Bu mevzuda iki rivayet vardır: Bunlardan birincisine göre bu kişiler Medine'ye döndükten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara bir mektup yazıp, namaz hakkında bilgiler vermiştir. İkinci rivayete göre de, önce Medineliler, nasıl ibadet edeceklerine dair sorular sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de onlara, bu hususlara dair bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Hz. Peygamber (s.a.v.) Medineli müslümanlara şunu yazıyordu: «Cuma günü, yani yahudilerin «şabat»ları (cumartesi ibadetleri)ne başladıkları gün, zeval vaktinden sonra güneş eğilmeye başlayınca, toplanınız ve iki rek'at namazı cemaatle kılınız»

 Karşımıza küçük bir mesele çıkıyor: Niçin Hz.Peygamber (s.a.v.) Yahudilere atıfta bulunmuştur?

    O sadece, «Cum'a günü iki rek'at namaz kılın»diyemez miydi? Niçin Hz. Peygamber, (s.a.v.) bu şeyleri tasrih ediyor? Ben öyle sanıyorum ki, bunun sebebi, «Cum'a» kelimesinin henüz bilinmemesiydi. Bir çok kelimeler mevcuttu; mesela, bazı yerlerde (Aruba) deniyordu. Bunun için Hz. Peygamber (s.a.v,)'in, Cuma'dan ne kastettiğini yazması lazımdı. Bu hususta küçük bir açıklama daha yapalım:

     Yahudiler, cumartesi günkü ibadetleri için bir gün evvel hazırlığa başlarlar. Bütün yiyecek ve ihtiyaçlarını cuma günü hazırlarlar; çünkü onlar cumartesi günü yemek dahi pişiremezler. İşte Hz. Peygamber (s.a.v.) diyor ki: «Yahudilerin, ibadetlerine hazırlık yaptıkları günde cum'a namazı kılınız».

     Cuma namazının kılınması şekli hakkında, karşımıza bir kaç mesele çıkmaktadır. Mesela; İmam Hanefî'nin Mezhebine göre, İslamî hükümet olmayan bir yerde cuma namazı kılınamaz. 

Mesela ben Paris'te yaşıyorum.      

     Acaba cuma namazına gitmeli miyim, yoksa öğle namazını mı kılmam lazım? Bu tartışılan bir meseledir. Bu örnekte, bizzat Hz. Peygamber (s.a.v. )'in Medine'deki ümmetine cuma namazını kılmalarını yazdığını görüyoruz ki, o zamanlar Medine'de İslamî bir hükümet yoktu. Medine'nin nüfusu on bin kadar kabul ediliyordu ve bunların içinde müslümanların sayısı yirmiye kadar bile varmıyordu.

İlk sene altı kişi, ikinci sene de oniki kişi müslüman olmuştu ve bunlar aileleriyle birlikte olsa olsa yüz kişi idiler. Medine halkının tamamı müslüman değildi, Yahudiler, Hristiyanlar, putperestler vardı ve müslümanlar, henüz Medine'nin hakimi değillerdi. Şu halde, gayr-ı Müslim olan bir beldedeki müslümanların cuma namazını kılmaları için, bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) emir vermiştir. Bu husustaki rivayet açıktır. Bu rivayete göre: «Bu ilk kılınan cuma namazında sadece oniki kişi vardı.» Yani, cuma namazı oniki kişi ile kılınabilir. Her hal-ü kârda oniki kişi varsa, cumaya izin verilmiştir. Fakat bilindiği gibi, cuma namazının kılınabilmesi için İmam Şafii'ye göre kırk kişinin olması lazımdır.

Netice olarak, Ammar b. Yasir ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın mescidinden sonra, üçüncü olarak bu cami vardı. Maalesef, bazı malumat eksikliği olduğundan, bu hadiseyi müteakip caminin nasıl yapıldığını, cuma namazının bu mescidde mi kılındığına dair bir şey bilmiyoruz. Aynı şekilde, o gün hutbe okunup okunmadığına dair de malumat yoktur. Her hal-u kârda, daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) doğduğu şehri terk edip, Medine'ye yerleşince, caminin çok büyük bir rol oynadığını görüyoruz.

 

Ana Sayfa

devamı