Müslümanların şunu bilmesi gerekir: İster devlet yönetimi, ister cemaat yönetimi, isterse aile yönetimi olsun fark etmez; Allah’ın hükümlerine aykırı olmadığı sürece yöneticiler kural ve kaide koyabilir. İnsanların bir arada yaşadığı her yerde düzeni sağlayacak kurallara ihtiyaç vardır. İslâm’da yönetim anlayışı, şer‘î hükümlere bağlı kalmakla birlikte, değişen şartlar karşısında maslahat esasına dayalı düzenlemelere de imkân tanımaktadır.
Kaideler Şartlara Göre Değişebilir.
Allah Resûlü (s.a.v.) Dârü’l-Erkam döneminde sahabelerin güvenliğini korumak amacıyla birtakım kurallar koymuştur. Bu evin müşrikler tarafından fark edilmemesi için giriş-çıkışların gizliliği esas alınmış, sahabeler bu kurallara titizlikle uymuştur. Aksi hâlde toplanma mekânı ifşa olur ve davet ağır bir darbeye maruz kalabilirdi. (İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990, c. 1, s. 265)
Bir başka örnek, kurban etlerinin saklanmasıyla ilgilidir. Resûlullah (s.a.v.) bir yıl, toplumdaki kıtlık sebebiyle:
“Hiç kimse kestiği kurban etini üç günden fazla tutmasın.”(Müslim, Edâhî, 36) buyurmuş; ertesi yıl ise kıtlık ortadan kalkınca:
“Yiyin, için ve arta kalanı saklayın.” (Müslim, Edâhî, 37) buyurmuştur.
Buradan hareketle, şer‘î esaslara muhalif olmamak şartıyla, şartların değişmesine bağlı olarak yöneticilerin kural koyabileceği ve gerektiğinde bunları değiştirebileceği anlaşılmaktadır.
Sahabe Döneminden Örnekler
Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir döneminde savaşçılara dağıtılan fey gelirlerini kamulaştırmış, kamu maslahatı gereği bu gelirleri maliyeye devretmiştir. (Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987, c. 3, s. 260)
Bu uygulama, İslâm siyaset düşüncesinde yöneticinin toplum yararını gözeterek yeni düzenlemeler yapabileceğinin bir delili olarak kabul edilmektedir.
Liyakat, Ehliyet ve Feraset Esası
Yönetim sadece kurallar koymakla sınırlı değildir. Sağlıklı bir yönetimin tesisi için yöneticilerin ferasetli, donanımlı ve fedakâr olmaları gerekir. En önemli ilke, görevlerin ehil olanlara verilmesidir.
Resûlullah (s.a.v.): “Bir iş, ehil olmayan kimseye verildiğinde kıyameti bekle.” (Buhârî, İlim, 2) buyurarak, liyakatsizliğin toplumsal çöküşe sebep olacağını ifade etmiştir.
Bunun en güzel örneklerinden biri Musa (a.s.)’ın kardeşi Harun’u kendisine yardımcı olarak istemesidir:
“Kardeşim Harun’un konuşması benden daha düzgün, öyleyse, benim söyleyeceklerimi daha akıcı bir üslupla doğrulayan bir yardımcı olarak onu da benimle birlikte Firavuna elçi olarak gönder çünkü onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum.” (Kasas, 28/34)
Bu örnek, yöneticinin kendi eksikliğini kabul ederek daha yetkin birini ön plana çıkarabilmesinin, davaya hizmet açısından üstün bir erdem olduğunu göstermektedir.
İslâm toplumlarında kural ve kaideler iki temel kaynağa dayanır:
1–Şer‘î hükümler: Değişmez ve bağlayıcı olan ilâhî hükümler.
2-Maslahata dayalı düzenlemeler: Şartlara göre yöneticiler tarafından konulan ve gerektiğinde değiştirilebilen kurallar.
Bununla birlikte, en az kurallar kadar önemli olan husus, görevlerin ehil ve liyakatli kimselere verilmesidir. Erdemli bir yönetici, şahsî menfaatini değil; İslâm davasının maslahatını önceleyen kişidir.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi