Farz edelim ki, Ensar'dan seçilen halife Ensar'ı, Muhacirün'den seçilen halife Muhacirün'i idare edecekti. Fakat bu durumda Ensar ve Muhacirin dışındaki müslümanların durumu ne olacaktı, onları kim idare edecekti? Yani Yemen, Necd vs. gibi yerleri kim idare edecekti?

     Bunun dışında, bir de evlenmeler vardı. Mesela: Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın bir hanımı Ensar'dandı. Bu durumda Hz. Ebu Bekir (r.a.), Muhacirundan olduğu için. Muhacirim halifesine, hanımı da Ensar'dan olduğu için Ensar halifesine tabi olacaktı ve bunun gibi binlerce müşkil vardı. Savunma meselesi de güçlük arzedecekti.

     Devletin gelirleri nasıl paylaştırılacaktı? Bu da bir başka meseledir. Netice olarak, benim anlattıklarını, hipotezlerdir. Çünkü, müslümanlar, iki halifenin seçilmesini anında reddetmişlerdir. Acaba müslümanlar, bahsettiğim bu güçlükleri mi, yoksa başka bir şeyi mi düşündüler, bilmiyorum. Fakat her hal-ü kârda onlar, iki halife seçilmesini kabul etmediler.

     Bundan hemen sonra, bir uzlaşma teklifi ortaya atıldı. Ensar'dan birisi, tarihi bir olayı nakletti ve şöyle dedi: «Hz. Peygamber (s.a.v.) bir vali tayin ettiğinde, şayet bu vali Muhaciründan ise, yanına yardımcı olarak Ensar'dan birini verirdi. Yok eğer, vali Ensar'dan ise yanma Muhaciründan birisini yardımcı olarak verirdi». Ondan sonra bu Ensarî şöyle devam etti: «Mademki, iki halife seçmek istemiyorsunuz, ilk önce Muhaciründan bir halife seçelim ve bu halife öldükten sonra ikinci halifeyi Ensar'dan seçelim. Ensar'dan seçtiğimiz ikinci halife de ölünce, üçüncüsünü yine Muhaciründan, onun ölümünden sonra, dördüncüsü Ensar'dan seçilsin ve

bu böyle devam etsin». Bu teklif de makul bir teklif olmasına rağmen reddedildi. Bunu niçin reddettiler, bilmiyorum. Fakat Buhari'de geçen ve Hz. Ömer (r.a.)'ın naklettiği bir hadis vardır ki, dikkate alınması lazımdır. Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: «Ben-i Saide'nin Sakifesinde, ben işi zora tuttum. Şayet böyle yapmayıp, çekilip gitmiş olsaydık, muhtemelen Hazrec, kendi adayını halife olarak seçecekti. Bu durumda iki netice olacaktı:

   1) Ya onların seçmiş olduğu halifeyi kabul edecektik -ki bunu istemiyorduk-

   2) Yahut, onu kabul etmeyip, savaşacaktık. Her iki halde de önde gelmesi icab eden İslam yararına bir fayda yoktur. Bunun aksine, bir nevi harp ve hoşnutsuzluk ortaya çıkacaktı. İşte bunun için zor kullandım ve herkesin üzerinde anlaşabileceği bir halifenin yani Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın seçilmesin! temin ettim.»

     Bilindiği gibi olay böyle oldu ve Hz. Ebu Bekir (r.a.), herkes tarafından kabul edildi. Fakat benim için -ki ben hilafet müessesesi üzerinde araştırma yapan bir tarihçiyim- bazı calib-i dikkat hususlar vardır ki, kaydedilmeye değer: Bunlar da Halifenin selahiyetleridir. Halifeden evvel Hz. Peygamber (s.a.v.) vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), sadece Allah'dan aldığı vahiyleri tebliğle mükellef birisi değil, o aynı zamanda başka özellikleri de olan birisiydi. Yani o aldığı vahiyleri (kanunları) tatbikle de mükellefti. Bu ilahi kanunlar, insanoğlunun her yönü ile ilgili idi; dinî meseleler, maddî meseleler, sosyal meseleler, hukukî meseleler... askerî meseleler, kısaca insan hayatına taalluk eden bütün meseleler, bu ilahî kanunlarda vardı.

 

Ana Sayfa

devamı