KURTULUŞUMUZ iÇiN TEK YOL VARDIR
Yüce Allah Kur'ân-ı
Kerimde şöyle buyurmaktadır:"Müminler arasında öyle kimseler vardır
ki, Allah'a verdikleri sözde sadık kalmaları uğrunda bazıları can verirler.
Bazıları da can vermek için sıralarını beklemektedirler. Onları, hiç bir
şey döndürememiş ve değiştimemiştir." (Ahzâb sûresi, âyet: 23).
Biz tek
yolu seçmek zorundayız. Devlet hayatımızda, bundan başka bir yol daha
yoktur. İstediğimiz bir kaç yolu seçmekte serbest olduğumuzu zannedenler;
çağımızın mantığını, gerçeklerin dilini, eşyaların tabiatını anlamakta
hataya düşen kimselerdir. Bunlar, basit düşünceli ve kısır görüşlü kimselerdir.
Olayların iç yüzünü araştırıp öğrenmezler.
Evet, biz altında kitleleşeceğimiz bir sancak oluşturmak ve bu sancağın
gölgesinde birleşen milletler topluluğuna katılmak zorundayız. Yalnız
tek başına olarak, zamanı çoktan geçmiş, giden önceki yüzyılın geride
bıraktığı eski kitlelerin yanında - bazı mahalli milliyetçiliğe, yahut
sınırlı arap milliyetçiliğine çağırıda bulunan kimselerin anladığı gibi-
böyle bir durumu seçmeye de serbest değiliz.
Mahallî milliyetçilik "Sevgisi" yahut soy ve ırk esasına dayanan
milliyetçilik "Sevgisi" artık son bulmuştur. Çağımızın ruhundan,
mantığından ve gereklerinden nasibini almamış bazı kimselerin zihinlerinde
başka, bunların duracak bir yeri kalmamıştır.
Bugün dünya açık olarak iki kitleye ve bu iki kitle arasında sallanan,
kendisine sağlam ve tabii temeller bulamayan yahut bu temelleri bulup
tökezleyen, görmezlikten gelen veya görüp te ondan uzaklaşan bir üçüncü
kitleye bölünmüştür. Açıklığa erişmiş olan bu iki kitle Doğu ve Batı kitlesidir.
Birincisi; ideal ve doktrinler temeline dayanır. İkincisi de;.emperyalizmin
temelinden başka bir temel tanımaz. Fakat, her iki kitle de bizimle uğraşırlar.
İyi bir av olan bizler için birbirleriyle kavga ederler. Kolayca boğdurulup
sindirilmemiz için de, bağımsız bir kitle haline gelmememiz için ne gerekli
ise onu yaparlar. Onlar sadece bizim, kedi gibi kabaran ve birbirleriyle
boğuşan sönük milliyetçilik bayrağı altında küçük devletçikler durumunda
olmamızı isterler.
Bizleri küçük Arap milliyetçiliğine çağıranlar. Doğu yahut Batı kitleleri
tarafından yutulmamızı kolaylaştırmak isteyen kimselerdir. Fakat biz millet
olarak, bu konuda başka bir düşünceye sahibiz. Millet olarak kurban gibi
yenilip yutulmak istemiyoruz. Bu yüzden de Batı veyahut Doğu sömürgecileri
adına kiralanmışların, aldatılmışların bu sönük ve zayıf çağırılarını
protesto ediyoruz.
Biz çeşitli yollardan birisini seçmekte serbest bırakıldığımızı, ancak
bizim kaçınılmaz bir tek yolumuzun var olduğuna inanıyoruz. Bu bir tek
yol ise, ne Doğu ve ne de Batı kitlelerine bağlanmayan bağımsız bir kitle
oluşturmaktadır. Çünkü, Doğu ile Batı aleyhimizde güreşiyorlar. Bizleri
teker teker yutmak istiyorlar. "önce parçala, sonra yut" prensibini
uyguluyorlar...
Kim bizim, bu güreşenlerden biri yanında yer almamızı açıkça söyleyebilir?
Kim, sonunda aleyhimize dönüşecek olan bu boğuşmalardan birine destek
olarak onlara zafer kazandırmak istediğini anlatabilir?
Şimdi, bu her iki
kitleyi teker teker inceleyelim:
Acaba bizlerden herhangi
biri, Mısır'da -yahut her hangi bir Arap ülkesinde- dipçiği altında esaret
zincirine bizi vuran düşmanla birleşebilir? Acaba kim, müslümanları Libya'da,
Tunus'ta, Morako'da, Cezair'de, Somali'de, Artiryo'da, Senegal'de, Filistin'de,
Suriye'de. Lübnan'da, Irak'ta, Ürdün'de, Yemen'de, Hicaz'da, Malezya'da,
Dokuz Manda'da istilâcı ağırlığı altında inleten, ayakları dibinde ezen,
sömürgecilik kamplarına doğru sürüklemeye cesaret edebilir?
Şüphesiz, bu toprakların hepsi İslâm topraklarıdır. Ve hepside aleyhimizde
kitleleşen, yardımlaşan, birbirleriyle dayanışma halinde olan ve hürriyeti
için gayret gösteren bir milletin dirilmesi karşısında, o milleti susturmak
için haince plânlar hazırlayan ve bu hususta birbirini destekleyen günahkâr
Batı sömürgecileri adına ve hesabına sürdürülmektedir. Bu İslâm topraklarında,
hürriyet uğrunda atılan her adım ve vurulmak üzere kaldırılan her tokadı
durdurmak için İngiltere, Fransa, İtalya yahut Hollanda tek başına çalışmıyor.
Amerikanın dolarıyle, tanklarıyle, uçaklarıyla, ikmaiiyle, devlet nüfuzu
ile yardımlaşıyorlar. Bu gerçeği biz -Millet olarak - Amerikanın Doğuda
bütün gücü ile bizi yanıltmak için uğraştığını biliyoruz.
Sömürgeci pençesi ile bizi sın sıkı yakalamak için giriştiği savaşı kazansın
diye, yüzbinlerce gencimizi buna yakıt olarak takdim etmemiz için bu kitlenin
tekerine bizi bağlamak isteyen bir kimse -kim olursa olsun - ortaya çıkmaya
cesaret edebilir mi? Böyle bir işi yapmaya cesaret edenler - kim olursa
olsun - artık emperyalizme daha fazla tahammülü kalmayan, fedakârlıkların
ve tecrübelerin verdiği acı alevi ile olgunlaşan ve uyanıklığı sayesinde,
sömürme usullerinin değişen isimlerine, şekillerine, müstemlekecilerin
başka adlarına ve yardımcılarına daha fazla aldanmayan bu müslüman milletlerden
cezasını çekecektir. Bu hainlikleri kendileri için cezasız kalmayacaktır.
Hayır... kim olursa olsun bizi ne inandırma, ne para, ne de kuvvet yoluyla
Batı emperyalizminin tekerine; milletleri uyuşturmaya çalışan kiralanmış
uşakların sayısı, ne kadar çoğalırsa çoğalsın bizi bağlamaya gücü yetmiyecektir.
Çünkü, bu milletler çok uyanıktır. Onları uyur zannedenlerin vay haline!..
Doğu Kitlesine
Gelince :
Ne şekilde olursa
olsun sömürgecilerden kurtulmak için bazı aldatılmışlar, Doğu kitlesine
doğru yönelmişler ve böylece ülkelerini kurtarmaya çalışıyorlar. Fakat
biz, geniş topraklarımız üzerinde -Müslüman veya Hıristiyan olarak- bu
idareye bütün gücümüz ile karşıyız. Başka bir kurtuluş imkânımız varken,
biz topraklarımızın kurtuluşunu, ruhlarımızın esir edilmesine karşı istemiyoruz,
inançlarımızı böyle ucuz bir fiyata satmayı da .kabul etmiyoruz.
Bu topraklarda komünistlerin bize hükmetmesini, Rusların ve Bolşevik Çin'in
Türkistanın doğusunda ve batısında oldukları gibi Müslüman ve Hıristiyanları
doğramalarını isteyen, ne bir Müslüman ve ne de bir Hıristiyan vardır.
Topraklarımızın üstünde komünizm sempatizanları, ne kadar uğraşırlarsa
uğraşsınlar, ne kadar yardım görürlerse görsünler onlar azınlıktırlar.
Ve onlar öylece azınlık olarak kalacaklardır. Çünkü; komünizmin yolu,
biz Müslümanlar için geçerli olmayan bir yoldur.
Bizim ahlâkımız ve terbiyemiz onun gelişmesi için müsait değildir. Ona
hiç bir ihtiyacımız yoktur. Bizim elimizde ondan daha ilerici, daha adaletli,
insanlık şerefine karşı çok saygılı, insanlığın ihtiyacını bu çağda komünizmin
dayandığı maddecilikten daha kolay karşılayıcı sosyal bir yolumuz vardır.
Bu yüzden bu ülkede komünizm taraftarları, azınlık olarak kalacaktır.
Çünkü onlar, bu ülkede geçerli olmayan ve kendisine hiç bir ihtiyaç duyulmayan,
bizce çok tuhaf olan bir düzene çağında bulunuyorlar. Bütün sosyal düzenler,
kendilerine gerek duyulmayan bir bölgede yaşayamazlar...
Buna ek olarak bir de bizler -Müslüman ve Hıristiyanlar- demir perde gerisinde
inanç sahibi, din sahibi insanlar için hazırlanmış tecrit kamplarına,
mezbahalara gitmek istemiyoruz. Biz yaşamayı istiyoruz. Çünkü bizim yaşamada
yapılacak işlerimiz, arkamızda yerine getirilecek insani görevlerimiz
var. Evet biz, komünizmin mezbahalarında intihar etmeye arzulu değiliz!..
Bu durum karşısında kendimiz tek basma, bir kitle olmak zorundayız. Mahallî
milliyetçilik yahut dar Arap milliyetçiliği sınırları içinde birbirimizden
ayrı olarak yaşayamayız. Aynı zamanda bizi yemek, yutmak, üzerimizde çarpıştığı
savaşı kazanmak için uğraşan iki kitleden birine iltihak etmemiz mümkün
değildir.
Böylece, ortadan üçüncü yol kalkar ve önümüzde kaçınılmaz bir tek yol
kalır. Arkamızda geçen yüzyılları hayallerinde yaşatan, onsekizinci ve
ondokuzuncu yüzyılların sevdalarına kapılan cılız mahallî milliyetçiliğe
veya dar Arap milliyetçiliğine çağıranları bırakmış oluruz. Üzülerek ifade
edeyim ki, günümüzde böyle eski çılgınlıklara kapılanların sayıları az
değildir.
Fakat, Doğu ve Batı her iki kitle de bu tabii tek bayrağın altında toplanmamızdan
hoşlanmazlar. Onlarin kirli propaganda cihazlan aramızda bulunduğu müddetçe,
birliğimizi önlemeye çalışacaklardır. İşte, bunun için de biz bu birleşmeden
kaçınıyor, geniş, İslâm topraklarında beşyüz milyon nüfusu altında toplayan
bayrağın gölgesi dibinde bir araya gelmekten sakınıyoruz. "Asya -
Afrika " birliği adı altında kurulan, üyelerin en büyüklerinden ikisi:
Hindistan ve Pakistan'ın Keşmir için dönüştüğünü ve hiç bir sonuca varamadığı
yapmacık birliğe doğru koşuyoruz.
Üyelerinden en büyük ikisi, birbirine düşman olan bir birlik nasıl kurulabilir?
Bunu bir türlü anlıyamadım.
Kurulsa bile, gayri tabiî bir birlik olmaz mı? Fakat, bize düşman olan
diğer iki kitle, bir çok milletleri bağrına basan, onları bir inanç, bir
tarih, bir coğrafya, bir ekonomi, bir menfaat altında toplayan ve bir
birliği gerektiren her türlü sebep ve faktörler ortada varken, - tabii
kitlemize doğru yönelmememiz için- bizi ona doğru ilerletiyorlar. Bu birliğin
sağlanması için yardımcı oluyorlar. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü, bizim
kendi kitlemizin, tabii temellere dayanarak ortaya çıkması, Doğu ve Batı
kitlelerini rahatsız eder. Ve bundan dolayı da bizi bu kitleden uzaklaştırmaya
çalışıyorlar.
Bu tabii kitlenin, İslâm ülkesinde kurulması için öne sürdükleri iddialar
ise, sadece bu ülkede müslüman olmayan azınlıkların varlığıdır.
Hayret... Sanki bu azınlıklar, hemen şu an yerden türemiştir. Oysa ondört
çağ boyunca, kendilerinden daha iyi azınlık haklarını gözeten ve koruyan
bir ülkenin, bundan önce yeryüzünde görülmediğini ve bu vatanın himayesinde
bunların hiç yaşanılmadığı kanaatı ortaya çıkıyor.
Onlar, yalan ve iftiraları ile sadece bu gün değil, bütün tarih boyunca,
özellikle İslâm düzeninin hâkim olduğu zamanlarda, hiç tanınmayan dinî
taassubu, vatanımızda fitne ve fesad olarak çıkarmak istiyorlar.
Yeryüzü; bütün insanlığı kapsayan bir adaleti, İslâm düzeninin hâkim olduğu
bir devlet sisteminde, bunun tanındığı kadar başka hiç bir devlette tanınmamıştır.
Bunların bu iddiaları, tarihin mantığı karşısında ve çağımızın ihtiyaçlarını
yerine getirmeyecek kadar boştur.
Evet, bizim için tek yol vardır. Bu yolda gitmek ve bu yolu tutmaktan
başka çaremiz yoktur. (Bizim için tek yol, İslâmın sıratı müstakimi (doğru
yolu)dur. Tarih göstermiştir ki, biz müslümanlar, bu yoldan ayrıldığımız
zaman zillet ve perişanlık içinde kıvranmışız. Bu yolda dostdoğru yürüdüğümüz
zamanda yücelmişiz. Bu, tarihi bir gerçektir. Hiç kimse bunu inkâr edemez.
Peygamber Efendimiz (SAV.) meşhur veda hutbesinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ey insanları Size iki şeyi emanet bırakıyorum. Eğer bu iki şeye
sımsıkı sarılırsanız, yolunuzu hiç bir zaman şaşırmazsınız. O iki say
de Kur'an vs sünnettir."
Yüce Allah. Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın rabıtası Kur'ân'a sımsıkı sarılınız; sakın ayrılmayınız.
Allah'ın o. nimetlerini hatırlayın ki: hani vaktiyle birbirinizin düşmanları
iken, kalplerinizi o kaynaştırdı, onun nimeti ile kardeş olmuştunuz; ateşten
bir uçurum kenarında idiniz de sizi oraya düşmekten çekip kurtardı. Allah
size, âyetlerini böylece beyân buyurur. Umulur ki hidayette kalırsınız..
(Al-i İmran sûresi, âyet: 103))
En iyisi, fazla vakit kaybetmeden bu doğru yola girmemizdir. Çağın mantığına,
eşyanın tabiatına aykırı olan ve faydası olmayan denemelerle zamanımızı
boşu boşuna kaybetmeyelim.
|
|
 |
|