Arap lisanının Arapçalaştırmak için, yabancı kelimelere ihtiyacı yoktu. Ve bu çeşitli Arapça lehçelerinden alınan birçok kelime sayesinde Arap lisanı, dünyanın en zengin lisanı haline geldi. Bilhassa aynı manaya gelen müteradif kelimeler yönünden...

Arap lisanının bir diğer özelliği de, daha ilk devirlerde, telaffuz için kaideler konmuş olmasıdır. Bu Kur'an-ı Kerîmin kıraatı içindi. İlm-i tecvid hangi seslerin uzatılacağı, telaffuz'un nerelerde kesileceğini sistemli bir şekilde öğreten bir ilimdir. Bu ilimdeki bütün kaideler, Kur'an-ı Kerim'in doğru okunması içindir. Ve bu, Arapça telaffuzun asırlarca muhafazasına yardım etmiştir.

Araplardaki bu kıraat ilmi nereden gelmiştir? Bu tartışılan bir sorudur.

      Bazı müsteşrikler, bu kıraat ilminin, yani Arapça yazılmış bir yazıyı okuma sanatının Necd'den geldiğini iddia etmişlerdir. Dil olarak, bugün dahi Necd bölgesinden ve dış dünya ile hiçbir temasda bulunmamış olan bir Arabın, Arapça yazılı bir metni tıpkı Kur'an-ı Kerim'i okur gibi okuduğunu ileri sürmektedirler. Şayet Kur'an-ı Kerîm bilinmeden bu Arap dinlenmiş olsa, Kur'an-ı Kerim okuduğu zannedilir. Bu müsteşrikler demektedirler ki, Necd bölgesi asırlarca dış dünyadan kopuk vaziyette idi ve bunun için adetlerini muhafaza etmişlerdir. Bu mümkündür, fakat benim başka bir görüşüm var:

      Hadis kitaplarında, Hz. Peygamber'in ashabının Kur'an-ı Kerim'i nasıl okuduklarını, bu okuma işini

(kıraatı) ashabdan kimlerin daha iyi yerine getirdiğini, bu sebeple Hz. Peygamberin övgüsüne mazhar olanları incelediğimizde görüyoruz ki, bu kaide daha ziyade Yemen'de mevcuttur. Ebu Musa El-Eş'ari'ye ait meşhur bir hadis vardır: Bir sabah Hz. Peygamber, Ebu Musa El-Eş'ari'ye şöyle der: «Biliyor musun? Dün akşam nafile namazımı kılarken senin Kur'an-ı Kerim okuduğunu duydum ve bu çok güzeldi». Ebu Musa El-Eş'ari cevaben: «Eğer sizin beni duyduğunuzu bilseydim, daha güzel bir makamla okurdum» dedi. Hz. Peygamber O'na «Gerçekten Hz. Davud ehlinin kavalı sana verilmiş» dedi. Hz. Peygamber'in Ebu Musa El-Eş'ari'ye söylediklerinden şu anlam çıkmaktadır: «Makama göre okudun, kıraatında makam kaideleri vardı ve bu çok güzeldi».

     Bir diğer hadis-i şerife göre, bir gün Hz. Peygamber yatsı namazından sonra Hz. Aişe'nin evine gitti. Hz. Aişe orada yoktu. Bir zaman sonra Hz. Aişe eve dönünce Hz. Peygamber O'na: «Nereye gitmiştin?» diye sordu. Hz. Aişe cevaben: «Camide Kur'an-ı Kerim okuyan birisi vardı ve okuyuşu çok hoşuma gittiği için, camide kalıp onu dinledim». Hz. Peygamber ayağa kalktı ve caminin içine bakarak, Hz. Aişe'ye «O'nun kim olduğunu biliyor musun?» dedi. Hz. Aişe, «Hayır» deyince, Hz. Peygamber: «O, Ebu Musa el-Eş'ari idi» dedi.

    Hz. Ebu Musa El-Eş'ari bir Yemenliydi. Bu konudaki rivayetlerde, Kur'an-ı Kerim'i güzel okuyan Necdli bir sahabenin adına rastlanmamaktadır.

              

Ana Sayfa

devamı