Salı, 6 Cemaziyelevvel 1447

CÜVEYRİYE BİNTİ HÂRİS (Radıyallahu anha)

Cüveyriye Radıyallahu anha, Mustalik Oğulları’nın reisi Hâris bin Ebî Dırâr’ın kızı ve Müsâfi bin Saffan’ın hanımıydı. Kocası, İslâm’ın ve Müslümanların en azılı düşmanlarından biriydi. Hicretin altıncı yılı Şa‘bân ayında Müslümanlarla Benî Müstalik arasında gerçekleşen Müreysî Gazvesi sırasında kocası öldürülmüş, Cüveyriye Radıyallahu anha da Müslümanların eline esir düşmüştü.

Esaretinden kurtulmak için fidye ödemek isteyen Cüveyriye, Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’e müracaat etti. Rahmet Peygamberi, onun fidyesini bizzat kendisi ödeyerek hürriyetine kavuşturdu. Babası daha sonra gelip kızını geri almak istediğinde, Cüveyriye Radıyallahu anha İslâm’ı ve Medine’de kalmayı tercih etti. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem onunla nikâh kıydı.

Bu evlilikle birlikte Rasulullah, Mustalik kabilesiyle akrabalık bağı kurmuş oldu. Peygamber Efendimiz, kendi hissesine düşen esirleri serbest bırakınca, diğer Müslümanlar da onu örnek alarak ellerindeki esirleri özgürlüğüne kavuşturdular. Bu asil davranış karşısında Mustalik kabilesi derinden etkilendi; topluca İslâm’a girdiler.

Cüveyriye Radıyallahu anha’nın bu evliliği, hem kavmi için bir bereket ve hidayet vesilesi, hem de Müslümanlarla Mustalik kabilesi arasındaki düşmanlığın sona ermesine sebep olmuştur. Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in bu evliliği, İslâm’a ısındırma, gönülleri kazanma ve düşmanlıkları bertaraf etme amacına hizmet etmiştir.

Cüveyriye Radıyallahu anha yedi hadis rivayet etmiştir. Çokça namaz kılan, oruç tutan ve sürekli zikr ile meşgul olan bir hanım olarak tanınır. “Kavmi için kendisinden daha hayırlı ve bereketli bir kadın bulunmamıştır.” diye anılmıştır. Hicrî 50 veya 57 senesinde vefat etmiştir.

Rasulullah’ın Bu Evliliğinden Çıkarılacak Dersler

Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in Cüveyriye Radıyallahu anha ile evliliği, hikmet ve strateji dolu bir evliliktir. Bu sayede İslâm’a düşmanlık eden bir topluluk, İslâm’a ısınmış ve Müslüman olmuştur. Bu evlilik, ümmet için örnek alınması gereken yönleriyle dikkat çekicidir.

Bugün de Müslümanlar, Rasulullah’ın bu örnekliğinden ilham almalıdır. Elbette ki bu, yalnızca şeklen bir evlilikle değil, tevhid eksenli bir birlik ve stratejik bilinçle mümkündür. Zira İslâm düşmanlarını mağlup etmenin ve onların gönlünü hakka ısındırmanın birçok yolu vardır. Bu yollar, Rasulullah’ın örnekliğinde açıkça görülmektedir.

Müslümanların Önceliği: Vahdet ve İslamî Nizamın Tesisi

Müslümanlar öncelikle kendi iç meselelerini çözmeli, tevhid doğrultusunda birlik ve dayanışma tesis etmelidir. Cemaat olmalı, Müslüman bir toplum oluşturmalı ve İslâm ile yönetilen bir devlet inşa etmelidir. Müslümanlar bu vahdeti sağlayamadıkları sürece batıl sistemlere karşı gerçek bir mücadele veremezler. Zira dağınık bir ümmet, parçalanmış bir irade ve bölünmüş bir kalp, küfrün organize gücü karşısında mukavemet gösteremez.

Batıl düzenlere karşı direniş, ancak iman temelli bir birlik üzerine inşa edilirse kalıcı olabilir. Tevhid, Müslümanların sadece inanç esaslarını değil; aynı zamanda siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel duruşlarını da belirleyen bir ilkedir. Allah Teâlâ, “Hepiniz topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin” (Âl-i İmrân, 3/103) buyurarak, vahdetin İslâm toplumunun varlık şartı olduğunu bildirmiştir.

Bu sebeple, Müslümanların ilk hedefi mevcut fitne ve nifak unsurlarını bertaraf ederek kendi içlerinde bir diriliş hareketi başlatmak olmalıdır. İman kardeşliğine dayalı bir teşkilat düzeni kurulmadıkça, ümmetin izzeti yeniden kazanılamaz. Tevhid akidesi, sadece bireysel bir inanç beyanı değil; toplumsal, siyasal ve medenî bir inşa sürecinin merkezidir.

Bunun yanında:

Eğitimde tevhidî bilinç yeniden inşa edilmelidir. Müslüman fertler, Kur’an merkezli bir eğitimle yetiştirilmeli; çağdaş seküler bilgi düzenlerinin ürettiği zihinsel esaretlerden kurtarılmalıdır.

Ekonomide dayanışma ve adalet tesis edilmelidir. Faize, sömürüye ve kapitalist bağımlılıklara karşı İslâmî iktisat ilkeleri hayata geçirilmelidir.

Siyasette ümmet bilinci öne çıkarılmalıdır. Milliyetçilik, mezhepçilik ve hizipçilik, İslâm kardeşliğini parçalayan en tehlikeli unsurlardır.

Savunmada direniş ve hazırlık esastır. Müslüman toplumlar askerî, teknolojik ve stratejik bakımdan bağımsız bir güç olmalıdır. Allah Teâlâ, “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın” (Enfâl, 8/60) buyurarak bu sorumluluğu ümmete yüklemiştir.

Bu ilkeler ihya edilmedikçe, Müslümanlar sadece batıl düzenlerin kurbanı olmaya devam ederler. Vahdetin sağlanması, ümmetin izzetini ve Allah’ın hükmünün yeryüzünde hâkim olmasını temin edecek en temel adımdır.

Müsennif VELİOĞLU 

KADININ İZZETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.