Allah :Âlemlerin Rabbi olan Yüce
Mevlamızın özel ismidir.Tapınılan hiç bir şeye bu isim verilememiştir.
Bu nedenle çoğul olarak kullanılamaz.
Arapça'da hak veya batıl, tapınılan
şeylere ilâh denir. Türklerin tanrı, Farsların hûda ve Almanların
god kelimeleri, ilâh kelimesinin anlamında olup, Allah ismi ile
eş anlamlı kullanılamazlar.
Âlemlerin Rabbi olan Allah
birdir. Mülk O'nundur. Allah, bütün âlemlerin yaratıcısı, tek
ve kesin hakimidir. Her şey Allah'ın emrinde, gözetiminde ve sonsuz
kudreti ve tasarrufundadır.Allah'ın izni ve iradesi olmadan en
küçük bir madde hareket edemez, yer değiştiremez, kimyasal ve
fiziksel değişimi gerçekleştiremez.
Karanlık gecede, kara taşın
üzerinde hareket etmekte olan kara karıncayı gördüğü ve bildiği
gibi, karıncanın bedensel yapısını oluşturan hücrelerin her birini
de görür, bilir ve yönlendirir.
Din düşmanlığı ilkesine dayanan
inkarcı ve materyalist felsefe ile beyni yıkanan insan!
Lütfen, ön yargısız ve akl-ı
selîminle (sağ duyunla)önce kendini incele ve sonra başını kaldırıp
göklere bak..
Ayağının altındaki atomlarla,
bedenindeki hücreler ve gökteki yıldızlar arasındaki bağlantıyı
gör. Kâinatta (evrende)ki denge, düzen, uyum, disiplin ve birliğe
bak. Bir tek zerre, bir tek madde ve bir tek kürre kâinattan kopuk
yaşayamaz. Sen de kâinatın bir parçasısın ve sen de kâinattan
kopamazsın. Havasız, susuz, gıdasız ve güneşsiz yaşayamazsın.
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah senin de Rabbindir.İnansan da,
inanmasan da sen O'nun kulusun.
Maddeleri putlaştırıp şirk
zincirini kendi elinle boynuna takma. Kimsenin ardından, izinden
gitme. Allah yoluna giden, Allah erlerinin peşine takıl ve yalnız
Allah'a kulluk et. Çünkü sen, âlem-i emirden gelen maddeler üstü
bir varlıksın ve yalnız Allah'a kulluk etmeye lâyıksın.
Varlıklardan hiç biri kendi
gücü, irade ve isteği ile bulunduğu noktaya gelmemiştir. Ne hayvan
türleri kendi istekleri ile hayvan olmuşlar, ne de insanlar kendi
istekleri ile insan olmuşlardır.
İnsan fâil değil, mef'uldur.
Kendisinin yapıcısı ve yaratıcısı olmayıp, yapılmış ve yaratılmıştır.
Yokluktan varlığa gelişimiz elimizde ve irademizde olmadığı gibi,
Dünyadaki yaşam sürecimiz ve ölümümüz de elimizde ve irademizde
değildir.
Kâinat (evren)ne kadar geniş
olursa olsun, bu bedensel yapımızla Dünya gezegeninde yaşamak
zorunluluğundayız. Hem de Okyanusların dibinde yaşayan canlılar
gibi, yer çekimi ile hava basıncı arasında yaşama zorunluluğundayız.
Ancak, insanın değeri maddesel
yapısı olan et ve kemik yığını ile orantılı olmayıp, inancı, duyguları
ve ruhsal varlığı ile orantılıdır.
Allah, insanı kendisi için
yaratmış ve yeryüzüne halife kılmıştır. Canlı ve cansız tüm varlıklar
insanın yararına sunulmuş ve insan Allah'a bilinçli ibadet ve
itaat etmek ile mükellef kılınmıştır.
İnsan bu kutsal ve doğal görevini
yaparsa ve yalnız Allah'a kulluk ederse doğal yeri ve yörüngesi
olan Ahsen-i Takvîm makamında kalır. Başta gönlü olmak üzere tüm
duyguları ile tatmin olup, ruhsal zevklere ve mânevî feyizlere
kavuşur.
Aksi halde, yâni maddelerden
bir maddeyi putlaştırırsa veya taşlara, leşlere tapınırsa Esfel-i
Sâfilî'ne (aşağıların aşağısına)düşer. Doğal yerinden ve yörüngesinden
koptuğu için, tüm duyguları alt üst olur, dengesi bozulur ve koskocaman
dünya kendisine dar gelir.
Ahsen-i Takvîm üzere yaratılan
ve yeryüzünün halifesi olan insan.. Lütfen nefsinin öfke, şehvet,
ihtiras, onur ve benlik gibi duygularının tutsağı olma. Yaprak
yaprak, çiçek çiçek, kuşlardan karıncalara kadar madde âlemini
incele. Akan suya, esen rüzgâra, dönen dünyaya, aya, yıldızlara
ve güneşe ibretle bak.
Kâinatın tam otomatik bir fabrika
gibi dengeli, düzenli ve disiplinli çalıştığını anlar ve tevhîd-i
ef' âl makamına erişirsin.
Otomatik bir makinanın çarklarının
irili ufaklı değişik çaplarda olmaları plân ve projenin gereği
olduğu gibi, atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronlarla,
güneşin etrafında dönen gezegenlerin de ilâhî takdîrin gereği
olduğunu anlarsın.
Bütün âlemlerin Rabbi olan
Allah, madde âleminde her şeyi sebepler kuralına bağlamış ve bu
sebepler ile, Zât-ı Ulûhiyyetini gizlemiş ve perdelemiştir.
Gönülleri Allah'tan başka bir
şeyle tatmin olamayan ihlâslı kullar, tüm sebepleri ve perdeleri
aşıp gerçek imana ve ruhsal huzura kavuşurlar.
Nefislerinin tutsağı olan gafiller
de sebepleri putlaştırıp, perdeleri aşamazlar ve ruhsal bunalımda
kabir azabının sıkıntısını yaşarlar.
Sonsuz ve sınırsız kudret sahibi
olan Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Yerde ve göklerde ve bütün
âlemlerde kesin bir hakimiyet, tam disiplin, uyum, düzen ve denge
vardır. Bir tek zerre, bir tek hücre ve bir tek mikrop kesinlikle
başı boş değildir. Karıncanın gözündeki hücrelerden yıldızlara
kadar, cinlerden, meleklerden Arş'a kadar tüm varlıklar, Allah'ın
emrinde, gözetiminde, denetiminde ve kesin hakimiyeti altındadırlar.
Canlı ve cansız bütün varlıklar,
kader denen ilâhi iradenin isteği ve programı dahilinde yaratılırlar.
İncir çekirdeklerinin
ve çiçek tohumlarının özünde takdir edilmiş ve programlanmış kaderleri
yazılıdır. Yapraklarının şeklinden, çiçeklerinin ve meyvelerinin
tad, renk ve kokusuna kadar tüm kaderleri yazılıdır.
Güneşin
merkezindeki ve çevresindeki milyonlarca derecedeki ısı, ilâhi
takdirin gereği ve güneşin kaderidir.
Yumurtadan
çıkan civciv, ilâhi iradenin takdir edip beyinsel yapısında programladığı
kaderini yaşamağa başlar. Yumurtadan çıktığı an, tereddüt ve şaşkınlık
geçirmeden hemen dünyaya uyum sağlar. Düğmesine basılmış tam otomatik
makine gibi çalışmağa başlar ve ayaklarıyla eşelenerek yerden
rızkını aramağa başlar.
Beynindeki
vehim duygusu ile, dost ve düşmanlarını bilir. Horozdan, koyundan
ve inek gibi büyük hayvanlardan korkmayıp, küçücük kedilerden
ve havada uçan doğan ve kartal türü kuşlardan korkar.
Ziraat
fakültesi öğrencileri ekinler için zararlı olan kuş türlerini
ders kitaplarında görüntüleri ile belledikleri halde, uçuşan kuşların
arasında onları ayırd etmede çok zorlandıkları ve çok defa yanıldıkları
bir gerçektir.
Yumurtadan
yeni çıkan civcivlerin havada uçuşan kuş türlerini hiç yanılgıya
düşmeden ayırd etmeleri, ilâhi kudretin tüm varlıklar üzerindeki
tedbir ve tasarrufunun apaçık göstergesidir.
Bir
çiftlik sahibinden dinledim. "Tavuğumun biri kurkuk olmuştu."
dedi. "Elimde yeteri kadar tavuk yumurtası yoktu. Bir kaç tane
de ördek yumurtası ilâve ettim ve yavruların hepsi sâlimen çıktılar.
Ana tavuk yavruları gezdirirken bir suyun kenarına geldiler. Tavuk
ve civcivler suyu geçemeyip durdular, ördek yavruları ise hemen
suya dalıp yüzmeğe başladılar. Ben de Sübhânallah diye hayretler
içinde kaldım."
Senelerce
eğitim gören pilotlar, radarlarla ve elektronik cihazlarla donatılmış
uçakları ile rotalarını şaşırıp uçuş hatası yapabiliyorlar.
Ya
göçebe kuşları?
Gerek
göçün zamanlamasında ve gerek uçuşun rota ve irtifasında hiç yanılgıya
düşmeden aynı plânı uyguluyorlar.
Bazı
araştırmacılar, göç mevsimi yaklaşınca bir kaç tane yavru kuşu
kapalı yerde alıkoymuşlar. Ana kuşların göçünden sonra yavru kuşların
ayaklarına renkli ipler bağlayıp ters istikametlere salıvermişler.
Yavru kuşlar biraz şaşkınlıktan sonra, analarının gittiği aynı
rotayı izleyerek sürüye karışmışlar ve sâlimen dönenleri aynı
yuvalarına veya aynı ağaçların dallarına konmuşlar.
Doğum
sancısı başlayan ve ilk doğumunu yapacak olan vahşi canavarlar,
ebe okulunda eğitim görmüş veya doğum evinde ihtisas görmüş gibi,
doğumla ilgili tüm gerekleri yerine getirir ve şaşırmadan uygularlar.
Doğumla
ilgili hafızalarında görüntü ve ön bilgiler bulunmadığı halde,
doğum öncesi yavrusunun yatacağı yeri hazırlar. Doğumdan sonra
da yavrusunun her tarafını yalayarak hem nemini kurutur ve hem
masaj yaparak kan dolaşımını sağlar ve yavrusunu ısıtır.
Yumurtadan
çıkan tavuk ve ördek türü kanatlılar, rızıklarını yerde ararken,
doğum yolu ile gelenler rızıklarını analarının bedenlerinde ararlar.
10 - 15 dakika sonra ayağa kalkan yavrular, analarının kulağına,
kuyruğuna yapışmayıp memelerini bulurlar ve hemen şapur şupur
emmeğe başlarlar.
"Yeryüzündeki
bütün canlıların rızkı Allah'a aittir. Her birinin barınacak ve
ayrılacak yerlerini bilir. Bunların hepsi Kitâb-ı Mübîn' dedir."
(Hûd: 6)
Evet,
bütün canlıların rızıkları ve barınacak yerleri ezelde takdir
olmuş ve Kitâb-ı Mübîn' e yazılmıştır. Kâinattaki tüm varlıklar
Allah'ın irade ve takdir ettiği yerlerde yaşama zorunluluğundadırlar.
Yerin
altında ve karanlıklarda yaşaması gerekenler, yerin üzerinde ve
ışıkta yaşayamazlar. İnsanoğlu ayda veya diğer gezegenlerde yaşayamadığı
gibi, diğer gezegenlerde yaşayanlar da dünyada yaşayamazlar.
Yüce
Rabbimiz : "Yeri ve gökleri yaratıp, yerde (dünyada)ve göklerde
(diğer gezegenlerde)Dâbbe' yi (yürüyen canlıları) yaratıp yayması
Allah'ın âyetlerindendir. Ve o Allah ki, dilediği zaman onları
bir araya toplamağa güçlüdür." (Şûra - 29)
Tefsîr-i
Kebîr' in 7. cilt ve 411. sahifesinde :Dâbbeh kelimesinin insan
ve hayvan türü yürüyen, hareket eden canlılar için kullanıldığını,
meleklerin ise uçarak hareket ettiğini beyandan sonra, göklerde
de yürüyen canlıların bulunacağına işaret ediliyor.
Bazı
müfessirler, yerdeki ve göklerdeki canlıların ancak mahşer yerinde
bir araya toplanacağını bildirmektedirler. Kadı Beyzavî tefsirinde
ise :"Fî eyyi vaktin şâ'e"(dilediği vakit) ibaresi vardır.
Eğer
Yüce Rabbimiz dilerse kıyametten ve mahşerden önce, dünyadaki
insanlarla diğer gezegenlerdeki canlıları buluşturur.
Sonsuz
ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, bütün âlemlerin
Rabbidir. Tüm âlemlerde denge, düzen, disiplin ve kesin hakimiyet
vardır. Her şey Allah' ın dilediği ve takdir ettiği şekilde gelişir.
Allah ne dilemiş ve neyi takdir etmiş ise vaktinde olur. Allah'ın
dilemediği ve takdir etmediği bir şey de olmaz ve olamaz.
Ya!cansız
varlıklar?
Atomun
çekirdeğinden, yıldızlara kadar tüm cansız varlıklar da dengesiz,
düzensiz ve başı boş değillerdir.
Bir
uzay gemisi niteliğinde olan ve üzerinde yaşamak zorunluğunda
olduğumuz dünya da başı boş ve bağımsız değildir. Uzayda istediği
gibi gezip dolaşamaz.
Sonsuz
ve sınırsız ilim ve kudret sahibi olan Allah, dünyayı 150 milyon
km. uzaklıktaki güneşin çekimine bağlamıştır. Dünyadaki canlıların
hayatı ve tüm maddelerin dengesi bu açının korunmasına bağlıdır.
Güneşin
de başı boş olmadığını ve kesin bir denetim altında olduğunu Yasîn
sûresinin 38. ayeti bildiriyor :"Güneş te kendisine tahsis edilen
yerinde (yörüngesinde) cereyan (hareket) eder.
Aynı sûrenin 39. ayetinde :"Ay'a
da menziller takdir ettik." buyuruluyor.
Dünya'yı, Ay'ı, Güneş'i ve yıldızları yoktan var
edip yaratan Rabbimiz, her birini yerlerine ve yörüngelerine oturtarak,
çekim kuvveti ile biri birlerine bağlamış ve sonsuz ilmi ve kudreti
ile denge ve düzeni kurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz, kan aldırmak isteyenlere
kamerî ayların 17. - 19. ve 21. günlerini tavsiye etmiş ve bu
tavsiyesi ile kan dolaşımının ayla olan ilgisine işaret etmiştir.
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah, kâinatta öyle
bir denge ve düzen kurmuştur ki, en küçük maddeden, en büyük yıldızların
hareketine kadar her şey emir, denetim, disiplin ve komuta altındadır.
Yıldızların belirli yörüngelerindeki hareketlerinden, güneşin
ısı ve uzaklık açısı ve ayın her gece dünyaya yansıyan değişik
görüntüleri, Azîz ve Alîm olan Yüce Allah' ın takdiri iledir.
Madde ötesi âlemlerde de durum böyledir. Çünkü
Allah, bütün âlemlerin Rabbidir. Denizlerdeki balıklar gibi, meleklerin
de belirli yerleri ve makamları vardır. Mîrac gecesinde Peygamberimizi
Sidre-i Müntehâ'ya kadar götüren Hazret-i Cebrail, ileri geçersem
yanarım diye, makamını aşamayacağını bildirmiştir. Daha güçlü
ve yüksek voltajlara dayanamayan elektronik cihazlar gibi, Cebrâil
de daha fazla ilâhî aşkın ateşine dayanamayacağını itiraf etmiştir.
Denizlerdeki balıklar, bedenimizdeki hücreler
ve gökteki yıldızlar gibi, meleklerin ve tüm rûhânî varlıkların
da belirli yerleri ve makamları vardır.
Canlı ve cansız tüm varlıklar gibi, bedenimizdeki
hücreler ve organlarımız da Allah'ın Rubûbiyyet kanunlarına bağlıdırlar.
Et parçalarından oluşan organlarımızın akıl ve hayâle sığmayan
bilinçli faaliyetleri, kalbimizin sürekli çalışması gösterir ki,
bedensel yapımızın gerçek sahibi, yöneticisi ve yönlendiricisi
yalnız Allah'tır.
Bir insanın bedeninde bulunan trilyonlarca hücre,
kendi kendilerini yaratmadıkları gibi, bedenin hangi bölümünde
veya hangi organında ve ne gibi görevler yapacaklarına karar verme
bilincinde ve yetkisinde değillerdir. Yaratıldıkları ve kesin
bir emir ve denetim altında yönlendirildikleri apaçık bir gerçektir.
Aksi halde, yani denetimsiz ve başı boş hareket
eden serseri hücrelerden meydana gelecek bedensel yapılar, belirsiz,
çirkin ve korkunç bir görüntüye dönüşürler.
Astronomi uzmanları dünyadan ve uzaydan dev teleskoplar
ile yıldızları incelesinler. Yerlerini, uzaklıklarını ve aralarındaki
mesafeleri astronomik rakamlarla ve ışık yılı ile hesaplasınlar.
Önemli bir gerçeği unutmayalım. Allah'ın kudreti
açısından, yıldızlarla hücrelerin yaratılması eşittir.
Allah'ın sonsuz ve sınırsız ilmi ve kudreti karşısında,
organları oluşturan hücreler kümesi ile, galaksileri oluşturan
yıldızlar kümesinin yaratılması eşittir.
Ey insanoğlu!. Lütfen kendine gel. Fıtratına,
kişiliğine ve doğal yapına gel. Nefsinin istekleri doğrultusunda
koşmuş ta olsan. Namazını terk edip haramlara batmış ta olsan.
Kalbindeki imanın çalınmış ve beynin inkârcı felsefe ile yıkanmış
ta olsan. Sapık ideolojilerin ve putlaştırılan sistemlerin kurbanı
da olsan yine gel.
Soluduğun havaya ve içtiğin suya bak. Meyve veren
ağaçlara ve açılan güllere bak.
Aya, güneşe ve yıldızlara bak. Onlara yansıyan
ilâhî nûru ve ilâhî kudreti gör. Kâinattaki birlik, denge ve düzene
bak. Ana rahminden geldiğini, ömrünün damla damla tükenmekte olduğunu
ve mezara doğru gitmekte olduğunu unutma ve kabrin ötesinde geçersiz
olan sistemlere bel bağlama.
|