Babil
tapınağındaki putları kırdığı için Nemrut tarafından ateşe atılan,
ancak yüce Allah'ın koruması ile bir kılı yanmadan ateşten kurtulan
Hazret-i İbrahim,
Urfa'dan
Filistin'e hicret ederken, yanında yeğeni Hazret-i Lût da vardı.
Hazret-i
Lût, Filistin'de Hazret-i İbrahim'in yanında iken, ona da peygamberlik
görevi verildi ve başkenti Sedum olan bir topluma peygamber olarak
gönderildi.
Yüce
Allah buyuruyor:
"Ve Lût'u da kavmine peygamber (olarak) gönderdik.
(Lût) Kavmine dedi ki; Siz gerçekten en çirkin fahişeliği yapıyorsunuz.
Sizden önce âlemlerde bir tek kişi bu işi yapmamıştı."
(Ankebut, 28)
Lût
kavmi, eşcinsel (homoseksüel) denilen sapıklardı. Bu nedenle Hazret-i
Lût, göreve başlarken öncelikle bu konuda onları uyardı ve şöyle
dedi:
"Siz gerçekten en çirkin ve en aşağılık bir
fuhşiyat olan eşcinselliği yapıyorsunuz.
Yüce
Allah'ın koymuş olduğu fıtrat kanunlarına, aile düzenlenmesine
ters düşen ve insan neslinin geleceğini tehlikeye sokan bu çirkin
fuhşiyatı sizden önce âlemlerde hiçbir varlık yapmamıştı."
Hazret-i
Lût ağlıyordu, yalvarıyordu ve onlara öğütler veriyordu.
Ne yazık
ki, kavmi işi o derece azıtmıştı ki, genele açık toplantı yerlerinde
bile, erkekler kendi aralarında sapık ilişkilerde bulunurken,
kadınlar da onları izleyip eğleniyorlardı.
Haya
kalkmış ve cinsel sapıklık toplumun bütün kesimlerine yayılmıştı.
Canlıların üremesini düzenleyen ilâhî kanunlara ters düşen bu
çirkin sapıklık, tabii ki devam edemezdi ve ilâhî gazabın gelmesi
an meselesi idi.
Azap meleklerinin gelmesi!..
Yüce Allah tarafından Lût kavmini helâk etmekle görevlendirilen
melekler, genç ve yakışıklı delikanlılar şeklinde Lût kavmine
geldiler ve doğruca Hazret-i Lût'un evine gidip, ona konuk oldular.
Evine
konuk olarak gelen genç ve yakışıklı delikanlıların melek olduklarını
bilmeyen Hazret-i Lût:
"Ah! Şimdi kavmim gelip bunları benden ister
ve zorla elimden almaya kalkışırlarsa, ne yaparım?" diye,
gönlü daraldı ve adeta dizlerinin bağı çözüldü.
Korktuğu
az sonra başına geldi. Evi kuşatan sapıklar, "gençleri bize ver,
aksi halde kapıyı kırarız!" diye bağırmaya ve tehditler savurmaya
başladılar.
Hazret-i
Lût'un yüzü sararmış, nefesi kesilmiş ve kalbi durma noktasına
gelmişti ki, Melekler:
"Ey Lût! Dediler. İyi bil ki, biz Rabbinin
elçileriyiz. Sana el uzatamazlar. Sen, gecenin bir bölümünde ailenle
birlikte yürü. Zevcenin dışında içinizden kimse geride kalmasın.
Çünkü onların başına gelecek olan (azap) onun da (zevcenin de)
başına gelecek." (Hûd, 81)
Hazret-i
Lût, konuğu olan gençlerin melek olduğunu öğrenince, ohh! diye
derin bir nefes aldı ve rahatladı.
Tam
o anda kapıyı kırıp içeri giren sapıklar, meleklere (yani gençlere)
saldırmaya yeltenirken, meleklerden biri (Hazret-i Cebrail) bir
kanadını çıkarıp, hafifçe silkince, sapıkların hepsini şehrin
dışına fırlattı. Neye uğradıklarını anlamayan sapıklar, yarı baygın
bir halde kendilerini yerde buldular ve gözleri de kör olmuştu.
Lût kavminin helak olması!..
Yüce
Allah buyuruyor:
"Güneşin doğuşu anında, korkunç bir uğultu
onları yakalayıverdi." (Hicr,
73)
Atalarımız;
"Gün doğmadan, neler doğar" demişler.
İşte, Lût kavmi için de öyle oldu. Son gecelerinde daha da azgınlaşan
sapıklar, Hazret-i Cebrail'in bağırmasından kaynaklanan uğultu
ile yataklarından fırlayıp dışarıya çıktılar.
Korkudan
konuşamıyor, birbirlerine bakışıyorlardı ki, şiddetli bir fırtına
koptu ve üstlerine taşlar yağmaya başladı.
Aşırı
derecede sıcak olan ve temas ettiği yeri delip geçici özelliği
olan bu taşlardan kurtulmak için tekrar evlerine kaçtılar ama,
bu defa da çok şiddetli bir deprem başladı.
Aralıksız
devam eden korkunç depremde, evleri yıkılmaya ve dağlardan kopan
kayalar üstlerine fırlamaya başladı.
Diğer
yandan, yerden sıcak sular fışkırıyor ve gökten de çamur gibi
sıcak sular yağıyordu.
Yüce
Allah'ın sonsuz ve sınırsız kudretini görmüş, Hazret-i Lût'un
hak peygamber olduğuna inanmışlardı ama, artık iş işten geçmiş
ve onların kıyameti kopmuştu. Ne kaçışacakları yerleri kalmıştı,
ne de ölümden başka seçenekleri...
Ve yüce
Allah buyuruyor:
"Ülkelerinin üstünü altına çevirdik ve üzerlerine
Siccil'den taşlar yağdırdık." (Hicr, 74)
Ve sonuçta,
yüce Allah'ın emri ile Hazret-i Cebrail, Lût kavminin yaşadığı
toprakların tamamını yerinden koparıp, havaya kaldırdı ve üstünü
altına çevirip şiddetle yere vurdu ve meleklerin görevi tamamlanmış
oldu.
Yüce
Allah buyuruyor:
"Ve Celâlim hakkı için ki, Biz ondan (Lût
kavminin helâk olduğu yerden) akıllı toplumlar için apaçık bir
âlamet bıraktık." (Ankebut, 35)
Lût
kavmi helak olurken, oradan gelen uğultuları, patlamaları ve insanların
çığlıklarını uzak çevrelerden duyup, Lût kavminin bulunduğu yere
gelenler, korkunç bir görüntü ile karşılaştılar ve hayal mi görüyoruz,
diye gözlerine inanamadılar.
Dağları,
tepeleri, bağları, bahçeleri ve o yörenin en güzel şehri Sedum
ile birlikte, Lût kavminin yaşadığı ülkenin tamamı batmış ve geriye
pis, acı, kokulu ve çamurlu sulardan meydana gelen kocaman bir
göl kalmıştı.
Ürdün
ile İsrail arasında bulunan Lût gölünün alanı 930 km2 ve derinliği
ortalama 300 metredir.
Deniz
seviyesinin 360 metre altında olan Lût gölünde, canlı türleri
yaşayamamaktadır.
|