İslam, fıtrat dinidir. İnsanların huzur bulması, nesillerin sağlıklı ailelerde yetişmesi için evliliği teşvik eder. Çünkü kadın da erkek de, yaratılış itibariyle arzularını, duygusal ve bedensel ihtiyaçlarını ancak helal daire içinde, evlilik yoluyla karşılayabilir.
İnançlı, ahlaklı ve dengeli nesiller, ancak sağlam bir aile ortamında yetişir. Bu sebeple kadın ve erkek, birbirine muhtaç, birbirini tamamlayan, bir bütünün iki ayrılmaz parçasıdır. Her biri diğeriyle anlam kazanır, biri olmadan diğeri eksik kalır.
Allah Teâlâ, kadınla erkeğin bu fıtrî bağını ve birbirlerine olan ihtiyacını şöyle bildirir:
İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. (Rum, 30/21)
Bu ayet hakkında Ali Küçük Hoca şöyle der:
Yine Onun ayetlerindendir ki nefislerinizden zevceler yaratmıştır. Sizin için kendilerinde huzura kavuşacağınız, sükûnete ereceğiniz, doyuma ulaşacağınız sizin nefislerinizden zevceler yaratması Allah’ın ayetlerindendir.
Evet, sizi bir tek cins olarak değil, insan olarak birbirine eşit ama farklı fiziksel yapıya, farklı ruhsal özelliklere sahip iki ayrı cins olarak yaratmıştır Allah. Birbirine eş olacak, birbirini tamamlayacak, birbiriyle çok ahenkli bir bütünlük arz edecek erkek ve kadın olarak yaratmıştır sizi. Evet, sizi böyle erkek ve kadın olarak yaratmış ki birbirinize ısınasınız, birbirinize meyledip yakınlık kurasınız, kaynaşasınız diye. Böylece Allah aranızda bir sevgi bir rahmet de ortaya koymuştur. Ne güzel değil mi? Eşler arasında sevgi ve rahmet, merhamet. Eğer Rabbimiz erkek ve kadına birbirlerine karşı büyük bir sevgi, istek ve arzu vermeseydi onlar asla birlikte bir yuva kurma gereği duymayacaklardı.
Evet, Allah hiçbir nefsi yalnız yaratmamıştır. Mutlaka birlikte yaşayacağı bir eş, bir zevc takdir etmiştir ona. Eğer şu anda insanlar Allah’ın bu yasasına karşı çıkarak bir karı koca hayatından kendilerini mahrum bırakıyorlarsa burada suçlu Allah değil kendileridir. Aslında bütün kadınlar ve erkekler birbirlerine muhtaç yaratılmıştır. Kendilerini fıtrat dışı bir hayatın mahkûmu edenler, kadınsız erkekler, erkeksiz kadınlar bu dünyada mutsuz bir hayat yaşamak zorunda kalacaklardır. İşte bunda da düşünen, tefekkür eden, kafa yoran insanlar için ibretler var, ayetler vardır (Ali KÜÇÜK Tefsiri)
Evlilik Bir İmtihandır
Allah Teâlâ erkek ve kadını birbirine meyleden, birbiriyle huzur bulan iki varlık olarak yaratmıştır. Bu sebeple her insan, arzularını nasıl gidereceği konusunda bir imtihana tâbidir:
Helal olan evlilikle mi, yoksa haram olan yollarla mı?
Arzularını meşru yoldan tatmin edenler dünyada huzura, ahirette cennete kavuşurlar. Fakat haram yollara saparak zinayı ve fuhşu tercih edenler hem dünyada rezil olur hem de ahirette azaba uğrarlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ve zinaya yaklaşmayın! Çünkü zina, sağlıklı bir toplumun temel yapıtaşı olan aile kurumunu yıkarak onu içten içe çökerten çok çirkin bir davranıştır, toplumun çözülüp dağılmasına yol açarak onu uçuruma sürükleyen pek çirkin bir yoldur!” (İsra: 17/32)
Abdullah b. Mes’ud (r.a) şöyle dedi: Bizler Nebinin beraberinde ( evlenmek için ) hiçbir şeyi olmayan gençler idik. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize:
Ey gençler topluluğu, sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan en iyi saklar ve ferci de en iyi korur. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç onun için bir kalkandır, buyurdu. (Buhari 5066 Ter: 5162; Müslim: 1401/1; Nesei: 2238; Tirmizi: 1081; Ahmed: 1/424-432)
Kadın ve Erkeğin Fıtrî İmtihanı
Erkekler, yaratılışları gereği daha çok cinsel arzuları, bir yönüyle de duygusal ihtiyaçları sebebiyle evlenirler. Allah, erkeği kadının cazibesi ve şehvet duygusu ile imtihan etmektedir. Bu yönüyle erkeğin zayıf tarafı, çoğu zaman cinsel arzularıdır.
Kadınlar ise duygusal bağ kurma ve sevilme arzusu ile evlenirler. Bunun yanında onlar da belli ölçüde cinsellik yönüyle imtihan edilirler. Allah kadını, cazibesini sergileme isteği ve mahremiyetini koruma sorumluluğu ile imtihan etmektedir. Kadının zayıf yönü, fıtratına yerleştirilen beğenilme ve dikkat çekme isteğidir.
İslam, her iki cinsi de bu imtihanın bilincine çağırır. Allah Teâlâ, erkeklere kadınları istismar etmemelerini, arzularını haram yollarla değil, toplumun ve ailenin huzurunu koruyacak şekilde helal evlilik yoluyla tatmin etmelerini emretmiştir.
Kadınlara ise ziynetlerini ve güzelliklerini yabancılara göstermemelerini, sadece kocalarına süslenip onların yanında huzur ve mutluluğu aramalarını buyurmuştur. Çünkü aile mefhumunun korunması, nesillerin karışmaması ve toplumun iffetini muhafaza edebilmesi, bu ilahî dengeye bağlıdır.
Bununla birlikte İslam, aile içi huzurun bozulması hâlinde, kadının mutsuzluğa mahkûm edilmesini de doğru görmez. Şayet bir kadın kocasıyla duygusal veya cinsel anlamda tatmin olamıyor, evliliğinde mutluluk bulamıyorsa, İslam ona meşru yollarla boşanma hakkı tanımıştır. Böylece kadının, huzur bulacağı biriyle yeniden evlenmesine izin verilmiştir.
Bu ilahî sistem, hem erkek hem kadın için fıtrata uygun bir denge kurar; arzu ve ihtiyaçları helal sınırlar içinde karşılayarak toplumsal iffet ve düzeni teminat altına alır.
Toplumun Bozulmasına Giden Yol
Arzularını evlilik gibi helal yollarla tatmin etmeyip, haram yollara yönelen kimseler, zamanla fuhuş ve zinayı bir hayat tarzı hâline getirirler. Bu kişiler, İslam’ın helal kıldığı şeyleri kötü ve gayrimeşru; haram kıldığı şeyleri ise güzel ve meşru göstermeye çalışırlar. Böylece toplumsal ifsat faaliyetlerini “kadın hakları, eşitlik, özgürlük ve çağdaşlık” gibi cazip kavramlar üzerinden yürütürler.
Bu ahlaksız kesim için artık ne zinanın korkutucu bir yönü, ne de kadın-erkek dostluğu gibi haram ilişkilerin utanılacak bir tarafı kalmıştır. Aile mefhumunu yok ederek nesillerin bozulmasına ve karışmasına zemin hazırlarlar. Bunun sonucunda ise inancı ve ahlakı bozulmuş bir nesil ortaya çıkar.
Bu inançsız ve ahlaksız nesil, Allah’ın helal kıldığı evliliğin sorumluluğundan kaçarken, Allah’ın haram kıldığı fuhşiyatı kabullenir. Çünkü onlar, özgürlük bahanesiyle hiçbir mesuliyet almak istemezler. Bir kadının meşru hakkını gözetmekten ve nikâhın getirdiği sorumlulukları üstlenmekten kaçınarak, gayrimeşru yolları tercih ederler.
Bu tür insanlar evlenseler dahi sadakatten uzak yaşarlar; eşlerini başkalarıyla aldatmayı normal görürler. Bugün bir daldan diğerine atlayan bu kimseler için “kadın hakları, eşitlik ve özgürlük” söylemleri, aslında kadınlara haram yoldan ulaşmanın bahanesidir. Bu durum, fıtrî ve ahlâkî bir bozulmadan başka bir şey değildir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Onlar ki, Allah ile birlikte başka bir tanrıya kulluk etmezler. Haklı bir gerekçeye dayanmadıkça, Allah’ın kutsal ve dokunulmaz kıldığı bir cana kıymazlar ve asla evlilik dışı ilişkilere yönelmezler. Her kim bunları yaparsa, günahını çekecektir!” (Furkan: 25/68)
Evliliğin İhmal Edilmemesi
İslam, yaşlılık veya hastalık gibi geçerli bir mazeret olmadıkça evlenmemeyi hoş görmemiştir. Evlilik, zinadan korunmanın tek meşru yoludur. Allah evlenen kullarına yardım edeceğini vaad etmiştir.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Nikâhın hayırlısı, külfetsiz olanıdır.” (Ebû Dâvud, Nikâh, 32)
“Kendi için evlenmek kolay olduğu hâlde evlenmeyen kişi benden değildir.” (Beyhakî, Şuâb, VII, 338/5095)
Sizler kocalarına sevgi besleyen ve çocuk doğuran kadınlarla evlenin. Çünkü ben (geçmiş) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm’ buyurdu” (Ebu Davud: 2050 – Nesei: 3227 – İbni Hibban: 1229-Mevarid – Hakim: 21162)
Evlilik, insanın dinini en güzel şekilde yaşaması ve haramlardan korunması için son derece önemli bir kurumdur. Bu sebeple kişi evlenirken kendisine denk, dindar ve ahlaklı bir eş seçmeye gayret etmelidir. Çünkü İslâm’da aile, yalnızca iki insanın bir araya gelmesi değil; aynı zamanda iman, edep ve takva üzerine kurulu bir hayatın temelidir.
Mü’min, evliliğini sadece dünyevî bir birliktelik olarak değil; Allah’ın rızasını kazanmak, iffetini muhafaza etmek ve salih nesiller yetiştirmek için bir vesile olarak görmelidir. Bu nedenle İslam’ı ailece yaşayan, dindar bir yuva kurmak büyük bir nimettir.
Ailenin en güzel meyvesi, gönülleri sevgiyle dolduran evlatlardır. Kişinin eşi ve çocuklarıyla huzur içinde yaşadığı bir aile yuvası, dünyada bir cennet köşesi gibidir. İslam, insanı gerçek huzur ve saadete ulaştıracak ailenin nasıl kurulacağını bizlere bildirmiş; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise bu huzurlu aile yapısının en mükemmel örneğini bizlere fiilen göstermiştir.
Evliliğin Bereketi
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Salih olanları, Saliha olanlarla evlendirin.” (Darimi, Nikâh, 10)
“Saliha kadından daha kıymetli bir dünya nimeti yoktur.” ( İbn Mace, Nikâh, 5)
“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” ( Müslim, Radâ, 64; Ayrıca bkz: Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)
“Allah kime saliha bir eş nasip etmişse, dininin yarısına yardım etmiş demektir. O halde o da dininin değer yarısını korumada Allah’tan korksun.” (Taberani, Mu’cemü’l-Evsat, 972; Beyhaki, Şu’abu’l-İman, 5072)
“Sahip olunan şeylerin en kıymetlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının imanına yardımcı olan saliha bir eştir…” ( Tirmizî, Tefsir 9/9)
Said bin Cubeyr ise İbni Abbas (r.a.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“İbni Abbas bana: Evlendin mi? ” dedi.
Ben: Hayır, evlenmedim, dedim.
İbni Abbas: Evlen, çünkü bu ümmetin en hayırlısı kadınları çok olandır, dedi” (Buhari: 5069 – Ter: 5163 – 5164)
İslam’ın bazı hükümlerini aklımızla tam kavrayamasak da Allah’ın her hükmünde hikmet vardır. Rabbimiz şöyle buyurur:
İşte evlilik de bu hikmet dolu hükümlerdendir. İnsanın fıtratına, toplumun huzuruna ve nesillerin selametine hizmet eden ilahi bir kurumdur.
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi