Kur' andan Bir Nur Fatiha Suresi

 
 
 

Medih, Övgü ve Şükürler, Âlemlerin Rabbi Olan Allah'ın Hakkıdır

 
 

Allah :Âlemlerin Rabbi olan Yüce Mevlamızın özel ismidir.Tapınılan hiç bir şeye bu isim verilememiştir. Bu nedenle çoğul olarak kullanılamaz.

Arapça'da hak veya batıl, tapınılan şeylere ilâh denir. Türklerin tanrı, Farsların hûda ve Almanların god kelimeleri, ilâh kelimesinin anlamında olup, Allah ismi ile eş anlamlı kullanılamazlar.

Âlemlerin Rabbi olan Allah birdir. Mülk O'nundur. Allah, bütün âlemlerin yaratıcısı, tek ve kesin hakimidir. Her şey Allah'ın emrinde, gözetiminde ve sonsuz kudreti ve tasarrufundadır.Allah'ın izni ve iradesi olmadan en küçük bir madde hareket edemez, yer değiştiremez, kimyasal ve fiziksel değişimi gerçekleştiremez.

Karanlık gecede, kara taşın üzerinde hareket etmekte olan kara karıncayı gördüğü ve bildiği gibi, karıncanın bedensel yapısını oluşturan hücrelerin her birini de görür, bilir ve yönlendirir.

Din düşmanlığı ilkesine dayanan inkarcı ve materyalist felsefe ile beyni yıkanan insan!

Lütfen, ön yargısız ve akl-ı selîminle (sağ duyunla)önce kendini incele ve sonra başını kaldırıp göklere bak..

Ayağının altındaki atomlarla, bedenindeki hücreler ve gökteki yıldızlar arasındaki bağlantıyı gör. Kâinatta (evrende)ki denge, düzen, uyum, disiplin ve birliğe bak. Bir tek zerre, bir tek madde ve bir tek kürre kâinattan kopuk yaşayamaz. Sen de kâinatın bir parçasısın ve sen de kâinattan kopamazsın. Havasız, susuz, gıdasız ve güneşsiz yaşayamazsın. Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah senin de Rabbindir.İnansan da, inanmasan da sen O'nun kulusun.

Maddeleri putlaştırıp şirk zincirini kendi elinle boynuna takma. Kimsenin ardından, izinden gitme. Allah yoluna giden, Allah erlerinin peşine takıl ve yalnız Allah'a kulluk et. Çünkü sen, âlem-i emirden gelen maddeler üstü bir varlıksın ve yalnız Allah'a kulluk etmeye lâyıksın.

Varlıklardan hiç biri kendi gücü, irade ve isteği ile bulunduğu noktaya gelmemiştir. Ne hayvan türleri kendi istekleri ile hayvan olmuşlar, ne de insanlar kendi istekleri ile insan olmuşlardır.

İnsan fâil değil, mef'uldur. Kendisinin yapıcısı ve yaratıcısı olmayıp, yapılmış ve yaratılmıştır. Yokluktan varlığa gelişimiz elimizde ve irademizde olmadığı gibi, Dünyadaki yaşam sürecimiz ve ölümümüz de elimizde ve irademizde değildir.

Kâinat (evren)ne kadar geniş olursa olsun, bu bedensel yapımızla Dünya gezegeninde yaşamak zorunluluğundayız. Hem de Okyanusların dibinde yaşayan canlılar gibi, yer çekimi ile hava basıncı arasında yaşama zorunluluğundayız.

Ancak, insanın değeri maddesel yapısı olan et ve kemik yığını ile orantılı olmayıp, inancı, duyguları ve ruhsal varlığı ile orantılıdır.

Allah, insanı kendisi için yaratmış ve yeryüzüne halife kılmıştır. Canlı ve cansız tüm varlıklar insanın yararına sunulmuş ve insan Allah'a bilinçli ibadet ve itaat etmek ile mükellef kılınmıştır.

İnsan bu kutsal ve doğal görevini yaparsa ve yalnız Allah'a kulluk ederse doğal yeri ve yörüngesi olan Ahsen-i Takvîm makamında kalır. Başta gönlü olmak üzere tüm duyguları ile tatmin olup, ruhsal zevklere ve mânevî feyizlere kavuşur.

Aksi halde, yâni maddelerden bir maddeyi putlaştırırsa veya taşlara, leşlere tapınırsa Esfel-i Sâfilî'ne (aşağıların aşağısına)düşer. Doğal yerinden ve yörüngesinden koptuğu için, tüm duyguları alt üst olur, dengesi bozulur ve koskocaman dünya kendisine dar gelir.

Ahsen-i Takvîm üzere yaratılan ve yeryüzünün halifesi olan insan.. Lütfen nefsinin öfke, şehvet, ihtiras, onur ve benlik gibi duygularının tutsağı olma. Yaprak yaprak, çiçek çiçek, kuşlardan karıncalara kadar madde âlemini incele. Akan suya, esen rüzgâra, dönen dünyaya, aya, yıldızlara ve güneşe ibretle bak.

Kâinatın tam otomatik bir fabrika gibi dengeli, düzenli ve disiplinli çalıştığını anlar ve tevhîd-i ef' âl makamına erişirsin.

Otomatik bir makinanın çarklarının irili ufaklı değişik çaplarda olmaları plân ve projenin gereği olduğu gibi, atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronlarla, güneşin etrafında dönen gezegenlerin de ilâhî takdîrin gereği olduğunu anlarsın.

Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah, madde âleminde her şeyi sebepler kuralına bağlamış ve bu sebepler ile, Zât-ı Ulûhiyyetini gizlemiş ve perdelemiştir.

Gönülleri Allah'tan başka bir şeyle tatmin olamayan ihlâslı kullar, tüm sebepleri ve perdeleri aşıp gerçek imana ve ruhsal huzura kavuşurlar.

Nefislerinin tutsağı olan gafiller de sebepleri putlaştırıp, perdeleri aşamazlar ve ruhsal bunalımda kabir azabının sıkıntısını yaşarlar.

Sonsuz ve sınırsız kudret sahibi olan Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Yerde ve göklerde ve bütün âlemlerde kesin bir hakimiyet, tam disiplin, uyum, düzen ve denge vardır. Bir tek zerre, bir tek hücre ve bir tek mikrop kesinlikle başı boş değildir. Karıncanın gözündeki hücrelerden yıldızlara kadar, cinlerden, meleklerden Arş'a kadar tüm varlıklar, Allah'ın emrinde, gözetiminde, denetiminde ve kesin hakimiyeti altındadırlar.

Canlı ve cansız bütün varlıklar, kader denen ilâhi iradenin isteği ve programı dahilinde yaratılırlar.

İncir çekirdeklerinin ve çiçek tohumlarının özünde takdir edilmiş ve programlanmış kaderleri yazılıdır. Yapraklarının şeklinden, çiçeklerinin ve meyvelerinin tad, renk ve kokusuna kadar tüm kaderleri yazılıdır.

Güneşin merkezindeki ve çevresindeki milyonlarca derecedeki ısı, ilâhi takdirin gereği ve güneşin kaderidir.

Yumurtadan çıkan civciv, ilâhi iradenin takdir edip beyinsel yapısında programladığı kaderini yaşamağa başlar. Yumurtadan çıktığı an, tereddüt ve şaşkınlık geçirmeden hemen dünyaya uyum sağlar. Düğmesine basılmış tam otomatik makine gibi çalışmağa başlar ve ayaklarıyla eşelenerek yerden rızkını aramağa başlar.

Beynindeki vehim duygusu ile, dost ve düşmanlarını bilir. Horozdan, koyundan ve inek gibi büyük hayvanlardan korkmayıp, küçücük kedilerden ve havada uçan doğan ve kartal türü kuşlardan korkar.

Ziraat fakültesi öğrencileri ekinler için zararlı olan kuş türlerini ders kitaplarında görüntüleri ile belledikleri halde, uçuşan kuşların arasında onları ayırd etmede çok zorlandıkları ve çok defa yanıldıkları bir gerçektir.

Yumurtadan yeni çıkan civcivlerin havada uçuşan kuş türlerini hiç yanılgıya düşmeden ayırd etmeleri, ilâhi kudretin tüm varlıklar üzerindeki tedbir ve tasarrufunun apaçık göstergesidir.

Bir çiftlik sahibinden dinledim. "Tavuğumun biri kurkuk olmuştu." dedi. "Elimde yeteri kadar tavuk yumurtası yoktu. Bir kaç tane de ördek yumurtası ilâve ettim ve yavruların hepsi sâlimen çıktılar. Ana tavuk yavruları gezdirirken bir suyun kenarına geldiler. Tavuk ve civcivler suyu geçemeyip durdular, ördek yavruları ise hemen suya dalıp yüzmeğe başladılar. Ben de Sübhânallah diye hayretler içinde kaldım."

Senelerce eğitim gören pilotlar, radarlarla ve elektronik cihazlarla donatılmış uçakları ile rotalarını şaşırıp uçuş hatası yapabiliyorlar.

Ya göçebe kuşları?

Gerek göçün zamanlamasında ve gerek uçuşun rota ve irtifasında hiç yanılgıya düşmeden aynı plânı uyguluyorlar.

Bazı araştırmacılar, göç mevsimi yaklaşınca bir kaç tane yavru kuşu kapalı yerde alıkoymuşlar. Ana kuşların göçünden sonra yavru kuşların ayaklarına renkli ipler bağlayıp ters istikametlere salıvermişler. Yavru kuşlar biraz şaşkınlıktan sonra, analarının gittiği aynı rotayı izleyerek sürüye karışmışlar ve sâlimen dönenleri aynı yuvalarına veya aynı ağaçların dallarına konmuşlar.

Doğum sancısı başlayan ve ilk doğumunu yapacak olan vahşi canavarlar, ebe okulunda eğitim görmüş veya doğum evinde ihtisas görmüş gibi, doğumla ilgili tüm gerekleri yerine getirir ve şaşırmadan uygularlar.

Doğumla ilgili hafızalarında görüntü ve ön bilgiler bulunmadığı halde, doğum öncesi yavrusunun yatacağı yeri hazırlar. Doğumdan sonra da yavrusunun her tarafını yalayarak hem nemini kurutur ve hem masaj yaparak kan dolaşımını sağlar ve yavrusunu ısıtır.

Yumurtadan çıkan tavuk ve ördek türü kanatlılar, rızıklarını yerde ararken, doğum yolu ile gelenler rızıklarını analarının bedenlerinde ararlar. 10 - 15 dakika sonra ayağa kalkan yavrular, analarının kulağına, kuyruğuna yapışmayıp memelerini bulurlar ve hemen şapur şupur emmeğe başlarlar.

"Yeryüzündeki bütün canlıların rızkı Allah'a aittir. Her birinin barınacak ve ayrılacak yerlerini bilir. Bunların hepsi Kitâb-ı Mübîn' dedir." (Hûd: 6)

Evet, bütün canlıların rızıkları ve barınacak yerleri ezelde takdir olmuş ve Kitâb-ı Mübîn' e yazılmıştır. Kâinattaki tüm varlıklar Allah'ın irade ve takdir ettiği yerlerde yaşama zorunluluğundadırlar.

Yerin altında ve karanlıklarda yaşaması gerekenler, yerin üzerinde ve ışıkta yaşayamazlar. İnsanoğlu ayda veya diğer gezegenlerde yaşayamadığı gibi, diğer gezegenlerde yaşayanlar da dünyada yaşayamazlar.

Yüce Rabbimiz : "Yeri ve gökleri yaratıp, yerde (dünyada)ve göklerde (diğer gezegenlerde)Dâbbe' yi (yürüyen canlıları) yaratıp yayması Allah'ın âyetlerindendir. Ve o Allah ki, dilediği zaman onları bir araya toplamağa güçlüdür." (Şûra - 29)

Tefsîr-i Kebîr' in 7. cilt ve 411. sahifesinde :Dâbbeh kelimesinin insan ve hayvan türü yürüyen, hareket eden canlılar için kullanıldığını, meleklerin ise uçarak hareket ettiğini beyandan sonra, göklerde de yürüyen canlıların bulunacağına işaret ediliyor.

Bazı müfessirler, yerdeki ve göklerdeki canlıların ancak mahşer yerinde bir araya toplanacağını bildirmektedirler. Kadı Beyzavî tefsirinde ise :"Fî eyyi vaktin şâ'e"(dilediği vakit) ibaresi vardır.

Eğer Yüce Rabbimiz dilerse kıyametten ve mahşerden önce, dünyadaki insanlarla diğer gezegenlerdeki canlıları buluşturur.

Sonsuz ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Tüm âlemlerde denge, düzen, disiplin ve kesin hakimiyet vardır. Her şey Allah' ın dilediği ve takdir ettiği şekilde gelişir. Allah ne dilemiş ve neyi takdir etmiş ise vaktinde olur. Allah'ın dilemediği ve takdir etmediği bir şey de olmaz ve olamaz.

Ya!cansız varlıklar?

Atomun çekirdeğinden, yıldızlara kadar tüm cansız varlıklar da dengesiz, düzensiz ve başı boş değillerdir.

Bir uzay gemisi niteliğinde olan ve üzerinde yaşamak zorunluğunda olduğumuz dünya da başı boş ve bağımsız değildir. Uzayda istediği gibi gezip dolaşamaz.

Sonsuz ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, dünyayı 150 milyon km. uzaklıktaki güneşin çekimine bağlamıştır. Dünyadaki canlıların hayatı ve tüm maddelerin dengesi bu açının korunmasına bağlıdır.

Güneşin de başı boş olmadığını ve kesin bir denetim altında olduğunu Yasîn sûresinin 38. ayeti bildiriyor :"Güneş te kendisine tahsis edilen yerinde (yörüngesinde) cereyan (hareket) eder.

Aynı sûrenin 39. ayetinde :"Ay'a da menziller takdir ettik." buyuruluyor.

Dünya'yı, Ay'ı, Güneş'i ve yıldızları yoktan var edip yaratan Rabbimiz, her birini yerlerine ve yörüngelerine oturtarak, çekim kuvveti ile biri birlerine bağlamış ve sonsuz ilmi ve kudreti ile denge ve düzeni kurmuştur.

Sevgili Peygamberimiz, kan aldırmak isteyenlere kamerî ayların 17. - 19. ve 21. günlerini tavsiye etmiş ve bu tavsiyesi ile kan dolaşımının ayla olan ilgisine işaret etmiştir.

Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah, kâinatta öyle bir denge ve düzen kurmuştur ki, en küçük maddeden, en büyük yıldızların hareketine kadar her şey emir, denetim, disiplin ve komuta altındadır. Yıldızların belirli yörüngelerindeki hareketlerinden, güneşin ısı ve uzaklık açısı ve ayın her gece dünyaya yansıyan değişik görüntüleri, Azîz ve Alîm olan Yüce Allah' ın takdiri iledir.

Madde ötesi âlemlerde de durum böyledir. Çünkü Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Denizlerdeki balıklar gibi, meleklerin de belirli yerleri ve makamları vardır. Mîrac gecesinde Peygamberimizi Sidre-i Müntehâ'ya kadar götüren Hazret-i Cebrail, ileri geçersem yanarım diye, makamını aşamayacağını bildirmiştir. Daha güçlü ve yüksek voltajlara dayanamayan elektronik cihazlar gibi, Cebrâil de daha fazla ilâhî aşkın ateşine dayanamayacağını itiraf etmiştir.

Denizlerdeki balıklar, bedenimizdeki hücreler ve gökteki yıldızlar gibi, meleklerin ve tüm rûhânî varlıkların da belirli yerleri ve makamları vardır.

Canlı ve cansız tüm varlıklar gibi, bedenimizdeki hücreler ve organlarımız da Allah'ın Rubûbiyyet kanunlarına bağlıdırlar. Et parçalarından oluşan organlarımızın akıl ve hayâle sığmayan bilinçli faaliyetleri, kalbimizin sürekli çalışması gösterir ki, bedensel yapımızın gerçek sahibi, yöneticisi ve yönlendiricisi yalnız Allah'tır.

Bir insanın bedeninde bulunan trilyonlarca hücre, kendi kendilerini yaratmadıkları gibi, bedenin hangi bölümünde veya hangi organında ve ne gibi görevler yapacaklarına karar verme bilincinde ve yetkisinde değillerdir. Yaratıldıkları ve kesin bir emir ve denetim altında yönlendirildikleri apaçık bir gerçektir.

Aksi halde, yani denetimsiz ve başı boş hareket eden serseri hücrelerden meydana gelecek bedensel yapılar, belirsiz, çirkin ve korkunç bir görüntüye dönüşürler.

Astronomi uzmanları dünyadan ve uzaydan dev teleskoplar ile yıldızları incelesinler. Yerlerini, uzaklıklarını ve aralarındaki mesafeleri astronomik rakamlarla ve ışık yılı ile hesaplasınlar.

Önemli bir gerçeği unutmayalım. Allah'ın kudreti açısından, yıldızlarla hücrelerin yaratılması eşittir.

Allah'ın sonsuz ve sınırsız ilmi ve kudreti karşısında, organları oluşturan hücreler kümesi ile, galaksileri oluşturan yıldızlar kümesinin yaratılması eşittir.

Ey insanoğlu!. Lütfen kendine gel. Fıtratına, kişiliğine ve doğal yapına gel. Nefsinin istekleri doğrultusunda koşmuş ta olsan. Namazını terk edip haramlara batmış ta olsan. Kalbindeki imanın çalınmış ve beynin inkârcı felsefe ile yıkanmış ta olsan. Sapık ideolojilerin ve putlaştırılan sistemlerin kurbanı da olsan yine gel.

Soluduğun havaya ve içtiğin suya bak. Meyve veren ağaçlara ve açılan güllere bak.

Aya, güneşe ve yıldızlara bak. Onlara yansıyan ilâhî nûru ve ilâhî kudreti gör. Kâinattaki birlik, denge ve düzene bak. Ana rahminden geldiğini, ömrünün damla damla tükenmekte olduğunu ve mezara doğru gitmekte olduğunu unutma ve kabrin ötesinde geçersiz olan sistemlere bel bağlama.