Cumartesi, 1 Cemaziyelahir 1447

Peygambere İhanet Edenler  

İfsat Hareketinin Aşamaları

İslam’a doğrudan cephe alamayan münafık ve ifsat hareketleri, ilk aşamada ümmetin seçkin âlimlerini hedef almış; ardından sahabeyi, nihayet Peygamber’in sünnetini itibarsızlaştırmaya yönelmişlerdir. Bu adımları izleyen süreçte sünnetin devre dışı bırakılmasıyla Kur’an’ı kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda tahrif etmeye dahi cüret etmişlerdir. Bu ifsat ediciler dinde Peygamber’e vermedikleri yetki ve söz hakkını pervasızca kullanırlar. Bu ifsat ediciler ilkesizdirler. Gelen haber sahih de olsa, uydurmada olsa işlerine geliyorsa delil getirmekten çekinmezler. Gelen haber işlerine gelmiyorsa her türlü dalkavukluk, tahrifat, kelime cambazlığı yapmaktan çekinmezler.

“Bize Kur’an Yeter” Söylemi ve Sünnet İnkârı

Sünneti devre dışı bırakmaya çalışan bu fırka “Bize Kur’an Yeter” diyerek aslında peygamberi susturmaya çalışırlar. Onlar sünneti inkâr etmekle aslında Kur’an’ı da inkâr ettiklerinin farkında değiller çünkü sünnete ittibayı Kur’an emrediyor. Onlar Kur’an’a gerçekten inanmış olsalardı sünnete ittiba ederlerdi!

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“De ki, ‘Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eğer yüz çevirirlerse, Elbette Allah kâfirleri sevmez.” (A’li İmran, 3/32)

“Allah’a ve Resulü’ne karşı gelen, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 33/36)

Kur’an; Allah’ı ve Peygamber’i ayırarak iman ettiklerini iddia edenleri kâfir olarak nitelendirmiştir. Yani “Bize Kur’an yeter.” diyerek, Peygamber’in sahih sünnetini inkâr edenlerin kâfir olduğunu bize Kur’an haber vermektedir:

“Gerçek şu ki; Allah’ı ve Peygamberlerini tümüyle inkâr edenler, Allah ile Peygamberleri arasında ayrım yapanlar ve bir kısmına inanır, bir kısmını inkâr ederiz!” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutturmak isteyenler var ya; işte onlar, gerçek kâfirlerin ta kendileridir! Ve kâfirler için, alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır!” (Nisa, 4/150-151)

Yüce Allah, Peygamber’ine kitabı yani Kur’an’ı indirdi, birde hikmeti yani sünneti indirdi. İslam’ın bu iki kaynağı da vahiy kaynaklıdır. Kur’an, Allah’tan inen vahiy olduğu gibi sünnet de Allah’tan inen bir vahiydir.

Kur’an; Hem mana olarak, hem de lafız olarak Allah’ın kelamıdır. Buna vahy-i metluv (okunan vahiy) denir.

Sünnet; Manası Allah tarafından Peygamber’e vahiy edilen, lafzı ise Peygamber’e aittir. Yani sünnet; Kur’an dışında Peygamber’e indirilen bir başka vahiydir. Fakat lafzı peygambere aittir. Bu sebeple de ona vahy-i gayr-i metluv denir.

Dolayısıyla İslam; Kur’an ve sünnetten ibarettir ve insanlar bu iki şeyden sorumludur. Resulullah’ın (s.a.v.) şeriatla alakalı bütün konuşmaları vahiy kaynaklıdır. Peygambere gelen vahiy ise Kur’an ve sünnetten ibarettir.

Kur’an ve Sünnetin Ayrılmazlığı

Yüce Allah, Peygamber’e hem “Kitap” (Kur’an) hem de “Hikmet” (sünnet) indirmiştir. Bu iki kaynak, İslam’ın asli referanslarıdır.

“O kendi hevâsından konuşmaz. Onun konuştuğu ancak kendisine vahiy edilenden ibarettir.” (Necm, 53/3-4)

Bu ayet, Resûlullah’ın (s.a.v.) dinî içerikli sözlerinin ve uygulamalarının da ilahî vahye dayandığını ortaya koymaktadır. Ayrıca şu ayetlerde de kitap ve hikmet birlikte zikredilerek her ikisinin de okunan, öğretilen ve uyulması gereken temel kaynaklar olduğu belirtilmiştir:

“Size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitabı ve Hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151)

“Allah sana Kitabı ve Hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti.” (Nisâ, 4/113)

“Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” (Ahzâb, 33/34)

“Kitap ve Hikmet” Hadislerde de Teyit Edilmektedir.

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Dikkat edin! Bana Kur’an ile birlikte onun bir benzeri daha verilmiştir. Çok geçmeden karnı tok, rahat koltuğunda oturmuş bir adam şöyle diyecek: ‘Size sadece Kur’an yeter. Orada neyi helal bulursanız helal, neyi haram bulursanız haram kabul edin.” (Ebu Davud, Sünnet 6; Tirmizî, İlim 10)

“Size öyle iki şey bıraktım ki, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim Sünnetim.” (Muvatta, Kader 3; Hâkim, el-Müstedrek, I/171)

İmam Şafiî (rh.a.) de şöyle demiştir:

“İlim ehlinin çoğundan işittim: Hikmet sünnettir.” (Er-Risâle, s. 78)

Bu rivayet ve açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, sünnet Allah’ın Resûlü’ne vahyettiği şeriatın bir parçasıdır ve bağlayıcılığı Kur’an tarafından teyit edilmiştir.

“Hikmet” Kavramının Kur’an’daki Kapsamı

Kur’an’da hikmet kelimesinden kastedilen ise sadece Peygamber’in sünneti değildir. Kur’an’da “Hikmet” kelimesi birçok manada kullanılmıştır. Bu sebepten Kur’an’da geçen “Hikmet” kelimesi için bir tek tanım yapılması doğru olmaz.

Kur’an’da geçen “Hikmet” kelimesi şu anlamlarda kullanılmıştır.

 

Hikmet; Kur’an’ı ve Sünneti bilip dinde derin kavrayış sahibi olmaktır.

Hikmet; Kur’an’da geçen hükümlerdir, onları özümseyip hayata geçirmektir.

Hikmet; Şeriat ile hükmedip ve hükümlerinin beyan edilmesidir.

Hikmet; Sözde ve fiilde mükemmel olmak ve yaptığı işi eksiksiz bir şekilde yapmaktır.

Hikmet; Faydalı ilim, Salih amel, güzel ahlak, anlayışlı ve akıllı olmaktır.

Hikmet; Dinde bilgi sahibi olmak, fıkıh bilmek, hükümlerin gaye ve maksadını anlamaktır.

Hikmet; Hak ve batılı birbirinden ayırma ferasetidir, takva elbisesi ve Allahtan korkmaktır.

Hikmet; Kötülüklerin yasaklanması, iyiliklerin ve güzelliklerin teşvik edilmesidir.

Hikmet; Müslümana verilen faydalı ilim, sâlih amel ve güzel ahlaktır

Hikmet; İnsanlara örnek olabilmek ve güzel şekilde Hakk’a davet etmektir.

Hikmet; İnsanları kemale erdirecek ilim ve şer’i hükümlerdir.

Hikmet; Peygamberlik nişanesi olan nübüvvettir, şeriatla hükmeden devlettir ve iktidardır.

Hikmet; Peygamber’in sünnetidir, hadislerdir ve Peygamber’e verilen her türlü hayırdır.

Hikmet; Yüce Allah’ın kelamıdır, ayetlerdir yani Hikmetli Kur’an’dır.

Bunların tamamı Kur’an’da geçen hikmet kelimesinin kapsamı alanına girmektedir. Ancak bir ayet-i kerimede hikmetin hangi türünün kast edildiğini bilmek için usul bilmeli, ilim öğrenmeli ve en önemlisi kişinin hikmetten nasibini almış olması gerekir.

Sünnete Yönelik Saldırılar: Tahrifat ve Kara Propaganda:

Sünnete karşı yürütülen savaş sadece onu görmezden gelmekle sınırlı değildir. Bu fırkalar, Kur’an’daki açık hükümleri tahrif etmekte, Allah’ın söylemediği şeyleri ona isnat ederek iftira etmektedirler. Bu kişiler, Kur’an’da yer almayan yorumları, “Allah katındandır” diyerek sunmakta ve böylece Allah’a karşı yalan uydurmaktadırlar.

“Kitaptan olmayanı kitaptan sanmanız için dillerini eğip bükerler. Ve ‘Bu Allah katındandır’ derler. Hâlbuki o Allah katından değildir. Böylece bile bile Allah’a iftira ederler.” (Âl-i İmrân, 3/78)

İslam’ın sahih yapısını bozarak ona paralel bir inanç sistemi kurma gayretinde olan münafık ve ifsat ehli gruplar, sünneti devre dışı bırakarak Kur’an’ın hükümlerini de işlevsizleştirmeyi hedeflemektedir. Bu tahrifat sürecine kasıtlı ve sistematik bir şekilde öncülük edenler bulunduğu gibi, cehalet ve düşüncesizlik sebebiyle bu bozgunculuğa farkında olmadan katkı sunan kimseler de mevcuttur.

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir