Salı, 6 Cemaziyelevvel 1447

GİYİNMİŞ ÇIPLAKLAR

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Cehennemliklerden kendilerini dünyada henüz görmediğim iki grup vardır. Biri, sığırkuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluk, Diğeri, giyinmiş oldukları hâlde çıplak görünen ve öteki kadınları kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar Cennet’e giremedikleri gibi, şu kadar uzak mesafeden hissedilen kokusunu bile alamazlar.” (Müslim libas ve’l- zineh hadis nr. 3971)

Bu hadiste “giyinmiş çıplaklar” ifadesiyle kastedilenler; süslenmek amacıyla, dikkat çekici kıyafetlerle, vücut hatlarını belli edecek şekilde dar, ince veya şeffaf elbiseler giyen kadınlardır. Başlarının deve hörgücüne benzetilmesinin sebebi ise saçlarını başlarının üstünde toplayarak, çeşitli bezlerle büyük göstermeleridir. Böylece başları deve hörgücünü andırır.

Bu tip kadınlar evlerinde kocalarına karşı dağınık ve ilgisizken, dışarı çıkarken süslenir, modayı takip eder, vücut hatlarını belirginleştiren kıyafetler giyer, topuklu ayakkabılar takar, parfüm sürer, makyaj yaparlar. Kısacası Allah ve Resûlü’nün yasakladığı birçok fiili işleyen bu kadınlar, hadisin kapsamına giren “giyinmiş çıplaklardır.”

Hadiste geçen “…Cennet’e giremedikleri gibi, kokusunu bile alamazlar.” ifadesi üzerine müfessirler iki açıklama yapmıştır:

  1. Bu kadınlar, yaptıklarının haram olduğunu bile bile helal sayarlarsa kâfir olurlar ve ebedî olarak cehennemde kalırlar. Çünkü haramı helal saymak kişiyi dinden çıkarır.
  2. Kâfir olmamakla birlikte, Allah’ın yasakladığı büyük günahları işleyenler ise önce azap görecek, daha sonra imanları sebebiyle cennete alınacaklardır.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh tarafından bir rivayette:

“Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirmiştir.” (Müslim Libas 125)

Ömer radıyallahu anh ise:

“Cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda Müminlere ikazda bulunmuştur.” (Beyhakî Sünen)

            Giyinmiş Çıplakların Ortaya Çıkışı

Bugün “giyinmiş çıplaklar” diye adlandırılan bu kadın tipi, aslında “ılımlı İslam” anlayışının ürünüdür. Bu anlayış sahipleri, İslam’ın toplumsal, siyasal ve hukuki yönlerini yok sayarak dini yalnızca bireysel ahlâk ve ibadete indirgerler. Allah’ın hükümlerini kabul etmedikleri halde “Müslümanız” derler. Oysa Kur’an bu tür bir inancın şirk olduğunu bildirmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

O hâlde sen bir Hanif olarak, yüzünü dosdoğru bu dine, çevir! Allah’ın insan bünyesine nakşetmiş olduğu yaratılış hâline! Allah’ın yarattığında hiçbir değişiklik göremezsin; işte dosdoğru din budur, ne var ki, insanların çoğu bilmez. (Rum: 30/30)

Bu sebeple Allah’ın yasalarıyla çelişen her şeyden yüz çevirip tüm benliğimizle O’na yönelmeliyiz. Allah’tan başkasını yasa koyucu ve egemen kabul edenler müşriklerden olurlar. Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde İslam’ın temel rükünlerinden olan ilah, rab, tevhid, şeriat, davet, cihad ve tesettür kavramlarını görmezden gelenler sahte bir din anlayışını benimsemiş olurlar.

İslam’ın işlerine gelen kısmını kabul edip, işlerine gelmeyen kısımlarını görmezden gelen veya inkâr edenlere Allah Teâlâ şöyle bir soru sormaktadır.

Yoksa siz, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Dinin işinize gelen kısmına inanıp, işinize gelmeyen kısmını görmezden gelenleri veya inkâr edenleri Allah Teâlâ şöyle uyarmaktadır; İçinizden böyle davrananların cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir ki? Diriliş Gününde de onlar, en şiddetli azaba uğrayacaklar! Allah, yaptıklarınızdan hiç de habersiz değildir. (Bakara: 2/85)

Laik Eğitim ve Tesettürün Tahribi

Toplumların yoldan sapmasının bir nedeni de saptırıcı önderlerin izinden gitmektir. Beşerî sistemler, laik eğitim ve karma okul uygulamalarıyla nesilleri ifsad etmektedir. Müslümanlar buna karşı çeşitli mücadele yollarına girdiler. Bazı coğrafyalarda çocuklarını bu tür laik kurumlara göndermeyip kendi okullarını ve medreselerini kurmaya çalıştılar; Anadolu coğrafyasındaki Müslümanlar ise kızları bu okullara başörtülü sokulmadıkları halde kızları bu okullarda okusunlar diye diye mücadele ettiler.

Kız öğrencilerin bir kısmı başörtülerini çıkarıp okullarına devam etti; çok azı ise başörtüsünü çıkarmayıp okullarını bıraktı. Daha sonraki yıllarda başörtüsü yasağı kaldırıldı. Sonuç olarak bu coğrafyanın Müslümanları, kızlarını laik ve karma eğitim kurumlarına sokmak için mücadele ettiler kızlarını bu okullara soktular.

Bu durum ilk bakışta büyük bir zafer gibi görünse de gerçekte büyük bir ifsadın başlangıcıdır. Laik, Kemalist ve karma eğitim kurumlarına giden bu çocukların inancı ve ahlâkı zaman içinde bozuldu ve tahrif edildi. İman, edep ve hayâ timsali bacıların yerini; jöleli, boyalı, kot pantolonlu, yarım giyimli ve başları çul-çaputla bağlı “giyinmiş çıplaklar” aldı. Allah için örtünme anlayışı katledilmiş ve yerine sahte, gösterişe dayalı bir örtünme biçimi ikame edilmiştir.

Oysa Müslümanlar kendi okullarını, medreselerini oluşturmalı, çocuklarını oralarda eğitmeliydi. Ancak onlar, çocuklarını beşerî sistemlerin laik, ateist ve karma eğitim kurumlarına sokmayı bir başarı ve zafer zannettiler. Beşerî sistemlerin okullarına gönderilen bu çocukların imanlarının korunacağını sandılar; adeta bataklıkta gül yetişeceğini umdular. Oysa elmas değerindeki evlatlarını, laik ve karma eğitim kurumlarının kirli atmosferinde heba ettiler.

Sanki kızlarımız şeriat Fakültesine gidip Tevhid’i öğrenecekmiş gibi, sanki medreselerde şeriat ahkâmını okuyacaklarmış gibi mücadele ettiler. Oysa hakikat bambaşkaydı. Ne isteseler, ne yalvarsalar, ne de zorlasa da; biz çocuklarımızı bu laik, Kemalist ve karma eğitim kurumlarına göndermeyecektik. Doğru olan buydu, çünkü bu sistemlerin temeli küfre, şirk ve ifsada dayanıyordu.

Aslında başörtüsü yasağı, Müslümanların eline büyük bir fırsat sunmuştu. Mademki başörtülü kızlarımız bu laik ve Kemalist kurumlara alınmıyordu; Müslümanlar bu durumu fırsata çevirip kendi okullarını, kendi medreselerini, kendi ilim yuvalarını kurmalıydı. Kızlarını, takva ve ilim temelleri üzerine inşa edilen bu medreselerde, mescitlerde okutmalıydılar. Böylece o kurumlarda muvahhit, muttaki, ilim ehli, edep timsali tesettürlü hanımlar yetişecekti.

Fakat olmadı… Çünkü Müslümanlar, saptırıcı önderlerin ve belam vasıflı hocaların peşine takılarak batıl yollara sürüklendiler. Böylece inancı ve ahlakı bozulmuş, jöleli, boyalı, kot pantolonlu, yarım giyimli, başları çul çaputla bağlı “giyinik çıplaklar” istilasına uğradık.

Kurtuluşun Yolu

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönecek olursa, Allah öyle bir toplum getirir ki; Hem Allah onları sever, hem de onlar Allah’ı severler; inananlara karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı da onurludurlar; Allah yolunda cihad ederler. Hiç kimsenin kınamasından, korkmazlar. İşte bu, Allah’ın lütfudur, onu dilediğine bahşeder. Allah (ın lütuf ve merhameti) sınırsızdır, (O her şeyi) bilendir. (Maide: 5/54)

Allah hiçbir şeye muhtaç değildir; biz O’na muhtacız. Ne bir milletin, ne bir şahsın Müslümanlığı O’na bir fayda sağlar. Fakat izzet, kurtuluş ve ebedî saadet isteyen herkes O’na muhtaçtır. Bu yüzden Müslüman, batıl inanç ve ideolojilerden tamamen arınmalı, hayatını bütünüyle İslam’a teslim etmelidir.

Müslüman, küfre karşı tavrını açıkça ortaya koymalı, inancından taviz vermemeli ve Allah’ın hükümlerini tüm insanlığa ulaştırmak için çabalamalıdır. Dini, bidat ve hurafelerle kirletmemelidir. Tevhid sarsılmaz bir şekilde korunmalı, dinin aslı bozulmaya karşı savunulmalıdır.

Unutmayın: Kitabın bir kısmına inanıp diğer kısmını inkâr etmek, iman değil nifaktır.
Ya adam gibi Müslüman olun, ya da adam gibi olmadığınızı ilan edin!

Zira sizi kimse Müslüman olmaya zorlamıyor.

 Müsennif VELİOĞLU

 KADININ İZZETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.