Salı, 6 Cemaziyelevvel 1447

EVLİLİKTE KADINLARIN ZAFİYETİ

Allah Teâlâ kadını ve erkeği, gerek bedenen gerekse ruhen farklı özelliklerde yaratmıştır. Bazı yönlerden kadınlar, bazı yönlerden ise erkekler üstün vasıflarla donatılmıştır. Böylece, her iki cinse de yaratılışlarına uygun yetki ve sorumluluklar verilerek denge sağlanmıştır.

Bu farklılık, elbette cinsel yapı ve arzulara da yansımıştır. Kadınlar ergenliğe erkeklerden en az iki yıl önce girer; fakat cinsel isteklerini erkeklerden çok daha erken kaybederler. Ayrıca kadınlar, adet görme ve lohusalık gibi sebeplerle cinsel hayatlarına belli dönemlerde ara vermek zorundadırlar. Erkeklerin ise bu konuda böyle bir mazeretleri yoktur. Bunun elbette birçok hikmeti ve sebebi vardır. Kadınların cinsel faaliyetlerine ara vermelerine neden olan bu yaratılıştan gelen zafiyetleri kısaca ele alalım.

  1. Adet (Aybaşı) Hali

Kadınlarda her ay düzenli olarak görülen bu hal, genç kızın ergenliğe girdiğini gösterir. Adet, rahimden gelen kanı ifade eder ve bu durum, cinsel ilişkiye engel olan bir kirlilik hâlidir. Aynı zamanda kadına fiziksel ve psikolojik açıdan bir sıkıntı verir.

Kadınların adet görme yaşı; fiziki gelişim, psikolojik durum ve iklim şartlarına göre değişir. Bu süre her ay üç ila yedi gün arasında devam eder. Sıcak bölgelerde ortalama 9–10 yaşlarında başlayan bu dönem, Türkiye’de genellikle 11–12 yaşlarında görülür; daha soğuk bölgelerde ise 13–14 yaşlarına kadar çıkabilir.

İnsanlar, bu konuda da ifrat ve tefrite düşmüştür. Bir kısım insanlar, adet gören kadını toplumdan tecrit ederek onunla aynı sofraya bile oturmaz, hatta yatağını ayırır hâle gelmiştir. Diğer bir kesim ise, bu hâlde eşiyle cinsel ilişkiye girmeyi normal görüp harama düşecek kadar sapmıştır.

İslâm’a göre adetli kadınla cinsel ilişki haramdır. Bunun dışındaki koca–karı ilişkileri olağan şekilde devam eder. Âdet kanı tamamen kesildikten sonra cinsel ilişki helal olur. Adetli kadın sadece bazı ibadetleri yerine getiremez; bunun dışında sosyal hayatı normal biçimde sürer.

Kadın, adetliyken abdest alabilir, tesbih çekebilir, dua ve zikirlerini yapabilir, Kur’an’da geçen duaları ezberden okuyabilir. Öğretici konumundaysa, Mushaf’a dokunmadan Kur’an öğretebilir. Günlük hayatında toplumsal görevlerine devam eder, toplumdan dışlanmaz.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında bunun örnekleri vardır. Peygamber Efendimiz, hanımları adetliyken onların içtiği bardaktan içmiş, hanımlarının omzuna yaslanarak Kur’an okumuş, onlarla aynı yatakta yatmıştır. Asla onları tecrit etmemiş, incitmemiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Sana, kadınların ay hâlini soruyorlar. De ki: “Bu, bir hastalık hâlidir. O hâlde, ay hâli sırasında kadınlarınızdan uzak durun, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman, Allah’ın emrettiği şekilde onlara yaklaşabilirsiniz. Allah, kendisine yönelip tövbe edenleri ve temizliğe düşkün olanları çok sever.” (Bakara, 2/222)

Resulullah (s.a.v.)’den şunlar nakledilmiştir:

“Cinsel ilişki dışındaki şeyler, normal zamanlardaki gibi yapılabilir.” (Müslim, Hayz” 16; Nesaî, Tahâret, 18; İbn Mâce, Taharet, 12)

 Meymune (r.a.) şöyle anlatıyor:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kadınlar hayızlı bulundukları zaman onlarla izar üstünden mübaşeret ederdi. (Müslim)

Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir abaya bürünmüş yatıyorduk. Derken âdetimi gördüm. Yavaşçacık sıvışıp hayızlı iken giydiğim elbisemi giydim. Allah Resulü bana: Âdetin mi geldi? Diye sordu. Evet, dedim. Bunun üzerine beni çağırdı. Saçaklı kadifenin altında kendileriyle birlikte yattım. (Ümmü Seleme) kendisi dedi ki: Ümmü Seleme ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten çıkmak için bir kap içinde yıkanırlardı. (Müslim)

Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor:

Ben hayızlı iken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (mübarek) başını kucağıma yaslar, sonra Kur’an okurdu. (Müslim)

Muâze (r.a.) isimli bir kadın anlatıyor:

Hz. Âişe’ye, “Âdetli kadına ne oluyor da, (tutamadığı) oruçları kaza ettiği hâlde (kılamadığı) namazları kaza etmiyor?” diye sordum. Hz. Âişe, “Sen Harûrî (Sadece Kur’an’da harfiyen bulunan hükümlerle yetinen bir Hâricî) misin?” diye cevaplayınca, “Hayır, Harûrî değilim ama soruyorum.” dedim. Bunun üzerine Hz. Âişe, “Biz (Resûlullah zamanında) âdet olurduk, orucu kaza etmemiz bize emredilir ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.” dedi. (Müslim, Hayız, 69; Buhârî, Hayız, 20)

  1. Hamilelik ve Lohusalık Hali

Hamileliğin özellikle son dönemlerinde cinsel ilişki sakıncalı olduğu gibi, doğum sonrası yani lohusalık döneminde de ilişki tamamen haramdır. Lohusalık kanı kesilmeden ilişkiye girmek dinen caiz değildir.

Enes (r.a.) anlatıyor:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nifaslı kadınlar için kırk gün (temizlenme) müddeti belirledi. Ancak, daha önce temizlendiğini görenleri hariç tuttu.” (Ebu Davut, Tirmizi, İbnu Mace ve İmam Ahmed’in Müsned)

  1. Menopoz Dönemi

Kadınlar ortalama elli yaşlarından sonra hayız ve nifas hâllerinden tamamen kesilerek çocuk doğurma kabiliyetlerini yitirirler. Bu dönem, “menopoz” olarak adlandırılır. Bu süreçte kadın cinsel arzu ve isteğini zamanla kaybeder. Böylece kadın, neredeyse ömrünün yarısını kapsayan bu doğal hâller sebebiyle kocasının arzularına zaman zaman cevap veremeyebilir.

Kadının Fıtratındaki Hikmet ve Ailede Denge

Kadın, Allah’ın rahmetinin bir tezahürüdür. O, hayatın merkezine şefkati, merhameti ve duyguyu yerleştiren bir varlıktır. Onun inceliği, aslında bir zayıflık değil; yaratılışındaki zarafet ve rikkatin bir göstergesidir. Çünkü Rabbimiz, her şeyi bir ölçü ve hikmet üzere yaratmıştır.

Erkeğin gücü kadının merhametiyle, kadının duygusallığı erkeğin dirayetiyle tamamlanır. Aile, işte bu ilahî dengenin en somut hâlidir. Kadın, erkeğin sığınağı; erkek de kadının dayanağıdır. Birinin eksikliği, diğerinin kudretini gölgeler. Bu yüzden İslâm, kadını ve erkeği birbirine rakip değil, birbirinin tamamlayıcısı olarak görmüştür.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz; çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” (Buhârî, Nikâh, 43)

Kadın, evin huzur kaynağı, neslin muhafızı ve ümmetin devamının teminatıdır. Onun vakarını, iffetini ve annelik onurunu korumak; aslında ümmetin geleceğini korumaktır. Zira bir toplumun çöküşü, kadının ifsat edilmesiyle başlar.

Bu sebeple İslâm, kadına hem vakar hem de haysiyet kazandıran ölçüler koymuştur. Kadının fıtratına uygun olmayan roller dayatıldığında, onun ruh dengesi bozulur; aile de toplum da bundan zarar görür. Kadın, ne erkekleşmekle izzet bulur ne de fıtratını terk etmekle özgür olur. Onun gerçek izzeti, Allah’ın kendisine biçtiği değeri bilmesi ve bu değerin gereğini yaşamasıdır.

Sonuç olarak, evlilikteki denge; kadının zarafetinde, erkeğin dirayetinde ve her ikisinin de takvâsındadır. Kadın, fıtratıyla iftihar etmeli; erkek, o fıtrata saygı duymalıdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini var eden ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden sakının.” (Nisâ, 4/1) 

Müsennif VELİOĞLU 

KADININ İZZETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.