MELEK VE İNSAN

 
 
 

MELEKLER

 
 

      Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah'ın koymuş olduğu denge-düzen kurallarının gereği, madde âlemindeki varlıklar, belirli maddelerden, belirli sebepler kuralı doğrultusunda ve belirli zaman birimleri içinde yaratılırken, âlem-i emir denilen madde ötesi âlemlerde her şey, yüce Allah'ın yalnızca bir kün (ol) emri ile hemen oluverir. Madde ötesi ruhsal varlıklar olan ve nurdan yaratılan melekler, hiçbir maddenin etki ve katılımı olmaksızın yüce Allah'ın bir "kün" emri ile yaratıldıkları için meleklerde oluşma, gelişme, olgunlaşma, duraklama, bozulma ve dağılma gibi değişim süreçleri olmaz ve onlar yaşamları boyunca yani milyarlarca yıl aynı halde kalırlar.
      Madde ötesi ruhsal varlıklar olan meleklerin hayatı, doğrudan yüce Allah'ın Hayy esmasına bağımlı olduğundan melekler yemezler, içmezler, havayı solumazlar, eşlenmezler ve üreme yolu ile çoğalmazlar. Meleklerde sinir sistemi, sindirim sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi ve erkeklik-dişilik organları olmadığı gibi, gazap, şehvet, kin, ihtiras, onur ve benlik gibi nefsanî duygular da yoktur. Cinsel duyguları ve erkeklik-dişilik organları olmayan melekler, ne erkektir, ne dişidir. Nurani ruhsal varlıklardır.
      Eski çağlardan beri bazı sapıklar, kendi hayal duygularında melekleri kanatlı güzel kızlar şeklinde algılayıp, bu sapıklıklarını resimlere de yansıtmışlardır.

Onların hakkında yüce Allah şöyle buyuruyor:

      "Âhirete inanmayan (sapıklar), meleklere dişi adlar takınmaktadırlar. Gerçekte onların meleklerle ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Ancak zanna (varsayıma) tâbi oluyorlar. Zan ise, gerçekte hakkın yerini tutamaz." (Necm, 27-28)

      Hayal ve evham bataklıklarında melekleri güzel kızlar şeklinde algılayanlar hakkında yüce Allah, "Âhirete inanmayanlar" buyuruyor ki, kâfirler demektir. Çünkü âhirete iman, imanın temel ilkelerindendir.
      Meleklerin kanadına gelince!... Yüce Allah buyuruyor:

      "Gökleri ve yeri yaratıp, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a hamd olsun, O "Allah" ki yaratışta dilediğini çoğaltır. Hiç kuşkusuz Allah'ın gücü her şeye yeter." (Fatır, 1)

      Kanat denilince, aklımıza hemen kuş kanadı gelebilir. Çünkü insan, görmediği şeyleri en iyi bildiği şeylere benzetmeye ve kıyaslamaya çalışır. Evet meleklerin ikişer, üçer, dörder kanatları vardır. Yüce Allah dilediği meleklere daha fazla kanat verir. Örneğin Hazret-i Cebrail'in 600 kanadı vardır. Ancak meleklerin kanadının ne anlama geldiğini, kinaye mi mecaz mı olduğunu ve niteliklerini bilemeyeceğimizden, hayal ve evham duygularımızla çözmeye çalışmayalım ve işin en doğrusunu onları yaratan bilir diye konuyu kapatalım.
       Hiçbir varlığa zararı dokunmayan, elinden, dilinden kimseye kötülük gelmeyen, uysal, uyumlu, hoş görülü ve güzel ahlâklı kişilere melek gibi denir. Doğrudur ve gerçekten melekler böyledir.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

      "Allah onlara neyi emrederse, isyan etmezler ve emir olundukları şeyi derhal yaparlar."(Tahrim, 6)

      Doğal gıdaları manevî feyizler ve ruhsal zevkler olan ve Allah'ın rızasından başka hiçbir amaçları ve beklentileri olmayan meleklerin, belirli yerleri ve belirli makamları vardır ki, Allah'ın izni olmadan yerlerinden bir an ayrılamazlar.

      Cebrail adlı meleği çok seven ve ona karşı özlem duyan sevgili Peygamberimiz, ondan daha sıkça gelmesini isteyince, Hazret-i Cebrail;  "Biz, ancak Rabbim'in izni ile ineriz." (Meryem, 64) diye cevap verdi.

      Meleklerin cinslerini, niteliklerini, sayılarını, görevlerini ve ibadetlerini ancak onları yaratan yüce Allah bilir. Biz burada Kurân'da bildirilen meleklerden bazılarını kısaca özetleyelim.
      Hamele-i Arş: Arş-ı âlâ'yı taşıyıcı meleklerdir.
      Hâffîn: Arşın çevresinde Arş-ı âlâ'yı tavaf eden meleklerdir.
      Mele-i â'lâ: Yüce ve kutsal makamlardaki mukarreb meleklerdir.
      Hazret-i Cebrail: En güçlü, en nurlu ve en kutsal meleklerden biri olan Hazret-i Cebrail, yüce Allah'ın emirlerini ve semavî kitapları vahiy yolu ile peygamberlere tebliğ eder. Bunun dışında depremler, fırtınalar, su baskınları, seller, bazı yerlerin batması, yanardağların infilak etmesi, yıldızlar arası olaylar ve güneşteki patlamalar, onun görevi kapsamındadır. Allah'ın gazabına uğrayan toplumların helak edilmesi de, onun görevidir.
      Hazret-i Mikail: En büyük ve en kutsal meleklerden biri olan Hazret-i Mikail, bütün canlıların yüce Allah tarafından takdir olunmuş ve Levh-i Mahfuz'a yazılmış rızıklarının yerinde ve zamanında oluşması için, gökteki ve yerdeki sebepler kuralını yönlendirir.
      Rızkın ana kaynağı olan suyun buhar halinde atmosferde depolanması, sonra takdir olunan zamanda, takdir olunan yerlere bulutlar halinde sevk edilmesi ve takdir olunan sayı ve nitelikteki suları yağmur, ya da kar tanecikleri şeklinde yeryüzüne indirilmesi, Hazret-i Mikail ve onun emrindeki meleklerin görevidir.
      Hazret-i Azrail: En büyük, en güçlü ve en heybetli meleklerden biri de Hazret-i Azrail'dir ve görevi can almaktır. İster savaş, ister deprem, ister sel, ister trafik kazası, ister kanser, ister kalp, ister tansiyon ve isterse aşırı yaşlılık gibi, ölüm nedeni ne olursa olsun, takdir olunan ömrünü tamamlayan, takdir olunan rızkını yiyen ve takdir olunan nefeslerini tamamlayanların canını ancak Hazret-i Azrail alır.
      Hazret-i İsrafil: En büyük, en güçlü ve en kutsal meleklerden biri de Hazret-i İsrafil'dir ve görevi iki defa Sûr'a üfürmektir. ½u anda, ağzında Sûr ve gözleri Arşta Sûr'a üfürmesi için, ilâhî emri beklemektedir. Sûr'a ilk üfürüşünde, hayal edemeyeceğimiz ölçüde çok şiddetli ve korkunç patlamalarla yerler, gökler sarsılacak, çok şiddetli depremler olacak, yıldızlar arası denge ve çekim gücü bozulacak ve "Kıyamet" kopacaktır. Sûr'a ikinci üfleyişinde, yine çok şiddetli ve korkunç patlamalarla yerler, gökler sarsılacak, yerler ve gökler başka maddelere dönüşecek, başka bir şekil alacak ve yeni bir düzen kurulacak ve bütün canlılar dirilip, mahşer yerinde toplanacak.
      Cennet Melekleri: Her biri çok güzel, çok nurlu ve çoksevimli olan Cennet meleklerinin başında Rıdvan adında bir melek vardır.
      Cehennem Melekleri: Çok heybetli, çok güçlü, çok korkunç ve acıma duygusundan yoksun olan Cehennem meleklerinin başında Malik adında bir melek bulunur.
      Gökyüzü Melekleri: Yedi kat göklerin tamamı, kıyam, rüku, secde eden ve yüce Allah'ı hamd ile tesbih eden meleklerle doludur.
      Yeryüzü Melekleri: Dünyamız, her biri farklı işlerle görevli meleklerle doludur.
      Nusret Melekleri: Yüce Allah'ın dinini yeryüzüne hâkim kılmanın dışında bir amacı bulunmayan ve yüce Allah için savaşan İslâm ordularına yardım için gelen meleklerdir.
      Katip Melekler: Sağ omzumuzdaki sevapları ve sol omzumuzdaki günahları yazan iki yazıcı meleklerdir.
      Münker ve Nekir Melekleri: Kabre konduğumuzda bizi sorgulayacak olan iki sorgu meleğidir.
      Ayrıca, yüce Allah'ın izni ile bizi cinlerden ve zararlı varlıklardan koruyan muhafız melekler ve kalplerimize iyiliği emreden ilham meleklerinden, ana rahmine düşen ve takdir-i ilâhîde canlı bebek olarak dünyaya gelmesi mukadder olan nutfe'yi gözetip koruyan meleklere kadar bütün âlemler, sayılarını ancak yüce Allah'ın bildiği meleklerle doludur.
      Bütün âlemler ve çevremiz meleklerle dolu olduğu halde neden onları göremiyoruz? Yüce Allah yarattığı varlıkların anatomik ve fiziksel yapılarını görme, işitme ve koku alma gibi duyularını, güç ve yeteneklerini, yaşam koşullarına uyum sağlayabilecek ölçüde, sınırlı yaratmıştır.Hiçbir varlığın duyu organları, güç ve yetenekleri sınırsız değildir. Çünkü, sonsuzluk ve sınırsızlık sıfatları (özellikleri) yalnızca yüce Allah'a aittir.
      Diğer yandan cüz kül'e (parça bütüne) tabidir. Madde âleminin bir parçası olan bedensel yapımız ve duyu organlarımız, madde âlemindeki denge-düzen kanunlarına tâbi olup, madde ötesi âlemlere uzantısı olmadığından, madde ötesi ruhsal varlıklar olan melekleri göremediğimiz gibi, iç içe birlikte yaşadığımız ve aslımız, özümüz, gerçek ve kalıcı kişiliğimiz olan ruhlarımızı da, madde ötesi varlıklar oldukları için göremiyoruz.
      Çok önemli bir gerçeği de hatırlatalım!.. Meleklere iman, imanın temel ilkelerinden biri ve yüce Allah'a imandan sonra, imanın ikinci temel ilkesidir. Bu fani dünya imtihan alanıdır ve iman gaybî (gizli)dir.
      Eğer melekleri açıkça görebilsek ve onlarla konuşup sohbet etsek, imanın gizlilik ilkesi gider, imtihanın anlamı kalmaz ve dünya-âhiret dengesi bozulur. Bazı sapıkların, "görmediğime inanmam" sözü, iman açısından geçersiz olduğu gibi, bilimsel açıdan da geçersizdir. Soluduğumuz havada, içtiğimiz sularda, yediğimiz gıdalarda, derimizde, saçlarımızın, kıllarımızın ve tırnaklarımızın diplerinde zararlı ya da zararsız milyarlarca mikrobun bulunduğu bilimsel açıdan kanıtlanmıştır.
      Ayrıca, balıklar denizde yüzdüğü gibi, bizler de oksijen gazının içinde yüzüyoruz, sürekli soluyoruz. Ancak rengi, kokusu ve tadı olmadığı için, göremiyoruz, kokusunu duyamıyoruz ve tadını algılayamıyoruz. Madde âleminin bir parçası olan bedensel yapımızdaki görme duyumuz, gözlerimizle, madde âlemindeki atom ve mikrop gibi küçücük varlıkları ve renksiz gazları göremediğimiz açık ve net birşekilde ortada iken, "görmediğime inanmam" sözü, sapıklığın da ötesinde küfr-ü inadî denilen bir çeşit inkarcılıktır.
      Yaratıldıkları andan kıyamete kadar yeme, içme, barınma, giyinme, yuva kurma, eşya edinme, evlenme, çoluk çocuk yetiştirme ve düşmanlarından korunmak için savunma önlemi alma gibi, kişisel hiçbir sorunları bulunmayan meleklerin, kıyamet sonrası için de, ne Cehennem endişeleri ne de Cennet beklentileri vardır. Çünkü nurdan yaratılan melekleri Cehennem ateşi yakamadığı gibi, Cennet nimetleri de tatmin edemez.
      Yalnızca ilâhî feyizler ve ruhsal zevklerle tatmin olabilen ve bunun dışında hiçbir beklentileri olmayan melekler, yüce Allah'ın emirlerini anında yerine getirir, ibadetlerini devamlı ve düzenli bir şekilde yapar ve bizim havayı solumamız gibi, sürekli yüce Allah'ı hamd ile tesbih (zikir) ederler.