Medine
ile Şam arasında yaşayan Semûd kavmi, taş işlerini ve ince taş
işlemeciliğini çok seven bir toplumdu.
Kayaları,
tepeleri yontup evler, ev eşyaları yapıyor ve ayrıca ölen ünlü
kişilerin anılarına, onların taştan heykellerini yapıp, belirli
meydanlara dikiyorlardı.
Zamanla
bu heykelleri ilâhlaştırıp, putlaştırmaya ve onlara tapınmaya
başladılar. Sonra, belirli günlerde âyin ve tören adı altında
karşılarına geçip, onlara secde ve saygı duruşu yaparak putperest
oluverdiler.
Yüce
Allah buyuruyor:
"Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i
peygamber gönderdik. (Hazret-i Salih) Dedi ki; Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin ki, sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Sizi topraktan
yarattı ve yaşamınızı orada kıldı. Hemen O'na istiğfar edin, sonra
da O'na tevbe edin. Hiç kuşkusuz Rabbim kullarına yakındır, dualarını
kabul eder." (Hûd, 61)
Hazret-i
Salih: "Ey kavmim! Yalnızca yüce Allah'a kulluk
edin ve sakın başka ilâhlar edinmeyin.
Çünkü sizi topraktan yaratan
O'dur. Bu dünyayı yaşam koşullarınıza uygun bir ortama dönüştüren
ve sizi yeryüzüne halife kılan O'dur.
Şu halde günahlarınızdan dolayı
istiğfar edin ve sonra tevbe edin. O'na dönün. Hiç kuşkusuz Rabbim
kullarına yakındır. Her şeyi görür bilir, dualarınızı ve tevbelerinizi
kabul eder." dedi.
Hazret-i
Salih, peygamberliğinden önce herkes tarafından sevilen ve geleceğin
devlet başkanı gözü ile bakılan kişi idi.
Kavmine,
şu heykellere tapınmayın, onları putlaştırmayın ve yalnızca Allah'a
kulluk edin diye, öğüt verince,
"(Kavmi)
Dedi ki; Ey Salih! Bundan önce aramızda kendisinden çok şey beklenen
(geleceği parlak) bir kişi idin. Şimdi ise, babalarımızın tapındıklarına,
bizim de tapınmamızı engellemek mi istiyorsun? Doğrusu biz, bizi
davet ettiğin konuda kuşku ve endişe içindeyiz."
(Hûd, 62)
Hazret-i
Salih, "kuşku ve endişelerinizi gidermem için ne
yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu.
Kavmi;
belirli bir tepeyi göstererek, "Eğer
senin Rabbin şu tepenin içinden on aylık gebe bir dişi deve çıkarırsa
ve çıkan deve gözümüzün önünde derhal bir dişi yavru doğurursa,
kuşkularımız gider ve sana iman ederiz" dediler.
Hazret-i
Salih bir şartla önerilerini kabul etti. Önce onlar tapındıkları
putlarına yalvaracaklar. Eğer onların tapındıkları putlar bu işi
yapamazsa, sonra Hazret-i Salih Rabbine yalvaracak...
Kabul
ettiler ve belirli bir gün için anlaştılar.
Belirli
gün geldiğinde bütün kabile halkı orada toplandı ve önce onlar
putlarına (heykellerine) yalvarmaya başladılar.
Dua
ettiler, olmadı. Secde ettiler, olmadı. Saygı duruşu yaptılar,
olmadı. Kurban kestiler, olmadı.
Ve sıra
Hazret-i Salih'e geldi.
Heyecan doruğa çıkmış, nefesler tutulmuştu. Bunca ünlü putların
yapamadığını, Hazret-i Salih'in Rabbi yapabilecek miydi?
Hazret-i
Salih iki rekat namaz kıldı ve ellerini açıp dua etmeye başladığı
anda tepenin zirvesindeki kaya yarıldı ve içinden on aylık gebe
bir dişi deve çıkıverdi.
Kayadan
çıkan deve üç adım yürüdükten sonra yere çöktü ve bir dişi yavru
doğurdu.
Sonra
ne oldu?
Ne yazık
ki, kalpleri kararan ve sağ duyularını yitiren müşrikler, söz
verdikleri halde iman etmediler.
Bunun
üzerine Hazret-i Salih:
"Ey kavmim! Sizin için bir mucize olan
Allah'ın şu dişi devesini kendi haline bırakın ki, Allah'ın yerinde
otlasın. Sakın ona kötülük yapmayın! (Aksi halde) yakın bir azap
sizi tutuverir." (Hûd, 64)
Büyük
mucizeyi gözleri ile gördükleri ve Hazret-i Salih tarafından sakın
ona bir kötülük yapmayın diye uyarıldıkları halde,
Yüce
Allah buyuruyor:
"Sonunda o dişi deveyi öldürdüler ve
azgınlaşıp, Rablerinin emrinin dışına çıktılar ve dediler ki;
Ey Salih! Gerçek peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı
getir bakalım!"
(Araf, 77)
Pusu
kurup ana deveyi öldüren alçaklar, yavru deveyi de öldürmeye yeltendiler.
Ancak yavru deve kaçıp kurtuldu ve doğruca annesinin çıktığı tepeye
gitti. Tepenin üstünde üç defa acı acı bağırdıktan sonra, annesinin
çıktığı kayanın içine girdi ve kayboldu.
Artık
iş çığrından çıkmış ve Semûd kavmi, dönüşü olmayan bir yola girmişti.
Cinayeti
haber alan Hazret-i Salih, kavminin yanına geldi ve:
"Yurdunuzda üç gün daha yaşayın, işte bu,
yalanı olmayan bir sözdür, dedi." (Hûd, 65).
Yavru
deve üç defa acı acı bağırmıştı ki, bu Semûd kavminin artık üç
gün ömrünün kaldığının işareti idi ve dördüncü günü helak olacaklardı.
Semûd
kavminin helak olması!...
Yüce
Allah buyuruyor:
"O zalimleri bir sayha (korkunç ses) yakalayıverdi,
yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar."
(Hûd, 67)
İlâhî
gazap aniden başlamıştı. Hazret-i Cebrail'in korkunç sesinden
çılgına dönen müşrikler, diz üstü çöküp yığılıverdiler.
Sonra
ardından,
"Onlar azgınlık edip Rablerinin emrinin dışına
çıktılar ama, bakıp dururlarken yıldırımlara tutuluverdiler."
(Zâriyat, 44)
Hazret-i
Cebrail'in bağırmasından meydana gelen aşırı ve korkunç sesten
çılgına dönen ve bulundukları yerlere diz üstü çöküp yığılıveren
azgın sapıklar,
"Ne
oluyor?" diye korku ve şaşkınlıkla etrafa bakınırlarken,
bu defa da korkunç patlamalarla üstlerine yıldırımlar düşmeye
başladı.
Gök
gürlüyor, şimşekler çakıyor ve üstlerine yıldırımlar (doğal bombalar)
yağıyordu. Günah işledikleri ülkeleri Cehennem'e dönüşmüştü.
Çılgınca
bağrışırken ve kendilerini yıldırımlardan koruyacak bir yer ararken..
Yüce
Allah buyuruyor:
"Çok şiddetli bir deprem onları tutuverdi
ve yurtlarında yerlere yığılıp helâk oldular."
(Âraf, 78)
|