KiM OLDUĞUMUZU BİLELİM
(Bu makale, merhum
büyük şehid Seyyid Kutup tarafından 24.3.1953 tarihinde "Ed-Dava"
adlı dergide yayınlanmıştır.)
Bugün ülkemizde, gelecekte yapılacak bazı işler için çeşitli konularda
kurulan bir çok komite vardır. Meselâ: Anayasa komitesi, millî eğitim
komitesi, millî ekonomiyi geliştirme komitesi ve benzeri komiteler çalışmalarını
yürütmektedirler. Acaba, kim olduğumuzu araştıran bir komite var mıdır?
Kanaatımca; politik, ekonomik, sosyal ve eğitim alanlarında yapılacak
araştırmalara başlamadan önce, kim olduğumuz sorusuna cevap bulmak gerekir.
Bu konularda yapılacak işler ve geleceğe dönük atılacak adımlar, böyle
bir soruya verilen cevabın ışığında yapılmalıdır.
Acaba Biz Kimiz?
Biz, dünyanın yirmi
üçüncü meridyen dairesinde bulunan bir topluluk muyuz? Yahut biz, Mısır
topraklan üzerinde yaşayan ve Arap dünyası ile bağlantısı bulunan Mısırlı
bir topluluk muyuz? Eğer böyle bir bağlantımız var ise, acaba bu bağlantı
nedir?
Yoksa biz, Müslüman bir topluluk olup bütün İslâm dünyası ile bağlantısı
bulunan bir millet miyiz? Şayet, böyle bir bağlantı var ise, acaba bu
bağlantı nedir?
Bu sorularla birlikte devlet olarak coğrafi sınırlar yönünden de sorabileceğimiz
sorular vardır. Bu konuda, şu sorulan sorabiliriz: Acaba biz, Kapitalist
miyiz? Yahut biz, komünist miyiz? Yoksa biz, İslâm'ı düzen olarak seçen
müslüman mıyız?
Gerek politik ve gerekse sosyal olan bütün bu düzenlerin, kendilerine
has temelleri, insana ve ahlâka bakış tarzları, mal ve servetin dağılımından
dolayı şekilleri, eğitim ve kanun yolları vardır. Felsefî kaynaklan da
ayrı ayrıdır.
Bu genel harita ve plânlar çizilip bilinmeden, bir ülkenin kalkınması
için atılacak adımlar atılamaz. Böyle bir ülkeyi, orada oturanların, kendilerine
sonsuza dek vatan olarak seçmeleri de mümkün olmayacaktır. Bu ülkede yasayanların,
toplum olarak birbirlerini tanımaları da zorlaşacaktır. Bu sebeplerden
dolayı önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Kim olduğumuzu bilmeden,
hiç bir şey yapmamıza imkan yoktur...
Kendisine bir ev yapmak isteyen kişi, önce yapmak istediği evin plânını
çizer ve daha sonra bu plâna göre evini yapar. Bir vatan, bir toplum ve
bir gelecek isteyenler acaba, neden böyle bir plâna ihtiyaç duymazlar?
Eğer biz, geleceğe bağlı olarak yapacağımız bütün işleri böylece plânlamaz
isek, hiç şüphesiz doğru ve düzgün bir sonucu elde edemeyiz. Geçmişimizi
düşünüp,
gelecekte yapacağımız işlerin bir plânını çizersek, bütün işlerimizde
mutlaka başarıya ulaşırız. Yeni temeli atılacak her işin ve binanın plân
ve programı bu şekilde önceden çizilir ve ondan sonra da her şey bu plân
ve programa uygun olarak yapılır.
Bu bir gerçektir. Burada, bundan başka bir gerçek daha vardır. Yakandaki
sorulara cevap arayanların, göz önünde bulundurması gereken bu gerçek
şudur: Bu ülkenin belli bir geçmişi, tarihi, inancı, felsefesi, hayat
görüşü, düşünce yapısı, iklimi ve şahsiyeti vardır. Bu gerçekleri görmezlikten
gelmek, tehlikenin en büyüğüdür. Bunların doğrultusunda hazırlanmayan
bütün plân ve projeler ise, bu milletin geleceği için onarılması pek güç
olan zararlar doğuracaktır. Yabancı felsefelerden doğan görüş, düşünce
ve sosyal düzenler bu ülkenin tabii iklimine ve bu milletin ruhî yapısına
aykırıdır. Bu gerçeklerin ışığında hazırlanmayan anayasalar, eğitim ve
öğretim programları, ekonomik ve sosyal plânlar eksik olur ve arzulanan
sonucu vermez. Bunlar denenmiş ve ispat edilmiş gerçeklerdir. Bu gerçeklerden
yüz çevirenler ve sadece yabancıya duyulan hayranlık noktasına bakıp plân
ve programlar hazırlamaya kalkışanlar, mutlaka zararlı çıkacaklardır.
Bu milletin geçmişini, din ve inanç esaslarını, ruh ve şahsiyet yapısını
göz önünde bulundurmayanlar, bu millete, gelecekte en büyük kötülüğü yaptıklarını
kendileri de anlayacaklardır.
Eğer söylediğimiz bu gerçekler dinlenmez ve bunlar kulak arkası yapılırsa,
gelecekte önüne geçilmeyen büyük sosyal yaralann, çöküntü ve çatlakların
meydana geldiğini, herkesçe açık olarak görünecektir. Çünkü, iki gücün
arasında kalan bir millet, sosyal bunalımlar içinde ruhî ve kalbi sıkıntılar
çekecektir. Kendi tabii yapısına aykırı olan Batının bütün adet ve gelenekleri,
huzursuzluk kaynağı haline gelecektir...
Bunun sonunda, milletin bütünlüğü bozulacak, fertler arasında huzursuzluk
baş gösterecek, yönetenler ile yönetilenler arasında nefret ve düşmanlık
duyulacak ve böylece millet bölünüp parçalanacaktır.
Gerek anayasa, gerek eğitim ve öğretim ve gerekse millî ekonomiyi geliştirme
komiteleri çalışmalarını sürdürürken, önce bu milletin fertlerini geçmişinden
koparmayacak, inancına aykırı düşmeyecek bir biçimde plân hazırlamaları
gerekir. Bu vatanın evlâtlarını birleştirecek, dimağlarına kin ve düşmanlık
tohumlarını ekmeyecek, yüreklerinde Allah ve millet sevgisinden başka
hiç bir yalancı sevgiye yer vermeyecek programlar hazırlamak zorundadırlar...
Çünkü, geleceğe dönük hazırlanan bu plân ve programlar, pek yakın bir
zamanda devlet ve sosyal ilişkilerde etkisini gösterecektir. Bu komiteler,
işaret ettiğimiz gerçekleri göz önünde bulundurmaz veya bunlara pek fazla
önem vermez ise, yarının devlet yöneticilerinin kimin yararına çalışacağı
kesin olarak bilinmektedir. Bu vatana ve millete hizmet etmek isteyenler,
mutlaka onun ruhî yapısına ve inancına saygı duymak zorundadırlar.
Rengi bizim rengimize uymayan, tadı dimağımızı bozan her türlü yabancı
maddelerden sakınmalıyız. Toplumumuzu, bu türlü tehlikeler karşısında
korumalıyız. Milletimizin ruhî yapısına ve inancına uygun olanı seçmeliyiz.
Bu, bizim hem dinî ve hem de millî bir
görevimizdir. Şahsiyet, inanç, millî duygularımızı inkâr etmek ise, kendi
varlığımızı inkâr etmek demektir.
Söylediğimiz bu gerçekler, açık ve kesindir. Başka hiç bir açıklamaya
gerek yoktur. Boş ve yersiz tartışmalar, bu millete zarardan başka hiç
bir yarar getirmemiştir.
|
|
 |
|