Salı, 6 Cemaziyelevvel 1447

CİNSİYET ÜZERİNDEN KÜRESEL SAVAŞLAR

Dünyayı ele geçiren siyonist şer odakları ahlakı bozmak için, aile yuvasını dağıtmak için ve eşcinselliği yaymak için her türlü şeytanlığı yapmaktadır. Ahlaksızlığı ve eşcinselliği yaymak için yasalar yaptılar, teşvikler verdiler ve siyasi baskı yaptılar. Bu şer odakları önce batı ülkelerinde başlattıkları cinsiyet fitnesini sonra BM eliyle tüm dünyaya yaydılar. Bu tür sapkın projeleri BM, AB, ABD, NATO ve bunların yerli uzantısı kâfir ve ahlaksız kesimler destekliyor. Bu sapkın proje ile özellikle gençlerin ahlakı bozulmaya, aile mefhumu yok edilmeye ve eşcinsellik yayılmaya çalışılıyor.

 Kadına şiddeti önleme adı altında eşcinselliği yaymayı amaç edinen CEDAW sözleşmesi 1979 yılında BM genel kurulunda kabul edildi. Devlet yöneticileri BM ‘in bu sözleşmesine imza atarak bu fitne ateşini ülkemize soktular. Türkiye’de bu sözleşmeyi imzalayınca ülkemizde toplumsal cinsiyet konusunda çalışmalar başladı. Fakat Müslüman bir toplum olduğumuz için toplumsal cinsiyet konusunda BM’nin beklediği değişimler yeterince kabul görmediği için bu kez “İstanbul Sözleşmesi” devreye girdi. 2011 de imzalanan İstanbul Sözleşmesi ile toplumsal cinsiyet çalışmaları her alanda hız kazandı.

Bu sözleşmenin uygulandığı ülkelerde ailede huzursuzluk, boşanma ve kadın cinayetleri hızla yükselişe geçti. Çünkü bu sözleşme kadın hakları, eşitlik ve özgürlük maskesi altında toplumda ahlaksızlığı artırmak, kadını erkeğe karşı kışkırtmak, kadın ve aileyi yıkmak için hazırlanmış şeytani bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin yürürlükte olduğu birçok ülke bu sözleşmeyi fes etmek zorunda kaldı. Bu sözleşme Türkiye’de de toplumsal baskı nedeniyle fes edildi. Bu sözleşme sebebiyle birçok yuva yıkıldı ve binlerce kadın cinayeti işlendi.

İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırılmış olsa da bunun gibi birçok batıl ve ifsat edici yasa hala yürürlükte ve hala toplumu ifsat etmeye devam ediyor. Çünkü Allah’ın şeriat yasası dışında insanların uydurduğu her türlü kanun ve yasa ifsat eder ve zulmeder. Bu yasaları incelediğiniz zaman bu yasaların şeytanların ahlakı bozmak için kurguladığı sinsi planlar olduğunu anlarsınız. Yeryüzünü ifsat eden ve ahlaksızlığı yaymaya çalışan bu cin ve insan şeytanlar hakkında Allah-u Teâlâ şöyle buyurulmaktadır.

İnananlar arasında ahlâksızlığın, çirkin davranışların, fuhşiyatın yayılmasını isteyenlere, hem bu dünyada, hem de ahirette can yakıcı bir azap vardır! Bu sayılan çirkinliklerin topluma ne büyük zararlar verdiğini ve buna karşı neler yapılması gerektiğini tam olarak sadece Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Nur: 24/19)

Oysa cinsiyet; erkeklik ve dişilik arasında genetik, biyolojik, fizyolojik ve psikolojik farklılık gösteren özelliklerdir. Cinsiyet kişinin fıtratıdır, yaratılış yazılımıdır. Kadın ve erkek birbirinden farklı özelliklerde yaratılmıştır. Aynı cinsiyette olanlar, temel davranışları belirleyen pek çok ortak özelliği bünyelerinde taşırlar. Cinsiyet, karakter gelişiminde de belirleyici bir etkendir. Doğuştan gelen cinsiyet özellikleri, kişilerin cinsiyet rollerini de belirler. Kadını ve erkeği iki farklı cinsiyet olarak yaratan Allah ne yücedir.

 Ve öğüt alasınız diye, her şeyi iki farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu çiftler hâlinde yarattık. (Zariyat: 51/49)

Toplumun inancını ve ahlakını bozmaya çalışan siyonist şer odakları. Bu şeytani çalışmalarını; Toplumsal cinsiyet eşitliği, Kadın erkek eşitliği, Kadına pozitif ayrımcılık, Cinsel tercih hakkı, Kadın hakları gibi söylemler ile gizleyerek yapmaktalar. Bu siyonist şer odakları bu söylemler ile neyi kast ettiklerini “Sema Maraşlı” Hanım Efendi şöyle anlatıyor, özetleyerek ilginize sunuyoruz;

 ““Toplumsal Cinsiyet” Nedir?

 Toplumsal cinsiyet: “Kadın ya da erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlamları ve beklentileri ifade eder” diye tanımlıyorlar.

 Yani şunu demek istiyor siyonist zihniyet; Toplumsal cinsiyet sonradan öğrenilen ve cinsiyete toplum tarafından biçilen rol, sorumluluk ve davranış beklentilerini kapsayan bir terim olarak kabul ediyorlar.

Bu zihniyete göre cinsiyet ikiye ayrılmaktadır:

-Doğuştan getirdiğimiz biyolojik cinsiyet

-Sonradan toplumun yüklediği cinsiyet

Toplumsal cinsiyet kuramcıları, toplumun kadınlara ve erkeklere uygun gördüğü, davranışlar ve sorumlulukların toplum tarafından “toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına” dönüştürüldüğünü ve cinsiyet rollerinin kişinin doğasında var olmadığını bu kalıp yargılardan etkilendiği iddia ediliyor.

Örneğin kadınların ev işleriyle ilgilenmesi ya da çocuk bakımını üstlenmesi gibi beklentilerin kişinin cinsiyetinden kaynaklanmadığını ailenin ve toplumun yüklemesi neticesi gerçekleştiğini iddia ediyorlar. Yani toplum yüklemese kadın doğurduğu çocuğun bakımını yapmayacakmış. İnek bile doğurduğu yavruya bakıyor da kadın doğurduğu evlada toplum bakmasını beklemese bakmayacakmış. Aman ne de bilimsel teoriler bunlar! Toplumsal cinsiyet eşitliğinin saçmalıkları bunlar.”” [1] (Sema Maraşlı)

““Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” Nedir?

Toplumsal cinsiyet eşitliği: Erkeklerle kadınların kamusal ve özel yaşamın tüm alanlarına eşit ölçüde yetkinleştirilmiş şekilde eşit katılımlarıdır.

Bu alanda yapılan çalışmalara göre, eşitliğin sağlanabilmesi için cinsiyet rollerin değiştirilmesi ve eşitlenmesini gerekiyor. Kadınların erkekler kadar dışarıda iş hayatında olması, erkeklerin kadınlar kadar ev işi yapmasının gerekliliği vurgulanıyor. Bunları yaparken de kadın ve erkeklerin güya toplumun yüklediği cinsiyet rollerinden vazgeçip, cinsiyetçi toplum mühendislerinin (yani Siyonistlerin) çizdiği yeni kalıplara girmeleri gerekir. Diyorlar.

Yani şunu demek istiyor siyonist zihniyet; Erkekler erkeklikten kaynaklanan vasıflarını, kabiliyetlerini, karakterlerini bırakarak cinsiyetsizleşmeye hatta kadınlaşmaya çalışsın. Kadınlar da kadınlık vasıflarını, kabiliyetlerini, karakterlerini bırakarak cinsiyetsizleşmeye hatta erkekleşmeye çalışsın. Bunun adına “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” diyorlar. Dünyada eşitlik ve adalet ancak böyle sağlana bilirmiş diyor alçak şerefsiz, siyonist…

Toplumsal cinsiyet eşitliği savunucuları; cinsiyetten kaynaklanan yaratılış rollerine bunlar “toplumsal cinsiyettir” deyip savaş açtılar. “Toplumsal cinsiyet” kendi uydurdukları düşman, “toplumsal cinsiyet eşitliği” de kurtarıcı bir sistem olarak kabul ediliyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği gerçekleştiğinde güya şiddet bitecek toplumlara huzur gelecekmiş.

Cinsiyetçi teorisyenler, cinsiyet eşitliği adı altında kişilerin yaratılıştan getirdiği özellikleri bozarak üçüncü bir cins ortaya çıkarmaya çalışıyorlar ve cinsel yönelim serbestliğini savunarak eşcinselliği yaygınlaştırıyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak adına çocukların cinsiyet kimliklerini bozmaya yönelik masal kitaplarından tutun, milli eğitimde devam eden ve kadın istihdamı diye küçük çocuğu olan kadınlara teşvik adı altında rüşvet vererek bebeklerini anneye en çok ihtiyacı olan zamanda kreşe bırakıp iş hayatına çekmeye kadar geniş bir yelpazede çalışmalar yapılıyor.

Cinsiyet farklılığı bir ayrımcılık sebebi değildir ve cinsiyet rolleri doğal olandır. Kişiler yaratılıştan gelen cinsiyet rollerinden uzaklaştıkça kadına benzeyen erkekler ve erkeğe benzeyen kadınlar artıyor ve bu da pek çok sorunun kaynağı oluyor. Cinsiyet farklığı ayrımcılığa sebep değildir. Tam aksi kadın ve erkek arasında ayrımcılık yapan ve düşmanlık yayanlar feministler ve cinsiyetçi teorisyenlerdir.

Cinsiyetler Savaşı

 Toplumsal cinsiyet eşitliği küresel büyük bir savaş. Her savaşta asker ve düşman ve bir de savaş stratejisi vardır. Cinsiyet eşitliğinin askerleri feministler, düşmanları da erkekler ve aile kurumudur. Savaş stratejisi de “Kadına karşı şiddeti önleme” adı altında kadın haklarını savunuyormuş gibi yapıp erkeklere ve aile kurumuna saldırmak.

Dünyada her gün kadınlar da erkekler de öldürülüyor. Fakat cinsiyetçiler sanki hiç erkek öldürülmüyor, hiç kadın katil yokmuş da erkekler sırf kadın olduğu için kadınları öldürüyormuş gibi bir strateji uyguluyorlar. Kadını koruma maskesi altında her türlü cinsiyetçiliği yapıyorlar.

Cinsiyetçiler bireysel olaylar üzerinden tüm erkekleri şiddet yanlısı cani ve sapık ilan ediyorlar. Aşağılanan, erkekliğinden utandırılan erkekler, bir süre sonra erkeklikten vazgeçerlerse eşitliği sağlayacaklarını umut ediyorlarmış gibi görünüyor. Ya da böyle bir umutları yok. Küresel bir oyunda AB den gelen fon adı altında kurumlara ve feminist derneklere akıtılan paraların gözlerini kör etme durumu var. Algı oyunlarıyla da yeni cinsiyetler üretmeye talip olanların peşine düşen yığınlar var.

Dine, bilime ve akla ziyan bu saçma teori Müslüman bir ülkede maalesef ki okullarımızda ve pek çok kurumda çok kıymetli gerçek bir olgu gibi sunulmakta. Buna karşı bizlerin daha uyanık olması lazım.”” [2] (Sema Maraşlı)

 Toplumsal cinsiyet eşitliği söylemiyle yapılmaya çalışılan şey eşcinselliğin yayılmaya çalışılmasıdır. Toplumlara kabul ettirilmeye çalışılan bu sapkın anlayış ile kadın erkek algısı yok edilmeye, eşcinsellik normal bir şeymiş gibi kabullendirilmeye çalışılmakta. Bu fitneyi ancak fıtratı bozulmuş, insanlıktan çıkmış, ahlaksızlar savunabilir. Gerçekten de ne kadar fıtratı bozulmuş, insanlıktan çıkmış, ahlaksız kesim varsa bu tür ifsat faaliyetlerini desteklemektedir. Gençlerin zihinlerini bulandıran kadın ve erkek algısını yerle bir eden bu sapkın ifsat faaliyetleri insanların tepkisini çektiği zaman bu sapkın faaliyetlerini gizlemek için “Cinsiyetsiz Toplum” veya “Kadın Erkek Eşitliği” gibi sinsi isimler adıyla ifsat faaliyetlerine devam etmekteler.

Küresel siyonist şer odakları bu faaliyetleri ile nesiller Lut kavmine benzetmeye çalışıyorlar. Erkek erkeğe sapık ilişkilere giren azgın bir toplumu uyarması için görevlendirilen Lut Aleyhisselam kavmini uyararak daha önce hiçbir kimsenin yapmadığı bu ahlaksızlıktan vazgeçmeleri için mücadele etti. Yoldan sapmış olan bu kavim nikâh yoluyla helalinden kadın erkek ilişkisini bırakarak erkek erkeğe eşcinselliğe yönelmişti.

Lut Aleyhisselam’ın bu konudaki nasihatlerini, uyarılarını dinlemeyen kavmi tam aksine Lut’a kin güdüp düşmanlık yapmaya başladı. Böylece, Lut Aleyhisselam ile halkı arasında, yıllar sürecek zorlu bir mücadele başladı. Fakat bu inkârcılar, tüm uyarılara rağmen ilâhî dâvetten yüz çevirdiler, azıttıkça azıttılar!

Allah Teâlâ bunun üzerine azap gelmeden önce Lut Aleyhisselam’ı karısı hariç ailesini ve kendisine uyan Müminleri şehirden çıkararak geride kalan bu sapkın kavmin üzerine taş yağdırarak helak etmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Lut’u da, Hani kavmine şöyle seslenmişti: “Sizden önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz?” Siz kadınları bırakıyor da, cinsellik arzunuzu tatmin etmek için erkeklere yöneliyorsunuz, öyle mi? Doğrusu siz, gerçekten sınırı aşmış bir topluluksunuz!” Fakat halkının bu uyarıya cevabı: “Çıkarın şunları şehrinizden! Bunlar ne kadar da temiz insanlarmış böyle!” demekten başka bir şey olmadı. Bunun üzerine, onu ve ailesini kurtardık fakat karısı hariç, geride kalanlardan olmuştu! Ve üzerlerine, helâk edici azap taşlarını yağmur gibi yağdırdık! İşte, suçluların cezası nasılmış, görün!” (Araf: 7/80-84)

Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet etti.” ( Buhari, Libas 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22)

“Kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lanet etti.” (Ebû Dâvûd, Libas 28; bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 2/325)

“Kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etti.” (Buhari, Libâs 61)

Müsennif VELİOĞLU

 KADININ İZZETİ

 

[1] Sema Maraşlı, 04 Kasım 2019,   http://www.cocukaile.net/toplumsalcinsiyet-esitligi-nedir-1/

[2] Sema Maraşlı, 04 Kasım 2019,   http://www.cocukaile.net/toplumsalcinsiyet-esitligi-nedir-1/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.