İslam toplumunun en güçlü yönlerinden biri, kardeşlik bilincine dayalı sosyal dayanışmadır. Bu dayanışma, sadece mal paylaşımıyla değil; duygu, sorumluluk ve merhamet paylaşımıyla da hayat bulur. Tarih boyunca Müslüman toplumlar, bireysel menfaatleri aşarak ümmetin huzurunu önceleyen bir ahlaki ölçüyle yaşamışlardır. Ne var ki modern çağın bireyci anlayışı, bu kardeşlik ruhunu zayıflatmış; evlilik gibi kutsal bir kurum bile nefis merkezli bakış açısıyla değerlendirilir hâle gelmiştir. Oysa Kur’an, müminin kardeşini kendi nefsine tercih etmesini emreder. Bu bakış açısı, evlilikte de, ailede de, toplumun her alanında da imanın kemalini gösterir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve imanı yerleştirmiş olanlar Onlar, kendilerine göç edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir burukluk duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, kendilerine tercih ederler. Her kim kendi heva ve hevesinin bencillik, kıskançlık, cimrilik gibi ihtiraslarından korunursa, işte kurtuluşa erecek olanlar onlardır.” (Haşr: 59/9)
Aşırılığa kaçan her duygu insana zarar verdiği gibi, aşırı kıskançlık da insanı içsel huzurdan mahrum bırakır. Özellikle çok eşli evlilikler konusunda kadınların kıskanması, fıtrî bir durumdur; ancak bu duygunun kine, nefrete ve düşmanlığa dönüşmesi hem nefse hem de imana zarar verir. Bu konuda erkeklerin sabırlı, anlayışlı ve adaletli olması gerekirken; hanımların da duygularını dizginleyip meseleyi akıl ve iman penceresinden değerlendirmesi gerekir.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72)
Hanım Kardeşlerimize Şu Soruyu Sormak Gerekir:
Kocanızın evlendiği mümin kadın, sizin din kardeşiniz değil midir? Eğer o sizin kardeşinizse, kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi onun için de arzu etmez misiniz? Düşünün ki siz evlisiniz, bir yuvanız, bir kocanız var. Peki, evlenememiş olan kardeşinizin de bir yuvası, bir sığınağı, bir sahibi olmasın mı? Sizin çocuklarınız var, onun da bir evladı olmasın mı? Siz huzurlu bir yuvada yaşıyorsunuz; kardeşinizin de sahip çıkılacağı bir evi, bir kocası olmasın mı?
Senin ihtiyaçların karşılanıyor; peki, evlenemeyen kardeşin ihtiyaçlarını nasıl karşılasın? Harama mı yönelsin, batı kültürünün dayattığı sapkınlığa mı teslim olsun? Elbette hiçbir mümin kardeşinin kötü yollara düşmesini istemez. Bu, gerçek imanın gereğidir.
Eğer kişi kâmil iman sahibi ise, nefsi zorlanıp kıskansa bile, kendi nefsine istediğini mümine kardeşi için de ister. İşte bu, imanla beslenen yürekli insanların vasfıdır.
Biraz da akılla düşünelim: Kadın için özel günlerde kocası bir başka hanımına yönelir, bu da onun rahatlamasını sağlar. Evdeki yük paylaşılır, iş bölümü kolaylaşır. Üstelik kocanın gözü dışarıda olmaz, harama meyletmez. Kadın da huzurlu olur, kıskançlığın yerini güven alır. Zira Allah’ın helal kıldığı dururken, harama kapı açmak ancak Allah’ın gazabını celbeder.
Bugün çok eşli evliliklerin hor görülüp yasaklanması sebebiyle toplumda yalnızlığa, çaresizliğe ve istismara terk edilmiş kadınlar oluşmuştur. Kocaları olmayan, himayesiz, ekonomik veya duygusal sıkıntı içinde kalan bu kadınlar, çoğu zaman modern hayatın tuzaklarına itilmiştir. Onların hali, toplumun vicdanını kanatan bir yaradır.
O hâlde bugün onların hakkını savunalım ki, yarın bizim veya çocuklarımızın hakkı da savunulsun.
Unutmayalım ki kardeşinin onurunu korumak, kendi onurunu korumaktır.
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi