
ayık olmayan kimseler söylemiştir. Millet bu saçma sapan sözleri dinledi
ve bu tuhaf davranışları gördü. Fakat, bunlardan hiç birini asla beğenmedi.
Söylenilen hiç bir söze inanmadı...
Şimdi millet, kendi sinesinden doğan sese kulak veriyor ve inancından
yükselen çağırıya doğru yol almaya çalışıyor. Ancak, bu yola ulaşmak için
bazı hedeflerin belirtilmesi zorunludur. Bunun için de milletin yeniden
eğitilmesi ve belirtilen hedeflerin öğretilmesi gerekiyor.
Bu milletin geçmişinde görünen bütün üstün özellikler, göz önünde bulundurularak
yeniden bir eğitim seferberliğinin başlatılması şarttır. Bu milletin iyi,
güzel, asil, köklü, ve derin kültürüne inilmelidir. Bu kültürün taşıdığı
kahramanlık ruhu, en güzel bir şekilde yeniden aşılanmaya çalışılmalıdır.
Kurtuluş için başlatılacak savaşın, gayet sağlam ve güçlü olarak yapılacak
bir binanın içinde olması gerekir. Hürriyet ve bağımsızlık ancak, böyle
sağlam bir yapının temelleri üstünde tam olarak gerçekleşebilir.
Bu savaş, öyle sanıldığı gibi tek yönlü ve kolay bir savaş değildir. Bu
savaş, çok yönlü bir savaştır. Emperyalist düşmanla savaşmadan önce, nefsi
arzu ve isteklere karşı savaşmak gerekir. Nefsini düzeltmeyen ve iç dünyasını
her türlü kötü ve çirkin duygulardan arındırmayan ve inancını sağlamlaştırmayan
bir kişi, gerçek anlamda din ve vatan uğrunda savaşamaz.
özellikle lider ve önderlerin bu hususta, son derece titiz davranmaları
ve dikkatli olmaları gerekir. Arınmayan, güzel ve yüce ahlakıyla etrafındakilere
örnek olmayan önder ve liderler, hiç bir şeyi başaramazlar. Biz, yüzyıllardan
beri hep kötü ahlâklı lider ve önderlerin, halk üzerinde bıraktıkları
zararlı etkinin ızdırabını çekmekteyiz...
Evet, millet olarak gösterişe ve şöhrete aldırış etmeyen, övünmeye pek
önem vermeyen, nefsî arzularına düşkün olmayan, parlak sözlerle yetinmeyen,
işi söze tercih eden ve bütün şahsî çıkarlarını ayaklan altına alan lider
ve önderlere muhtacız. Savaş meydanlarında gözlerini kırpmadan koşan,
din ve vatan uğrunda canını feda etmeye hazır olan, kendi şahsî adlarına
anıt, tören ve her hangi bir nişan ve madalya istemeyen meçhul askerlere
muhtacız. Bizi ancak bu yüce ruhlu kahramanlar kurtarabilir. Beklemek
ve susmak zamanı değildir artık. Olaylar bizi, hızlı davranmaya zorluyor.
Yarın bizim için çok geç olabilir.
öyle ise, herkes yerini alsın ve yoluna koyulsun. Bütün zorluk ve engellere
göğüs gerebilsin. Din ve vatan uğrunda, gereken her şeyini feda etmeye
hazır olsun. Hile ve desiselere, baskı ve işkencelere asla aldırış etmesin.
Bu niyet ve bu inançla yola çıkan bu milletin her ferdi, nefsî arzularından
arındığı zaman zaferin ve üstünlüğün kendisinden yana gerçekleşeceğine
inansın. Yüce bir ruh ve duygu ile, üstün geleceğine dair kalbinde oluşan
güven ve inançla bu milletin, yapamayacağı ve başaramayacağı hiç bir iş
yoktur.
İşte kurtuluş için izlenilecek yol budur. Bu yola girelim ve milletçe
kurtuluşa erelim!..
DOĞRU
YOL HANGİSİDİR?
Yüce Allah Kur'an-ı
Kerimde şöyle buyurmaktadır:
"Benim yoluma uyan, ne sapar ve ne de mutsuz olur." (Tâ-Hâ sûresi,
âyet: 123).
|