MÎRAÇ'LA İLGİLİ TARTIŞMALARA CEVAP

     Bu bölümde de hilafet mevzuuna devam edecek ve Hz. Ömer (r.a.) Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.)'ın halifelerim inceleyeceğiz.

     Fakat, konuya girmeden evvel ilmî ve biraz da şahsî olan bir meseleden bahsetmek istiyorum. Bu «Mirac»a dairdir. Bu mevzuda şahsınım da söz konusu edildiği birçok münakaşanın mevcut olduğunu biliyorum

     Şunu belirtmeliyim ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Miraca ceseden mi, yoksa ruhen mi gittiğine dair, hiçbir zaman şahsi bir görüş ortaya atmadım. Hiçbir yazımda ye konferansımda, «Hz. Peygamber (s.a.v.) miraca ceseden gitmedi» demedim ve yazmadım. Fakat bu bana isnad ettiriliyor. Tabii ki bu durum sanki Kur'an-ı Kerîm -haşa- «Namaza yaklaşmayınız» (4/43) diyormuş gibi ayeti eksik okumaya benziyor. Ayetin «La tekrabus-selat» Yani cümle parçalanarak «namaza yaklaşmayın» bölümü okunuyor ve bundan hükümler çıkarılıyor. Yani Ayet-i Kerime'nin. sonu olan «Sarhoş iken» okunmuyor ve ayet yanlış anlaşılıyor. Aynı şekilde,demin işaret ettiğim gibi ben hiçbir zaman, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ceseden gitmediğim söylemedim, benim söylediğin şudur:

     Mirac'ın cismani mi, ruhani mi, olduğuna dair, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in hiçbir sözü yoktur.

Netice olarak, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra Ashabı arasında bu mevzuda görüş ayrılığı olmuştur. Bütün ashab aynı şekilde düşünmemiş ve görüş ayrılığı doğmuştur. Şüphesiz bu görüşlerin hepsi, şahsi görüşlerdi. Bu Kur'an-ı Kerîm'de ve Hadis-i Şerifte olmadığı için, onların bu görüşlerine mutlaka inanmak zarureti yoktur. Ben ayrı ayrı tarafların delillerini serdettim, söyledim. Bütün bunların sonunda dedim ki, «Bu mühim bir mesele değildir, bu mevzuda münakaşa etmeyelim». Bu konudaki görüşümün böyle olduğunu, şimdi tekrar belirtiyorum. Miraç, her müslümanın ondan şeref ve gurur duyacağı bir hadisedir. Bu küçük teferruat, halledilemeyeceği için de en iyisi, bu mevzuda münakaşaya girmemektir.

     Şimdi de esas mevzumuz olan Hilafet'e dönelim. Daha önce Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın hangi şartlar altında Hz. Ömer (r.a.)'ı tayin ettiğini, kapalı ve mühürlü bir vasiyetnamede, hiç kimsenin bilmediği bir isme, müslümanları biat'a davet ettiğini ve herkesin bunu kabul ettiğini görmüştük. Ve bundan, şu neticeyi çıkarmıştık:

     1) Müslümanlar, kendi aralarından birimi, halife seçebilir.

     2) iktidarda olan halife, kendinden sonraki halifeyi tayin edebilir.

Ana Sayfa

devamı