Bütün
âlemlerde geçerli olan kesin disiplin, düzen ve denge, Allah'ın
varlığının, birliğinin, sonsuz ve sınırsız kudretinin ve ilminin
açık ve kesin kanıtıdır.
Nefsinin
tutsağı olan zavallı insan!. Bütün Âlemlerin Rabbi olan Allah,
senin de Rabbindir ve sen O'nun kulusun. Seni yoktan var etmiş
ve yaşaman için gereken havayı, suyu ve gıdaları (rızkını) da
yaratmıştır. Ayrıca bu nîmetlerden yararlanabilmen için, dışını
duygularla ve içini gerekli organlarla donatmıştır.
Doğumun ve
ölümün elinde değildir. Bedensel yapını oluşturan trilyonlarca
hücreye sözünü geçiremez, kalp atışını ve kan dolaşımını denetleyemez
ve organlarını emrin ve denetimin altına alamazsın. Bir bitki
gibi belirli süreçlerden geçecek ve toprağın altına gireceksin.
Toprağın üzerindeki yaşamın bir hayâl olacak ve sen kendi mülkünde
boğaz tokluğuna çalıştığını anlayacaksın.
Allah'a inanan
benim sevgili din kardeşlerim. Azraîl'e "şimdi git, yarın gel"
diyemeyeceğimize göre, Azraîl gelmeden hazır olalım ve bugünkü
ibadetlerimizi yarına bırakmayalım.
Bir gerçeği
de unutmayalım!Dünya imtihan alanıdır. İbadetler nefes alıp verme
gibi doğal değildir. Kulu Mevlâsından ayırmaya çalışanlar vardır.
Ancak, gerçek sevgi ve gerçek iman imtihanlarla netleşir ve daha
güçlenir. Uğrunda can verilmeyen davalar, dava değildir ve uğrunda
can verilmeyen topraklar vatan değildir.
Ferhat'ın,
Şirin'e kavuşmak için dağları delmeğe kalkıştığı gibi gerçek mü'minler
de Mevlâya kavuşmak için tüm engelleri aşarlar.
Kulu Mevlâsından
ayırmaya çalışanlardan biri; kişinin kendi nefsidir. Hayvansal
duygulardan oluşan güçlere NEFİS denir. Şehvet, öfke, ihtiras,
benlik, kin ve kibir gibi duygular nefsin sıfatlarıdır.
Nefsânî duygularının
etkisinde olanlar tüm güçleri ile bu hayvansal duygularını tatmin
etmeğe çalışırlar. Ne yazık ki, hiç kimse nefsânî duygularını
doyurup tatmin edemez. Ömür boyu nefislerinin istekleri doğrultusunda
koşanlar, âhiret âlemine yorgun, bitkin, doyumsuz ve günahkâr
olarak giderler.
Nefislerini
bilen velîler, sürekli bu duyguların etkisinden Allah'a sığınırlar.
Peygamberimiz de nefisle yapılan savaşa, Cihad-ı Ekber demiştir.
Ruh ve nefisten
yaratılan insan, gerçekte melekle hayvansal hayatın birleşimi
ile yaratılmıştır.
Aldığımız
gıdalar damarlarımızda kana dönüşür. Kanın özü ve buharı ise nefis
denen hayvansal hayatın aslıdır. Bedensel hayat nefse bağlıdır.
Bu nedenle nefis tamamen öldürülemez.
Ruh ve nefis,
gönül âlemine nûr ve zulûmat (karanlık) şeklinde yansırlar. Yan
yana gelince aynaya benzerler. Aynanın şeffaf yüzü ruh ve karanlık
yüzü de nefistir.
Ruh ihmal
edilip nefis aşırı güçlenirse, aynanın parlak yüzüne sarkmağa
başlar. Allah korusun! Bu durum hemen önlenemez ise, zamanla gönül
tamamen kararır ve kişi sûrette insan sîyrette ise hayvan olur.
Yâni görünümünde insan, gerçekte hayvandır.
Gönlün nefsin
etkisinden kurtarılıp yeniden nurlanması için ruhsal gücün güçlendirilmesi
lâzımdır. Bu da günahlardan kopup rûhun gıdası olan ibadetlerle
olur.
İnsanın bedensel
hayatı için hava, su ve diğer gıdalar ne derece gerekli ise, insanın
gerçek kimliği olan ruhsal hayatı için ibadetler de daha gerekli
ve daha önemlidir.
Bütün âlemleri
kapsayan bir denge ve düzen kuran Allah, yıldızların yerleri ve
yörüngeleri arasında, galaksiler arasında, Dünya ile ayın ve güneşin
arasında ve karıncaların iki gözünü oluşturan hücreler arasında
da kesin bir denge ve düzen kurmuştur.
Nûr ve zulmet
gibi iki zıddın (karşıtın), yâni, melekle hayvansal hayatın birleştirilmesi
ile yarattığı insanın gönül âleminde de, ruh ve nefis arasında
bir denge kurmuş ve tüm insanları bu fıtrat üzere yaratmıştır.
Ancak, Allah'ın
rahmetinin gazabından ziyade olarak tecelli etmesi ile, İslâm
fıtratı üzere doğan tüm insanların gönül âleminde, rûhâniyetleri
nefislerine oranla daha güçlü yaratılmıştır.
Takdîr edilen
bir süreç ile ve imtihan için dünyaya gönderilen insan, bu fıtratını,
yâni, rûhunun nefse karşı olan üstünlük oranını koruyarak âhiret
âlemine göçerse, mahşer yerinde sevabı ağır gelir ve hiç azap
çekmeden Cennete ve Cemalullah'a kavuşur.
Ruh ile nefis
arasındaki fıtrî (doğal) dengenin korunabilmesi, İslâm'ın tüm
incelikleri (detayları) ile yaşanmasına bağlıdır. İslâm'dan verilecek
en ufak tavizler dengenin bozulmasına neden olurlar.
Nefsânî duygular
çok çabuk parlayıp, genişleyen gazlardan daha tehlikelidirler.
Nefsânî duygulardan biri, örneği :Şehvet veya gazap (öfke) gibi
sıfatlardan biri âniden etkilenip genişleyince tüm damarları zorlar.
Ayrıca akıl, irade ve gönül üzerinde güçlü bir baskı oluşturur.
Dış organlara yansıyıp eyleme dönüşmeden, ruhsal güçten gelen
Allah korkusu ile önlenebilirse, kişi hem günah işlemekten kurtulur
ve hem sevap alır. Daha önemlisi ise, ruh ile nefis arasındaki
dengenin rûhun aleyhine bozulması önlenmiş olur.
Allah korusun..
Eğer ruh ile nefis arasındaki fıtrî (doğal) denge, ruh aleyhine
bozulup nefis üstünlük sağlamaya başlarsa ve bu durum biraz devam
ederse, fıtrî dengenin yeniden kurulması zorlaşır. Günahlarla
kararmaya başlayan gönül, ibadetlerden kopar, imanı zayıflar ve
yavaş, yavaş Esfel-i Sâfilîn'e yuvarlanmaya başlar.
Gerçi, can
boğaza dayanmadan önce yapılan tevbeler kabul edilir. Ancak, gönülleri
tamamen kararan kişilerin tevbe edebilme duygusunu yakalamaları
ve gerçek tevbe etmeleri güçleşir.
Bu duruma
düşmemek için, nefsânî duyguların freni olan ve kişiyi sonsuzluk
âlemine ve Cennete taşıyacak olan ruhsal varlığın güçlendirilmesi
şarttır.
Bütün âlemlerin
Rabbi olan Allah, nefislerimizin ve ruhlarımızın da Rabbidir ve
her ikisini de o yaratmıştır. Rubûbiyyetinin gereği nefisler ve
ruhlar için ayrı ayrı gıdalar yaratmış ve ikisine de zorunlu temel
gıdalarını almalarını farz kılmıştır.
İmkânlar
elverdiği halde yemeyi ve içmeyi terk ederek açlıktan ölen kişi
günahkârdır ve nefsinin katilidir.
Rûhun zorunlu
temel gıdaları da, farz olan ibadetlerdir. Bir kişi rûhunun zorunlu
temel gıdalarından olan beş vakit namazı terk ederse, rûhunun
ölümüne, (gafletine)fıtrî dengenin bozulmasına ve gönlünün kararmasına
neden olduğu için günahkârdır ve rûhunun katilidir.
Nefsinin
zorunlu gıdalarını elde edebilmek için, çalışan, çabalayan, alıp
evine getiren ve pişirip yemeğe vakit bulan kişi, beş vakit namazını
da kılmaya vakit ayırabilir.
Nefsinin
zorunlu gıdaları ile yetinip aşırılığa gitmeyen ve beş vakit namazını
kılıp günahlardan kaçınan kişi, doğal dengesini korumuş olur ve
bu hâl üzere ölürse mahşer yerinde sevapları ağır gelir ve Allah'ın
izni ile Cennete ve Cemalullah'a kavuşur.
Ancak, zorunlu
gıdalarla yetinip aşırılığa kaçmayanlar çok az ve belki azdan
da azdır. Genel olarak tüm insanlar çeşitli yiyeceklere ve çeşitli
içeceklere düşkündürler. Helâl olma kaydı ile de olsa, bol ve
çeşitli yiyeceklerle ve çeşitli içeceklerle nefis güçlenir. Nefsin
güçlenişi oranında gönülde kararma ve gaflet başlar. Bu duruma
gelen kişilerin gönüllerinde ibadetlere karşı duyarsızlık ve isteksizlik
başlar.
Çok merhametli
olan Rabbimiz, kullarını bu gibi gafletlerden kurtarmak ve ruhlara
takviye gıda olmak üzere, senede bir ay oruç tutmayı da farz kılmıştır.
Yeme, içme
ve eşlenme gibi duygular, bir aylık zaman içerisinde başı boşluluktan,
denge ve düzensizlikten arındırılıp, kesin bir disiplin altına
alınır. Bu müddet içerisinde zayıflayan nefis gerilerken, orucun
büyük sevabı ile nurlanan gönülde, ruh üstünlüğü sağlar.
Ayrıca, nefsin
ihtiras sıfatından kaynaklanan ve nefsi güçlendiren ve kişiyi
dünya işlerine gereğinden fazla bağlayıp ibadetleri engelleyen
aşırı para ve mal sevgisinin gönüllerde kökleşmemesi için, yılda
bir defa olmak üzere varlıklı kişilere zekâtı da farz kılmıştır.
Zekât niyeti
ile ve Allah rızası için kasadan çıkarılarak fakire verilen her
kuruş, gerçekte nefisten alınıp rûha verilir ve dünyadan âhirete
gönderilir ve gönüldeki karartılar nûra çevrilir.
Fânî ve vefasız
olan bu dünyadaki hiç bir şeyin kalıcı olmadığını ve bir gün evinden,
eşinden ve çocuklarından ayrılıp yapayalnız veya takdîr-i ilâhînin
gereği birlikte bembeyaz kefenlere sarılıp kabristana gideceklerini
ve oradan da kızgın güneşin altında kurulacak olan Mahşer yerinde
yalın ayak ve başı açık olarak hesaba çekileceklerini unutmamaları
için gücü yetenlere Haccı farz kılmıştır.
Nefsin aşırı
duygularını frenleyip sakinleştiren ve kişiyi aşırı dünya sevgisinden
arındırıp âhirete yönlendiren en güçlü etken ölümü hatırlamaktır.
İnançlı ve
bilinçli yapılan Hac ibadetinde, bunun canlı uygulaması vardır.
Bundan dolayı Hacc-ı Mebrûr, kişiyi anasından yeni doğmuş gibi
temizleyip aslî fıtratına döndürür. Gönlü pırıl, pırıl nurlanırken
rûhu güçlenip nefsi çok zayıflar.
Peygamberimizin
korktuğu ve ümmetine haber verip uyardığı âhir zamandayız. Doğal
dengelerin bozulmaya başladığı ve doğal yaşamın zorlaştığı bir
ortamda yaşam savaşı vermekteyiz. Herc-ü merc denen kargaşa içerisinde
ve huzursuz bir ortamdayız. Gönüller sıkıntıda, ruhlar bunalımda,
sinirler gergin ve insanlar biribirine küskün.
Günahların
anlamı, nefsânî duyguların eyleme dönüşmesidir. Madde ötesi nûrânî
varlıklar olan meleklerde nefis olmadığı için günah işleyemezler
ve işlenen günahlardan etkilenmezler.
Ancak, bedensel
yapıları ve nefsânî duyguları eşit oranlarda yaratılan insanların,
her türlü haramların açıkça ve kolayca işlendiği bir ortamdan
etkilenmemeleri beklenemez ve bu durum eşyanın tabiatına terstir.
Günahların
etkisini azaltmak, fıtrî dengeyi korumak ve nefsin karşısında
rûhun üstünlüğünü sağlamak için, çok tevbe etmeli ve çok amel-i
salih (ibadet) yapmalıyız.
"Kurtlar
sisli havayı sever" derler.Lütfen okuduğumuz gazeteyi ve izlediğimiz
kanalları bilelim. Din düşmanlığını ilke edinen, Kur'an'a, İslâm'a
ve şeriata saldırmayı amaç edinen yazılı ve görüntülü basından
çok sakınalım. Ayrıca, bu tür basının desteklediği din adamı!
ünvanlı ajanların sapık görüşlerinden kaçınalım.
Aşırı soğuklarda
daha güzel giyinme ve daha fazla kalori alma zorunluluğu vardır.
Bizler de bu ortamda imanlarımızı daha güçlendirerek sapık görüşlerden
korunalım ve ibadetlerimizi çoğaltarak fıtrî dengemizi ve insanlığımızı
koruyalım.
Gerçek kulluk
ister emir ve ister nehiy (yasaklama) olsun Allah'ın emirlerine
kesin itaattir.Allah'ın emirlerine farz ve yasaklarına haram denir.
Bir farzı
terk eden kişi ile, bir haramı işleyen kişi günahta eşittir. Bir
vakit namazı kılmayan veya Ramazan'da özürsüz bir gün oruç tutmayan
kişi, bir haramı işlemiş gibi günahkârdır.
Bir günün
beş vakit namazını kılmayanlar, beş büyük haramı işlemiş gibi
günahkârdırlar. Örneği :Şarap içmiş, kumar oynamış, domuz eti
yemiş, zina etmiş ve yalan yere yemin etmiş gibi günahkârdırlar.
Yalnız bir
günün beş vakit namazını kılmayanların günahı, beş büyük harama
eş oranda olunca, ya!. aylarca namaz kılmayanların durumu ne olacak?
Mahşer yerinde
îmandan sonra ilk sorgulama beş vakit namazdan olacaktır. Bunun
anlamı çok önemlidir. İmana en yakın bir ibadettir. Ergenlik çağından
ölünceye kadar üzerine farz olan namazların teker, teker hesabını
verenlerin diğer sorgulamaları lûtufla ve hafif olacaktır.
Günde beş
defa ilâhî emri dinlemeyen fasıklar, namaz engeline takılıp kalacaklar
ve diğer sorgulamaları kahır sıfatı ile olacaktır.
Dünyanın
neresinde olursa olsun ve dili, rengi ve ırkı ne olursa olsun
bütün mü'minler kardeştir. Bu kardeşlik âhiret âleminde de kesintisiz
devam edecektir.
Bu kardeşliğin
gereğindendir ki, beş vakit namazı kılanların her biri "İyyâke
na'budu ve İyyâke nesteıyn" gibi dualarda, BEN yerine BİZ diye
tüm namaz kılanlar adına dua etmektedirler.
Dünya'nın
kalbi ve müslümanların kıblesi olan KÂBE'nin çevresindeki en yoğun
cemaattan, en küçük mescitlerdeki cemaatlara kadar, evlerinde
ve iş yerlerinde namazlarını kılanlardan, hastanelerde ve hasta
yataklarında teyemmüm ile namazlarını kılan, yüz milyonlarca toplumun
içerisinde kutuplar, yediler, kırklar ve ricâlullah gibi sayılarını
yalnız Allah'ın bildiği nice velîler vardır.
Abdestini
alıp Kıble'ye yönelen ve günde beş vakit namazını kılanlar, bu
kutsal toplumu oluşturanlardan biridir ve duaları müşterektir.
İnsan, cism-i
basit (saf cisim)olmayıp, cism-i mürekkep (birleşik cisim) dir.
Trilyonlarca ayrı özellikleri olan hücrelerden oluşan bedensel
yapısında, ruh, nefis, akıl, hayâl, vehîm ve gönül gibi çeşitli
duyguları vardır.
Duyguları
dağınık ve çelişkili olanların hayatları tatsız, iradeleri kararsız
ve ibadetleri huzursuz olur.
Yüzünü kıbleye
dönen ve el bağlayıp tam teslimiyetçi bir görünüm sergileyen kişinin
gönül, akıl, hayâl ve vehîm gibi iç duyguları da Allah'a yönelirse,
iç huzûra ve istikrara kavuşur ve ibadetlerden mânevî feyizler
ve ruhsal zevkler alır.
Allahım!
Yalnız sana kulluk edebilmek için, yine yalnız senden yardım istiyoruz.
Bizleri ve tüm duygularımızı yaratan, gören, bilen ve dilediğin
gibi yönlendirme gücüne sahip olan, yalnız sensin. Bizlere yardım
eyle ki, bütün duygularımız ile yalnız sana yönelelim ve yalnız
sana kulluk edelim.
Kulu, Mevlâsından
ayırmaya çalışanlardan biri de, şeytandır. Gözle görülemeyen,
elle tutulamayan, rengi ve kokusu olmayan bir varlıktır. Canlıdır,
çok akıllı ve çok bilinçlidir. Kalpte ve damarlarda elektrik akımı
gibi dolaşır. Vesvese denen sessiz konuşmasını gönüle duyurur
ve kişiyi oradan yönlendirmeğe çalışır. Özellikle nefsânî duyguları
tahrîk ederek kalpte ve damarlarda elektrikli bir hava oluşturur.
Hayâl ve vehîm duyguları üzerinde etkili olabilirse, insanı akıl
ve irade dışı yollara sürükleyebilir.
Kulu, Mevlâsından
ayırmaya çalışanlardan biri de, İslâm'a uymayan veya İslâm karşıtı
olan örf, âdet ve geleneklerdir. Peygamberlere karşı en çetin
direnişler bunlardan kaynaklanmıştır. "Babalarımızı biz böyle
bulduk" diye putlaşan katı geleneklerinden kopup îman edemediler
ve Allah'ın gazabına uğrayıp batıp gittiler.
Gerçek müslüman,
"Yalnız Allah'a kulluk ederiz" sözünü titizlikle uygular. Örf,
âdet ve batıl gelenekler uğruna kesinlikle dininden taviz veremez.
Eninde, sonunda
mezarında yalnız kalacağına inanan kişi, çevreden dışlanma, aşağılanma
ve yalnızlığa itilme korkusu ile inancından ve İslâmî yaşantısından
taviz veremez. Aksine, İslâmî kişiliğini ve İslâmî yaşantısını
onurla savunup, cihad rûhu ile çevrede etkili ve yararlı olmaya
çalışır.
Bütün âlemlerin
Rabbi olan Allah birdir.
Gerçek mü'minler,
yalnız Allah'a kulluk eder ve yalnız Allah'tan yardım isterler.
Çünkü, Allah'tan başka tapınılanlar ve izinden, peşinden gidilip
putlaştırılanlar, ya deri ile kaplanmış ve hücrelerden oluşan
et ve kemik yığınlarıdır veyaelementlerden oluşan atom yığınlarıdır.
|