Cumartesi, 1 Cemaziyelahir 1447
Balıkesir'deki 300 yıllık mezar taşlarında geçmişin izini arıyorlar

Peygamber de Ölmüştür

 

Peygamberler, ilahi mesajı insanlara ulaştırmakla görevlendirilmiş seçkin ve müstesna şahsiyetlerdir. Ancak bu özel görevlerine rağmen onlar da nihayetinde birer insandır. Diğer insanlar gibi doğarlar, büyürler, yer içerler, hastalanırlar, evlenip çocuk sahibi olurlar, acı çekerler, gözyaşı dökerler ve nihayetinde ölürler. Beşer olmaları, onları insanlık tecrübesinden ayrı tutmaz; bilakis onları insanlara örnek kılar.

Kâfirler, peygamberlerin davetine kulak tıkamak için akıl dışı bahaneler öne sürmüş, Peygamberlerden olağanüstü şeyler talep etmişlerdir. Altından saraylar, gökyüzüne yükselmek ya da kendilerine hitaben yazılmış özel kitaplar istemişlerdir. Ne var ki, bu tür mucizeler karşılarına çıktığında dahi yine iman etmemiş, yeni bahaneler üretmişlerdir. Onların sorunu hakikati görmek değil, hakikati reddetme iradesidir.

Peygamberlerin insan olduklarının en açık delillerinden biri, bazı peygamberler kavimleri tarafından öldürülmüş olmalarıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiği üzere birçok peygamber, ne yazık ki kendi toplumu tarafından katledilmiştir. Bu utanç verici fiili en çok işleyenler ise İsrailoğulları olmuştur. Oysa peygamberler, insanları doğru yola iletmek için gönderilen elçilerdir. Meryem oğlu İsa (a.s.), bu hain teşebbüsten Allah tarafından kurtarılarak semaya yükseltilen peygamberlerden biridir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

İçindekiler

“Gerçekten Biz, Mûsâ’ya kitabı verdik ve ondan sonra da, birbiri ardınca Peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık mucizeler verdik ve onu, kutsal ruh ile destekledik. Ama ne zaman bir Peygamber, size hoşunuza gitmeyecek bir emir getirdiyse, her defasında büyüklük taslayıp kafa tutmadınız mı? Sonra da kimilerini yalanlayıp, kimilerini öldürmediniz mi?” (Bakara, 2/87)

Muhammed (s.a.v.), ne ölümsüz bir varlık ne de melek idi. O da diğer peygamberler gibi bir insandı ve elbette ölecekti. Nitekim vefat etti. Fakat onun ölümüyle dini terk edip eski hayatına dönmek, küfre, şirke ve isyana sapmak, sadece kişiyi hüsrana sürükler.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Nitekim ondan önce de nice elçiler gelip geçmişti. Şimdi o ölür veya öldürülürse, gerisin geriye dönecek misiniz? Her kim dönecek olursa, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olamaz. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.” (Âl-i İmrân, 3/144)

Bu ayet açıkça gösterir ki, peygamberler de dâhil olmak üzere tüm mahlûkat ölümlüdür. Hakikî kurtuluş, cenneti kazanabilenler içindir. Peygamberlerin çağrıları, zamanın egemen güçleri için bir tehdit oluşturmuş, onların kurdukları sömürü düzenlerinin yıkılmasına yol açacak bir davet olarak algılanmıştır. Bu yüzden, peygamberlerin “sıradan bir insan” oluşunu bahane ederek şöyle dediler: “Eğer Allah gerçekten elçi göndermek isteseydi, melek gibi olağanüstü biri olmaz mıydı?”

Bir diğer grup ise: “Bu din gerçekten güzel olsaydı, önce bizim gibi seçkin, zengin, akıllı insanlar inanırdı” diyerek kibirli bir mantıkla gerçeği reddettiler. Onlar için doğruluğun ölçüsü, sahip oldukları servet ve iktidardı. Peygamberleri, halkı kandırmak isteyen siyasi aktörler gibi göstererek kara propaganda yürüttüler.

Kur’an, Nuh (a.s.)’ın kavminin de benzer şekilde davrandığını şöyle aktarır:

“Bunun üzerine, kavminin önde gelen inkârcıları, “Ey Nuh!” Dediler, “Görüyoruz ki, sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Üstelik dar görüşlü ayak takımından başka hiç kimsenin sana uymadığını görüyoruz. Sizin bize karşı üstün bir tarafınızı da göremiyoruz. Tam tersine, bize öyle geliyor ki; sizler yalancısınız!” (Hûd, 11/27)

Mekke müşrikleri de Hazreti Peygamber’den olağanüstü şeyler bekliyorlardı. Oysa çok iyi biliyorlardı ki o da kendileri gibi bir insandı. Peygamber, hiçbir zaman ilahlık ya da olağanüstü güç iddiasında bulunmadı. Tam aksine, şöyle diyordu: “Ben sadece bir elçiyim. Sonsuz ilim ve hikmet sahibi Rabbimin mesajlarını size iletmekle görevliyim.”

Kur’an da bu hakikati şöyle dile getirir:

“Yahut altından yapılmış bir sarayın olmadıkça veya göğe yükselmediğin sürece bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe, göğe çıktın diye inanmayız. De ki; mükemmel niteliklere sahip olan Rabbimdir. Ben nihâyet, Peygamber olarak gönderilmiş bir insandan başka neyim ki?” (İsra, 17/93)

“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım; bana, ilâhınızın ancak, bir tek İlâh olduğu bildirilmiştir. O hâlde, her kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, dürüst ve erdemlice davranışlar ortaya koysun ve Rabbine kulluk ve ibadetinde hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” (Kehf: 18/110)

Zevk, makam, para ve şöhret hırsıyla yanıp tutuşan, kibir ve hasetle körleşmiş gönüller, hakikati asla kabul etmezler. Bu sebeple Kur’an’ın insanları derinden etkileyen sözlerini büyü diye nitelendirip, onu getiren Peygamber’in de “bizim gibi sıradan biri” olduğunu söyleyerek inkârlarını sürdürürler.

Allah-u Teâlâ diğer insanlar gibi Peygamber’in de öleceğini vurgulayarak şöyle hitap ediyor:

“Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik, o hâlde, sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?” (Enbiya, 21/34)

 

Mekkeliler de benzer ifadeleri kullanarak Peygamber (s.a.v.) ‘in kendileri gibi beşer olduğunu, söylüyorlardı. Peygamber’in beşer bir insan olamayacağını iddia ederek kendileri gibi sıradan doğan, ölen, yiyip içen ve ihtiyaçlarını sağlamak için çalışan sıradan bir insan, nasıl olurda Peygamber olur diyerek, itiraz ediyorlardı.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Bu nasıl Peygamber ki!” diyorlar; “yiyip içiyor, sokaklarda, çarşılarda gezip dolaşıyor! Ona bir melek gönderilmeli ve onunla birlikte uyarmalı değil miydi?” (Furkan, 25/7)

Oysa ölüm, her kul için kaçınılmazdır. Süleyman (a.s.) gibi büyük bir peygamber bile, hiç beklenmedik bir anda vefat etmiştir. Cinler, onun ölümünü bastonunu kemiren bir ağaç kurdu sayesinde fark etmiştir. Böylece onların da gaybı bilmedikleri anlaşılmıştır.

“Nihâyet Süleyman’ı vefat ettirdiğimizde, cinler onun öldüğünü ancak bastonunu kemiren bir ağaç kurdu sayesinde fark edebildiler. Yere yıkılınca anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı bu alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.” (Sebe, 34/14)

Ölüm, peygamberler için de geçerlidir. Her beşer gibi onlar da doğmuş, yaşamış ve vefat etmişlerdir. Bu yüzden, ölmüş peygamberlerin zuhur ettiğini, yaşayanlara yardım ettiğini iddia etmek hem akla hem vahye terstir. Böyle söylemler, insanları şeytanın ağına düşürür.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra da Hesap Gününde, hepiniz Rabbinizin huzurunda yargılanacaksınız.” (Zümer: 39/30-31)

Peygamber onlara: “İlâhî tehditleri gerçekleştirecek güce ve yetkiye sahip değilim!” diyerek kendisinin de bir beşer olduğunu söylüyor. Ancak şu var ki; Peygamber kendisine vahyedilen kutsal kitap aracılığıyla, eşi ortağı olmayan, sonsuz ilim, kudret, adâlet ve merhamet sahibi “bir tek ilâhın Allah olduğunu” biliyor tüm batıl inanç ve ideolojileri terk etmelerini önererek; insanları Allah’a davet ediyor. Bugüne kadar işledikleri günahlardan ötürü: “Allahtan af dileyin Allah’a şirk koşmayın” Diyordu.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“De ki: “Ben, sadece sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olan Allah olduğu bildiriliyor. Öyleyse, dosdoğru O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin! Allah’a ortak koşanların vay hâline!” (Fussilet, 41/6)

Resûlullah (s.a.v.), birçok hadisinde kendisi hakkında aşırıya gitmeyi yasaklamıştır:

            “Ey insanlar! Allah’a karşı olan sorumluluğunuzun bilincinde olun ki şeytan sizi aldatmasın. Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve Resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki, beni Allah’ın bana verdiği makamın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum.” (Ahmed b. Hanbel 3/153, 241, 4/25, 40. Benzer bir hadis için bkz. Ebû Davud Edeb 9)

“Hristiyanların, Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette methettikleri gibi, sakin sizler de beni methederken aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki, ben sadece bir kulum. Onun için bana (sadece) Allah’ın kulu ve Resulü deyiniz.” (Buhari Enbiya 48; Müsned 1/23; 4/25)

 

Peygamberler diğer insanlar gibi beşerdir. Onların diğer insanlardan farkı kendilerine vahiy ediliyor olmasıdır. Hakikat böyleyken İslam’a mensup kimi çevreler Peygamber hakkında ifrat ve tefrite düşmekte, batıl yollara sapmaktalar. Diğer insanlar nasıl ölüyorsa Peygamberler de ölmüştür. Muhammed (s.a.v.) peygamberlik görevini yapmış ve Ebu Bekir’in: “Muhammed ölmüştür.” dediği gibi Peygamber’imiz de ölmüştür.

 

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir