Sonsuz övgü ve şükürler Yüce Rabbimize
Salâtü selâm Peygamberimize ve
tüm îman edenlere..
Duâların en üstünü olan Fatiha
Sûresi, Ümmü'l Kur'an'dır. Kur'an'ın özü ve temelidir. Ölümden
başka maddi ve manevi tüm dertlere şifa olan Fatiha sûresinin
özellikleri ve faziletleri pek çoktur.
Bedensel yapımızın havaya,
suya ve gıdalara ihtiyacı olduğu gibi, rûhumuzun da Fatiha sûresine
ihtiyacı vardır. Bu nedenle farz, vacip, sünnet ve nâfile namazların
her rek'âtında bu sûre okunmaktadır.
Bu mübarek ve kutsal sûreden
yansıyan ilahî nûrla gaflet perdelerini aşalım ve dünümüze, bugünümüze
ve yarınımıza bakalım.
Kapkara ve pıhtılaşmış bir
kan parçası ile başlayan bedensel yapımız, bebeklik, çocukluk
ve gençlik devrelerini hızla aşıp bugünkü duruma gelmiştir.
Ancak!.. Zaman denen efsanevi
gücün kesin etkisi altında olan bedensel yapımız, sürekli değişim
sürecine uğramakta ve bulunduğu seviyeyi koruyamamaktadır.
Bu nedenle yarınlarımızı düşünmek
zorunluluğundayız. Lütfen, başımızı kaldırıp, gözümüzü açalım
ve uzanıp geleceğimize bakalım.
Teneşir üstünde yıkanan nazik
bedenimizin bembeyaz bir kefene sarıldığını ve tabuta bindirilip
omuzlar üzerinde mezara doğru götürülmekte olduğunu görürüz.
Birazcık daha ileri bakacak
olursak, Sûr'un üfürülüşünü ve çatlayan kabrimizden fırlatılıp
sorgulanmak üzere mahşer yerine götürülüşümüzü de görürüz.
Sakın ha! bunları hayal diye
algılayıp kendimizi aldatmayalım ve Azrail'e gafil yakalanmayalım.
Çok hızlı seyreden zaman aracındayız
ve dün ile yarın arasında yolculuk yapmaktayız. Her saat dünden
kilometrelerce uzaklaşmakta ve yarınlara yaklaşmaktayız. İş, güç,
hastalık ve yaşlılık derken, salâmız okunur ve cenaze namazımız
kılınıverir.
Âdetullah budur. Tüm beşerin
kader denilen anayasalarında bu maddeler yazılıdır. Ayrıca, bu
maddeler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez ibaresi
de vardır.
Bunları düşünüp korkmana ve
ürperti duymana gerek yok. Sen bir yolcu olduğuna göre, yolcu
yoluna yakışır. Ruhlar âleminden ana rahmine ve oradan da dünya
gezegenine geldiğin gibi, Berzah âlemine gidişin de normal ve
doğaldır ve kader anayasasının değiştirilemez maddelerinin gereği
budur.
Bedenin uyku âleminde dinlendiği
gibi, rûhun da Berzah âleminde dinlenecek ve sonra yargılanmak
üzere Mahşer yerine götürüleceksin.
Sevgili Peygamberimiz : "Uyku
ölümün kardeşidir" buyurdu. İnsanlar İslâmî yaşantılarına orantılı
güzel ve manevî rüyalar gördükleri gibi, Berzah âleminde de Cennet
bahçelerinin ruhsal zevkini yaşayacaklar ve İslâm'dan kopanlar
da Cehennem çukurlarının azabını çekeceklerdir.
Hazreti İsrâfil ikinci kez
Sûr'a üfürünce, yeni bir güneş doğacak, yeni bir gün olacak ve
tüm canlılar sorgulanmak üzere mahşer yerinde toplanacaklardır.
Amel defterleri dağılacak,
günahlar ve sevaplar tartılacak, İlâhî adalet uygulanacak ve insanın
yolculuğu Cennet veya Cehennem' den biri ile noktalanacaktır.
Sakın, sakın! Ümitsiz olma.
Ben kim? Cennet nerede? deme. En büyük günah Allah' ın rahmetinden
ümit kesmektir. Ama, hayalci de olma. Ekmeden biçilmez ve herkes
ektiğini biçer. Rezzak isminin gölgesinde rızkını aramak için
çalıştığın gibi, Gafûr isminin gölgesinde de af edilmenin yollarını
ara. Allah Kerîm' dir derken, Allah' ın Âdil olduğunu da unutma.
Tevbe kapısı herkese açıktır.
Hiç kimsenin tekelinde değildir. Para, pul ve dilekçe de istemez.
Yeter ki, günahlarından kop ve yaptıklarına pişman ol. Ancak,
çok acele et. Kalbin daha fazla kararmadan, canın boğazına dayanmadan,
tevbe kapısı yüzüne kapatılmadan ve Güneş batıdan doğmadan önce
tevbe et.
Tevbe edip günahlarından arındığın
zaman, kıbleye dönüp alnını secdeye koyduğun zaman ve yalnız Allah'a
kul olduğun zaman, tertemiz kalbine İlâhi nûr akımı başlar.
İşte! o zaman bambaşka bir
insan olursun, gerçek kimliğini, doğal yaşamını bulursun ve kendini
başka dünyalarda bulursun.
İnancını ve geleceğini yalnız
görme duygusuna endeksleyen ve "görmediğime inanmam" diyen gafillerden
olma.
Sonsuzluk ve sınırsızlık sıfatları
yalnız Allah' a mahsustur. İnsanların diğer duyguları gibi görme
duyguları da sınırlıdır.
Madde âlemindeki renksiz gazları,
havayı ve mikropları göremeyen gözler, sesleri ve kokuları da
göremezler. Ayrıca aynı çaptaki cisimlerin uzaktakilerini daha
küçük ve yakınındakileri daha büyük gören gözler, yıldızları da
nohut tanesi kadar görürler.
Evet, gözler her şeyi göremediği
gibi, gördükleri de gerçeği tam olarak yansıtmaz.
Görme duygumuzu kısıtlı
yaratan Allah' a çok şükürler edelim. Kirazın içindeki kurtları
görünce tiksinerek yere atarız. Ya! İçtiğimiz sulardaki, yediğimiz
gıdalardaki ve teneffüs etmek zorunluluğunda olduğumuz havadaki
milyonlarca mikropları açıkça görsek ne yapabiliriz?
Ayrıca, cinleri, ruhları ve
melekleri sürekli görüp, konuşmalarını duysak nasıl yaşarız?
Gözlerimiz tüm varlıkları sürekli
görse ve kulaklarımız tüm ses dalgalarını sürekli duysa, insanın
beyinsel yapısı bunlara kaç saat dayanabilir?
Madde âleminden yaratılan gözlerin,
kendi âlemindeki varlıkları görebilmesi kısıtlı iken, madde ötesi
âlemleri görebilmesi beklenemez. Gerçek kimliğimiz olan RUH'larımız
da melekler gibi madde ötesi âlemlerdendir. Bu nedenle maddesel
gözlerimizle kendi ruhlarımızı da göremeyiz. Ancak, varlığını
inkâr edemeyiz. İnançlı ve inançsız tüm insanlarca ruhların varlığı
kesinlikle kabul edilmiş ve rûhunu inkâr eden bir deliye dahi
rastlanmamıştır.
Maddesel yapımız olan bedenlerimiz
için Rûh'un gereği ve önemi ne ise, madde âlemi için de meleklerin
gereği ve önemi aynı eşit orandadır.
Ruh'suz beden ve meleksiz madde
âlemi anlamsızdır. Bu nedenle Yüce Rabbimiz, bedenlerimizden önce
ruhlarımızı ve göklerden önce melekleri yaratmıştır.
Ruh'suz beden ve meleksiz madde
âlemi olamadığı gibi, kâinat (evren) ta RAB'siz olamaz.
Kâinattaki denge, düzen, disiplin
ve kesin hakimiyet, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah' ın varlığının
ve birliğinin kesin şahididir. Bir insanın bedeninde bulunan ortalama
otuz trilyon hücrenin rastlantı ve tesadüflerle bir araya gelerek
organları ve dengeli bir bedensel yapıyı oluşturmaları imkânsız
olduğu gibi, Güneş sistemleri ve galaksiler de rastlantı ve tesadüflerle
oluşmamışlardır.
Akıl, bilinç ve irade duygularından
yoksun olan ve yaşam süreçleri çok kısa olan hücrelerin, yaratıldıkları,
yönlendirildikleri ve kesin bir denetim altında bulundukları kesindir.
Tüm canlıların bedensel yapılarını
oluşturan hücreler teker, teker sayılıp elde edilen rakamlar yan,
yana dizilse, Güneş sistemini aşan rakamlar konvoyu meydana gelir.
İşte! tüm bu hücreleri teker
teker yaratan, bilen, gören ve dilediği gibi yönlendiren Allah,
sonsuz ve sınırsız İlmi ve Kudreti ile, güneş sistemlerini de
galaksileri de, tüm yıldızları ile, uyduları ile, atmosferleri
ile ve aralarındaki açıları ile gezdirir, döndürür ve yönlendirir.
Ey insan!kim olursan ol. Kapıcı
da olsan, devletin başında da olsan, camilerde imam da olsan,
mason localarında üstad da olsan, medyanın patronlarından da olsan,
belirsiz bir kişi de olsan, hastanede yatan garip bir hasta da
olsan, aynı hastanenin başhekimi de olsan, elinde, iradende ve
denetiminde olmayan hücreler topluluğundan meydana gelmiş bir
varlıksın.
Rûhun bedenden ayrılmadan,
hücrelerin dağılıp toprak olmadan ve SEN, Mahkeme-i Kübra' da
sorguya çekilmeden önce, kendine gel, gerçek kimliğini bul ve
seni yaratan, hücrelerini yönlendiren RABB' ini tanı.
|