Modern Çağın Dayatması
Geçmişte insanlar, ergenlik çağına ulaştıklarında veya daha ileri yaşlarda sorunsuz bir şekilde evlenirlerdi. Ancak son yüzyılda dünyaya musallat olan malum küresel Siyonist şer odakları, “18 yaş altı çocuktur” diyerek insan fıtratına aykırı bir hukuk anlayışı ortaya attılar. Bu anlayışı benimseyen tağutî rejimler, toplumların doğal düzenini altüst etti.
Bu noktada şu soruların cevabı aranmalıdır:
Evlilik yaşı neye göre belirlenmelidir?
“18 yaş altı çocuktur” yasaları insanlığa ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
İslâm’ın Evrensel Yaklaşımı
İslâm, belli bir kavme veya coğrafyaya gönderilmiş sınırlı bir din değil; insanlığın tamamına hitap eden evrensel bir nizamdır. Bu sebeple hükümleri, hem genel prensipleri hem de bireysel ve bölgesel farklılıkları kapsar.
Bir insanın —ister kadın ister erkek olsun— ideal evlenme yaşı, sabit bir rakama indirgenemez. Çünkü bu yaş; iklim, genetik yapı, beslenme, yaşam koşulları ve toplumsal şartlar gibi birçok etkene bağlı olarak değişir.
Örneğin sıcak bölgelerde kadınlarda ergenlik yaşı 9-10 civarında başlarken, soğuk bölgelere doğru bu yaş 13-14’e kadar yükselir. Bizim coğrafyamızda ortalama ergenlik yaşı 11-12’dir. Dolayısıyla bu yaşın altındaki bir kız, çocuk hükmündedir. Erkeklerde ise ergenlik genellikle iki yıl daha geç başlar.
Ergenliği Etkileyen Unsurlar
Ergenlik süreci, yalnızca biyolojik bir olgunlaşma değil; çevresel, psikolojik ve ekonomik şartların bir bütünüdür. Bu süreci etkileyen başlıca unsurlar şunlardır:
- a) Genetik Faktörler
Kişilerin soydan gelen genetik özellikleri, ergenliğe geçiş sürecini doğrudan etkiler. Bazı soylar, biyolojik olarak daha güçlü bir yapıya sahiptir; bu nedenle ergenliğe daha erken ve daha kuvvetli bir şekilde girerler. Buna karşılık, bazı genetik soylar daha zayıf bir biyolojik yapıya sahip olduklarından, ergenlik süreci bu kişilerde daha geç başlar ve daha zayıf seyreder.
- b) Ekonomik Şartlar ve Beslenme
Ekonomik koşullar ve buna bağlı olarak gelişen beslenme düzeni, ergenliğe geçiş sürecini önemli ölçüde etkiler. Ekonomik imkânları iyi olan kişiler, genellikle daha dengeli ve yeterli beslendikleri için ergenlik dönemine daha erken ve kuvvetli bir biçimde girerler. Buna karşılık, ekonomik şartları zayıf olan kişiler dengeli beslenme imkânından yoksun kaldıklarından, bu bireylerde ergenliğe geçiş süreci genellikle daha geç ve zayıf gerçekleşir.
- c) Yaşam Ortamı
Kişinin yaşadığı yer —köy ya da şehir oluşu— ve buna bağlı beslenme şekli, ergenliğe geçiş sürecini doğrudan etkiler. Köy ortamında yaşayan, temiz hava soluyan, doğal gıdalarla beslenen ve bedensel olarak aktif bir hayat süren gençlerde ergenlik daha erken ve güçlü bir şekilde başlar. Buna karşılık, şehirde yaşayan; kirli hava soluyan, hazır ve kimyasal içerikli gıdalarla beslenen, gününü bilgisayar başında geçiren gençlerde ise ergenliğe geçiş süreci genellikle daha geç ve zayıf olur.
- d) Aile Huzurunun Ergenliğe ve Yaşam Süresine Etkisi
Kişinin içinde büyüdüğü ailenin huzuru ve mutluluğu, ergenliğe geçiş sürecini doğrudan etkiler. Huzurlu ve sevgi dolu bir aile ortamında yetişen gençlerde ergenlik dönemi genellikle daha erken ve sağlıklı bir şekilde başlar. Buna karşılık, fiziksel şiddetin ve psikolojik baskının hâkim olduğu huzursuz aile ortamlarında yetişen gençlerde ergenliğe geçiş süreci gecikir ve sağlıksız bir şekilde seyreder.
Bu durum yalnızca bireysel gelişimle sınırlı değildir; toplumların genel sağlık düzeyinde de kendini gösterir. Nitekim günümüzde ekonomisi güçlü, yaşam standartları yüksek ülkelerde ortalama insan ömrü 70–80 yıl civarındadır. Buna mukabil, ekonomik şartları zayıf, beslenme ve yaşam koşulları kötü olan ülkelerde ortalama yaşam süresi 40–50 yıl seviyelerine kadar düşmektedir. Bu veriler, hem ekonomik hem de ruhsal refahın insan ömrü ve gelişim süreci üzerindeki belirleyici rolünü açıkça ortaya koymaktadır.
- Evlilikte Ergenlik ve Rüşt Ölçüsü
Evlilikte yalnızca biyolojik ergenlik yeterli değildir; bunun yanında rüşt, yani aklî ve fikrî olgunluk da aranır.
Rüşt, sözlükte “doğru yolu bulmak, makul davranmak” demektir. Terim olarak ise kişinin malını ve hayatını din, akıl, mantık ve iktisat ilkelerine uygun biçimde idare edebilmesi anlamına gelir.
Dolayısıyla rüşt çağı, evliliğin getirdiği sorumlulukları üstlenebilecek zihinsel ve duygusal olgunluğa erişmeyi ifade eder. Evlendirilecek kişilerin hem ergenlik çağına ulaşmış hem de evliliği idare edebilecek fikrî olgunluğa sahip olmaları gerekir.
Yetim Haklarının Korunması ve Olgunluk Denemesi
Allah Teâlâ, yetimlerin haklarının korunması konusunda titizlik göstermeyi emretmektedir. Bu sebeple, yetimlerin sorumluluğunu üstlenen amca, dayı, hala, teyze, dede veya nine gibi kişiler, yetimlerin kendi işlerini yapabilecek olgunluğa erişip erişmediğini belirlemek amacıyla ara sıra önemli sorumluluklar yüklerler. Bu uygulama, hem yetimlerin olgunlaşmasını denemek hem de onları hayata hazırlamak içindir.
Bu denemelerin ardından, yetimlerin aklî olgunluğa ulaştıkları kanaatine varılırsa, mirastan kalan mallarını veya başka sebeplerle sahip oldukları malları kendilerine teslim etmeleri emredilir. Allah, yetimlerin mal varlıklarına yaklaşırken adilane ve özenli davranmayı; kötü niyetle yaklaşılmamasını özellikle vurgular. Yetimlerin mallarını haksız biçimde yemek, israf etmek veya gasp etmek ise kesinlikle yasaklanmıştır.
Kur’an’da Ergenlik ve Rüştün Ölçüsü
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Yetimleri, evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin. Yeterli bir olgunluğa ulaştıklarına kanaat getirdiğiniz zamanda, mallarını onlara teslim edin…” (Nisa, 4/6)
“Ergenlik çağlarına ulaşıncaya kadar yetimlerin mal varlığına en güzel biçimde olmadıkça yaklaşmayın…” (En-am, 6/152)
Yetimler ergenlik çağına ulaşıncaya kadar, onların mal varlığına, ancak en güzel biçimde yaklaşabilirsiniz. Birde, verdiğiniz her sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözler mutlaka sorulacaktır! (İsra, 17/34)
Kehf Suresi’nden Bir Örnek
Allah Teâlâ, yetimlerin rüşt çağına ulaştıklarında hak ettikleri hazineleri bulmalarını murat etmiştir. Bu konu, Musa aleyhisselâm ile Hızır aleyhisselâm arasında yaşanan olayda örneklenir.
Yıkılmak üzere olan bir duvarın neden düzeltildiği anlatılırken şu ifade geçer: Duvar, o şehirde yaşayan iki yetim çocuğa aitti ve altında, vaktiyle onlar için saklanmış bir hazine gömülüydü. Rahmetli babaları iyi bir insandı. Rabb, bu çocukların ergenlik çağına ulaşıp hazinelerini güvenle çıkarabilmelerini diledi. Bu nedenle duvarın bir süre daha ayakta kalması gerekiyordu. Zira çocuklar henüz küçükken duvar yıkılsaydı, hazine ortaya çıkacak ve o zalim kasaba halkı tarafından yağmalanacaktı.
Böylece duvarın düzeltilmesi, misafirinden bir lokmayı esirgeyecek derecede alçalan kasaba halkına ceza vermek, aynı zamanda yetimlere ait hazinenin korunmasını sağlamak anlamına gelmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Duvara gelince; o şehirde yaşayan iki yetim çocuğa aitti ve altında, onlar için bir hazine gömülüydü. Babaları da çok iyi bir insandı. Bu yüzden Rabb’in, bu çocukların ergenlik çağına ulaşıp hazinelerini çıkarmalarını diledi.” (Kehf: 18/82)
Bu ayetler, evlilik gibi ciddi bir müessesenin yaş sayısı üzerinden değil, biyolojik ve zihinsel olgunluk esasına göre değerlendirildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Beşerî Sistemlerin 18 Yaş Fitnesi
Beşerî sistemlerin uydurduğu “18 yaş altı çocuktur, üstü yetişkindir” anlayışı, çağımızın en büyük fitnelerinden biridir. Ergen olmuş bir genç, biyolojik ve aklî olarak evlenmeye hazır olsa bile, 18 yaşına kadar çocuk sayılır ve evlenmesine müsaade edilmez. Buna karşılık, aynı yaştaki gençler evlenmeyip gayrimeşru ilişkiler yaşadığında devletler ve toplumlar bu ahlaksızlığa ses çıkarmıyor ve birde bu durumu normalmiş gibi karşılıyor.
Bu zihniyet, genç evlileri zindana mahkûm ederken, zina eden, kürtaj yaptıran, kaçak doğum yapan gençleri görmezden geliyor; adeta dilsiz bir şeytan gibi sessiz kalıyor. Bu fitneciler, başkasının namusuna “manita”, fuhuş ve zinaya “aşk”, zina arkadaşlığına ise “kız/erkek arkadaş” diyerek ahlaksızlığı meşrulaştırmaya çalışır.
Bu batıl yasalara dayanarak 18 yaşına kadar evliliği yasaklamak, gençlerin cinsel arzu ve ihtiyaçlarını meşru yollarla gidermelerini engeller; böylece evlilik dışı işlerin önünü açar. Beşerî sistemlerin bu ifsadı, toplumun ahlakını bozmuş ve her türlü ahlaksızlığın yayılmasına zemin hazırlamıştır.
18 yaşına kadar evlilikleri yasaklayan zihniyete şunu sormak gerekir:
- Ergen olmuş gençlerin evliliklerini “çocuk evliliği” diyerek yasaklayıp hor görürken, neden aynı yaştaki gençlerin zina ve ahlaksızlıklarını sorgulamıyorsunuz?
- Gençleri evlenmekten alıkoyup hapishanelere mahkûm ederken, neden aynı yaştaki gençlerin zina ve gayrimeşru ilişkilerini engellemiyorsunuz?
Ergen bir genç ısrarla evlenmek istiyorsa, onu evlilikten alıkoymak; dolaylı olarak zina ve fuhuşa yönlendirmek demektir. Bu, insanın ahlakına, fıtratına, izzetine ve şerefine tamamen aykırıdır.
Fıtratın Sesine Kulak Vermek
İslâm, her dönemde fıtratın sesini esas almıştır. Yaş sınırını değil, olgunluğu ve sorumluluğu esas kılmıştır. Buna karşılık modern çağın yasaları, insanı kendi doğasından koparıp yapay bir ahlak düzeni inşa etmiştir.
“18 yaş altı çocuktur” anlayışı, görünüşte koruyucu bir kalkan gibi sunulsa da gerçekte ahlaksızlığı, zinayı ve aile kurumunun çöküşünü hızlandırmıştır.
Bu sebeple, Müslümanlar olarak ölçümüz; batının uydurduğu yasalar değil, Kur’an ve fıtratın ortak hükmü olmalıdır.
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi