Cumartesi, 18 Şevval 1445

Zatul Envat hadisinin sıhhat derecesi

Bazı hariciler tekfirlerine engel teşkil eden Zatul Envat hadisini inkâr etmekte bu hadisin sahih olmadığını söylemektedirler. Konu ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Bu hadis sahih bir hadistir. Hadis alimi olup da bu hadisin sahih olmadığını söyleyen hiç kimse yoktur. Haricilerin iddiasına gelince, onlar iddialarını Ukayli’nin Zuafa el Kebira isimli eserine dayandırmaktadır. Oradaki ilgili hadisle bir bağı bulunmayan başka bir hadise dayalı yorum üzerinden hatta başka bir ravi tenkidi üzerinden yürümektedirler.

 

Zatul envat hadisinin  Soru : “Zatu Envat” hadisi sahih midir? Sahih ise hadisin doğru manası nedir?
Cevap : Günümüzde “Zatu Envat” ismiyle meşhur olan hadisin üç tariki vardır.
Bunlardan birincisi, Zuhri’nin Sinan bin Ebi Sinan’dan, onun da Ebu Vakid el-Leysi’den rivayet ettiği tariktir.
İkincisi Vakidi, İbn Ebi Habibe’den, o Davud bin el-Husayn’den, o İkrime’den, o da İbn Abbas’dan olmak üzere rivayet edilen tariktir. Aynısını El-Ezraki, dedesinden, o Muhammed bin İdris’ten, o da geriye kalan kısmı aynı şekilde Vakidi’den rivayet etmiştir.
Üçüncüsü ise Kesir bin Abdullah’tan, o babasından, o da dedesinden olmak üzere rivayet edilen tariktir. Bu üç vecihte zayıftır.
Zuhri’nin rivayetine zikredecek olursak, Ma’mer, İbrahim bin Sa’d, İbn Uyeyne, Ukayl, Malik, İbn İshak ve Yunus’tan, hepsi Zuhri’den, o da Sinan bin Ebi Sinan’dan, o da Ebu Vakid el-Leysi’den olmak üzere rivayet edilmiştir.
Bu tariklerin hepsi ise zayıftır. Sebebi ise Sinan bin Ebi Sinan’ın meçhul olmasıdır.
عُمَرُ بْنُ دَاوُدَ عَنْ سِنَانَ بْنِ أَبِي سِنَانَ، كِلَاهُمَا مَجْهُولٌ
İmam Ukayli dedi ki : “Ömer bin Davud, Sinan bin Ebi Sinan’dan (rivayette bulunmuştur.) İkiside (Ömer ve Sinan bin Ebi Sinan) meçhuldür.”Ed-Duafa el-Kebir, 3.cilt, 156.syf

“Bu tariklerin hepsi ise zayıftır. Sebebi ise Sinan bin Ebi Sinan’ın meçhul olmasıdır.”

Arkadaşın dediği gibi bu tarikler zayıf değildir, çünkü Sinan b. Ebi Sinan da meçhul değildir. O bizzat Buhari’nin de Müslim’in de sahihinde kendisinden hadis rivayet ettiği bir ravidir.
1. Ukayli’nin tenkidini yaptığı ve tenkidine örnek verdiği Ömer b. Davud, Zatul Envat hadisinin ravileri arasında yoktur.
2. Verilen örnek Zatul Envat hadisine dayalı olarak Ukayli’nin rical tenkidi örneği içermemektedir. Ayrıca Ukayli kitabında tenkid örnekleri arasında bu hadisi delil ve temsil getirmemiştir.
3. Ukayli (Ebû Ca‘fer Muhammed b. Amr b. Mûsâ el-Ukaylî (ö. 322/934)) Ömer b. Davud’un rivayet ettiği misvak hadisinden bahsederken orada bulunan diğer iki raviden biri olan Sinan b. ebi Sinan’ın da meçhul olduğunu yani tanınmadığını bildirmiştir. Zaten Ukayli’nin kitabında Sina b. Sinan’a ait müstakil bir madde de bulunmamaktadır. Bunun sebebi Ukayli’nin Sinan b. Sinan hakkında verilere ulaşamaması ve onu meçhul saymasıdır.

  1. Meçhul nedir ? Ukayli kimi veya neyi meçhul saymıştır?Meçhul kelimesi sözlükte bilinmeyen anlamına gelmektedir. “Hadisle meşgul olmayan, hadis ilmiyle tanınmayan, fazla hadis rivayet etmeyen ve hadis
    alimlerinin tanımadığı kimse” diye genel bir tanımlama da yapılır. (Hatip El Bağdadi – El Kifaye Fi İlmi Rivaye)Meçhul ıstılahta, zahirle, batında adaleti bilinmeyen, sadece batında adaleti belli olmayan(mestur) ve kimliği(aynı) bilinmeyen diye üç kısma ayrılır.Hadis bilginleri, cehaletin türüne göre ravileri mechülu ‘l-‘ ayn olan ve mechulu’l-hal olan olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Bu gruplar hakkında çeşitli hükümler ortaya konmuştur. Kısaca değinmek gerekirse; mechulu’l-‘ayn mübhem hükmünde olup hadis alimlerinin çoğunluğuna göre makbul değildir. Mechulu’l-hal olan ravinin rivayetleri ise İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre merduttur. Zira rivayetin kabulü için ilk şart ravisinin adaletli olmasıdır. Ancak mechulu’l-hal veya mesturun rivayetlerinin kabul edileceği görüşünde olanlar da vardır. Örneğin İbn Hibban (ö. 354/965), mechulu’l-halin rivayetinin bazı şartlarla kabul edileceği görüşündedir. Ona göre mechulu’l-hal olan ravinin rivayeti şeyhleri ve kendisinden rivayette bulunan kimselerin sika olmaları, ayrıca rivayet ettiği hadisin de münker olmaması şartlarıyla makbuldür. (bknz Mehmet Ali Sönmez İbni Hibban Cerh ve Tadil Metodu 29.s.) Ukayli, kitabına aldığı meçhul kişilerin hangi yönden yani adalet (mestur) yönüyle mi, kimlik (ayn) yönüyle mi meçhul oldukları hakkında fazla açıklık getirmemiştir. Genel olarak  Ali b. El Cend gibi, Halid b. isa gibi (rivayetinin de meçhul olduğunu belirtmiş) tanınmadıklarını belirtmekle yetinmiştir. Kısacası Ukayli’nin eserindeki meçhul olarak ifadesi geçen ve (la yuğraf tanınmamaktadır, la yuğraf binaklil hadis, leyse bi marufin, leyse bi meşhur) ifadesi geçmeyen ravileri tanımadığı bu şekliyle meçhul saydığı anlaşılmaktadır. Pek az kişi hakkında örneğin Yahya b. Müsenna Ebu Şu’be için ”(la yuğraf bi naklil hadis) hadis rivayeti ile tanınmamaktadır”der. Zehebi de: “Bu kişinin kim olduğunun bilinmediğini.” söyler. (Zehebi Mizan 4. Cilt 405s.) Abdü’l-A’la b. Abdullah b. Kays  hakkında leyse bir meşhur -meşhur değildir lafzını kullanmıştır.  ( Temas ettiğimiz dışında diğer geçen meçhul ifadelerde belirtili bir ayrım bulunmadığını görmek için örnek olarak şu sayfalara bakılabilir. 1.cilt 23, 33: 2.cilt 19, 22. 3.cilt 40,156, 60, 100, 251; 4. cilt 43, 355. Muhammed b. Amr b. Mûsâ, El Ukayli ; Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), I-IV, Beyrut 1404/1984. ) Bunun dışında yukarıda bahsi geçen Sinan b. Ebi Sinan için sadece meçhul olduğu ifadesine yer vermiş başka da bir ifade kullanmamıştır. Dolayısı ile genel hal itibari ile yukarıda verdiğimiz diğer örnekler ışığında bu ravinin kendisi tarafından bilinmediğini ifade etmiştir.
  2. Birinin Ukayli tarafından bilinmiyor olması gerçekte böyle bir ravinin olmadığını gösterir mi?

Delil ve ispat yollarında meşhurdur ki, biri size elmanın yok olduğunu söylese, ancak biri bir elma getirse konu kapanmış olur. Çünkü ispat delil getirme tamamlanmış olur. İşte Ukayli’nin (ö. 322/934) veya bir başkasının iddiası da bu mesabededir. Çünkü her alimin her tür bilgiyi kuşatma gibi bir özelliğinin bulunmadığı gibi darbı mesel söz: “kulli alimun hefvetun” her alimin bir sürçmesi vardır. Aşağıda bahsedeceğimiz üzere Ukayli bu anlamda tenkide de uğramış bir alimdir.  Tenkidi yapanlar da benzeri rical kitapları ile meşhur ve aynı zamanda  Ukayli’den de bizzat alıntılar yapan  Mîzânü’l-iʻtidâl fî-nakdi’r-ricâl eserinin sahibi Zehebi ve  er-Refʿ ve’t-tekmîl fi’l-cerḥ ve’t-taʿdîl eserinin sahibi Leknevî ‘dir. Bunun yanında Kevseri müstakil olarak ilmi bir çalışma ile Naḳdü Kitâbi’ḍ-Ḍuʿafâʾ li’l-ʿUḳayli ile Ukayli’nin eserindeki eksik ve hatalı yönleri ilmi bir dille eleştiriye tabi tutmuştur.

Ukayli’nin eleştiri konusu olan kitabı Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr ve tenkitteki tavrı:

Hadisleri reddetmek için ya da reddedeceği hadis olanın işe Ukayli’den başlamasının ve dört elle sarılmasının sebebini ancak Ukayli’nin tenkid metodunu ortaya koyarak anlayabiliriz.
İmam Zehebi Zikru men Yu’temed adlı eserinde rical tenkidi ile uğraşan münekkidleri tenkid tarzı bakımından üç kısma ayırır.
1. Tenkidlerinde inatçı ve katı olanlar {Müte’annid-Müteşeddid): Bu gruptaki münekkidler ta’dilde aşırı hassasiyet göstererek basit iki üç hatadan dolayı raviyi cerh ederler. Bunların tevsiki makbuldür. Cerhleri ise ihtiyatla karşılanır.
Cerh ettikleri raviler hakkında başka münekkitlerin de görüşüne başvurmak gerekir. Hadis alimleri Ukayli’yi bu sınıfta değerlendirmişlerdir. Ayrıca bu sınıfta Yahya b. Said el-Kattan {ö. 1 98/813), İbn Main, Ebu Hatim (ö. 277/890), el-Cüzcani {ö.259/873) de bulunmaktadır. Diğer iki maddemiz de:
2.Tenkidlerinde gevşek olanlar {Mütesahil)
3. Tenkidlerinde ılımlı olanlar (Mu’tedil) Buhari, İmam Ahmed ve Muslim’i bu sınıftan sayabiliriz.

Alimler Ukayli’yi 1. Sınıf müşeddid sayarlarken bazı deliller sunmuşlar, onun Ali b. el-Medeni (ö. 234/848) gibi büyük bir alimi zayıf kabul etmesini delil göstererek bu sınıfta zikretmişlerdir.
Müteşeddid olduğunu göstermiştir. Ali b. el-Medini, dönemindeki alimlerin önde gelenidir. (Kim olduğunu görmek ve hadis ilmindeki yeri için bkz. ez-Zehebi. Tezkire. 2.Cilt, 428.)  Ali b. el-Medini rical nakdi bilgisiyle birlikte hadis illetlerini tanımada son noktayı yakalamıştı. Belki de o, ilmiyle, takvasıyla, Buhari’nin şeyhi olmasıyla zamanının tek kişisiydi. Bütün bu özelliklerine rağmen Ukayli, kendi değerlendirmelerine dayanarak onu zayıf kabul etmiştir. Cerh sebebi olarak Cehmiyye’ye meylini göstermiştir.
Ukayli’ye göre bir ravi ne kadar güvenilir olursa olsun, onun ehl-i bid’ate en ufak bir meyli varsa zayıf kabul edilmesi için yeterli bir sebeptir. Bu görüşü sebebiyle Ukayli, Ali b. el-Medeni gibi bir alimi bile cerh etmekten kaçınmamıştır. (3. Cilt 235s. Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), I-IV, Beyrut 1404/1984.) (Bunların neler olduğunu adaleti kırıp kırmayacağını, Buhari’ye hocalık yapmış bu alimin itham ya da töhmet altında olup olmadığı meselesi farklı bir konudur. Ancak alimler her ne olursa olsun onun rivayetlerine gölge düşürmeyeceği konusunda ekseriyet ve ercah olan görüşü oluşturmuşlardır. Çünkü o Yahyâ b. Maîn, Ahmed b. Hanbel ve Muaytî gibi âlimlerin ihtilâf ettiği meselelerde hep son sözü söyleyen kişi olmuştur. İmam Buhârî Ṣaḥîḥ’ini önce onun tetkik ve tenkidine sunmuş, tasvibini aldıktan sonra okutmaya başlamıştır. Emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs unvanına sahip olmuş, Buhârî, Ebû Hâtim, Ebû Dâvûd, Ebû Müslim el-Keccî, Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Ebü’l-Kāsım el-Begavî gibi birçok meşhur muhaddise hocalık etmiştir. Lehinde ve aleyhinde söylenenleri sıralayan hadis usulunün duayeni Hatîb el-Bağdâdî ise, “Hiç kimsenin şahitliğine lüzum kalmadan güvenilirliği sabit olan büyüklerdendir” diyerek sözü edilen olayda ruhsatı tercih etmesinin ilmî şahsiyetine gölge düşüremeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, ölümüne yakın tarihlere kadar onun Kur’an’ın mahlûk olmadığı şeklindeki görüşünü çeşitli vesilelerle tekrarladığı da kaynaklarda zikredilmektedir (bk. Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XI, 58-59).)

Ukayli, şu rivayeti de kitabında kullanmaktadır. Ahmed b. Hanbel’in Kitabu’l’ilel’inde, Ali b. el-Medini kanalıyla gelen birçok rivayetler vardır. Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah, babasının Ali b. el-Medini’nin ismini çizerek üzerine “racülün” kelimesini yazdığını anlatıyor.(3. Cilt 239s. Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî)  Ukayli’ye göre bu durum, Ahmed b. Hanbel’in Ali b. el-Medini’ye gücendiğini göstermektedir. Bu kızgınlık Halku’I-Kur’an meselesinden kaynaklanmaktadır. Bazıları bu olaydan sonra İmam Ahmed’in ondan bir daha nakil almadığını savunsa da, İmam Zehebi bütün bunlara rağmen İmam Ahmed’in Müsned’inde, Ali b. El Medeni’den nakledilen hadislerin yer almaya devam etmesinin Ukayli ile aynı görüşte olmayıp, İmam Ahmed’in ilmi bir tavır sergilediğini ortaya koyuyor. (Siyer-i Aʿlâmü’n-nübelâʾ, 9. Cilt 59s.) Yukarıda da geçtiği üzere onun bu zorlu süreç sonrası Kuran’ın mahluk olmadığını ölümüne kadar bu görüşte olduğunu dönemin alimleri de teyid ediyor. Ukayli’nin bu tavrı sert ve taraflı olarak onu zayıf gördüğü şeklinde yorumlanırken alimlerin onu bundan dolayı kınadığı görülüyor. Örnek olarak İmam Zehebi onun için: ” Ey Ukayli! Senin aklın nerede? Kimi cerh ettiğini biliyor musun? Bilmiyor musun ki bu gibi kişilerden her biri senden ve senin kitabında yer almayan çoğu sikadan daha güvenilirdir. Böyle bir kişi hakkında muhaddis olan kişi şüpheye bile düşmez.” diyerek bu noktadaki kızgınlığını dile getirmiştir.

Görüldüğü üzere Ukayli, diğer münekkidlerce cerh sebebi sayılmayan birkaç husus nedeniyle Ali b. el-Medini’yi zayıf kabul etmiştir. Bu da onun müteşeddid bir tavır izlediğinin delilidir.

Ukayli’nin müşeddid olmasının bir diğer örneği  ise Ömer b. Ali el-Mukaddemi (ö. 190/806)’dir.  Güvenilir kabul edilen sika bir ravi olan el Mukaddemi için Ukayli, tedlis yaptığına dair nakillere dayanarak onu zayıf kabul etmiştir. (3. Cilt 179s. Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî) Bu da onun teşeddüdünden kaynaklanmaktadır. Oysa Şeyhan (Buhari ve Müslim) onu sahihlerine almışlardır. Kendisinden büyük sika imamlar Yahya b. Yahya en-Nisaburi, Affan b. Müslim, Ebu Bekir b. Ebi Şeybe rivayette bulunmuşlardır. İbn Sa’d, İbn Hibban, İcli onu sika kabul etmişlerdir. (Hal tercemesi için bkz. Buhari, Kitabu ‘tarihu’l-Kebir, Haydarabad, 1943. [et-Tarih] VI, 1 80; Yahya b. Main, Kitab et-Tarih, I-IV, Mısır, 1399/1979 (nşr. Ahmed Muhammed Nur Seyf) II. 433: ez-Zehebi. Mizan,3. C. 214s. )

Abdülvehhab b. Ata el-Haffaf ( ö. 204/819) Ukayli’nin zayıf kabul ettiği sika kişilerden biridir.  Yahya b. Main de onu sika kabul etmiştir. Güvenilir olduğu noktasında alimler görüş birliği içindedir. Sadece Ukayli, za’ifü’l-hadis olduğu gerekçesiyle onu cerh etmiştir. Teşeddüd göstererek onun zayıf olduğunu söyler. Böyle olduğuna dair hiçbir örnek vermemiştir. (bknz. 3.cilt 77.s Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr )  (Bu noktada Ukayli 1. Sınıf müşeddit bir metod izleyen, Haffaf’ı da yakından tanıyan Yahyâ b. Saîd el-Kattân dan daha ağır bir tutum sergilemiştir. Buhari dışında Kütüb-i Sitte’de rivayetleri bulunan el-Haffaf için Yahyâ b. Saîd el-Kattân müsbet düşünmektedir. Hal tercümesi için bkz. Buhari Buhari, Kitabu ‘tarihu’l-Kebir, Haydarabad, 1943. [et-Tarih] VI, 98; İbn Hacer. Tehzib, VI, 450; ez-Zehebi, Mizan 2. C.  681s.)

Abdurrahman b. Servan (ö. 1 20/738) hadislerinde muhalefet etmesi gerekçesiyle Ukayli tarafından zayıf kabul edilir. (bknz. 3.cilt 327.s Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr ) Oysa Buhari onunla ihticac etmiş, Yahya b. Main, İbn Hibban onu sika kabul etmişlerdir. ( ez-Zehebi. Mizan, 2.C. 553; İbn Hacer. Tehzib, VI. 153. ) Ukayli’nin onu küçük bir hatadan dolayı zayıf sayması teşeddüdünden ileri gelmektedir.

Humeyd b. Kays el-Mekki (ö. 130/747-48), sika bir kişidir. Ukayli onu hadiste kuvvetli değildir şeklindeki nakle dayanarak zayıf sayar. (bknz. 1.cilt 265.s Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr ) Yahya b. Main, İbn Hibban ise onu sika kabul etmişlerdir. (İbn Hibban, Sîkât, VI. 189; Yahya b. Main,Kitab et-Tarih II, 138) Hadis okuttuğu talebeleri arasında da Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes, Ca‘fer es-Sâdık ve Ma‘mer b. Râşid gibi meşhur âlimler vardır. Rivayetleri Kütüb-i Sitte’de mevcut olup meşhur hadis tenkitçileri tarafından güvenilir bir muhaddis olarak tanıtılmaktadır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1991/İstanbul 3. C. 351.s.)

Yukarıda da görüldüğü gibi Ukayli pek çok alim tarafından sika kabul edilen birçok raviyi zayıf sayarak Duafa’da tenkide tabi tutmuş ve onları zayıf kabul etmiştir. (Pek çok hadis alimi tarafından sika sayılıp azı görüş ve temayüllerinden dolayı Ukayli tarafından duafaya alınan ravilere Abdülmelik b. A’yen, Abdürrezzak b. Hemmam (ö. 211 /826), Sevr el-Kilai (ö. 1 53/770), Abdü’l-A’la b. Abdü’l-A’la (ö. 189/804), Abdülvaris b. Said et-Tennuri (ö. 1 80/796) kaderi; Abdullah b. Yesar (ö.131 /748) ‘ı örnek gösterebiliriz) Görüldüğü üzere Ukayli hadis rivayeti açısından cerh sebebi sayılamayacak kusurları dahi cerhe konu edinerek dikkate alması nedeniyle müteşeddid bir kimlik sergilemektedir. Bu manadaki titiz tavrı ile derlediği kitabı Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr hadis inkarcılarının veya hadise karşı çıkmak isteyenlerin başvuru kitabı olmaya adaydır. Buna dayanarak “hadis ilmi de nedir? Ne kadar güvenilir? Kiminin sika gördüğünü kimini zayıf görüyor ki.” safsatası ile hadislere salya bırakmak isteyenleri heyecanlandıran bu eseri eminiz müellif bu amaçla kaleme almamıştır. Hatta ahir zamanda bu sermayenin ve titiz çalışmanın kötüye kullanılacağını ve sapkın fikirlere dayanak olarak Allah Rasülünün sözlerini inkara gidileceğini bilseydi kesinlikle eline kalemi dahi almayacağına eminiz.

Tehlikenin farkındalıkla Ukayli’ye yapılan yoğun eleştiriler

Ukayli’nin eleştirileri konunun uzmanlarınca dönem dönem yapıla gelmiştir. Bu konuda en dişe dokunuru konunun uzmanı olan İmam Hafız Zehebi olmuştur. Mîzânü’l-iʻtidâl fî-nakdi’r-ricâl eserinde Ukayli oldukça sert bir şekilde eleştirilmiştir. Bu çelişki ve eleştirileri yakından inceleyen Hindistanlı iki Hadis alimi Leknevi ve Tehanevi Ukayli’nin eserlerindeki bazı lafızları da inceleyerek Zehebi’nin temas etmediği hususlara da ele alınmıştır.

Ukayli’nin  eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr’e aldığı birçok râvi hakkında kullandığı, “Rivayetinin mütâbii yoktur” sözünün doğrudan bir cerh gerekçesi sayılmadığı belirtilmiş, ayrıca bazı râviler hakkındaki tenkitlerini zayıf râvilerden gelen bilgilere dayanarak yaptığı için eleştirilmiştir. ( TDV İslâm Ansiklopedisi 42. cilt 59.syf 2012 baskısı)

Zafer Ahmed b. Latîf et-Tehânevî el-Osmânî,  Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ [(nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Kahire 1417/199] adlı eserinde Ukayli’nin  la yutabiu aleyhi لا يتابع عليه (falancaya hadisinde mutabaat edilmemiştir)” diyerek cerh eder. Tehanevi, bu sözün hiçbir şekilde cerh olmadığını söylemektedir. (Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ 262s) Bu nedenle alimler, pek çok kere Ukayli’yi, bu sözle sikaları da cerh etmesi nedeniyle itham ve reddetmişlerdir.

Zehebi de yukarıdaki lafız nedeniyle Ukayli’yi eleştirmiştir. Eseri Mizan’da şöyle demektedir:
” …. Lütfen bana söyle! Galatta bulunmayan, kendine hiç kimsenin mutabaat etmediği hadisle teferrüd etmeyen bir tek sika ve sebt ravi var mıdır? Hafız bir sika eğer bazı hadislerle infirat ederse bu onun rütbesini yükseltir, hadise olan ilgisini ve akranlarının bilmedikleri şeylere karşı zaptını gösterir. Ancak herhangi bir infiradında galat ve vehmi ortaya çıkarsa o zaman ayrıdır. Bu taktirde kusurlarıyla bilinmiş olur.” (Zehebi / Mizan 3.C 140)
” …. Her şeyden önce Hz. Peygamber’in büyük ve küçük sahabelerine bakalım. Onlar arasında herhangi bir sünnetle infirat etmeyen yoktur. Bunlardan biri hakkında ‘şu hadisinde kimse kendisine mutabaat etmiyor’ denebilir mi? Tabiin de böyledir, her birisi diğerlerinde olmayan bir ilme sahiptir. Bunun sebebi nedir? Bu, hadis ilmine uygun olan bir esasa dayanır. Mutkin bir sikanın teferrüd ettiği hadis garib-sahih sayılır”(Zehebi / Mizan 3.C 140)
Görüldüğü üzere İmam Zehebi, Ukayli’nin “hadisinde mutabaat yoktur” sözünün cerh gerekçesi olamayacağını ispat ederek onun bu konuda yaptığı hatayı ortaya koymuştur.

Aynı gerekçe ile Ukayli’nin  Sabit b. ‘Aclan’ı  “hadisine mutabaat yoktur” (eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 1.C 175s) diyerek zayıf kabul etmesi Zehebi’nin gözünden kaçmamıştır. (Mizan 1.C 365s) Yahya b. Main (ö. 233/847), İbn Hibban (ö. 354/965), Nisai (ö.303/91 5) bu kişinin sika olduğunu söylemektedir. (İbn Hacer. Tehzib 2C.10s )  İbn Hacer (ö.852/1448) de Sabit b. ‘Aclan hakkında şunları söylemektedir: “Ukayli, ‘bunun hadisine mutabaat eden yoktur’ demiştir. Ancak Ebu’l-Hasan İbnü’l-Kattan (ö. 628/1228) bu sözü tenkit ederek teferrüdün zarar vermeyeceğini, sadece kendisinden münker rivayetler ve sikalara muhalefet çok olursa o zaman onun Ukayli’nin dediği gibi olacağını söyler.” İbn Hacer ayrıca Ukaylı’nin bu görüşünde önyargılı davrandığını da açıkça vurgulamıştır. Çünkü bununla mutlak olarak güvenilirliğini bilmediği kimseye zarar vermektedir. (Zafer Ahmed b. Latîf et-Tehânevî el-Osmânî,  Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ [(nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Kahire 1417/199] 278s/ Dipnot)

Ukayli, yine sika bir kişi olan Ezher b. Sa’d es-Semman’ı (ö. 203/818) İmam Ahmed b.Hanbel’in; “İbn ‘Adi bana Ezher b. Semman’dan daha evladır” sözüne dayanarak du’afadan kabul etmiştir.(eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr1C. 132.s.) Zehebi bu konuda; “Ukayli onu kitabına alarak bilmezlikten gelmiştir.” diyerek Ukayli’nin tavrını eleştirmiştir. İbn Hacer: “Ukayli, Ahmed b. Hanbel’in ‘İbnu ‘Adi bana Ezher’den daha evladır’ sözünü nakleder. Bence bu söz onu zayıflar arasında mütalaa etmeyi gerektiren bir cerh olamaz ve olmamalıdır. “İbn Hacer Tehzibu’t-Tehzib 1.C 202 s) (Hadis meclislerine birlikte katıldığı ders arkadaşı meşhur Türk âlimi Abdullah b. Mübârek’in kendisinden rivayette bulunması onun hadis ilmindeki yerini göstermeye yeterlidir. Son derece güçlü bir hâfızaya sahip olan Ezher, azatlı bir köle olmasına rağmen hâfızası ve gayretiyle ilimde yüksek bir yere ulaştı. Yahyâ b. Maîn, İbn Avn’ın öğrencileri içinde onun kadar bilgili başka bir kişinin bulunmadığını söylerdi. Rivayetleri İbn Mâce dışında Kütüb-i Sitte’de yer almıştır. Ezher b. Sa‘d sika bir râvi olup rivayet ettiği hadisler delil olmaya elverişli bulunduğu için tanınmış fıkıh âlimi Hammâd b. Zeyd öğrencilerine onun naklettiği hadisleri yazmalarını tavsiye etmiştir. Hadis münekkidi Ukaylî, Ezher’in rivayet ettiği hadislerden ikisini ele alarak onun bunlarda tedlîs yaptığını, dolayısıyla zayıf bir râvi olduğunu iddia etmişse de İbn Hacer bu iddianın cerh sayılamayacağını, Ezher’i zayıf râviler arasında zikretmenin doğru olmayacağını söylemiştir. TDV İslâm Ansiklopedisi 1995/İstanbul 12.C 63-64s.; Ayrıca sika olduğu konusunda bknz. İbn Hibban, Sikat. VI. 89.)

Halid b. Mahled el-Katavani , münker hadisleri olması gerekçesiyle Ukayli tarafından cerh edilmiştir. (eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 2.C 15s) Zehebi ise bu kişinin hadislerinden bir kısmını Mizan’ında (1.C. 640.s.) zikrederek doğru olduklarını Ukayli’nin bu iddiasının yersiz olduğunu göstermiştir.

Yine sika güvenilir bir ravi olan Dahhak b. Mahled eş-Şeybani de Ukayli’nin cerhinden nasibini almıştır. (eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 2.C 15s) Kütüb-i Sitte müelliflerinin kendisinden rivayette bulunduğu bu ravi hakkında Yahya b. Main, İbn Hibban ve ‘İcli son derece güvenilir olduğunu nakletmişlerdir. (İbn Hacer Tehzibu’t-Tehzib (4/452)) Zehebi de Ukayli’nin bu konuda hatalı davrandığını ve ettiği cerhin geçersiz olduğunu şu sözlerleriyle ifade etmiştir: “Güvenilir kişilerden biridir. Ukayli onu kitabına alarak tenkit etti. Senedinde ihtilaf olan hadisi ona atfetti. Fakat onu ben Ukayli’nin kitabında bulamadım.”(Zehebi Mizan 2.C 325s.)

Abdullah (Amr)  b. Dinar (ö. 126/744) sika bir kişidir. Kütüb-i Sitte imamları onu kitaplarına almışlardır. Zehebi ise ondan şöyle bahseder: “Güvenilir imamlardan biridir. Vela hadisiyle(Buhari, Zekat; 24; Malik, Muvattaa, Zekat, 17.) teferrüd etti. Bu nedenle Ukayli onu du’afadan saydı (eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 2.C 47s) ve şöyle dedi: ‘ Şeyhlerin Abdullah b. Dinar rivayetlerinde ıztırab vardır.’ Daha sonra isnadı muztarib iki hadis öne sürdü. Bunlardaki ıztırab, Abdullah b. Dinar’da değildir. Bu yüzden Ukayli’nin işine itibar edilmez. Çünkü Abdullah b. Dinar icmayla hüccet kabul edilmiştir.”(Zehebi Mizan 2.C 417s.) (Amr b. Dînâr’ın sika oluşu ve rivayetlerinin sıhhati konusunda hadis otoriteleri ittifak etmişlerdir. Süfyân b. Uyeyne ondan duyduğu bir hadisi başkasından duyacağı yirmi hadise tercih ettiğini söylerdi.  Ca‘fer es-Sâdık, İmam Mâlik, Şu‘be, Katâde, İbn Cüreyc, İbn Ebû Necîh, Eyyûb es-Sahtiyânî, Süfyâneyn (Süfyân es-Sevrî ve Süfyân b. Uyeyne), Hammâdeyn (Hammâd b. Seleme ve Hammâd b. Zeyd) gibi büyük âlimler kendisinden rivayette bulunmuşlardır.)

Haramey b. ‘Umare saduk bir kişidir. Buhari ve Müslim sahihlerinde onun hadislerini tahric etmişlerdir. Ukayli bu kişiyi gafletinden dolayı cerh etmiştir. (eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 1.C 270s) Fakat Zehebi: “Ukayli onu du’afada zikretmekle ne de kötü yaptı.” diyerek Ukayli’yi eleştirmektedir. (Zehebi, Mizan, 1.C 474s)

Abdullah b. Zekvan Ebu’z-Zinad’ı (ö. 131/748) Ukayli, “Allah. Adem’i kendi suretinde yarattı.” hadisinde teferrüd etmesi nedeniyle mecruh kabul etmiştir.(eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr 2.C 251s) Ebu’z Zinad bu hadisi Muhammed b. Aclan (ö. 148/765) kanalıyla rivayet etmiştir. Oysa Abdullah b. Zekvan sika, hüccet bir kişidir. Hadisleri Kütüb-i sitte’de yer almaktadır. Zehebi ise : “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı hadisinde İbn Aclan teferrüd etmemiştir. Bu hadisin pek çok tariki vardır. İshak b. Rahuye (ö. 238/853) bu hadisin sahih olduğunu söyler. Kevsec (ö. 251/865) de Ahmed b. Hanbel’in bu hadis için sahih dediğini nakletmektedir.” diyerek Ukayli’nin Ebu’z-Zinad’ı infiradı sebebiyle cerh etmesini yersiz bulmaktadır. (Zehebi, Mizan, 2.C 419-420s)


Abdurrahman b. Ebi Leyla (ö. 82/701) tabiin imamlarından sika bir kişi olarak bilinirken, Ukayli onu da du’afasında zikrederek cerhetmiştir.  Zehebi Ukayli’nin bu konuda yanlış bir yol seçtiğini ve cerh sebebi olmayacak bir durum üzerinden bunu gerçekleştirdiğini belirtmiştir: “Ukayli onu İbrahim en-Nehai’nin “emirlerin arkadaşıydı” sözüne dayanarak kitabına almıştır. Oysa bu ve bunun gibi şeyler sikalığı gidermez.” diyerek eleştirisini dile getirmiştir. (Zehebi, Mizan, 2.C 584s) Aynı zamanda eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr’in Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî neşrindeki dipnotta bu aktarılmıştır.

Görüldüğü üzere Ukayli görülmeyecek ya da hadis rivayet etmeye engel teşkil etmeyecek derecede hataları görmüştür. Bu nedenle pek çok sika kişi Ukayli tarafından cerhe uğramış zayıf veya mechul addedilmiştir. Bu sebepler Ukayli’nin cerh ettiği herkes mecruh sayılmamalıdır. Yukarıdaki arkadaşın da kasıtlı veya kasıtsız sıkı sıkıya yapıştığı eḍ-Ḍuʿafâʾü’l-kebîr’in hali ahvali içereği bu şekildedir. Herhangi bir hadis ravisinin durumu incelenecekse bu tek ya da işimize gelen cerh ve tadil eserlerine değil, konunun kaynağını teşkil eden aynı ravinin durumu hakkında bilgi edinilmeli, niçin tekid edildiği iyi tahkik edilmelidir.  Eğer o dönem eserlerine bakmak istersek Ukayli’ye (ö. 322/934) ait Kitâbü’d-Duafâ ile yetinmeyerek, İbn Hibban’a (ö. 354/965) ait Kitâbü’l-Mecrûhîn ve İbn Adî’ye (ö. 365/976) ait el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl ‘in (ki aynı dönem yazılan bu ilk üç eserin en iyisi kabul edilir)  yanında bunların hepsinin durumunu tahkik eden ve bunlardan istifade ile hazırlanan İmam Zehebi’nin zikrede geldiğimiz Mizan adlı eserine mutlaka bakılmalıdır. Tek çiçekle bahar olmayacağı gibi tek bir bakış açısı ile cerh budur kişinin o kişi hakkında ulaştıklarından ibarettir, ulaşamadıklarını da göz önünde bulundurmalıyız. Eğer sırf o tanımıyor meçhul sayıyor diye Sinan b. Ebi Sinan gibi bir raviyi meçhul ilan etmek ( ki Ukayli bunun hiçbir açıklamasını getirmemiştir) isabetli olmayacaktır.

Duafa eserlerini incelerken dikkat çeken bir başka husus da gitgide incelenen ravi sayısındaki artıştır.  Hadis rivayeti faaliyetine katılımın insanlar arasında ehil olmayan kimseleri de içine alacak şekilde genişlemesi, râvîler hakkındaki bilgilerin bol ve ulaşılabilir hâle gelmesi gibi hususlar çerçeveyi oldukça genişletmiştir. Bundandır ki bir sonraki cerh kitabında açıkça görülen ravi incelemesindeki sayı artışı, meçhul olan bazı isimlerin de eklenmesi ile sonra gelen duafa kitaplarında yerini bulmuştur.  Buhârî’nin Duafâ’sında 418, Cüzcânî’nin Ahvâlü’r-ricâl’inde 388, Ebu Zürʻa’nın çalışmasında 382 ve Nesaî’nin Kitâbü’d-Duafâ ve’l-metrûkîn’inde 675 râvî bulunmaktayken, Ukaylî’nin Kitâbü’d-Duafâ’sı 2.105 râvî içermektedir.

Peki Kimdir Sinan b. Ebi Sinan?

Kendisinden önce ve sonra yazılan rical kitaplarında Sinan b. Sinan’ın tam adına ve künyesine rastlıyor, Ebu Hureyre ile karşılaşan ve tabiindan olan bu kişinin aslen Medine’li olduğunu bilgisini elde ediyoruz.

Sinan b. Ebi Sinan Yezid b. Umeyye ed-Diylî el-Medenî’dir. Hicri 23 yılında doğmuş, 105 yılında vefat etmiştir. Hocaları sahabenin büyüklerinden Ebu hureyre, Cabir bin Abdullah, Haris b. Afv Ebil Vakidi El Leysi’dir. Sinan b. Ebi Sinan, Cabir Abdullah’tan, Hz.Hüseyin r.a ‘dan, Ebu Hureyre r.a’dan Eby Vakid El Leyseysi’den rivayette bulunmuştur.

Tabiinden olup kendinden rivayette bulunan iki meşhur talebesi vardır. Zeyd bin Eslem ve Zuhri (Ebû Bekr Muhammed b. Müslim b. Ubeydillâh İbn Şihâb ez-Zührî)’dir. Bazı alimler Zuhri’nin hocasını atlayarak sahabenin büyüklerinden Ebû Hureyre, Ebân b. Osman, Râfi‘ b. Hadîc ve Ubâde b. Sâmit’ten  yaptığı munkatı (o dönemdeki adı ile mürsel)  rivayetleri hocası Sinan b. Ebi Sinan’dan rivayet ettiği bilgisine yer vermişlerdir. Zehebi Tarihul İslam’da genişçe yer vererek Müslim’in ricalinden olduğunu vurgulamış kendisinin sika bir ravi olduğu bilgisine yer vermiştir. Aynı zaman da Ahmed b. Abdullah El-İclî meşhur eseri “Maʿrifetü’s̱-s̱iḳāt min ricâli ehli’l-ʿilm ve’l-ḥadîs̱ ve mine’ḍ-ḍuʿafâʾ ve ẕikru meẕâhibihim ve aḫbârihim ” adlı eserinde Sinan b. Ebi Sinan için  “Medineli, tabiînden, sikadır” sözlerini sarfetmiştir. İbni Hibban kendisi ile ilgili olarak kitabı Sikat’ında yer verirken dönemdaşı Ukayli’nin Hüsnü zanla muhtemelen Ebu Sinan’ları karıştırdığı kanaati uyanmaktadır. Cerh alimi Yahya b. Bekir’in ölüm ve yerel bilgilerini anmasının yanında kendisinden Buhari, Muslim, Nesai ve Tirmizi Hadis rivayetinde bulunmuşlardır.

Kitabü’t-Tabakâti’l-kebîr,’de Sinan b. Ebi Sinan için ravi için ( 1621 7/259) aslî olarak Kinâne kabilesindendir. 105 senesinde 82 yaşında iken vefat etmiştir. Kendisinden ez-Zührî hadis rivayetinde bulunmuştur. Rivayeti azdır. denilmiştir.
(Ayrıca bknz. İbn Hacer Tehzibu’t-Tehzib (4/242) Buhârî Tarihu’l-Kebir (4/162) Zehebi Tarihu’l-İslam (3/59) Kelabazi Ricalu’s-Sahihi’l-Buhârî (483) Ayrıca baknz.  https://tarajm.com/people/18209)

Zatu Envat Hadisinin sened bakımından tahlili

Yukarıda anlatıldığı üzere bidat ehli bu hadisi inkar etmek üzere Ukayli’nin Duafa’sındaki meçhul yorumuna dayanarak böyle bir iddiada bulunmuşlardır. Ukayli yine belirttiğimiz üzere titizlikle oluşturulduğu hadis ilminde cerh konusu edilmeyecek şeyleri bile cerhe tabi tutuğu ve apayrı bir yöntem izlediği kitabından istifade ile bu çıkarıma gidilmiştir.  Bu manada Ukaylî’nin eserinin tam adı zaten muhtevasına da ışık tutucu niteliktedir ve sadece cerhi kıstas almadığını da göstermektedir. “Kitâbü’d-Duafâ ve men nüsibe ile’l-kezibi ve vadʻi’l-hadis ve men ğalebe alâ hadîsihî el-vehmü ve men yüttehemü fî baʻḍi hadîsihî ve meçhulin ravâ mâ lâ yütâbeʻu aleyhi ve sâhib-i bidʻatin yağlû fîhâ ve yedʻû ileyhâ ve-in kânet hâluhû fi’l-hadisi müstakîmeten”. Buna göre eser, hadis uydurmaktan bid’at sahibi olmaya, rivayette hata yapmaktan hadis rivayetiyle tanınmamaya kadar çeşitli sebeplerle tenkit edilmiş râvîleri incelemektedir. Ayrıca, hadis rivayetinde genel mânâda güvenilir olsalar bile, bu güvenilirliklerine zarar vermeyecek tenkitlere uğramış kişilerin de kitabın konusuna dahil olduğu anlaşılmaktadır. Her halukarda bilmediği, tanımadığı, hakkında bilgi sahibi olmadıklarına da meçhul ile de isimlendirmesi kaçınılmazdır. Ne varki aynı dönem yaşamış olan ve eseri de aynı döneme denk gelen İbni Hibban bu bilgiye ulaşmış ve Sikat’ında bu raviye yer vermiştir. (Târîḫu’s̱-s̱iḳātes̱-S̱iḳāt mine’ṣ-ṣaḥâbe ve’t-tâbiʿîn ve etbâʿi’t-tâbiʿîn)

Kısacası bir rical aliminin bir raviye ulaşamaması ancak diğerinin ulaşması o raviyi yok saymamıza, hiç olmadığına ve meçhul saymamızı gerektirmez. Zaten hiçbir alim de bunu böyle saymamıştır. Ayrıca bir rical alimi olan Ukayli de Misavak’ın fesahat (konuşmada beğat) artırıcı özelliğine dair gelen hadis örneğinde Ömer b. Davud’u incelerken onunla birlikte Sinan b. Sinan’a da meçhul demiştir. Tek tek müstakil bablarla inceleme yaptığı kitabında Sinan b. Sinan’a müstakil olarak da yer vermemiştir. Yani kısacası meçhul olmasına rağmen Ömer b. Davud’un durumuna değindiği gibi Sinan b. Sinan’ı hiç incelemediği anlaşılmaktadır.

Bu hadise hucum eden bid’at ehlinin çıkarımı Sinan b. Ebi Sinan üzerinden olduğu için ona genişçe yer verdik. Hadisin diğer ravileri gibi sika ve güvenilir bir ravi olan Sinan b. Ebi Sinan ayrıca Buhari ve Müslim’in ricalidir. Buhari ve Müslim’in şartlarına göre de Zatul Envad hadisi sahihtir.

Uzatmamak adına Sinan b. Sinan’ın Buhari ve Muslim’de yer alan hadislerinin Arapça metinlerini aşağıda sunuyoruz:

Konunun mütehassısı arkadaşların daha başka ravinin nakillerini hangi kaynakta bulacaklarını görmeleri adına aşağıdaki linkleri istifadesine sunuyoruz.

http://hadith.islam-db.com/narrators-hadith/3653/%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86-%D8%A8%D9%86-%D9%8A%D8%B2%D9%8A%D8%AF-%D8%A8%D9%86-%D8%A3%D9%85%D9%8A%D8%A9

Hemen belirtmek isteriz ki uzmanlarının bildiği üzere hadis kitaplarındaki hadislerin sayı bakımından aynı olmalarına rağmen numaralandırma meselesi, sayma ve sayma usulüne göre değişmektedir. Kimisi bab altındaki hadise tek numara verirken kimisi arada anılan mükerrer veya mürselleri aynı hadis saymıştır. Konunun detayı için aşağı linkteki yazı ışık tutmaya yetecektir.

https://islamqa.info/ar/answers/226241/%D9%83%D9%8A%D9%81-%D9%84%D9%84%D8%B9%D8%A7%D9%85%D9%8A-%D8%A7%D9%86-%D9%8A%D8%A8%D8%AD%D8%AB-%D8%B9%D9%86-%D8%A7%D9%84%D8%AD%D8%AF%D9%8A%D8%AB-%D9%85%D8%B9-%D8%A7%D8%AE%D8%AA%D9%84%D8%A7%D9%81-%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%B5%D8%A7%D8%AF%D8%B1-%D9%88%D8%A7%D8%AE%D8%AA%D9%84%D8%A7%D9%81-%D8%A7%D9%84%D8%AA%D8%B1%D9%82%D9%8A%D9%85

Sahih-i Muslim:  Ravi Sinan b. Ebu Sinan’ın Müslim’de rivayet ettiği 2 hadisi bulunmaktadır.

Hadis kitaplarındaki hadislerin sayısı, sayma ve sayma usulüne göre değişmektedir. Onun için geçtiği yeri zikrediyoruz.

Sahih-i Müslim 40-Selam Kitabı / 33

وحَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِيُّ ، أَخْبَرَنَا أَبُو الْيَمَانِ ، عَنْ شُعَيْبٍ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، أَخْبَرَنِي سِنَانُ بْنُ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيُّ ، أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” لَا عَدْوَى ” ، فَقَامَ أَعْرَابِيٌّ فَذَكَرَ بِمِثْلِ حَدِيثِ يُونُسَ ، وَصَالِح ، وَعَنْ شُعَيْبٍ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، قَالَ : حَدَّثَنِي السَّائِبُ بْنُ يَزِيدَ ابْنِ أُخْتِ نَمِرٍ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : ” لَا عَدْوَى وَلَا صَفَرَ وَلَا هَامَةَ ” .

33 – Hastalık Bulaşması, Teşe’üm, Hame, Safer, Yıldız Batması ve Gul Olmadığı Hasta Develerin Sahibi Sağlam Develerin Sahibi Üzerine Deve Getirmeyeceği Bâbı

5921- Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû’l-Yeman, Şuayb’dan, o ila Zühri’den naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana Sinan b. Ebî Sinan Ed-Düelî haber verdi ki: Ebû Hüreyre şöyle dedi: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) «Hastalık bulaşması yoktur.» buyurdu. Bunun üzerine bir Arabînin biri ayağa kalktı… Râvi Yûnus ile Salih’in hadîsleri gibi anlatmıştır. Bir de Şuayb’dan, o da Zührî’den naklen rivâyet olunmuştur. Zührî Dedi ki ; Bana Sâî’b b. Yezîd b. Uht-i Nemir rivâyet etti ki: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): «Hastalık bulaşması, karın kurdu ve baykuş yoktur.» buyurmuşlar.

الأسم الرتبة
السَّائِبُ بْنُ يَزِيدَ ابْنِ أُخْتِ نَمِرٍ صحابي صغير
الزُّهْرِيِّ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
شُعَيْبٍ ثقة حافظ متقن
أَبَا هُرَيْرَةَ صحابي
سِنَانُ بْنُ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيُّ ثقة
الزُّهْرِيِّ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
شُعَيْبٍ ثقة حافظ متقن
أَبُو الْيَمَانِ ثقة ثبت
عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِيُّ ثقة فاضل متقن حافظ
أبا هريرة صحابي
أَبِي هُرَيْرَةَ صحابي
أَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ثقة إمام مكثر
أَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ثقة إمام مكثر
ابْنِ شِهَابٍ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
صَالِحٍ ثقة ثبت
ابْنُ شِهَابٍ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
أَبِي ثقة حجة
يُونُسُ ثقة
ابْنُ وَهْبٍ ثقة حافظ
يَعْقُوبُ وَهُوَ ابْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ ثقة
وَحَسَنٌ الْحُلْوَانِيُّ ثقة حافظ له تصانيف
وَحَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَي صدوق حسن الحديث
أَبُو الطَّاهِرِ ثقة
مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ صدوق ربما وهم وكان فاضلا

Muslim: Sahih-i Müslim 43 Faziletler Kitabı /4

حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ ، عَنْ جَابِرٍ . ح وحَدَّثَنِي أَبُو عِمْرَانَ مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرِ بْنِ زِيَادٍ وَاللَّفْظُ لَهُ ، أَخْبَرَنَا إِبْرَاهِيمُ يَعْنِي ابْنَ سَعْدٍ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ سِنَانِ بْنِ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيِّ ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ ، قَالَ : ” غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَزْوَةً قِبَلَ نَجْدٍ ، فَأَدْرَكَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي وَادٍ كَثِيرِ الْعِضَاهِ ، فَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَحْتَ شَجَرَةٍ ، فَعَلَّقَ سَيْفَهُ بِغُصْنٍ مِنْ أَغْصَانِهَا ، قَالَ : وَتَفَرَّقَ النَّاسُ فِي الْوَادِي يَسْتَظِلُّونَ بِالشَّجَرِ ، قَالَ : فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ رَجُلًا أَتَانِي وَأَنَا نَائِمٌ ، فَأَخَذَ السَّيْفَ فَاسْتَيْقَظْتُ ، وَهُوَ قَائِمٌ عَلَى رَأْسِي فَلَمْ أَشْعُرْ إِلَّا وَالسَّيْفُ صَلْتًا فِي يَدِهِ ، فَقَالَ لِي : مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قَالَ ، قُلْتُ : اللَّهُ ، ثُمَّ قَالَ فِي الثَّانِيَةِ : مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قَالَ ، قُلْتُ : اللَّهُ ، قَالَ : فَشَامَ السَّيْفَ فَهَا هُوَ ذَا جَالِسٌ ، ثُمَّ لَمْ يَعْرِضْ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ” . وحَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِيُّ ، وَأَبُو بَكْرِ بْنُ إِسْحَاقَ ، قَالَا : أَخْبَرَنَا أَبُو الْيَمَانِ ، أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، حَدَّثَنِي سِنَانُ بْنُ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيُّ ، وَأَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ : أَنّ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الْأَنْصَارِيَّ ، وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، أَخْبَرَهُمَا أَنَّهُ غَزَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَزْوَةً قِبَلَ نَجْدٍ ، فَلَمَّا قَفَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَفَلَ مَعَهُ ، فَأَدْرَكَتْهُمُ الْقَائِلَةُ يَوْمًا ، ثُمَّ ذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ ، وَمَعْمَرٍ . حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، ، حَدَّثَنَا عَفَّانُ ، حَدَّثَنَا أَبَانُ بْنُ يَزِيدَ ، حَدَّثَنَا يَحْيَي بْنُ أَبِي كَثِيرٍ ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ ، عَنْ جَابِرٍ ، قَالَ : أَقْبَلْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى إِذَا كُنَّا بِذَاتِ الرِّقَاعِ بِمَعْنَى حَدِيثِ الزُّهْرِيِّ ، وَلَمْ يَذْكُرْ ، ثُمَّ لَمْ يَعْرِضْ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

43/4- Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Allahu teâlâ’ya Tevekkülü ve Allah’ın Onu İnsanlardan Koruması Bâbı

6089- Bize Abd b. Humeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki): Bize Ma’mer Zührî’den, o da Ebû Seleme’den, o da Câbir’den naklen haber verdi. H. 6090- Bana Ebû İmran Muhammed b. Cafer b. Ziyad da rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize İbrahim (yani İbn Sa’d) Zührî’den, o da Sinan b- Ebî Sinan Ed-Düelî’den, o da Câbir b. Abdillah’dan naklen haber verdi. Câbir Şöyle dedi: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’le birlikte Necid tarafına gazaya gittik. Ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e diken ağacı çok olan bir vadide yetiştik. Derken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir ağacın altına indi de kılıcını onun dallarından birine astı. Cemâat da ağaçlarla gölgelenmek için vadiye dağıldılar. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

«Gerçekten ben uyurken bana bir adam geldi. Ve kılıcı aldı. Hemen uyandım. Adam başımda duruyordu. Hiç anlamadım, kılıç sıyrılmış olarak elinde idi. Ve bana: Seni benden kim men eder? dedi. Ben: Allah! dedim. Sonra ikinci defa (tekrar): Seni benden kim men eder? dedi. Ben (yine) Allah! dedim. Bunun üzerine kılıcı kınına iade etti. Ve hemen oturdu.» Ondan sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona kötü bir şey söylemedi.

6091- Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî ile Ebû Bekr b. İshâk da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû’l-Yeman haber verdi. (Dedi ki): Bize Şuayb, Zührî’den naklen haber verdi. (Dedi ki): Bana Sinan b. Ebî Sinan Ed-Duelî ile Ebû Seleme b. Abdirrahman rivâyet ettiler. Onlara da Câbir b. Abdillah El-Ensârî —ki Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ashabından idi— haber vermiş ki: Kendisi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’le birlikte Necid tarafına bir gazaya gitmiş. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dönünce o da beraberinde dönmüş. Bir gün kendilerine sıcağın şiddeti gelip çatmış… Sonra râvi İbrahim b. Sa’d ile Ma’mer’in hadîsi gibi nakletmiştir.

6092- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affan rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Eban b. Yezid rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Ebî Kesîr, Ebî Seleme’den, o da Câbir’den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’le birlikte geldik. Zatü’r-Rika denilen yere ulaştığımızda… Râvi Zührî’nin hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuş. Fakat «Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona kötü bir şey söylemedi.» cümlesini anmamıştır. Bu hadîsi Buhârî «Kitabü’l-Meğâzî»’nin bir iki yerinde ve «Kitabü’t-Tıb»’da tahrîc etmiştir.

الأسم الرتبة
جَابِرٍ صحابي
أَبِي سَلَمَةَ ثقة إمام مكثر
يَحْيَي بْنُ أَبِي كَثِيرٍ ثقة ثبت لكنه يدلس ويرسل
أَبَانُ بْنُ يَزِيدَ ثقة
جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ صحابي
سِنَانِ بْنِ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيِّ ثقة
عَفَّانُ ثقة ثبت
أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، ثقة حافظ صاحب تصانيف
الزُّهْرِيِّ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
إِبْرَاهِيمُ يَعْنِي ابْنَ سَعْدٍ ثقة حجة
جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الْأَنْصَارِيَّ صحابي
وَأَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ثقة إمام مكثر
أَبُو عِمْرَانَ مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرِ بْنِ زِيَادٍ ثقة
جَابِرٍ صحابي
سِنَانُ بْنُ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيُّ ثقة
أَبِي سَلَمَةَ ثقة إمام مكثر
الزُّهْرِيِّ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
شُعَيْبٌ ثقة حافظ متقن
الزُّهْرِيِّ الفقيه الحافظ متفق على جلالته وإتقانه
أَبُو الْيَمَانِ ثقة ثبت
مَعْمَرٌ ثقة ثبت فاضل
عَبْدُ الرَّزَّاقِ ثقة حافظ
وَأَبُو بَكْرِ بْنُ إِسْحَاقَ ثقة ثبت
عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ ثقة حافظ
عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِيُّ ثقة فاضل متقن حافظ

İmam Buhari’nin Sinan B. Ebi Sinandan yaptığı rivayetler

İmam Buhari hem tarihul Kebir’de Sinan b. Ebi Sinan’dan bahsederken, ayrıca Sahih-i Buhari’de kendinden 7 hadis rivayet etmiştir. Tarih-i Kebir’de 746 numara ile zikredilen ravi şu şekilde yer almıştır.

Aşağıda Buhari’de nakledilen hadislerin Arapça metinleri ve yerleri verilmiştir.
Dileyen sunacağımız linklerden de bulabilir:
https://www.hadisveritabani.info/hadis/ara?raviid[0]=7268&ravisira[0]=0&arama=g#stage-panel2

 


31896 B004135 Buhari, Megâzî, 31

 

 

 

 


31884 B004134 Buhari, Megâzî, 31
 
 

 

 


280441 B002910-2 Buhari, Cihad, 84

 

 

 

 


280442 B002913-2 Buhari, Cihad, 87

 

 
 

 

 


280443 B002913-3 Buhari, Cihad, 87

 

Konumuz Buhari ve Müslim’de geçip geçmediği ve Buhari ve Müslim’in ricali olup olmadığı olduğu için sadece ravinin buradaki rivayetlerine yer verdik.İmam Ahmed başta olmak üzere, Darimi,Ebu Davut,İbni Ebi Şeybe, İmam El Müzeni ve bir çokları kendisinden rivayetlerde bulunmuştur.


Ravinin diğer hadis kitaplarındaki nakilleri için aşağıdaki linklere müracat edilebilir.

http://hadith.islam-db.com/narrators-hadith/3653/%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86-%D8%A8%D9%86-%D9%8A%D8%B2%D9%8A%D8%AF-%D8%A8%D9%86-%D8%A3%D9%85%D9%8A%D8%A9

https://hadithportal.com/index.php?show=search&type-sa=HaDith&search_type=adv&search_lang=ar&search=%D8%A8%D8%AD%D8%AB&search_txt=+%D8%A3%D8%A8%D9%8A+%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86+%D8%A7%D9%84%D8%AF%D8%A4%D9%84%D9%8A&search_book=subAll

Yukarıda da dediğimiz üzere hiçbir hadis alimi Zatul Envat hadisini zayıf olarak zikretmemiştir. Türkçe yayınlanan yazıda bu hadisin zayıf olduğunu iddia eden kişinin aslında bu çalışmanın kendine ait olmayıp kötü bir kopyasını oluşturduğunu da söyleyebiliriz. İlgili yazının 2017’de yazıldığı ancak aslını teşkil eden yazının ise 2013’de yazıldığını görebilmek mümkün. Yazının tamamının değil belirli kısımlarının cımbızlanarak hazıra konulduğu ve aslındaki hataların harfiyen devam ettirildiği görülmektedir.

İlk yazı Arapça şeklinde 2013 Kasım ayında merdiven altı sahipsiz yazıların sergilendiği Justpaste sitesinde yayınlanmıştır. Yazıda herhangi bir künye veya mahlas yer almamaktadır. https://justpaste.it/88d8d8

İntihal olduğu kanaatine vardığımız diziliş şekli bile aynı olan birçok yerinin atlandığı ve daha sonra yazıldığı tarihi ile belli olan yazı ise 2017 yılına aittir. Ayrıca her iki yazı incelendiğinde diğer yazıdaki Ukayli ve başkalarının sanki Zatul Envat hadisini inceleyip onun hakkında kanaatlerini söylüyorlarmış hissi verilmeye çalışılması hilesinin birebir bu yazıda devam ettiğini ve dolayısı ile kötü bir kopyasını ihtiva etiğini söyleyebiliriz. Aynı zaman da her iki yazarın da hadis usulünden haberdar olmadığını, örneğin bir hadisin senedindeki zayıflığın senedi sağlam olan bir başka hadisin mervisi ile kıyaslandığında sahihlik derecesine yükseldiği gibi hiçbir usul kaidesinden habersizce yazıldığı ortadadır. Yani ilk yazıyı yazan kişi ile Türkçe yazının sahibinin konu hakkındaki bilgi, değil bilgisizlik dereceleri aynıdır. (her iki yazıdaki Tirmizi ile ilgili bölümde bu bariz şekilde görülmektedir.) Ebu Abdullah el-Huzaî adı ile yine aslı gibi merdiven altı, kime ait olduğu müphem olan anonymous kullanıcıların tercihi blogspot’da yer almaktadır. https://tevhidvehadis.blogspot.com/2017/03/zatu-envat-hadisi-sahih-midir.html



 

Yine geneli anonymous kullanıcıların tercihi olan blogspot’da bu kez ”Ebu Muaz” künyesi ile tanınan ancak bilindik bir isim olan ”Seyfullah Erdoğmuş” ilgili yazıya cevap vermiştir.

http://ebumuaz.blogspot.com/2021/08/zatu-envat-kssasnn-shhatini-inkar.html


Zatu Envat Kıssasının Sıhhatini İnkâr Mümkün Değildir!

Serseri bid’at ehli kelam ve felsefe dolu yorumlarıyla naslara itiraz etmekle yetinmiyor, son zamanlarda yine hiç bilmedikleri diğer bir alan; hadis ilmine de cahil cesaretiyle pisliğe bulanmış habis burunlarını sokuyorlar. Eskiden hevalarına uymayan ayet ve hadisleri devredışı bırakmak için yorumlara girişirlerdi, şimdi ise inkâr için yeni bir yol icat ettiler! Vahiy münkirlerinden birisi meşhur Zatu Envat kıssasının sahih olmadığını iddia için, rivayetin isnadında geçen Sinan b. Ebi Sinan’ın meçhul olduğunu iddia etmiştir! Hâlbuki kıssanın diğer ravileri gibi, Sinan b. Ebi Sinan da Buhârî ve Muslim ricalindendir ve hadis Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahihtir.

Rical kitapları ittifakla şu bilgileri verirler: Sinan b. Ebi Sinan Yezid b. Umeyye ed-Diylî el-Medenî’dir. Hicri 23 senesinde doğmuş, 105 senesinde vefat etmiştir. Tabiinin orta tabakasındandır. Buhârî ve Muslim ricalinden sika bir ravidir. El-İclî dedi ki: “Medineli, tabiî, sikadır” Bkz.: İbn Hacer Tehzibu’t-Tehzib (4/242) Buhârî Tarihu’l-Kebir (4/162) Zehebi Tarihu’l-İslam (3/59) Kelabazi Ricalu’s-Sahihi’l-Buhârî (483)

Nitekim hiçbir hadis âlimi bu kıssanın zayıf olduğunu iddia etmemiştir. Ancak vahye iman etmeyi kibrine yediremeyen bir kâfir bu hadisi inkar eder!

Buhârî ve Muslim’in şartına göre sahih olan bu rivayetin isnadı ve metni şu şekildedir:

قَالَ محمد بن نصر المَرْوَزِي رَحِمَهُ الله فيِ السنة حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَسْمَاءِ بْنُ عُبَيْدٍ الضَّبْعِيُّ عَنْ جُوَيْرِيَّةَ عَنْ مَالِكٍ عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ سِنَانِ بْنِ أَبِي سِنَانٍ الدَّيْلِيِّ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِي وَاقِدٍ اللَّيْثِيِّ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى حُنَيْنٍ وَنَحْنُ حَدَيِثُو عَهْدٍ بِكُفْرٍ قَالَ وَكَانَتْ لِلْكُفَّارِ سِدْرَةٌ يَعْكِفُونَ عِنْدَهَا وَيَنُوطُونَ بِهَا أَسْلِحَتَهُمْ يُقَالَ لَهَا ذَاتُ أَنْوَاطٍ قَالَ فَمَرَرْنَا بِسِدْرَةٍ فَقُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ اجْعَلْ لَنَا ذَاتَ أَنْوَاطٍ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّهَا السُّنَنُ اللَّهُ أَكْبَرُ قُلْتُمْ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ كَمَا قَالَ بَنُو إِسْرَائِيلَ لِمُوسَى {اجْعَلْ لَنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ} لَتَرْكَبُنَّ سَنَنَ مَنْ قَبْلَكُمْ

Ebu Vakıd el-Leysi radıyallahu anh dedi ki: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber Huneyn savaşına çıktık. Bizler Küfür’den yeni kurtulmuş kimselerdik. Kâfirlerin yanında toplanıp ibadet ettikleri ve üzerine silahlarını astıkları “Zatu Envat” denilen bir ağaçları vardı. Biz bir ağacın yanından geçerken dedik ki:

“Ey Allah’ın Rasulu! Bizim için bir “Zatu Envat” belirle!” Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Muhakkak bu takip edilen adetlerdendir! Allahu ekber! Nefsim elinde olana yemin ederim ki bu sizin dediğiniz, İsrailoğullarının Musa’ya söylediği şey gibidir: “Onların ilahları olduğu gibi bizim için de ilahlar edin” dediler. O da dedi ki: “Muhakkak sizler cahillik eden bir topluluksunuz.” (A’raf 138) Muhakkak ki sizden öncekilerin adetlerini birer birer işleyeceksiniz.”[1]

Bu kıssanın zayıf isnadlarla gelen tariklerinde de lafızları mutabakat etmektedir:

Ezrakî, Ahbaru Mekke’de; dedesi – Muhammed b. İdris – el-Vakidi – İbn Ebi Habibe – Davud b. el-Husayn – İkrime – İbn Abbas radiyallahu anhuma yoluyla şu şekilde rivayet etti:

كَانَتْ ذَاتُ أَنْوَاطٍ شَجَرَةً يُعَظِّمُهَا أَهْلُ الْجَاهِلِيَّةِ، يَذْبَحُونَ لَهَا، وَيَعْكُفُونَ عِنْدَهَا يَوْمًا، وَكَانَ مَنْ حَجَّ مِنْهُمْ وَضَعَ زَادَهُ عِنْدَهَا وَيَدْخُلُ بِغَيْرِ زَادٍ؛ تَعْظِيمًا لَهَا، فَلَمَّا مَرَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى حُنَيْنٍ قَالَ لَهُ رَهْطٌ مِنْ أَصْحَابِهِ فِيهِمُ الْحَارِثُ بْنُ مَالِكٍ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، اجْعَلْ لَنَا ذَاتَ أَنْوَاطٍ كَمَا لَهُمْ ذَاتُ أَنْوَاطٍ. قَالَ: فَكَبَّرَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَقَالَ: «هَكَذَا فَعَلَ قَوْمُ مُوسَى بِمُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ

“Zatu Envat, Cahiliyye halkının tazim ettikleri, kendisi için kurban kestikleri ve bir gün onun yanında itikâfa çekildikleri bir ağaç idi. Cahiliyye halkından biri hac yapmak istediğinde azığını onun yanına koyar ve ona tazim için oraya azıksız olarak girerdi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabından bir toplulukla beraber Huneyn’e uğradığı zaman, aralarında bulunan el-Haris b. Malik dedi ki:

“Ey Allah’ın Rasulü! Onların Zatu Envat’ı gibi bize de bir Zatu Envat belirle!” Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun üzerine tekbir getirdi ve buyurdu ki:

Bu Musa aleyhi’s-selâm’ın kavminin Musa aleyhi’s-selâm’a yaptığı şeydir!”[2]

Bu hadiste geçen “El-Haris b. Malik”; Ebu Vakid el-Leysî radiyallahu anh’ın ismidir. Bu rivayetin isnadında el-Vakidi metruk bir ravi olsa da siyer ve megazide hüccettir. İbn Ebi Habibe’de zayıflık vardır. Ancak metni yukarıda geçtiği üzere sahihtir.

Kesir b. Abdillah b. Amr b. Avf el-Muzeni – babası – dedesi yoluyla gelen rivayet metni de şu şekildedir:

غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَامَ الْفَتْحِ، وَنَحْنُ أَلْفٌ وَنَيِّفٌ، فَفَتَحَ اللهُ لَنَا مَكَّةَ، وحُنَيْنًا، حَتَّى إِذَا كُنَّا بَيْنَ حُنَيْنٍ وَالطَّائِفِ أَبْصَرَ شَجَرَةً كَانَ يُنَاطُ بِهَا السِّلَاحُ، فَسُمِّيَتْ ذَاتُ أَنْوَاطٍ، وَكَانَتْ تُعْبَدُ مِنْ دُونِ اللهِ، فَلَمَّا رَآهَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ انْصَرَفَ عَنْهَا فِي يَوْمٍ صَائِفٍ إِلَى ظِلٍّ هُوَ أَدْنَى مِنْهَا، فَقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللهِ، اجْعَلْ لَنَا ذَاتَ أَنْوَاطٍ كَمَا لِهَؤُلَاءِ ذَاتُ أَنْوَاطٍ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ” إِنَّهَا السُّنَنُ، قُلْتُمْ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ كَمَا قَالَتْ بَنَو إِسْرَائِيلَ لِمُوسَى: اجْعَلْ لَنَا إِلَهًا كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ، فَقَالَ: أَغَيْرَ اللهِ أبْغِيكُمْ إِلَهًا، وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ

“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber Fetih senesinde bin küsur kişi olarak gazaya çıktık ve Allah bize Mekke ile Huneyn’in fethini nasip etti. Biz Huneyn ile Taif arasında insanların silahlarını astıkları ve Zatu Envat ismini verdikleri bir ağaç gördük. Allah’ın dışında bu ağaca da ibadet ediliyordu. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu görünce ondan uzaklaştı. Hâlbuki sıcak bir gündü ve o ağacın gölgesi vardı. Bir adam dedi ki:

“Ey Allah’ın Rasulü! Onların Zatu Envat’ı gibi bize de bir Zatu Envat belirle.” Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona buyurdu ki:

Muhakkak ki bunlar takip edilen adetlerdir! Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki İsrailoğullarının Musa’ya söylediği: “Bize onların ilahları gibi bir ilah belirle” demeleri gibi dediniz. Musa da demişti ki: “Allah’tan başka bir ilah mı arıyorsunuz? Hâlbuki O sizi âlemlere üstün kılmıştır.”[3]

Bu rivayetin isnadında bulunan Kesir b. Abdillah’ı çoğunluk zayıf görmüştür. Lakin rivayetin metni Ebu Vakid el-Leysi’nin rivayetine mutabık olduğundan sahihtir.

Netice:

1- Zatu Envat kıssası inkârına yol olmayacak şekilde sahih olarak sabit olmuştur.

2- Zatu Envat; cahiliyye halkının ilah edindikleri, tazim ettikleri ve ibadet sundukları bir ağaçtır.

3- Ebu Vakid Haris b. Malik el-Leysî radiyallahu anh ya da sahabe cemaatinden birileri kendileri için de bir Zatu Envat edinilmesini talep etmişler ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu teklifin, İsraioğullarının Musa aleyhi’s-selâm’dan ilah edinme talebiyle aynı olduğunu söyleyerek reddetmiştir. Dolayısıyla vahye teslim olmayan bid’at ehlinin “Bu teklifte ne var ki? Böyle bir teklif neden şirk olsun?” şeklindeki itirazlarının çöp olduğu ortadadır.

4- Böylesine şirk ihtiva eden bir teklif, İslam’a yeni girmiş olan ve tevhidi tam anlamıyla öğrenmemiş kimselerden, kendilerine ilmin yeterince ulaşmadığı kimselerden sadır olduğu için, teklif sahibinin müşrik olduğuna hükmedilmemiştir. Hadis, geçerli mazereti olan kimseler için cehaletin tekfire mani bir unsur teşkil ettiği hususunda açıktır. Lakin tuhaf olan şu ki, muhaliflerini tekfir etmede insafsız olan Harici ve Mürcie taifelerinden bu hadisi sahih kabul edenleri, hadis hevalarına uygun düşmeyince, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın şirk olduğunu açıkça ifade ettiği bir teklifi dahi temize çekmeye kalkıyor, bunun şirk olmadığını iddia ediyorlar! Tıpkı Allah’tan başkası adına yemin etmenin küçük şirk olduğunu iddia etmeye çalışmaları gibi!

[1] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Muhammed b. Nasr el-Mervezi es-Sunne (39) Tirmizi (2180) Muzeni, Sunenu’ş-Şafii (400) Ahmed (5/218) İbn Ebî Şeybe (7/479) Tayalisi (1443) İbn Hibban (15/94) Humeydi (848) Taberî Tefsir (10/411) İbn Ebî Hâtim Tefsir (8906, 8910) Ebû Ya’lâ (3/30) Taberani (3/244) Ezraki Ahbaru Mekke (1/129) İbn Kani Mu’cem (1/172) el-Lalekai İtikad (205) Herevi Zemmu’l-Kelam (467) Ebu Nuaym Marife (2021) İbn Ebi Asım es-Sunne (76) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (1813) Beyhakî Delail (5/124)

[2] Ezraki Ahbaru Mekke (1/130)

[3] Taberânî Mu’cemu’l-Kebîr (17/21) İbn Ebî Hâtim Tefsir (8910)

SEYFULLAH ERDOĞMUŞ

Meseleye özetle değinilen yazıda konunun hülasası sergilenmiştir. Fakat bir çok iddia yine kapalı kalmıştır. Bu yazıda inşaAllah bir başka açıdan yani cerh ve tadil açısından konu işlenmiştir. Eğer konu tüm detayları ile incelenmek istenirse konunun mütehassısları için 2 doktora çalışmasını sunmakta fayda vardır.

  1. Ümmü’l-Kurra Üniversitesi /Suudi Arabistan
    Abdullah El Ğamidi (Abdullah b. Ahmed Abdullah El Ğanemi El Ğamidi)
    Bize İc’al lena Zatul Envat / Doktora tezi
    Bu tez Ümmü’l-Kurra Üniversitesinin çıkarmış olduğu olduğu  Ümmü’l-Kurra Üniversitesi Degisi’nin 58 sayısında yayınlanmıştır. 288 sayfalık derginin 173-216. sayfaları arasında yer alan (44 sayfalık) çalışma konuyu bütün yönleri ile elen alan akademik bir çalışmadır.

“Bize Zât Envat Yap” Hadisi Doktrin Çalışması” hadisin isnad-ı şerifini inceden inceye ele almakla kalmamış bu hadisle ilgili akide meselelerini açıklayarak mürcie ve haricilik arasındaki ince vasat çizgiyi yakalamıştır.

Giriş bölümünde bu araştırmanın amacı ve izlenilen yönteme değinildikten sonra birinci konu olarak “Tahricü’l-Hadis ve Senetlerinin İncelenmesi” başlığı ile hadisin bütün metinleri ince bir incelemeye tabi tutulmuştur. İmam Tirmizi’nin aktardığı metinden başlanarak usul kaideleri çerçevesinde hadisin tedkiki yapılmış, diğer rivayetler ve tarikler bir bir sıralanmıştır. Hadisin ravileri ve ravi zincirleri bir şema halinde verilerek teker teker ravilerin durumu, cerh ve tadil alimlerlerinin hülasa görüşleri ile tüm haklarında söylenenler bir araya getirilmiştir. Bize göre bilimsel çalışma akademik bakış açısı ve adil yöntem ancak böyle izlenebilir ve sağlıklı sonuç bu yola elde edilebilir.

Hadisin sıhhatini ortaya koyduktan sonra , hadisin ıstılahlarına, içinde geçen kelimerin ihtivalarına kadar filolojik bir incelmeye tabi tutulmuş, dilsel anlamın tefsir etrafında bağdaştırılarak hadisten öğrenilen genel husuları ve yapılması gereken çıkarımlara yer verilmiştir.  ‘Bizim için Zât Envat’ ifadesinin şirk veya onun vasıtalarına dahil etme konusundaki ihtilaflı görüşlere de yer verilen çalışmada, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bir şey hakkında hüküm vermeden önce konuşanın niyetine bakmak gerektiğini öncelediğini, cehalet özrünün nerede başlayıp nerede sona erdiğini, nasıl devreye girdiğini açıklamaya çalışmıştır. Çalışmada cehaletin beraberinde getirdiği anlamlar ve sahibini mazur görüp görmemesi ile ne kastedildiği, kişi, zaman ve mekana göre farklılık gösterdiği ve cehalet mazurunun delilinin genel ve kapsamlı olduğu açıklanmıştır. Yine açık Sünnet’in delili ve bu konuda âlimlerin sözleri için ittifakla kabul edilen ilkelere sarılmak gerektiğine vurgu yapılarak, sonuç bölümünde varılan yargıları maddeler halinde sıralanmıştır.

Bu çalışmayı yukarıdaki deli saçması ve cehaleti ortaya koymaktan başka bir şeye yaramayan yazı ile kıyaslamak bile abes olur. Aynı şeyi İmam Tirmizi için büyük bir küstahlıkla tekrarlayarak (ki Tirmizi hadis ıstılahlarına yeni manalar ve kavramlar katan bir alimdir. Hasen sahih tanımını yapan ince görüşlü bu alim için) onun hadisin sahih olduğunu söylemesine bakmamak gerektiğini açıkça saçmalayarak şöyle demektedir: “Hadis ilmi hiçbir alimin tekelinde değildir. Bu ilmin amacı ravilerin hadisleri incelenerek onun hakkında doğru hükme varmaktır. Bu sebeple bir hadis Tirmizi ya da başka birinin sahih demesiyle sahih, zayıf demesi ile de zayıf olmaz.” Ukayli üzerinden onun tanımadığının hadis rivayetinde yeri yok mantığı ile devam ederek, bir tek Ukayli ile onlarca rical aliminin sika dediği raviyi silmeye cüret ediyor da, Tirmizi sahih demesiyle hadis ilmi onun tekelinde değil deyiveriyor. Bu çarpıklık karşısında hadis ilmi acaba kimin tekelindedir? Allah’tan akıl sıhhati ve cehalet konusunda kendisine şifa diliyoruz. Gerçekten tedavisi bulunmayan en büyük hastalığın bu olduğunda hiçbir şüphe bulunmuyor. Bu hastalık alimlere kafir dedirten bir hastalık ki bu kişinin başka zırvalarında Şeyhul İslam İbni Teymiyye’den tutun, İbni Kayyım’a oradan mezhep imamlarına kadar küfür, kafir dediğini okuyunca cevap yazmanın gerek olmadığına kanaat etmiştim. Çünkü akıllı adam deliyle de ahmakla da uğraşmaz…

Biz konumuza konumuzun mütehassısları için devam ederek ikinci bir çalışmanın daha bu hadisin sıhhatini anlamada faydalı olacağına kanaat getirerek sunuyoruz.

Not: Yukarıdaki çalışmayı https://search.mandumah.com/Record/871290 adresinden indirebilirsiniz. demeyi çok isterdik. Ancak “el menzume ” sitesi Ümmül Kurra Üniversitesine ait akademik çalışmaların tamamını kayıtlı üniversitelerin araştırma görevlilerine açmıştır. Ancak biz sizin için ilgili dergiyi indirerek burada sunacağız inşaAllah. (Eğer ulaşmak isteyen olursa yorum bölümünden bizimle irtibata geçebilir)

2. Akademik çalışma Melik Abdul Aziz Üniversitesi/ Doktor Abdullah Bin isa bin Musa El Ahmedi

Toplam 84 sayfalık bu doktora tezinde hadisin tüm rivayet ve nakilleri, hadisin bütün tariklerindeki ravi zinciri incelenerek, her birinin durumları teker teker zikredilmiştir. Aynı zamanda hadisin bütün fraksiyonları ele alınarak hadiste geçen kelimelerin istılahi manaları da ele alınmıştır. Akide bağlamında hadisten anlaşılması ve anlaşılmaması gerekenler de titizce sergilenmiştir.

 

Yazının sahibine cevap vermeye devam edelim:

“Bu tariklerin hepsi ise zayıftır. Sebebi ise Sinan bin Ebi Sinan’ın meçhul olmasıdır.”
Yazı sahibi bu rivayetleri  Sinan b. Ebi Sinan’ın meçhul olduğundan dolayı zayıf saymıştır. Sinan b. Sinan’ın sadece Ukayli tarafından meçhul sayıldığını ve yukarıda da detayları ile diğer alimlerin sika dediğini Ukayli’nin tanımadığı vechiyle meçhul sayma yöntemleri ile ortaya koyduk.

Ve onu (Sinan bin Ebi Sinan’ı) muteber hiçbir cerh-tadil imamı tevsik etmemiştir. (Yukarıda İbni Hibban’ına kadar tek tek sika ve güvenilir bir ravi olduğunu söyleyen cerh ve tadil alimlerini sıraladık. Ve bunlardan hangi biri muteber değildir? Zehebi mi? İbni Hibban mı? Yukarıda tek tek anlattık…

Sinan bin Ebi Sinan’dan sabit olan iki hadis ise şunlardır;

Birincisi “Zatu Envat” hadisidir ki, o bu rivayette teferrüd etmiştir. Peki buradaki tefrrüdden kastın nedir? Madem teferrüd ettiyse Zuhri yi ne yapacağız?

İkincisi ise, Ebu Seleme bin Abdurrahman ile beraber Sinan bin Ebi Sinan’ın Cabir bin Abdullah’tan rivayet ettiği hadistir.

Ondan sadece iki hadisin sabit olması, muteber kimsenin onu tevsik etmemesi ve imamımız Ukayli’nin onu meçhul sayması, onun meçhul olduğuna dair açık burhanlardır. (yukarıda anlattığımız üzere muteber kişier onu teşvik etmiş sika olduğu belirtmişlerdir. Onu tanımadığını dolayısı ile bu yönüyle meçhul saymasını hangi ilmi ölçü delil olarak alabilir? Böyle bir ölçü var mıdır? Benim tanımadığım ravi değildir, olamaz mantığı hangi alimin değerlendirmesinde yer alabilir? İlmiyle kuşatan Allah’tan başka alim mi var?

 

Ancak onun üzerine bazı kelamlar edilmiştir ki, bunlara cevap vermemiz gerekmektedir.

Birinci iddia: Buhari ve Muslim, Sinan bin Ebi Sinan’ın Cabir’den rivayet ettiği hadisi sahihlerine almışlardır ve bu sebeple onu sika görmüşlerdir.

Derim ki: Bu açık bir saptırmadır. Az sonra ispatlayacağımız üzere Buhari ve Muslim’de bulunan tüm ravilerin Buhari ve Muslim tarafından sika görüldüğü iddiası çok kötü ve çürük bir görüştür. Buhari’nin ve Muslim’in eserleri bu çürük iddiayı açıkça yalanlamaktadır. Ne Buhari ne de Muslim Sinan bin Ebi Sinan ile ihticac etmemiştir. Ondan sadece makrunen ve mütabaa babında rivayette bulunmuştur.

Buhari ve Muslim’in makrunen ve mütabaa babında rivayette bulunduğu hadis ise, Zuhri’nin Ebu Seleme bin Abdurrahman ile beraber Sinan bin Ebi Sinan’dan rivayet ettiği hadistir. Eğer Buhari ve Muslim onun sika olarak görselerdi onunla ihticac ederlerdi.

Yukarıda da görüleceği gibi Sinan b. Ebu Sinan sadece Cabir değil Muslim hadisinde olduğu gibi Ebu Hureyre’den de rivayet etmiştir. Orada Ebu seleme’de yoktur. Direk Sinan b. Ebi Sinan Ebu Hureyreden rivayet etmiştir. Arada herhangi bir munkatılık yoktur. Bu tek başına bu görüşü çürütmeye yeterlidir.

وحَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدَّارِمِيُّ ، أَخْبَرَنَا أَبُو الْيَمَانِ ، عَنْ شُعَيْبٍ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، أَخْبَرَنِي سِنَانُ بْنُ أَبِي سِنَانٍ الدُّؤَلِيُّ ، أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ” لَا عَدْوَى ” ، فَقَامَ أَعْرَابِيٌّ فَذَكَرَ بِمِثْلِ حَدِيثِ يُونُسَ ، وَصَالِح ، وَعَنْ شُعَيْبٍ ، عَنْ الزُّهْرِيِّ ، قَالَ : حَدَّثَنِي السَّائِبُ بْنُ يَزِيدَ ابْنِ أُخْتِ نَمِرٍ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : ” لَا عَدْوَى وَلَا صَفَرَ وَلَا هَامَةَ ” .

Aşağıdaki kısımda iddia sahibi Buhari’nin zayıf ravi ile hareket ettiğini iddia etmeye çalışmıştır. Bununla Sinan b. Ebi Sinan zayıftı ama onu yine de bu yüzden aldı demeye delil olarak serdetmeye çalışmıştır. Dolayısı ile bunu dikkate bile almaya gerek yoktur ki incelemeye bile almadık çünkü durum yukarıda anlattığımız gibidir.

Örnek verecek olursak İmam Buhari, Kehmes bin el-Minhal’i zayıf ravileri topladığı kitabında zikretmiştir. (Ed-Duafa es-Sağir, 117.syf) Ardından ise sahihinde Yezid bin Zurey’i’nin İbn Ebi Arube’den rivayetine ek olarak, aynı hadisi Muhammed bin Sevai’den ve Kehmes’den de zikrederek ondan rivayet etmiştir. (Sahih el-Buhari, No: 3686) Yine Buhari, Useyd bin Zeyd’in Muhammed bin Atiyye’den garip şeyler rivayet ettiğini söyleyerek Useyd ve Muhammed’in zayıflığına işaret etmiştir. (et-Tarih el-Kebir, 1.cilt, 198.syf. Benzerini Ukayli, Adem’den sahih olarak nakletmiştir. Ed-Duafa el-Kebir, 4.cilt, 113.syf) Ve Useyd tüm cerh-tadil otoritelerince zayıflanmış, hatta İbn Main tarafından yalanla itham edilmiş bir ravidir. İmam Darakutni onu zayıf ve metruk raviler kitabında zikretmiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’d-Darakutni, 1.cilt, 259.syf) Ebu Hatim’de onun zayıflandığını söylemiştir. (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 318.syf) İbn Main onun yalancı olduğunu söylemiştir. (İsnadı sahihtir. Abbas ed-Durri sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 318.syf)
Buhari, Darakutni, Ebu Hatim ve İbn Main onun zayıflağına işaret etmesiyle beraber, Buhari İmran’ın İbn Fudayl’dan, onunda Husayn’dan rivayetine makrunen Useyd bin Zeyd’den, o Huşeym’den, o da Husayn’dan olmak üzere rivayette bulunmuştur.

(Sahih el-Buhari, No: 6541)

Derim ki: İspatladığımız üzere Buhari, Kehmes ve Useyd’i zayıfladığı halde Sahih’inde onlardan makrunen rivayette bulunmuştur. Bu da Buhari’nin Sahih’inde rivayet ettiği herkesi sika gördüğü iddiasının çürük olduğunu göstermektedir.

Muslim’in Sinan bin Ebi Sinan’dan şevahid ve mutabaa babında rivayette bulunmasına gelince, aynı şekilde Eş’as bin Sevvar ve Haccac bin Arta’dan zayıflıklarına rağmen onlardan makrunen rivayette bulunmuştur. Aynı şekilde İmam Muslim, İbn Lehia’nın zayıflığına kail olduktan sonra, Kitab’ul Mesacid’de Amr bin el-Haris’in hadisine takviye babında ondan rivayette bulunmuştur.

( İmam Muslim, Et-Temyiz adlı eserinde İbn Lehia’nın seneden ve metinen fahiş hatalar yaptığına işaret ederek zayıflığını ispatlamıştır. Et-Temyiz, 187 ve 188.syf. İbn Lehia’dan rivayet ettiği hadis için; Sahih Muslim, No: 197) Bu da imamımız Muslim’in kitabında rivayet ettiği her kişi ile ihticac etmediğini ve sika görmediğini ispatlamaktadır. Ayrıca Muslim, Sinan bin Ebi Sinan’dan rivayet eden tek kişinin Zuhri olduğunu zikrederek onun meçhuliyyetine işaret etmiştir. (Bu da yalandır. çünkü yukarıda bizzat Müslim her iki yerde de Sinan b. Sinan’ı saymıştır. İkincisi bir tek kişinin bir raviden rivayette bulunması ki tek hadis Müslim’in sahihinde bulunmamaktadır, o ravinin meçhul sayıldığını ya da meçhul olduğunu göstermez. Kaldı ki ne Buhari ne de Muslim’in Sinan b. Ebi Sinan ile ihticac etmedikleri için Ebu Seleme’yi de eklediklerine dair en ufak bir açıklamaları dahi yoktur. Ravi zincirinde birkaç ravinin anılması ihticac edilmediği için değil zinciri kuvvetlendirmek için verilmiştir. Arkadaşımız burada Hadis Uslulune yeni bir bakış açısı getirmiştir. Ona göre haddesadan sonra anılan ik ravi geçersiz ihticac edilmeyen ikincisi ihticac edilen demektir. Peki ve ile arası ayrılan ravilerin hangisi ihticac edilen hangisi edilmeyen olduğunu nerden anlayacağız? Bunu gösteren bir uslul kuralı var mıdır? Dediğimiz gibi azıcık ilmi olanın bile garabetin bu oyununu anlayabileceği bir yazı ile kopyala yağıştır, Google’a tercüme ettirle devam ettiren anlayışın maalesef zirvede olduğu enterasan bir dönemde yaşıyoruz.

Diğer yandan Muslim ya da Buhari’nin Sinan B. Ebi Sinan’ı meçhul saydıklarına dair de hiçbir emare yoktur. Aksine Buhari onu yukarıda da gösterdiğimiz Züere Tarihul Kebir’de zikretmiş, meçhul ya da ben bu adamla ihticac etmem şeklinde en ufak bir açıklaması dahi olmamıştır. Suskuna söz izafe edilmez. İşte siz bütün bunları diyerek Müslim ve Buhari’ye demediğini dedirtmeye çalışıyorsunuz ki bu açıkca bir iftiradır.

(El-Munferidat, 121.syf. Kendisinden teferrüd edilen her ravi meçhul olmasa da, Muslim onunla ihticac etmeyip, ondan Zuhri’nin teferrüd ettiğini söyleyerek buna işaret etmiştir.)

Böyle bir bakış açısı var mı?İmam Muslim El Münferidat vel Vahdan’da aynı şu sözleri kullanmıştır:  “Ondan rivayet eden Zuhri’dir. Bildiğimiz kadarı ile ondan Zuhri’den başkası rivayet etmemiştir.”Bu rivayet sahibinin tanınmadığını ortaya koyan meçhullüğüne delalet eden bir alamet midir? İmam Müslim hiçbir yerde Sinan B. Ebi Sinan için meçhul dememiştir. Ondan rivayetin münferiden gelmesi meçhul olduğunu göstermez. Tıpkı İbni Teymiyye’den yapılan nakillerdeki gibi ki, ondan yapılan nakillerin  bir tamamı İbni Kayyım’dan gelmiştir. Bunun böyle olması İbni Kayyım’ın İbni Teymiye’den  naklettiklerine halel getirmeyeceği gibi, İbni Teymiyye’yi de meçhul yapmaz. Sinan B. Ebu Sinan’ın yukarıda da geçtiği üzere talebesi Zuhri’nin kendisinden nakil yapması onun meçhul biri olduğunu göstermeyeceği gibi. Sırf kendisinden yapılan nakille kişiyi mechule düşürmenin ilmi bir dayanağı ya da insafi bir boyutu yoktur.

İkinci iddia: Tirmizi bu hadis sahih dediği için hadis hüccettir. (Burada yazının sahibi kurnazlık yaparak iddiayı keskinleştirerek kendini doğrulama yöntemi ile bir cedel tekniği denemesinde bulunmuştur. Doğru bir şeyin içine genelleme katarak yanlış anlam vermeye yöneltmektir. Örneğin söz olarak “Allah yerde ve gökte ilah” olsa da Allah Rasulü sırf böyle dediği için Allah ilah olmamıştır. Allah zaten ilahtır. Yer ve göğün ilahıdır. Allah Rasulü Muhammed s.a.v’de bunu böyle söylemiştir. Çünkü bunu elindeki vahiy bu şekilde doğrulamaktadır.

Burada da arkadaş sırf kendini haklı çıkarmak adına birilerinin sırf Tirmizi sahih diye o hadis sahihdir gayretine gitmesi de bu cinstendir. Nitekim hadis sahihtir. Tİrmizi’nin elinde onu doğruya götüren deliller vardır.  Bu manada hadis hüccet teşkil eder. Ancak arkadaş burda kendi çalmış kendi oynamıştır. Hiç bir hadis biri sahih dedi diye sahih değil, sahih olduğu ortaya konulduğu için sahihtir. Yoksa Tirmizi hadise şöyle bir bakmış. Sahih be bu dememiştir. Kendisi böyle bişey yapabilir belki ama Tİrmizi gibi Hadis literatüre yeni kavramlar kazandıran birinden bu beklenti içerisine girmek insafsız olmayı, adaletsiz davranmayı gerektirir.

Hayatı da buna şahidlik etmiştir, biz de şehadet ederiz.

Derim ki: Hadis ilmi hiçbir alimin tekelinde değildir. Bu ilmin amacı ravilerin hadisleri incelenerek onun hakkında doğru hükme varmaktır. Bu sebeple bir hadis Tirmizi ya da başka birinin sahih demesiyle sahih, zayıf demesi ile de zayıf olmaz.

Misalen İmam Buhari, Sahih’in de Fuleyh bin Suleyman ile ihticac etmiştir. Halbuki Fuleyh muhaddislerin yanında zayıf bir kimsedir.
Ebu Hatim dedi ki : “Kaviyy değildir.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 7.cilt, 85.syf)
İbn Main dedi ki : “Kaviyy değildir, hadisiyle ihticac edilmez.” (İsnadı sahihtir. Abbas ed-Durri sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 7.cilt, 85.syf)
Nesai’de onu zayıflamıştır. (Ed-Duafa ve’l-Metrukin li’n-Nesai, 87.syf 85.syf)
Ebu Zur’a’da onu zayıflamıştır. (Ed-Duafa li Ebi Zur’a Rivayetu el-Berzai, 2.cilt, 366 ve 425.syf)

Fuleyh’in hadisleride Buhari onu sahihlediği için sahih sayılacak değildir.

İmam Tirmizi’nin hıfzı ve sebti sebebiyle büyük bir fazileti vardır. Bununla beraber tevsiklerinde muteber değildir. Nice muhaddis imamlar vardır ki, onlar rivayetlerinde sabittir, ancak cerh-tadil bakımından otorite değildir. İmam İbn Uyeyne bunun en açık örneğidir.

Tirmizi’nin ise bir çok zayıf raviyi tevsik ettiği malum ve meşhurdur. Kitabında bir çok zayıf ve birkaç uydurma hadis nakletmiş, kitabının sonunda ise zikrettiği hadislerin hepsiyle amel edilebileceğini söylemiştir. Allah ondan razı olsun.

Bir defa imam Tirmizi’yi tevsiğinde yani kanıtlamasında muteber görmemeyi neye dayandırıyor arkadaş? İmam Tirmizi neyi ispatlamaya çalışmıştır da geri kalmıştır ya da delili havada kalmıştır bunu da açıklasaydı da engin bilgilerinden bizler de istifade etseydik. Bir de şunu diyeyim cerh ve tadilde bir adam otorite olmayışı Hadis ilminde onun zayıflığını mı gösterir?

 

Üçüncü iddia: Sinan bin Ebi Sinan’ı İbn Hibban ve el-İcli tevsik etmiştir, bu sebeple o sikadır.

Derim ki: İbn Hibban cehmiyye mezhebine mensuptur, İslam milletini terkedenin söylediklerinin hiçbir önemi yoktur. Es-Sikat kitabının mukaddimesinde ve Sahih adlı eserinde Allah’ın sıfatlarının hakiki olmadığını söylemiş, Allah’ın arşı üzerinde olduğunu ve yeryüzü semasına nüzul ettiğini inkar etmiştir. Bu sebeple söylenilene göre muvahhid şehir halkının onun kafir olduğunu söyleyip, onu öldürmeye çalışması sebebiyle kaçmak zorunda kalmıştı. Allah ona lanet etsin.

Allah sana lanet etsin! Alimlerin eti zehirlidir. İbni Hibban’ın tevil ettiğini sen inkar etti diyorsan daha da öte bir değerlendirmede bulunmak istemiyorum. Hakikaten sapık birine ne yazılabilir?

 

Yusuf b. Halid b. Umeyr el-Basrî ye Murcie diye hadis alınmaz diyen İbni Hibban mı cehmiyyedir.?

İbn Hibbân’ı kıskananların sözlerine kulak asıp nasıl onu karalarsın?  Bazı kimseler onun nübüvveti ilim ve amelden ibaret saydığını iftira etmişler, İmam Zehebî ise büyük bir imam kabul ettiği İbn Hibbân’ın peygamberlikle ilgili görüşünün yanlış anlaşıldığını belirtmiştir.  İbn Hibbân ilim ve amel sahibi olmayan kimsenin peygamber olamayacağını söylemiş, bu iki özelliğin peygamberde en mükemmel şekilde bulunduğunu ifade etmiştir (Mîzânü’l-iʿtidâl, III, 507-508). İbn Hacer de bu konuda İbn Hibbân’ı savunmuş, onun gibi sağlam inançlı bir âlimin nübüvvetin müktesep olduğu yönündeki felsefî mânayı kastetmediğini belirtmiştir (Lisânü’l-Mîzân, V, 114). İbn Hibbân, Sîstan’da bulunduğu sırada Müşebbihe taraftarlarınca da kelâm ve felsefeyle meşgul olduğu ileri sürülerek zındıklıkla itham edilmiş, katli için halifeden emir istendiği söylenmiştir. Bunun üzerine Sîstan’ı terkeden İbn Hibbân Semerkant’a sığınmış, aynı çevreler tarafından orada da rahatsız edilince Semerkant’tan ayrılmak zorunda kalmıştır. Sübkî’ye göre ise Sîstan’dan sürüldüğü belirtilen İbn Hibbân değil Mücessime’den olduğu söylenen Hâce Abdullah-ı Herevî’dir. Allah senin gibi haricilere lanet etsin demekten öteye ne yazılabilir ki daha?

 

Onun tesahülüne gelince, bir çok yerde onun çoğu zaman mütesahil olduğunu, bazı zamanlar ise sika ravileri garip bir biçimde zayıfladığını ispatlamıştım. (burada yazının alıntı olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü yazı sahibi olduğunu iddia edilen Huzai denen biri yok ortada. Bu da çaldığı yerden direk aktarım olduğu için bu şekilde kalmış.  Kimden aldıysan onun bu sapık görüşlerini burada vereydin de bir alimi savunmanın izzetine nail olaydın. Çünkü onu müstahil değil bizzatihi sert saymışlardır.  İbn Hibbân’ın râvilerin ta‘dîlinde müsamahakâr olduğu, cerhe yönelik tenkitlerde ise sert davrandığı belirtilmektedir. Kendisi râvileri cerhederken çok ihtiyatlı davrandığını, bir kimseyi sika veya zayıf olarak nitelediği takdirde onun böyle olduğuna dair elinde sağlam deliller bulunduğunu söylese de İbn Hibbân’ın bu nitelendirmeleri bazı hadis imamlarınca dikkate alınmamıştır. Zehebî, İbn Hibbân’ı cerh konusunda aşırı davrandığı ve âni karar verdiği için eleştirmiş, İbn Hacer de kendisine bazı râvilerin cerhi hususunda benzer tenkitler yöneltmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 20. cildinde, 63-64)

Ben açıkcası yazının devamını okumadım. Bir yemeğin bozuk olduğunu anlamak için tamamını yemek gerekmez… Buraya kadar zırva ve şartlatanlığa sabrettim. Allah islah eylesin… Allah yanlış ve eksiklerimizi gidersin, Doğru söylediysek Allah’tandır. Ve isabet ettiysek şüphesiz yine onun yardımı iledir. Hatalar ise bizdendir. Allah daha iyi bilendir. Dönüş onadır hesap verilecek odur.

 

İcli’ye gelince kendisi şiddetli derecede mütesahildir. Öyle ki onun tesahülünden bir damla denize dökülseydi, denizler tesahül ile dolardı. Onun cerh-tadil konusunda ki kavillerinin değeri ne Ebu Hatim’in, ne Ebu Zur’a’nın, ne Buhari’nin, ne Muslim’in, ne İbn Main’in, ne Darakutni’nin, ne Ahmed’in, ne İbn Numeyr’in, ne es-Saci’nin ne de es-Sa’di’nin binde biri etmeyecektir. Hatta şiddetli derecede mütesahil olan imam İbn Sa’d’ın derecesinde bile değildir.
Örneğin, el-Asbağ bin Nubate meşhur metruk ravilerdendir.
İbn Main dedi ki : “El-Asbağ bin Nubate, bir şey değildir.” (İsnadı sahihtir. Abbas ed-Durri sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 320.syf)
Yine dedi ki : “Sika değildir.” (İsnadı sahihtir. Ed-Dulabi ve ed-Durri sikadır. El-Kamil Fi Duafa er-Rical, 2.cilt, 102.syf)
Ebu Hatim dedi ki : “Hadisi zayıftır.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 320.syf )
Nesai dedi ki : “Asbağ bin Nubate, metruk’ul hadistir.” (Ed-Duafa ve’l-Metrukin li’n-Nesai, 21.syf)
Aynı şekilde Abdurrahman bin Mehdi ve Yahya bin Said el-Kattan’da onu zayıflamıştır. (İsnadı sahihtir. Muhammed bin İsa ve Amr sikadır. Ed-Duafa el-Kebir li’l-Ukayli, 1.cilt, 129.syf)
Darakutni’de onu zayıf ve metruk ravileri topladığı kitabında zikretmiş ve onun için “Münker’ul hadis” demiştir.
(Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’d-Darakutni, 1.cilt, 259.syf)
Ancak İcli tüm muhaddislere muhalefet ederek şöyle demiştir : “Sikadır.” (Es-Sikat li’l-İcli, 54.syf)
Yine İbn’ul Hattab’ın müezzini Akra meşhur meçhul ravilerdendir.
İcli onun için dedi ki : “Sikadır.” (Es-Sikat li’l-İcli, 55.syf)
Yine El-Bera bin Naciye kimsenin tevsik etmediği meçhul bir ravidir.
İcli onun için dedi ki : “Sikadır.” (Es-Sikat li’l-İcli, 66.syf)
Yine Bekr bin Kırvaş meşhur sika olmayan ravilerdendir.
Buhari dedi ki : “Fihi nazar.(Yani zayıftır.)” (Et-Tarih el-Kebir, 2.cilt, 94.syf)
İcli onun için dedi ki : “Sikadır.” (Es-Sikat li’l-İcli, 72.syf)
Yine Telid bin Suleyman meşhur yalancı ve metruk ravilerdendir.
İbn Main dedi ki : “Onun hadisi bir şey değildir.” (İsnadı sahihtir. İbn Ebi Hayseme sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 447.syf)
Yine İbn Main dedi ki : “Telid bin Suleyman yalancıydı ve Osman bin Affan’a söverdi. Osman’a ya da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından birine söven herkes deccaldır, fasıktır, mel’undur, onun hadisi yazılmaz. Allah’ın, melekleri ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun.” (İsnadı sahihtir. Ed-Dulabi ve Abbas ed-Durri sikadır. El-Kamil Fi Duafa er-Rical, 2.cilt, 284.syf)
Yine Ahmed bin Hanbel onun yalancı olduğunu söylemiştir. (İsnadı sahihtir. Es-Sa’di sikadır. El-Kamil Fi Duafa er-Rical, 2.cilt, 284.syf)
Yine Nesai onun zayıf olduğunu söylemiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’n-Nesai, 26.syf)
İbn Adiyy’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. (El-Kamil Fi Duafa er-Rical, 2.cilt, 287.syf)
Darakutni’de onu zayıflamıştır. (İlel ed-Darakutni, 1.cilt, 170.syf)
Ancak İcli onun için şöyle demiştir: “Onda bir beis yoktur.” (Es-Sikat li’l-İcli, 78.syf)
Yine İbrahim bin İsmail el-Hicazi meşhur meçhul ve kimse tarafından tevsik edilmemiş ravilerdendir.
Ebu Hatim dedi ki : “Meçhuldür.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 83.syf)
Buna rağmen İcli dedi ki : “Onda bir beis yoktur.” (Es-Sikat li’l-İcli, 21.syf)
Derim ki: Görüldüğü üzere İcli, imamlarca zayıf ve meçhul sayılmış ravileri tevsik etmekle meşhurdur. Zikrettiğim raviler, konuyu uzatmamak adına ondan rivayet edilen iki ciltlik kitabının sadece ilk seksen sayfasından seçerek naklettiklerimdir. Onun eserinin tamamına müracaat edilirse tevsik ettiği zayıf ve meçhul ravilerin sayısının yüzlerle ifade edileceği görülecektir. Onun tevsikinin hiçbir ehemmiyeti yoktur.
Hülasa, ispatladığımız üzere ne Buhari ne Muslim ne de muteber bir cerh-tadil otoritesi Sinan bin Ebi Sinan’ı tevsik etmemiştir, aksine Ukayli onun meçhul olduğunu söylemiştir. Ve ondan sadece iki hadis rivayet ettiği sabit olmuştur. Bu sebeple “Zatu Envat” hadisinin Sinan bin Ebi Sinan’dan rivayet edilen tüm tarikleri zayıftır.
Vakidi’nin İbn Ebi Habibe’den, o Davud bin Husayn’dan, o İkrime’den, o da İbn Abbas’tan olmak üzere rivayet edilen senedi zikrecek olursak, bu sened uydurmadır.
Vakidi, metruk’ul hadistir.
İmam Darakutni onu zayıf ve metruk ravileri topladığı kitabında zikretmiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’d-Darakutni, 3.cilt, 130.syf)
Ebu Zur’a onun zayıf olduğunu söylemiştir. (Ed-Duafa li Ebi Zur’a Rivayetu El-Berzai, 2.cilt, 352.syf)
Yine Ebu Zur’a dedi ki : “İnsanlar (Muhaddisler) onun rivayetlerini terketmiştir.” (Ed-Duafa li Ebi Zur’a Rivayetu El-Berzai, 2.cilt, 511.syf)
Ahmed dedi ki: “O yalancıdır.” (İsnadı sahihtir. Ed-Dulabi ve Muaviye sikadır. El-Kamil Fi Duafa Er-Rical, 7.cilt, 481.syf)
Buhari dedi ki: “Metruk’ul hadistir. Ahmed, İbn Numeyr, İbn’ul Mubarek ve İsmail bin Zekeriyya onu terketmiştir.” (İsnadı sahihtir. Adem bin Musa sikadır. Ed-Duafa el-Kebir, 4.cilt, 107.syf)
Şafii’de onun yalancı olduğunu söylemiştir. (İsnadı sahihtir. Yunus bin Abdulala sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 8.cilt, 21.syf)
Ebu Hatim dedi ki : “Metruktur.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 8.cilt, 21.syf)
İbn Main dedi ki: “Vakidi’nin hadisleri yazılmaz, o bir şey değildir.” (İsnadı sahihtir. İbn Ebi Hayseme sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 8.cilt, 21.syf
İmam Muslim dedi ki: “Metruk’ul hadistir.” (El-Kuna ve’l-Esma li’l-Muslim, 1.cilt, 499.syf)
Nesai dedi ki : “Metruk’ul hadistir.” (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’n-Nesai, 92.syf)
Yine Nesai onun hadis uydurduğunu söylemiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’n-Nesai, No: 531)
İbn Adiyy’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. (El-Kamil Fi Duafa Er-Rical, 7.cilt, 484.syf)
Vakidi, insanların hadislerini karıştırır, yeni senedler uydurarak bildiği hadisleri uydurduğu senedler ile naklederdi. Misalen Mamer’in hadisini Yunus’tan, Yunus’un hadisini başka birinden naklederdi.
Yani Vakidi, tüm imamlarca zayıflanmış, hadis uyduran bir yalancıdır. Bu sebeple hadisin bu tariki uydurmadır.
Vakidi’nin rivayet ettiğini iddia ettiği İbn Ebi Habibe zayıftır.
İmamımız Darakutni, İbrahim bin İsmail bin Ebi Habibe’yi metruk ravileri topladığı kitabında zikretmiş ve onun için “Metruktur.” demiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’d-Darakutni, 1.cilt, 252.syf)
Buhari dedi ki : “(İbn Ebi Habibe) Münker’ul hadistir.” (Et-Tarih el-Kebir, 1.cilt, 271.syf)
İbn Adiyy’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. (El-Kamil Fi Duafa Er-Rical, 1.cilt, 383.syf
İmam Nesai’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’n-Nesai, 11.syf)
Ebu Hatim’de onun münker’ul hadis olduğunu ve hadisleriyle ihticac edilemeyeceğini söylemiştir. (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 2.cilt, 83.syf
Yine İbn Ebi Habibe’nin rivayet ettiği iddia edilen Davud bin el-Husayn’ın İkrime’den rivayetleri münkerdir.
İbn’ul Medini dedi ki: “Said bin El-Museyyib’in ve Şabi’nin mürselleri bana, Davud bin el-Husayn’ın İkrime’den, onun da İbn Abbas’tan rivayet ettiklerinden daha sevimlidir.” (El-Marife ve’t-Tarih, 3.cilt, 47.syf)
Derim ki: Yani İmam İbn’ul Medini’ye göre Davud bin el-Husayn’ın İkrime’den rivayetleri, hüccet kabul etmediği Şabi ve İbn’ul Museyyib’in mürsellerinden daha aşağı derecededir.
Ebu Hatim dedi ki: “Kaviyy değildir.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 3.cilt, 409.syf)
Ebu Zur’a dedi ki: “Lin (Yani zayıftır.)” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bni Ebi Hatim, 3.cilt, 409.syf)
Yani hadisin bu tariki Vakidi’nin yalancı ve hadis uyduran biri olması, İbn Ebi Habibe’nin metruk’ul hadis olması ve Davud’un özellikle İkrime’den rivayetlerinde ki zayıflığı sebebiyle asla hüccet değildir, uydurmadır.
Kesir bin Abdullah bin Amr bin Avf’ın babasından, onunda Kesir’in dedesinden rivayet ettiği tarikin zayıflığının sebebini zikrecek olursak, Kesir bin Abdullah bin Avf münker’ul hadistir.
İmam Darakutni: “Metruktur.” (Sualat es-Sulemi, 272.syf)
Ahmed dedi ki: “Münker’ul hadistir, (hadisi) hiçbir şey değildir.” (İsnadı sahihtir. Muhammed ve Ebu Talib sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bn Ebi Hatim, 7.cilt, 154.syf)
Ebu Zur’a dedi ki: “Kaviyy değildir.” (El-Cerh ve’t-Tadil li’bn Ebi Hatim, 7.cilt, 154.syf)
Ebu Hatim’de onu zayıflamıştır. (El-Cerh ve’t-Tadil li’bn Ebi Hatim, 7.cilt, 154.syf)
İbn Main dedi ki: “Hadisi zayıftır.” (İsnadı sahihtir. Abbas ed-Durri sikadır. El-Cerh ve’t-Tadil li’bn Ebi Hatim, 7.cilt, 154.syf)
Hafız Ebu İshak el-Cuzcani dedi ki: “Hadisi zayıftır.” (Ahval er-Rical, 236.syf)
Nesai dedi ki: “Metruk’ul hadistir.” (Ed-Duafa ve’l-Metrukun li’n-Nesai, 89.syf)
Kesir bin Abdullah’ın babası Abdullah bin Amr bin Avf’a gelince, ondan tek rivayet eden kişinin münker’ul hadis olan oğlu Kesir bin Abdullah olması sebebiyle hadisleri sabit olmamıştır. Bu sebepten ötürü meçhuldür, kendisiyle ihticac edilmez.
İspatladığımız üzere “Zatu Envat” hadisinin rivayet edilen üç tarikide zayıftır, hüccet değildir. Bu hadis sahih olarak rivayet edilseydi, manasının rivayet edilen metinlerde açık olduğu üzere kafirlerin yollarını takip etmekten nehy edilmesi olduğu anlaşılırdı.
Çünkü müşriklerin “Zatu Envat” adıyla bu ağaca silahlarını astıkları, sahabelerinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den tıpkı müşrikler gibi silahlarını asacakları bir ağaç tayin etmesini istedikleri rivayet edilmiştir.
Yani nakledildiği üzere Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in onlara karşı çıkmasının sebebi, müşriklerin bir yeri bereket kılınmış zannetmelerine karşı sahabelerinde ondan Allah’ın bereketli kıldığı bir yer tayin etmesini istemesidir. Bu sebeple hadisin sonunda “Sizden öncekilerin yolunu takip edeceksiniz.” denilmiştir.
Metnin zahirinde de açık olduğu üzere sahabeler şirk olan birşeyi değil, haram olan bir şeyi istedikleri rivayet edilmiştir. Ancak muasır bazı kimseler hadiste Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’e atfedilen “SubhanAllah, bu Musa’nın kavminin dediği gibidir : Bize onların ilahı gibi bir ilah yap.(Araf/138)” lafzına dayanarak –haşa- sahabenin şirki istediğini ve buna rağmen müşrik sayılmadıklarını iddia etmiştir.
Derim ki: Sahabelere şirk ve işlemedikleri suçları isnad etmek rafizilerin işidir. Allah onlara lanet etsin.
Hadisin zayıf olması bir yana metni de açıkladığımız üzere haram olan birşeyi istemekle alakalıdır. Metinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabeleri Musa’nın kavmine benzetmesinin sebebi İsrailoğullarının müşriklerin ilahını kıskanarak Allah’tan başka ilah istemesi gibi, sahabelerinde müşriklerin bereketli saydıkları biryeri kıskanarak hakiki manada Allah tarafından bereketli kılınmış bir yer tayin edilmesini istemeleridir. Hangi iman sahibi bunun Allah’a ortak koşmak ya da Allah’tan başka bir ilah istemek olduğunu iddia edebilir? Allah’tan afiyet dileriz.
Ayrıca burada ki benzetmenin cinsi Musa’nın kavminin müşrikleri kıskanması gibi sahabeninde müşrikleri kıskanması ve haram olan birşeyi istemesidir, yoksa başka bir ilah istemeleri değildir. Bu yüzden bu hadisi sahihleyen Tirmizi, “Siz öncekilerin (Yahudi ve Hristiyanların) yollarını takip edeceksiniz (lafzı) hakkında gelen babı” adı altında zikretmiştir.
(Sunen et-Tirmizi, Ebvab el-Fiten, 18.bab)
Metinlerde rivayet edildiği üzere Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabelerin istedikleri haramı, İsrailoğullarının başka ilah istemesine benzetmeside sünnete aykırı değildir. Çünkü sünnette varid olduğu üzere birşey her zaman misliyle değil, bazen daha büyük ve hükmü farklı birşeye de benzetilebilir.
Güzel senedlerle Sabit bin el-Dahhak’tan rivayet edildiği üzere Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir :
لَعْنُ الْمُؤْمِنِ كَقَتْلِهِ
“Mümini lanetlemek, onu öldürmek gibidir.”
Derim ki: Halbuki mümini öldürmek, ona lanet etmekten çok daha kötü ve ağır birşeydir.
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا
Allah subhanehu ve teala buyurdu ki: “Bundan dolayı İsrailoğullarına şöyle yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişi veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmadan öldürürse, o tüm insanlığı öldürmüş gibidir.”
Maide suresi, 32.ayet
Derim ki: Bu ayette de görüldüğü üzere bir insanı kısası haketmeden veya fesad çıkarmadığı halde öldürmek, ona lanet etmekten çok daha büyük bir günahtır.
Ayrıca tıpkı “Zatu Envat” hadisinde zikredildiği gibi, bu ayette de Allah’ta bir kişiyi öldürmeyi tüm insanlığı öldürmeye benzetmiştir. Bu da Allah’ın kitabında küçük bir işin büyük bir işe benzetilmesine örnektir.
Zikrettiğimiz mümini lanetlemek hakkında hadise dönecek olursak bu hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Maide suresinde ki ayet ile ispatladığımız üzere mümini lanetlemeyi, aynı “Zatu Envat” hadisinde olduğu gibi “كَ” yani “Gibidir” lafzıyla kendisinden (lanetlemekten) daha büyük bir işe (öldürmeye) benzetmiştir. Öldürmek kısası gerektirirken, lanetlemek böyle birşeyi gerektirmez. Farklı hükümlerde olmasına rağmen kötülüğü bakımından küçük olan amel, daha büyük olana benzetilmiştir
Öyleyse metinlerde geçtiği üzere sahabenin işlediği haramın, İsrailoğullarının işlediği işe benzetilmesinde bir beis yoktur. Metinlerde benzetilen de sahabenin tıpkı İsrailoğullarının müşrikleri kıskanmaları gibi kıskançlık etmeleridir.
Sonuç olarak, hadisin üç tarikide zayıftır, hüccet değildir. Sahih olarak rivayet edilseydi de izah ettiğimiz üzere metninde bir müşkil yoktur. Allah en doğrusunu bilir.
Ebu Abdullah el-Huzaî

 

İbni Hibban / Sikat https://waqfeya.net/book.php?bid=3590

Muhammed b. Amr b. Mûsâ El UKAYLİ Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Mazin b. Muhammed Essersavi).   https://waqfeya.net/book.php?bid=11194

Muhammed b. Amr b. Mûsâ El UKAYLİ Kitabü’ḍ-Ḍuʿafâʾi’l-kebîr (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), I-IV, Beyrut 1404/1984. https://waqfeya.net/book.php?bid=8465

Zehebi El Mizan https://waqfeya.net/book.php?bid=3394

  •  عنوان الكتاب: ميزان الاعتدال فى نقد الرجال (ت: البجاوي)
  •  المؤلف: الذهبي؛ محمد بن أحمد بن عثمان بن قايماز الذهبي، شمس الدين، أبو عبد الله

EL Münferidat vel Vahdan İmam Müslim  https://archive.org/details/waq23116/page/n6/mode/2up

Sinan b. Ebi Sinan Hal tercümesi için bakınız : https://tarajm.com/people/18209

http://hadith.islam-db.com/narrators-hadith/3653/%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86-%D8%A8%D9%86-%D9%8A%D8%B2%D9%8A%D8%AF-%D8%A8%D9%86-%D8%A3%D9%85%D9%8A%D8%A9

http://ebumuaz.blogspot.com/2021/08/zatu-envat-kssasnn-shhatini-inkar.html

https://tevhidvehadis.blogspot.com/2017/03/zatu-envat-hadisi-sahih-midir.html

سنان بن أبي سنان الديلي

https://shamela.ws/book/5851/876

https://islamicurdubooks.com/search/search-hadith-narrators/zo-search-1-3/search.php?zoom_sort=0&zoom_query=%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86%20%D8%A7%D8%A8%D9%8A%20%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86%20%D8%A7%D9%84%D8%AF%D9%8A%D9%84%D9%8A%203653&zoom_per_page=25&zoom_and=1

https://tafsir.app/tabari/7/138

https://www.altafsir.com/Tafasir.asp?tMadhNo=1&tTafsirNo=7&tSoraNo=7&tAyahNo=139&tDisplay=yes&UserProfile=0&LanguageId=1

https://www.taraajem.com/persons/38463/%D9%8A%D8%B2%D9%8A%D8%AF-%D8%A8%D9%86-%D8%A3%D9%85%D9%8A%D8%A9

http://quran.ksu.edu.sa/tafseer/tabary/sura7-aya138.html

https://justpaste.it/88d8d8

https://books.google.com.tr/books?id=bceVDwAAQBAJ&pg=PA112&lpg=PA112&dq=%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86+%D8%A8%D9%86+%D8%A3%D8%A8%D9%8A+%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86+%D8%A7%D9%84%D8%AF%D9%8A%D9%84%D9%8A&source=bl&ots=LSiJ4FGCaL&sig=ACfU3U2J2aN3TOPOXlS9Ga7j85mlYY9v8Q&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjk-N2_7d78AhXjoosKHROhDn84KBDoAXoECCAQAw#v=onepage&q=%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86%20%D8%A8%D9%86%20%D8%A3%D8%A8%D9%8A%20%D8%B3%D9%86%D8%A7%D9%86%20%D8%A7%D9%84%D8%AF%D9%8A%D9%84%D9%8A&f=false

 

A. TOPRAK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.