İlahî varlığın, devamlı olarak maddî ve veya manevî, tüm işlerimizde mevcudiyeti, tasavvufun esasıdır. Hatta diyebilirim ki, bu bizzat İslamiyet'in temelidir. Bilindiği gibi itikad, yani Allah’a iman, ibadet vs. İslam'ın esasıdır; fakat, mesela ben münafık olabilirim; Allah'a inandığımı söylerim; fakat içimden inanmam, itikadımı güzelleştirmek için, ihsan'a ihtiyaç vardır. Yani her zaman Allah'ın yanımda hazır olduğunu düşünürsem münafik olmama imkan yoktur. Çünkü Allah, anında samimi veya münafık olduğumu görecektir. İbadette de böyledir. Sadece farz namazı değil, nafile de kılabilirim; sadece Ramazanı değil, nafile oruç da tutabilirim; çok iyilik ve tasaddukta bulunabilirim; fakat bunların hepsini mürai olarak yapabilirim. İbadetteki hareketlerimi güzelleştirmek için, «ihsan»a ihtiyaç vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) çok muhtasar bir sözle buyuruyor ki, bütün işlerimizde, devamlı olarak, ilahî varlığın mevcudiyetini düşünmemiz lazımdır. Konuyla ilgili gü<nlük hadiselerden bir misal vermek istiyorum. Farzedelim ki, sınıfı temizleyen bir işçi olsun. Şayet bu sınıfta Rektör de hazır bulunursa, bu işçinin ihmalkâr olabilmesi mümkün müdür? Şu halde, Allah'ın her zaman yanımda hazır olduğunu bilirsem, Allah'ın emirlerinin dışına çıkamam. Bu, sadece dinî hayatla değil, insanoğlunun tüm hayatıyla ilgilidir. Devlet reisi olarak, kumandan olarak vs. her işimde, şayet Allah'ın hazır olduğunu ve beni kontrol ettiğini bilirsem, kendimi Allah'ın Kanunu'na göre düzeltir ve uyarım. Birinci gruptaki Halife, benim Allah'a inanmamı veya Allah'ı inkar etmemi görebilir; |
kontrol edebilir; ibadet etmezsem, beni murakabe edebilir; fakat benim samimi veya münafık olduğumu bilemez. İkinci gruptaki Halife de bunu bilemez; fakat o beni bu yolda yetiştirir. Rehberlik yapar, bana öğretir ve beni hareketlerimi en güzel bir şekilde yapmama yöneltir. Müslümanlar dediler ki; «Birinci grupta bir çok halife olursa, kıskançlık, çekememezlik olur, şu halde bir tek halifemiz olsun». Fakat insanoğlu, çok değişik bir yaratılışta olduğu için -sinirli, mülayim, cesur vs.- ikinci grupta, bütün bunları idare edecek, bir çok halife olabilir. Ve bunlar arasında «Ben birinciyim», «Sen ikincisin» diye bir rekabet de olamaz. Çünkü bu grupta esas olan «ihsan»dır. Şu halde müslümanlar işlerini, zahiri ve batini olarak ikiye ayırdılar. Tarihi bir vak'a olarak görüyoruz ki, İslamiyet'in neşri, daha ziyade ikinci grup yani dervişler vasıtasıyla olmuştur. Ve görüyoruz ki, büyük alimler, kelamcılar, dervişler kadar İslamiyet'i yayamamışlardır. Biliyoruz ki, Hülagu; İslamiyet'i ve İslamiyet'in merkezi olan Bağdat'ı yıkmıştı. Ondan otuzaltı sene sonra torunu Gazan Han, imparatorluğunun resmi dininin İslamiyet olduğunu ilan etti ve bu, alimler kelamcılar sayesinde değil, ümmî olan bir derviş sayesinde olmuştu. Şu halde «ihsan»ı kınamamak lazımdır ve her iki grup, arasında bir anlaşma olabilir. § |
![]() |