Açıkça İnkâr Eden Kâfirler
Bir kısım insanlar vardır ki, Allah’tan gelen mesajı örtbas ederek, hakikati bile bile inkâr ederler. Çünkü kibir, ihtiras, bencillik ve inatçılık gibi saplantılar, onların kalpleri ile hakikat arasında aşılmaz bir engel hâline gelmiştir. Bu ihtirasları sebebiyle hakkı anlamalarını sağlayan kalpleri kararmış; duymalarına yarayan kulaklarına ve görmelerine yarayan gözlerine manevi perdeler inmiştir.
Onlar, Allah’ın koyduğu yasaları bilerek inkâr ettikleri için doğuştan sahip oldukları hakikati fehmetme ve keşfetme yeteneklerini zamanla yitirmiş, kalpleri mühürlenmiştir. Allah Teâlâ, böylelerini kâfir olarak nitelemiş ve onları bekleyen azabı haber vermiştir.
Kur’an’ın rehberliğinden yüz çeviren toplumlar, dünyada ahlâkî çöküntüler, ruhsal bunalımlar ve toplumsal çalkantılar gibi felâketlerle karşılaşır; nihayetinde ahirette ise ebedî azaba mahkûm edilirler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İnkâr edenlere gelince, sen onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde bulunmaktadır. İşte onlar için, büyük bir azap vardır. (Bakara: 2/6-7)
Müslüman Maskesi Takmış Münafıklar
İnsanlar her zaman muttaki bir mü’min ya da açık bir kâfir değildir. Bir kısmı, iman etmedikleri hâlde “Biz Allah’a, kitaba ve peygambere iman ediyoruz, biz Müslümanız.” diyerek insanları aldatmaya ve İslâm toplumunu içten çökertmeye çalışırlar. İşte Müslümanların asıl dikkat etmesi gereken büyük tehlike bu ikiyüzlü münafıklardır. Çünkü onlar her renge bürünebilir, her şekle girebilir; nerede, ne zaman ve nasıl ihanet edecekleri belli olmayan sinsi düşmanlardır.
Bu ikiyüzlülerin kibir, inat, nankörlük ve ahlâksızlık gibi sebeplerle beslenen manevi hastalıkları vardır. Tedavi edilmeyen bu nifak hastalığı, zamanla kökleşir ve onları “halis münafık” olarak feci bir akıbete sürükler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İnsanlar arasında öyle kimseler de var ki, inanmadıkları hâlde, “Biz Allah’a ve ahiret gününe inanıyoruz!” derler.
Allah’ı ve inananları kandırmaya çalışırlar. Oysa yalnızca kendilerini kandırırlar, fakat farkında değiller.
Kalplerinde, hastalık vardır. Allah da hastalıklarını iyice artırmıştır. Sürekli yalan söyledikleri için, onlara can yakıcı bir azap var!
Onlara “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın,” denildiği zaman “Hayır, biz ancak ıslah edici kimseleriz,” derler.
İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir fakat farkında değiller.
Yine onlara, insanların inandığı gibi siz de iman edin! Denildiği zaman, akılsızların inandığı gibi mi inanalım? Derler. İyi bilin ki, onlar gerçekten akılsızların ta kendileridir; ne var ki, bilincinde değiller.
İnananlarla karşılaştıkları zaman, “Biz de inanıyoruz!” derler. Fakat şeytanlarıyla, baş başa kalınca da, “Aslında biz sizin yanınızdayız, sadece alay ediyoruz!” derler.
Oysa asıl, Allah, onlarla alay etmekte, onları azgınlıkları içinde bocalar bir hâlde bırakmaktadır.
İşte bunlar, doğru yolu terk ederek, sapıklığı tercih eden kimselerdir. Fakat bu değiş tokuştan bir kazanç elde edemedikleri gibi, hidayete ermekten de mahrum kalmışlardır. (Bakara: 2/8-16)
Resulullah (s.a.v.) ise o ikiyüzlü münafıkları şöyle tarif etmiştir.
“Münafık, iki sürü arasında kâh birine kâh öbürüne yanaşan şaşkın koyun gibidir” (M7043 Müslim, Sıfâtü’l-münâfıkîn, 17)
“Münafıkların kendilerini ele veren alametleri vardır: Selamları lanettir, yemekleri gasp ve yağmadır, Ganimetleri hile ile kazançtır, Mescitlere aralıklı yaklaşırlar Camide kılınan namazın sonuna ancak yetişebilirler, Kibirlidirler Ne sevilirler ne de severler Gece odun gibi sessiz, gündüz gürültücüdürler” (İmam Ahmed ve Bezzar/Cem’ul Fevaid, H No: 8110)
“Kimde dört vasıf bulunursa halis münafık olur. O dört şeyden biri kendisinde bulunan kişi ise onu terk edinceye kadar münafıklıktan bir haslet bulunur. Bunlar: Kendisine bir emanet bırakıldığı zaman ihanet eder; konuştuğunda yalan konuşur, anlaştığı zaman sözünde durmayıp bozar Bir kimseyle çekiştiği zaman aşırı giderek karşısındakinden fazla kötülük yapar” (Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20)
Münafıkların Vasıfları ve Hedefleri
Sözde iman iddiası: Bu ikiyüzlüler Allah’a, kitaba ve peygambere iman ettiklerini söylerler. Onlara, “Haydi; imanınızın gereği olarak Allah’ın indirdiği Kur’an’ın hükmüne ve Peygamberin sünnetine gelin!” denildiği zaman, bu münafıkların senden büsbütün yüz çevirdiklerini görürsün. Çünkü onlar Allah’a, kitaba ve peygambere iman etmedikleri halde çeşitli sebeplerle insanları aldatmaya çalışırlar.
İnkârı gizleyerek aldatma: Bu ikiyüzlüler iman etmedikleri halde Müslümanlık taslarlar, bir kısmı ise iman etmiş, fakat daha sonra birtakım çıkar hesapları yüzünden hakikati bile bile inkâr etmişlerdir. İşte bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir, artık iç dünyalarında gerçeğin sesini duyamaz, doğruyu eğriyi idrak edemezler. Böyle fertlerden oluşan toplumlarda ölçüler yozlaşır; doğru-yanlış, güzel-çirkin, faydalı-zararlı gibi değerler altüst olur.
Kin ve düşmanlık: Bu ikiyüzlüler Müslümanlara kin beslerler. Müslümanlar onların iç yüzünü bilmedikleri için imandan kaynaklanan şefkat ve merhamet duygusuyla onları severler. Ancak onlar kalplerinde gizledikleri kâfirliğin gereği Müslümanları sevmezler. Müslümanların başına bir iyilik gelince üzülürler, bir kötülük gelince de sevinirler.
İkiyüzlülük: Bu ikiyüzlüler Müslümanlarla beraber olduklarında “Biz de Müslümanız.” Derler. Kendileri gibi ikiyüzlülerle beraber olduklarında veya onları perde arkasından yöneten liderleriyle, akıl hocalarıyla baş başa kalınca da, Aslında biz sizin yanınızdayız bakmayın Müslümanlıktan dem vurduğumuza onlarla sadece alay ediyoruz! Derler.
İçten çökertme çabası: Bu ikiyüzlüler İslâm toplumunu içten çökertmeye çalışırlar. Bir taraftan İslâm’a bağlı olduklarını söylerler diğer taraftan İslam’ı tahrif etmeye çalışırlar. Bir taraftan Müslüman olduklarını söylerler diğer taraftan Müslümanlar aleyhine yalan ve kara propaganda yaparlar. Müslümanları küçük düşürmeye, itibarsızlaştırmaya ve baskı altına almaya çalışırlar.
Hayırdan alıkoyma: Bu ikiyüzlüler her türlü hayırdan alıkoymaya çalışırlar. Müslümanların sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerini engellemeye çalışırlar. Hele ki yardım faaliyetlerini hiç istemezler. Çünkü yardımlar, kalpleri İslam’a ısındıran en önemli amellerdendir. Bu ikiyüzlüler, gönülden bağışta bulunan varlıklı müminleri gösteriş yapmakla suçlayarak kınıyorlar. Öte yandan, ancak imkânları ölçüsünde bulabildiklerini veren yoksul müminleri de, “Bu üç beş kuruşa Allah’ın ihtiyacı mı var?” diyerek alaya alıyorlar.
Cihattan alıkoyma: Bu ikiyüzlüler savaş zamanında Müslümanların cesaretini kırmaya, düşmanları desteklemeye, İslam ordusunu içten çökertmeye ve fitne tohumları ekmeye çalışırlar. Müslümanların cihada katılmalarını engellemeye çalışırlar. “İman, dürüstlük, adâlet gibi safsatalar uğrunda kendinizi perişan etmeyi bırakın zevk ve sefa içinde yaşayın!” gibi laflar ile cihattan alıkoymaya çalışırlar.
Algı operasyonları: Bu ikiyüzlüler uygun ortamı buldukları zaman Müslümanlar aleyhinde yalan, iftira atıp, kötü algı oluşturmaya çalışırlar. Bunların yalanlarına iftiralarına meydan vermemek için özellikle kadınların giyim, kuşam, söz ve davranışlarına dikkat etmeleri gerekir.
Öncü kadroyu hedef alma: Bu ikiyüzlüler İslâm toplumunun öncü şahsiyetlerini baskı, tehdit, hapis ve suikastlar ila saf dışı bırakmaya çalışırlar. Kâfirler dışardan vururken bu ikiyüzlüler onlarla işbirliği yaparlar, ajanlık faaliyeti yaparlar, yalan haber yaparlar, fitne çıkarırlar.
Haramı yayma: Bu ikiyüzlüler haramı, günahı teşvik ederler her türlü haramı, ahlaksızlığı yaymaya çalışırlar. Müslümanların arasında fitne tohumları ekmeye çalışırlar. İslam’ı tahrif etmeye, Müslümanları saptırmaya çalışırlar. Siz onları yüz ifadelerinden, konuşmalarından, hatta verdikleri selamdan tanırsınız, hissedersiniz. Onlar küfrü aşikâre olan kâfirler gibi değildir, deşifre olmamak için, çoğu zaman gizli günah işlerler, sinsi faaliyet yaparlar.
Nasihate tahammülsüzlük: Bu ikiyüzlüler nasihatten hoşlanmazlar, nasihat edildiği zaman Müslümanları aşağılar ve küçümser bir tavır ile “Ne yani, şu “akılsızların inandığı gibi mi inanalım?” Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken; doğruluk, erdemlilik, fedakârlık gibi safsatalarla ne diye keyfimizi bozalım? Hem o dar kafalı, yobaz insanlarla aynı inancı paylaşmak bizim gibi üstün kişiliklere yakışır mı?” gibi laflar ederler.
Son iman kırıntılarını da kaybetme: Bu ikiyüzlüler hak ve hakikat karşısında takındıkları bu küstahça tavırları ve Müslümanların aleyhine giriştikleri sinsi faaliyetler sebebiyle yüreklerindeki son iman kalıntıları da zamanla yok olur. Bu ikiyüzlüler kendilerini cennete götürecek olan İslam’ı tanıdıkları halde ve cennet yolunun yolcuları olan Müslümanlar ile içli dışlı oldukları halde cennete ulaştıran yolu terk ederek, cehenneme giden yolu tercih ederler. İnsanları hak yoldan saptırıp cehenneme giden yollara sevk etmeye çalışırlar.
Bu ikiyüzlüleri ilk bakışta adam gibi adam sanırsınız. Onları gördüğünde, dış görünüşleri hoşuna gider. Konuştukları zaman da kendilerini dinletirler. Sen onların sözlerine kulak verirsin. Fakat ne yüreklerinde cesaret ne de yaldızlı sözlerinde samimiyet vardır! O kadar duygusuz, o kadar ruhsuzlardır ki, tıpkı duvara dayanmış kütüklere benzer onlar. Herkesi kendileri gibi hain zannettiklerinden, herkesten ve her şeyden şüphe duyar, işittikleri her seslenişi kendi aleyhlerinde sanırlar. Ey Müslüman, onlar en azılı düşmandır; onlara karşı dikkatli ol! Allah kahretsin onları; nasıl da göz göre göre haktan, hakikatten çevriliyorlar! (Münafıkun, 63/4)
Bu ikiyüzlü münafıklar ortalık sütliman olduğu zamanlar, bizde Allah’a, kitaba ve peygambere inanıyoruz, bizde Müslümanız derler. Ancak Allah yolunda bir sıkıntı, bir fedakârlık gerektiği zamanlarda veya kâfirlerin baskı ve tehditleri söz konusu olduğu zamanlarda zalimlerin safına geçerler.
Ancak Müslümanlar maddi, manevi imkânlar elde etmeye başladıklarında. Müslümanlar iktidar veya devlet olmaya başladıklarında ise bu defa makam ve menfaat için onların safında görünmeye çalışırlar.
Kur’an İkiyüzlü Münafıkları İki Sınıfa Ayırmıştır
Birincisi; Bunlar İslam’ı inkâr eden ve Müslümanlara kin güden halis münafıklar. Bunlar “İnsanlar arasında öyle kimseler de var ki, inanmadıkları hâlde, “Biz Allah’a ve ahiret gününe inanıyoruz!” derler.” ayetinin işaret ettiği iman etmedikleri halde küfrünü gizleyen ve sinsice Müslümanlar aleyhine çalışan münafıklardır. Bunlar Müslümanlar arasında kin, nefret, tefrika, fitne tohumları ekmeye çalışırlar ve ajanlık faaliyeti yapmaya çalışırlar. Bunlar İslam’ı batıl, bidat ve hurafelerle bozmaya çalışırlar. Bunlar Müslümanları gözden düşürmeye, baskı altına almaya çalışırlar. Bunlar halis münafıklar olup kolay kolay hakka dönmezler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Buna rağmen münafıklar, sizden olduklarına dair Allah’a yemin edip dururlar. Oysa onlar sizden değiller, fakat son derece korkak kimselerdir. (Tevbe: 9/56)
İkincisi; Bunlar imanla küfür arasında bocalayan, imanla küfür arasında gidip gelen bazen imana yaklaşan bazen küfre yaklaşan “kalplerinde hastalık bulunan kimseler” ayetinin işaret ettiği tiplerdir. Bunlar cehalet, zihin karışıklığı, ruh bozukluğu ve irade zayıflığı içinde bocalayan kişilerdir. Çoğu zaman güçlünün yanında saf tutarlar ve hangi taraf el uzatıp ilgilenirse o tarafa meylederler. Bu sebeptendir ki Allah Resulü bu sınıf insanları kazanmak için onlara güzellikle muamele etmiş ve onları kazanmaya çalışmıştır. Medine’de bu hal üzere olan birçok münafık karakterli insan zaman içinde samimi Müslüman olmuştur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, Allah ve Elçisinin bize verdiği sözler aldatmacadan başka bir şey değilmiş!” diyorlardı. (Ahzâb: 33/12)
Halis münafıklar, tarihte pek çok ihanetin faili olmuştur. Peygamber döneminden örnekler verildiğinde —meselâ Uhud’daki ihanet ve Abdullah bin Übey’in tutumu— münafıkların bir cemaat içinde nasıl çalkantı yarattığı gözler önüne serilir. Tarih; münafıkların, kâfir topluluklarla işbirliği yaparak Müslümanlara zarar verme gayretleriyle doludur.
Örneğin Mekke müşrikleri, Bedir Savaşı’nda uğradıkları acı yenilginin intikamını almak amacıyla, bir yıl sonra üç bin kişilik güçlü bir orduyla Medine’ye saldırmak üzere yola çıktılar. Durumu haber alan Peygamber, arkadaşlarıyla yaptığı istişare sonucunda düşmanı Medine dışında karşılamaya karar vererek, bin kişilik ordusuyla Uhud dağı eteklerine doğru hareket etti. Fakat münafıkların reisi Abdullah bin Übey, emrindeki üç yüz askeriyle birlikte Müslümanları terk edip Medine’ye geri döndü. Bu olay ordu içinde karışıklığa sebep oldu. Hatta Müslümanlardan iki gurup; Seleme oğulları ile Harise oğulları, neredeyse münafıklarla birlikte döneceklerdi fakat sonuçta iman ve sadakat duygusu ağır bastı ve savaşmaya karar verdiler. İşte bu savaşta kıyamete kadar gelecek Müslümanların alması gereken nice ibretler vardır.
Yine Medine’de bu münafıkların Peygamberi inkâr eden Yahudileri, Hristiyanları nasıl kışkırttıkları, arka çıktıkları ve destekledikleri anlatılmaktadır. Bu münafıklar Yahudiler Medine’den sürülüp çıkarılmaya kalkılırsa Yahudileri destekleyeceklerini ve Müslümanlara karşı duracaklarını vadediyorlar. Ancak iş bu münafıkların umduğu gibi planladıkları gibi olmuyor ödlek korkak bir topluluk oldukları için Müslümanlara karşı savaşmaya cesaret dahi edemediler. Allah Münafık kadın ve erkekleri ve diğer kâfirleri rahmetinden kovarak cehenneme sokacağını vadetmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah, hem ikiyüzlü erkek ve kadınları, hem de kâfirleri, ebediyen içerisinde kalacakları cehennem ateşine atacağına söz vermiştir! Onlara bu yeter: Allah, onları lânetlemiştir! Onlara, sürekli bir azap vardır! (Tevbe: 9/68)
Siyasi İkiyüzlülük ve Küfür Siyaseti
Bu ikiyüzlüler müslüman olmayanları aldatmak için yaldızlı sözlerle ve boş vaatlerle aldatmaya çalışırlar. Müslümanları aldatmak içinde kâfirliklerini gizler Müslümanlık taslarlar. Seçim zamanlarında Allah derler, peygamber derler, cumaya giderler ve Müslümanlık taslarlar. Halkı aldatarak desteklerini alırlar ve iktidar olurlar. Koltuklarına oturunca yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışırlar. Yeryüzünde Allah’ın, kulları için koyduğu ekonomik ve sosyal düzeni yok etmeye çalışırlar. Allah’ın hükümlerini görmezden gelirler, karşı çıkarlar ve yürürlükten kaldırırlar.
Atamız derler, putumuz derler, laiklikten vazgeçmeyiz derler, demokrasi dinimizdir derler, Böylece bu ikiyüzlüler medyayı da arkalarına alarak şeytani planlar yaparlar, yalan, dolan ve hileyle halkı saptırmaya çalışırlar. Beşerî sistemlerin egemen kılınmasını hedefler; dinsizliği, putperestliği ve zalim siyaseti yaparlar.
Allah Teâlâ kim olursa olsun zulüm ve haksızlık yapanlara yardım etmeyi, onlarla beraber olmayı, onlara güvenip bel bağlamayı hatta onlara meyletmeyi yasaklamıştır. Zalimlere ilgi duymak ve sevgi beslemek, yapılan kötülüğü onaylamak anlamına gelir ki bu da zulme ortak olmaktır. Bu sebeple zalim siyaseti yapanlara destek vermemek ve onlardan uzak durmak gerekir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İnsanlardan öylesi var ki, dünya hayatıyla ilgili sözleri senin hoşuna gider. Üstelik kalbinde taşıdığına dair Allah’ı şâhit tutar. Hâlbuki o, gerçekte en azılı düşmandır. (Bakara, 2/204)
Ve dönüp gidince, hele bir de yönetimi ele geçirince, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Yeryüzünde Allah’ın, kulları için koyduğu ekonomik ve sosyal düzeni yok etmeye çalışır. Oysa Allah, bozguncuları sevmez. (Bakara, 2/205)
Ona ne zaman: “Allah’a karşı gelmekten sakın!” dense, yersiz gururu kendisini iyice günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter, ne kötü bir yataktır o! (Bakara, 2/206)
Bu ikiyüzlüler İslam’ı bırakıp batıl dinlere ve beşerî sistemlere tabi olurlar. Müslümanları bırakıp kâfirlerle dost olurlar, işbirliği yaparlar. Kâfirlerin inancını, hayat tarzını, kılık kıyafetini, kültürünü taklit ederler. Bunlar daha da ileri giderek Müslümanlara karşı sinsi planlar kurup düşmanlık yaparlar. Gerçek manada tövbe etmedikleri sürece Allah onları bağışlamayacağını haber vermiştir.
Bu ikiyüzlüler Allah’ı, Peygamberi ve müminleri alaya alırlar, yalan ve iftira ile kötü algı oluşturmaya çalışırlar. Müslümanları dışlamak ve baskı altına almak için kâfirlerle işbirliği yaparlar. Ancak hangi taraf üstün gelip zafer kazanırsa o tarafa yaranmaya da çalışırlar. İşbirliği yaptıkları kâfirler üstünlük kazanırsalar “Siz dışarıdan vururken, biz kaleyi içten fethetmedik mi?” Derler. Düşmanlık ettikleri Müslümanlar üstün gelip zafer kazanırsa bu defada “Her ne kadar kâfirlerin yanında yer aldıysak da, aslında gönlümüz sizden yanaydı dolayısıyla, elde edeceğiniz her şeyde bizim de payımız vardır!” Derler…
Bu ikiyüzlülerin inanç dünyaları karmakarışıktır; menfaat, kibir ve inatçılık, onları inkâra sürüklerken aslında iç dünyaları, Kur’an’ın apaçık mucize olduğunu haykırır durur! İman mı etsinler, inkâr mı? Bu yüzden, Müslümanlarla kâfirler arasında tercih yapmakta zorlanırlar Ne Müslümanlara yar olurlar ne de kâfirlere! Allah, yaptıkları kötülükler yüzünden onları saptırmıştır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İmana erdikten sonra yeniden inkâra saplanan, sonra yine iman edip tekrar inkâr eden ve inkârcılıkta iyice azıtanlara gelince; Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir.
Bu ikiyüzlülere müjdele: Onlar için, can yakıcı bir azap var!
Müminleri bırakıp kâfirleri kendilerine dost ediniyorlar. Onların yanında izzet kazanacaklarını mı umuyorlar? İzzet ve şeref, tamamen Allah’a aittir.
Kitapta, size göndermişti: Allah’ın ayetlerinin inkâr edilip alaya alındığını duyarsanız, onlar başka bir konuya geçinceye kadar, Onlarla birlikte oturmamalısınız. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz! Allah, bütün ikiyüzlüleri ve kâfirleri, cehennemde bir araya toplayacaktır.
Sizi dikkatle izlerler; eğer size Allah’tan bir zafer nasip olsa, “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Fakat inkâr edenler kazanacak olsalar, “Sizi Müslümanlara karşı savunup üstün gelmenizi sağlamadık mı? Derler. Allah, Diriliş Günü aranızda hükmünü verecektir.
Allah, inkâr edenlerin inananlara karşı üstünlük kazanmalarına asla fırsat vermeyecektir!
Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Oysa gerçekte Allah onları yıkar, Onlar namaza kalkarken, sırf insanlara gösteriş yapmak amacıyla, üşene üşene kalkarlar ve Allah’ı çok az anarlar.
Bu ikisi arasında bocalayıp dururlar; Ne onlara, ne de bunlara! Allah kimi saptırmışsa, ona asla bir çıkış yolu bulamazsın! (Nisa: 3/137-143)
Ey Müslüman, bu ikiyüzlüleri iyi tanı! Medine’de Abdullah bin Ubey ve adamlarının Peygamber’e ve mü’minlere beslediği kin, bugün bazılarının “Kahrolsun şeriat!” nidalarıyla tekrarlanıyor. Bilmeliler ki her türlü izzet, şeref ve üstünlük yalnızca Allah’a, O’nun Rasûlü’ne ve inananlara aittir.
Mal, mülk, makam ve evlat seni aldatmasın! Bunların cazibesi seni Allah’ı zikretmekten ve O’nun yolunda mücadele etmekten alıkoymasın ki, hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayanlardan olmayasın. Her an ölümle yüzleşecekmiş gibi hazırlıklı ol; kâfirlere ve münafıklara asla tâbi olma. Onlara karşı uyanık, basiretli ve dikkatli davran.
İçi boş, yaldızlı sözlere ve şeytani hallere aldanma; çünkü onlar bugün “ak” dediklerine yarın “kara” derler. Onlar, hevâ ve heveslerinin esiri olmuş kimselerdir.
Öyleyse uyanık ol, dikkat et; çünkü onlar en azılı düşmandır.
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi