Arap lisanına dair son bir hususu da belirteyim. Müslümanlığı kabul eden bütün kavimler, Kur'an-ı Kerîm ve Hadis için, Arapça' ya hürmet etmişler ve bizzat kendi dillerinde her zaman Arapça kelimeler kullanmışlardır. Türkçe'de, Farsça'da, Urduca'da vs. de durum böyledir; Arapça kelimeler, İslam’ı kabul eden muhtediler tarafından kendi lisanlarına sokulmuştur. Bu hususu, bütün İslam dünyası için de söyleyebiliriz. Kendi öz lisanlarında, birçok Arapça kelime kullanmışlardır. Sultan II. Abdülhamid devrine ait bir Türkçe cümlenin belki %60’ı Arapça, %40’ı da Türkçe'dir. Yani müslüman lisanlarının Arapça'laştırılması isteniyordu. Gaye, sadece hissi bir şey olmayıp, bunda maddi bir fayda da vardır.

     Bir müslüman mesela bir Türk, Arapçayı öğrenmek istediğinde, bu onun için çok kolay olacaktır. Kendi öz lisanında bir çok Arapça kelime olunca, onun Arapça öğrenmesi çok kolaylaşacaktır. Hatta bugün dahi, Türk lisanım öztürkçeleştirmek, yani yabancı kelimelerden arındırmak (bilhassa Arapça'dan) siyasetine rağmen, Türk dilinde her gün kullanılan önemli bir sayıda Arapça kelime vardır. Mesela Kur'an-ı Kerîm'de herkesin bildiği ve Arapça olan «Fatiha» suresini alalım:

Öyle zannediyorum ki, bütün Fatiha süresinde, Türklerin bilmedikleri bir tek “iyyake" kelimesi vardır. «Bismillah» daki isim kelimesi Türkçede de kullanılan bir kelimedir. «Allah», «Rahman», «Rahim» de bilinen kelimelerdendir. «Elhamdü lillahi rabbil alemin» cümlesinde geçen, «Hamd», «Allah», «Rab» ve «Alemin» kelimelerinin ne anlama geldiğini hemen hemen bütün Türkler bilirler. «Rahman», «Rahim», «Malik», «Yevm», «Din» kelimeleri de bilinir. «îyyake na'budu» da sadece «iyyake» kelimesi bilinmeyebilir. «Na'budu» kelimesinin «îbadet»

kelimesinden geldiğini söylediğimizde, herkes bunu anlar. Aynı şekilde «Ve iyyake nestein» de, «ve» bilinir, «Nestein» de bugün kullanılmasa bile Osmanlıca'da kullanılmış olan «istiane» kelimesinden geldiği belirtilirse, anlaşılır, «îhdines-sıratel-mustakim»de aynı şekilde bilinmektedir. «En'amte Aleyhim» de «En'amte» «in'am»dan geliyor ki anlamı bilinir. «Gayril mağdubi aleyhim»de de durum aynıdır. Netice olarak, Fatiha süresinin bütün kelimelerini veyahut, bu kelimelerden türemiş başka kelimeler bilinir.

Hocalarımdan biri (Allah rahmet eylesin) bana diyordu ki: «Bütün müslümanların, Arapçayı kolaylaştırmaları ve bunu kendi öz lisanlarına almaları bir vazifedir. Kendi memleketlerindeki müslümanlar için, Arapça'yı kolaylaştırmak, onların vazifesidir.» Bu nasıl olacak? O şöyle diyordu: «Kur'an-ı Kerîm'de kullanılmış olan kelimeler on bin kadardır, hatta daha da az. Altı binden fazla ayet olmasına rağmen, mükerrer kelimeler çıkarıldığında, geriye bin veya daha az kelime kalır.»

Şayet Kur'an-ı Kerîm'de kullanılan kelimelerin köklerini alacak olursak» Arapça lisanı bizim için son derece kolaylaşır, işte Arapça kelimelerin, diğer İslam lisanlarına alınmasında gaye budur. Aynı gayeyle, Arapça yazışını bile almışlardır ki, gaye Arapça'yı kolaylaştırmaktır. Madrid'de ispanyol dilinde fakat Arapça yazılmış yüzlerce elyazması gördüm. Polonya'da Arapça yazılmış Polon dilinde el yazmaları var; diğer Avrupa dillerinde de yazılmış olanlar mevcuttur. Hatta bazı Doğu Avrupa ülkelerinde Arapça alfabe alınmıştır. Dediğim gibi, bu Arapça dilini bilmeyi kolaylaştırıyordu. §

 

Ana Sayfa