Ruhsal
bir olaydan dolayı manevî cezbeye giren ve titremeye başlayan
Hazret-i Muhammed, bir örtüye bürünmüş yatıyordu ve yanında eşi
Hazret-i Hatice vardı.
Yüce
Allah'ın emri ile Cebrail geldi ve:
"Ey örtüye bürünen (yatan),
Kalk ve (insanları azabım ile) uyar!
Ve Rabbini büyükle (tekbir al)."
(Müddessir, 1-2-3)
Âyetlerini
vahyetti (okudu).
Hazret-i
Cebrail, "Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar"
âyetlerini okuyunca, Hazret-i Muhammed derhal ayağa kalktı, "ve Rabbini büyükle" âyetini okuyunca,
"Allahü Ekber" diye tekbir
aldı.
Hazret-i
Hatice, tabii ki Hazret-i Cebrail'i görmemiş ve vahiy olunan âyetleri
duymamıştı ama, onun tertemiz kalbi duygulanmış ve ruhsal açıdan
bir şeyler sezmişti. Eşi Hazret-i Muhammed "Allahü
Ekber" diye tekbir alınca o da "Allahü Ekber" diye tekbir aldı ve
eşini izlemeye başladı.
Hazret-i
Cebrail gidince, Hazret-i Muhammed eşi Hatice'ye; "Rabbim
bana derhal tebliğe başlamamı emretti. Ben de öncelikle senden
başlıyorum. Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın
kulu ve Resulü olduğuma inanıp, 'Kelime-i şehaâdet' getirmeni
ve ilk müslüman hanımı olmanı istiyorum" dedi.
Sabırsızlıkla
bu anı bekleyen Hazret-i Hatice, hemen kelime-i şehadet getirip
müslüman oldu ve abdest alıp iki rekat namaz kıldı.
Erkeklerden
Hazret-i Ebû Bekir'in, azatlı kölelerden Hazret-i Zeyd'in ve çocuklardan
Hazret-i Ali'nin de müslüman olmaları ile Hazret-i Muhammed'in
dört tane sahabesi oldu.
Huzuru,
İslâm'da bulan ve ruhsal açıdan tatmin olan Hazret-i Ebû Bekir,
bu mutluluğunu arkadaşları ile paylaşmak istedi ve en yakın arkadaşlarından,
Osman
bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebî Vakkas, Zübeyr bin
Avam ve Talha bin Ubeydullah'ı İslâm'a davet etti ve onları Hazret-i
Muhammed'in yanına götürdü.
Sevgili
Peygamberimiz'in sohbetini dinleyince, gönülleri tatmin olan ve
ruhsal açıdan duygulanan bu beş kişi, hemen kelime-i şehâdet getirip
müslüman oldu ve abdest alıp, peygamberimiz ile birlikte iki rekat
namaz kıldı.
Sonra,
Ebû Ubeyde, Ebû Seleme, Habbab, Sa'd bin Zeyd ve eşi Fâtıma, Erkam
bin Erkam, Kudâme, Osman bin Maz'ûn, Ubedye bin Haris, Abdullah
bin Mes'ûd, Bilal-i Habeşî, Suheyb-i Rumî, Yâsir ve eşi Sümeyye
ile oğlu Ammar'ın da müslüman olmaları ile 'Elhamdülillah' müslümanların
sayısı artmaya başladı.
Allah
hepsinden razı olsun.
Hazret-i
Muhammed önceleri insanları gizlice İslâm'a davet ediyordu. Yüce
Allah; "Emir olunduğunu (tebliğ
görevini) açıkça yap." (Hicr,
94) buyurunca,
Hazret-i
Muhammed insanları açıkça İslâm'a davet etmeye başladı ve bu açık
davet, müslümanlar için zor günlerin başlangıcı oldu.
Sevgili
Peygamberimiz, müşriklerin topluca bulundukları yerlere gidip,
onlara; elleri ile yaptıkları ve belirli yerlere diktikleri putlarının
gerçekte diğer taşlardan hiçbir farklı özelliklerinin bulunmadığını,
bu nedenle onlara secde ya da saygı duruşu yaparak yüce Allah'a
şirk (ortak) koşmamalarını ve yalnızca yüce Allah'a kulluk etmelerini
söyleyip, onları İslâm'a davet edince...
Allah'tan
başka ilâh olmadığını ve putlarının, (taş parçalarının) yok sayılmasını
kabullenemeyen müşrikler, Hazret-i Muhammed'e hakarete ve İslâm'a
karşı saldırıya geçtiler.
Öncelikli
hedefleri köleler, kimsesizler ve savunmasız kişilerdi. Amaçları
zor kullanarak bunları dinlerinden döndürmek ve İslâm'a eğilimi
olan diğer insanlara göz dağı vermekti.
Hazret-i
Habbab'ı yanan ateşin üstüne sırt üstü yatırıp işkence yaparken,
Günlerce
işkence yaptıkları Hazret-i Bilal'in boynuna ip bağlayıp Mekke
sokaklarında koşturuyorlardı.
Hazret-i
Yâsir ile eşi Hazret-i Sümeyye'yi Mekke'nin dışına çıkarıp, kızgın
çöllerde günlerce işkence yapan müşrikler, her ikisini vahşice
şehit ederken,
Oğulları
Hazret-i Ammar'ı da çırılçıplak kızgın kumlara gömerek acımasızca
işkence yapıyorlardı.
Müşriklerin aşırı baskı ve işkencelerine dayanamayan bazı müslümanlar
başka bir ülkeye göç etmek için izin isteyince,
Sevgili
Peygamberimiz, mübarek parmağı ile Habeşistan'a doğru işaret ederek,
"Oraya gidin, oranın hükümdarı (Ashame) âdildir"
buyurdu ve İslâm'da ilk göç Habeşistan'a oldu.
İnançları
doğrultusunda özgürce yaşayabilmek için yurtlarını terk edip Habeşistan'a
göç eden müslümanlar, gurbet ellerinde vatan hasreti ile yanarken
ve bunun da ötesinde Hazret-i Muhammed'den ve O'nun feyizli sohbetlerinden
yoksun kalırken..
Mekke'de
kalan müslümanlar da, müşriklerin her çeşit baskı ve işkencelerine
sabır edip, inançlarından taviz vermiyor ve ibadetlerini gizlice
yapıyorlardı.
Göçük
altından kurtarılan ve havaya, ışığa kavuşan kişi, tekrar göçük
altına dönmeyeceği gibi,
Şirk
ve küfür bataklıklarından kurtarılan ve İslâm'a, manevî feyizlere
kavuşan müslümanlar da, tekrar şirk ve küfür bataklıklarına dönmüyor
ve müşrikleri çıldırtıyorlardı.
Mekke
müşriklerinin tüm baskı ve zorbalıklarına rağmen, bir tek müslüman
dininden dönmüyor, aksine müslümanların sayısı her gün artıyor
ve İslâm, Mekke dışındaki kabileler arasında da hızla yayılıyordu.
Hac
mevsiminde Mekke'ye gelen yabancılarla ilgilenen ve onları İslâm'a
davet eden Hazret-i Muhammed, nübüvvetin (peygamberliğin) 11.
yılında Akabe yakınlarında Medineli 6 kişi ile karşılaştı.
Medinelilere;
"Lütfen oturur musunuz, biraz sohbet edelim"
dedi. Kabul edip, oturdular.
Sevgili
Peygamberimiz önce Kur'ân'dan bazı âyetleri okudu. Ardından feyizli
bir sohbet yaptı ve kendisinin son peygamber olduğunu söyleyip,
onları İslâm'a davet etti.
Sohbetten
çok etkilenen Medineliler, kısa bir şaşkınlıktan sonra birbirlerine
bakıştılar, aralarında gizlice konuştular ve sonra Hazret-i Muhammed
ile birlikte kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldular.
Medinelilerden
ilk önce müslüman olan 6 kişi şunlardır:
Es'ad bin Zürâre, Rafi bin Mâlik, Avf bin Hâris, Kutbe bin Âmir,
Utbe bin Âmir ve Haris bin Abdullah.
Allah
onlardan razı olsun.
Hacdan
sonra yurtlarına dönen bu 6 kişi, bütün güçleri ile çalışmaya
ve Medine'de İslâm'ı yaymaya başladılar.
Ertesi
yıl, Es'âd bin Zürâre'nin başkanlığında 12 kişilik bir topluluk
halinde Mekke'ye geldiler ve yine Akabe yakınlarında Hazret-i
Muhammed ile görüşüp sohbetini dinlediler.
Hazret-i
Muhammed onlardan bazı konularda söz (biat) alırken, onlar da
Hazret-i Muhammed'den Kur'ân'ı, İslâm'ı öğretecek bir kişiyi Medine'ye
göndermesini istediler.
Sevgili
peygamberimiz onlara, Mus'âb bin Umeyr'i gönderdi. Hazret-i Mus'âb,
Medine'ye vardığında oradaki müslümanların sayısının 40'a ulaştığını
görünce çok duygulandı ve göz yaşlarını tutamadı.
Hazret-i
Mus'âb'ın ve oradaki müslümanların olağanüstü çalışmaları ile
Medine'de İslâm hızla yayılıyor ve müslümanların sayısı her gün
artıyordu.
Evs
kabilesinin lideri ve Medine'nin en ağırlıklı kişisi olan Sa'd
bin Muaz'ın da müslüman olması ile, Medine'de İslâm'ın önünde
bir engel kalmayınca,
Hazret-i
Mus'âb oradaki müslümanlarla birlikte cemaatle namaz kılmaya ve
İslâm'ı açıkça anlatmaya başladı.
Medine'de
Evs ve Hazrec adında sürekli birbiri ile savaşan iki kabile vardı.
Bu anlamsız savaşlarda nice yiğitler ölür, nice hanımlar dul,
nice çocuklar yetim kalır ve nice analar babalar sürekli gözyaşı
dökerlerdi.
Bu iki
düşman kabileye mensup olan kişilerin, müslüman olmaları ve birlikte
yan yana cemaat halinde namaz kılmaları ile yüzyıllarca devam
eden bu anlamsız savaşlar sona erdi. Aralarındaki düşmanlık kardeşliğe
dönüştü ve Medine'de bir bayram havası oluştu.
Ertesi
yıl, yani nübüvvetin 13. yılında Hazret-i Mus'âb'ın başkanlığında
ve ikisi kadın olmak üzere 75 kişilik bir müslüman topluluğu,
Medine'den Mekke'ye geldi ve yine Akabe'de buluşup, Hazret-i Muhammed
ile görüştü.
Bu görüşmede
Medineliler, canlarını, evlatlarını ve hanımlarını korudukları
gibi, Hazret-i Muhammed'i de düşmanlarına karşı koruyacaklarına
söz verip biat ettiler ve Hazret-i Muhammed'i Medine'ye davet
ettiler.
Bu sözleşmeden
sonra Mekke'deki müslümanların, Medine'ye hicret etmelerine izin
veren Hazret-i Muhammed, kendisi Mekke'de kalıp yüce Allah'ın
emrini beklemeye başladı.
Müslümanlar
gruplar halinde ve gizlice Medine'ye göç ederken, Hazret-i Ebû
Bekir de Medine'ye göç etmek için peygamberimizden izin isteyince,
O'na; "Biraz bekle, inşâAllah beraber gideriz"
dedi.
Mekke'den
hicret (göç) edip, Medine'ye yerleşen müslümanlara, mühacirin
ve muhacirine yardım eden Medineli müslümanlara ensar denir.
Evlerini,
yurtlarını, terk edip Medine'ye göç eden müslümanları, Medineli
din kardeşleri gurbet ellerinde yalnız bırakmadılar.
Onlara
sahip çıktılar. Evlerinde barındırdılar, mallarına mülklerine
ortak ettiler ve gerçekten, dünyada eşi görülmeyen bir din kardeşliği
dayanışmasının örneğini verdiler.
Ancak,
ensarın ve muhacirinin gönülleri buruk, boyunları bükük ve gözleri
yaşlı idi.
Çünkü
canlarından çok sevdikleri Hazret-i Muhammed Mekke'de ve üstelik
düşmanlarının arasında idi.
|