Salı, 6 Cemaziyelevvel 1447

EVLİLİKLERİN ZORLAŞTIRILMASI

İslâm toplumu, iffet, sadakat ve güçlü aile bağları üzerine inşa edilmiştir. Bu yapının temel taşlarından biri olan evlilik, hem bireysel huzurun hem de toplumsal düzenin ana unsurudur. Ancak modern çağda evliliklerin geciktirilmesi ve zorlaştırılması, Müslüman toplumların en ciddi problemlerinden biri hâline gelmiştir. Evliliği engelleyen ekonomik, kültürel ve ideolojik etkenler; iffet, ahlâk ve nesil emniyetini tehdit eder boyuta ulaşmıştır.

İslâm, bu konuda açık emirler ve uyarılar ortaya koymuştur. Allah Teâlâ, temiz bir toplumun inşası için evli olmayan bütün Müslümanların —bekâr, dul, hatta evlilik sorumluluğunu taşıyabilecek köle ve cariyelerin bile— evlendirilmesini emretmiş; fakirlik bahanesiyle evlilikten kaçınılmasını yasaklamıştır:

“İçinizden evli olmayanları ve olgunluğa ulaşmış köle ve cariyelerinizi evlendirin. Eğer onlar fakir iseler Allah lütuf ve bereketi sayesinde onları hiç kimseye muhtaç etmeyecektir. Allah kudret ve merhametiyle sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.” (Nur, 24/32)

Bu ayet, rızkın teminatının Allah olduğunu vurgulamakta ve fakirliği evliliğe engel sayan anlayışı reddetmektedir. Dolayısıyla evlilik, İslâm’da sadece bireysel bir karar değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.

Resûlullah (s.a.v.) da evliliği, toplumun iffetini koruyan bir yapı olduğunu vurgulayarak şöyle buyurmuştur:

“Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse kızınıza talip olursa, onu evlendirin! Aksi takdirde fitne ve fesat yayılır.” (Tirmizî, Nikâh, 3)

Yine başka bir hadisinde:

“Nikâhın hayırlısı, külfetsiz olanıdır.” (İbn Mâce, Nikâh, 19)

Bu ifadeler, evliliğin gösterişten, israftan ve dünyevî ölçülerden uzak; ibadet bilinciyle yapılması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Toplumun Evlilikleri Zorlaştırması

Evliliklerin gecikmesi yalnızca bireysel bir tercih değil; toplum mühendisliği, kültürel yozlaşma ve ideolojik yönlendirmelerin bir sonucudur. Şer odakları, medya, batıl yasalar ve toplumsal baskılarla evliliği zorlaştırmakta; buna karşılık haramı ve gayrimeşru ilişkileri kolaylaştırmaktadır.

Oysa İslâm toplumunda evlenememiş tek bir erkek veya kadın dahi kalmamalıdır. Çünkü insan, yaratılışı gereği bir eşe ve aileye muhtaçtır. Böyle bir düzende iffet korunur, nesil ıslah olur, huzur tesis edilir. Fakat evliliklerin ertelendiği ve zorlaştırıldığı toplumlarda bunun tam tersi yaşanır: ahlâksızlık yayılır, aile kurumu çöker, toplum manen çürür.

Bugün birçok ülkede evlilik yaşı, bir insanın torun sahibi olma yaşını geçmiş durumdadır. Bu ise fıtrata, sünnete ve ümmetin istikbali için tehlikedir.

 Ekonomik Bahaneler

Günümüzde evlilik, dinî bir mükellefiyet olmaktan çıkarılmış; ekonomik bir proje hâline getirilmiştir. Düğün salonları, ziynetler, gelinlikler, davetiyeler, fotoğrafçılar, arabalar ve benzeri unsurlar evliliği adeta bir tüketim yarışına dönüştürmektedir. Bu anlayış, evlilikleri geciktirmekte; gençleri de harama yönlendirmektedir.

Resûlullah (s.a.v.), “Nikâhın hayırlısı külfetsiz olanıdır” buyurarak sade, gösterişten uzak evlilikleri teşvik etmiştir. Evlilik, Allah rızasını esas alan iki müminin helal bir birlikteliğidir; toplum baskısı, borç ya da lüks bir tören projesi değil.

Talebe Olmanın Evliliğe Engel Sayılması

Toplum artık evliliğe helal–haram açısından değil, yalnızca ekonomik imkânlar yönüyle bakmaktadır. “Önce okul bitsin, iş bulunsun, düzen kurulsun” anlayışı evliliği neredeyse imkânsızlaştırmıştır.

Hasbelkader evlenmeye niyetlenen gençlerin önüne bu kez “el âlem ne der” baskısıyla şişirilmiş törenler, pahalı düğünler, ziynetler, takılar, davetiyeler ve kuaför masrafları çıkarılmaktadır. Nikâhın kolaylaştırılması gerekirken, lüks ve israf yarışı ibadetin özünü gölgelemektedir.

Evliliğin fıtrî ve helal yolu tıkandıkça, gençler geçici ve günah dolu ilişkilere yönelmekte; “sevgili edinme” normalleşmekte, zinaya giden yollar meşrulaşmaktadır.

 Laik ve Karma Eğitimle İfsad Edilen Gençlik

Günümüzde uygulanan laik ve karma eğitim sistemi, gençlerin en üretken çağlarını ifsat etmekte; ahlâkî, manevî ve ailevî bağlarını koparmaktadır. Bu sistem, insanı Allah’tan bağımsız, dünyevî hedeflere kilitli bir varlık olarak tanımlamakta; eğitimi de bu anlayış üzerine kurmaktadır. Böylece bilgi, imanla birleşmeyen kuru bir malumat yığınına dönüşmekte; ruhu doyurulmayan insan, aklını heva ve arzuların emrine vermektedir.

Uzun yıllara yayılan eğitim süreçleri, gençleri üretimden, evlilikten ve sorumluluk almaktan uzaklaştırmaktadır. “Önce okusun, sonra evlensin” anlayışı, gençlerin meşru duygularını bastırmalarına; bunun sonucunda da gayrimeşru yollarla tatmine yönelmelerine zemin hazırlamaktadır.

Bir düşünelim: 6 yaşında okula başlayan bir çocuk, 12 yıl zorunlu eğitimden geçtikten sonra 4 yıl üniversite okumakta; ardından iş ve eş arayışıyla yıllar geçmektedir. Bu süreçte yaş en az 25 geçmemiş oluyor. Bu gecikmiştik hem fıtrata hem de toplumsal gerçekliğe aykırıdır. Duygusal ve biyolojik ihtiyaçlar bastırıldıkça, şeytanî telkinler ve toplumsal yozlaşma gençleri kuşatmakta; iffet, haya ve sadakat gibi değerler yerini heva merkezli ilişkiler, geçici hazlar ve zinaya dayalı yaşam biçimlerine bırakmaktadır.

Alternatif Bir Eğitim Modelinin Zarureti

Bu ifsat düzenine karşı Müslümanların, İslâmî temellere dayalı alternatif eğitim sistemleri kurmaları zorunludur. Bu sistemin amacı; imanını koruyan, ahlâkını muhafaza eden ve çağın ilimlerinde yetkin bireyler yetiştirmektir. İslâm, ilmi imandan ayırmaz; bilakis ilmi, imanın bir tezahürü olarak görür. Dolayısıyla eğitim, hem kalbi hem zihni inşa etmelidir.

İslâm merkezli bir eğitim modelinin temel esasları şunlardır:

Ailenin Rolü: Çocuk, doğumdan itibaren annenin şefkatli terbiyesi altında yetişmelidir. Anne, ilk muallimdir; sevgi, merhamet ve iman bilinci burada şekillenir.

Akide ve Ahlâk Temeli: 6 yaşından itibaren verilen eğitim, İslâm akidesini, ibadet bilincini ve ahlâk esaslarını kazandırmalıdır.

Fen ve Dil Eğitimi: 12 yaşına kadar fen bilimlerinin temelleri ve en az bir yabancı dil öğretilmelidir.

Erken Branşlaşma: 13 yaşından itibaren öğrencinin ilgisine ve kabiliyetine göre meslekî yönlendirme yapılmalıdır.

Teorik–Pratik Bütünlük: Matematik, fizik, tıp, yazılım, havacılık, makine, motor ve mekatronik gibi alanlarda teorik bilgi, pratik uygulamayla birleştirilmelidir.

Bu modelin özünde iman–ilim–amel bütünlüğü yer almalıdır. Çünkü ilim imandan koparsa faydasız bir yüke dönüşür; amel ise ilim ve imandan beslenmezse sapmaya yol açar. Bu bütünlüğün sağlanmadığı bir eğitim düzeninde gençliğin ifsadı kaçınılmazdır. Ancak imanla yoğrulmuş, ilimle donatılmış ve amel ile olgunlaşmış bir nesil, ümmetin yeniden dirilişinin temelini oluşturabilir.

 Haram İlişkiler ve Ailenin Çöküşü

Zina ve gayrimeşru ilişkiler, bireysel bir günah olmaktan çıkmış, toplumsal bir felaket hâline gelmiştir. İffetini kaybeden gençlik, “özgürlük” adı altında günahı meşrulaştırmakta; helal dairesini terk etmektedir. Günah üzerine kurulan hiçbir evlilik kalıcı değildir. Çünkü Allah’ın rızası üzerine bina edilmeyen hiçbir birliktelik, ne huzur getirir ne de nesli ıslah eder.

Evlilik, İslâm toplumunun temelini oluşturan bir ibadettir. Onu zorlaştırmak, sadece bireyi değil, ümmetin geleceğini de ifsat eder. Kur’an’ın emri ve Resûlullah’ın sünneti açıkça göstermektedir ki; evlilik kolaylaştırılmalı, haram yollar ise zorlaştırılmalıdır.

Müslümanlar yeniden sade, helal ve Allah rızasına uygun bir evlilik anlayışına dönmeli; iffet ve ahlâkı merkeze alan bir toplumsal düzen inşa etmelidir. Bu ise iman, ilim ve amel temelli bir nesil yetiştirmekle mümkündür.

Kaybettiğimiz Gençlik

Günümüzde medya, müzik ve dizi sektörü, gençliğin rol modelini belirlemekte; ahlâksız yaşam biçimlerini cazip göstermektedir. Futbolcular, şarkıcılar, dizi oyuncuları ve sosyal medya “fenomenleri”, gençliğin kahramanları hâline gelmiştir. Bu kimseler, inançsızlıklarını “özgürlük”, ahlâksızlıklarını ise “modernlik” kisvesi altında pazarlamakta; dövme, moda, makyaj ve yaşam tarzı gibi unsurlarla batıla öykünmeyi teşvik etmektedir.

Bu dış görünüşe dayalı taklit zamanla zihinsel ve inançsal bir dönüşümü de beraberinde getirmekte; gençlik farkına varmadan imanını, iffetini ve kimliğini yitirmektedir.
Sonunda birçok genç, ne evli ne de bekâr sayılabilecek bir şekilde gününü gün eden bir hayat sürmeye başlamaktadır. Birbirine yaranma uğruna dünyanın en romantik, en anlayışlı insanı gibi davranan bu yeni yetme modern (!) çiftler, haramla süslenmiş bir ilişkiyi “aşk” zannetmektedir.

Oysa haramla, zinayla başlayan birliktelikler; çürük bir tohumun çınar olacağı hayaline kapılanların trajedisidir.

Müsennif VELİOĞLU 

KADININ İZZETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.