Cumartesi, 1 Cemaziyelahir 1447

Peygamberi Rüyada Görmek

Peygamber (s.a.v.) rüyayı üç kısma ayırmıştır: “1. Allah’tan bir müjde şeklinde gelen sadık rüyalar, 2. Şeytandan gelen üzücü ve korkutucu rüyalar, 3. Kişinin kendisinden kaynaklanan rüyalar.”

1 – Sadık Rüyalar

Bunlar, Allah’tan bir müjde, bir işaret veya uyarı mahiyetinde olan rüyalardır. Bu tür rüyalar hakkında Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 “Peygamberlik sona erdi, geriye sadece müjdeleyici (rüyalar) kaldı.” (Buhari Tabir 26; Müslim, Rüya 6)

“Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır.” (İbn Mâce Rüya 1 (2/1283); Müsned 6/381)

2        – Şeytandan Gelen Rüyalar

Bu rüyalar, cin şeytanların insanı tedirgin etmek, vesvese vermek ve batıl şeylerle oyalamak için rüyalara girmesiyle oluşur. Kâbuslar, karabasanlar ve bâtılı telkin eden rüyalar bu gruba girer. Bu tür rüyalar hakkında Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Biriniz hoşlanmadığı bir rüya gördüğünde onu kimseye anlatmasın ve kalkıp namaz kılsın.” (Müslim Rüya 6(4/1773); Ebu Davud Edeb 94(4/304); Tirmizi Rü’ya 1(4/532); İbn Mace Rü’ya 3(2/1285)

“İyi rüya Allah’tandır. Bu sebeple biriniz sevdiği bir rüya gördüğünde Allah’a hamd etsin ve onu sadece sevdiği kimselere anlatsın. Hoşlanmadığı bir rüya gördüğünde ise soluna üç defa tükürsün, şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın. Artık o rüya ona zarar veremez.” (Buhari Ta’bir 46(8/83); Müslim Rüya 4(4/1772); Ebu Davud, Edeb, 94(4/305); Tirmizi, Rü’ya, 5(4/535-536))

Resulullah (s.a.v.), kötü rüyaları “şeytanın uykuda insanla oynaması” (Müslim Rüya 14-16) şeklinde nitelendirmiş, bunların anlatılmasını yasaklamış ve yorumlanmasını da uygun görmemiştir.

3 – Kişinin Kendinden Kaynaklanan Rüyalar

İnsanın gündüz meşgul olduğu, hayalini kurduğu ve önem verdiği konuların gece rüyalarına yansımasıdır.

Kısaca rüya bazen Allah’ın kullarına verdiği bir müjde veya uyarı, bazen meleklerin ilhamı, bazen şeytanın vesvesesi, bazen de insanın kendi hayallerinin yansımasıdır.
Rüyaların en güzeli ise Allah Resulü’nün (s.a.v.) asli suretiyle görüldüğü rüyalardır. Nitekim hadislerde, Peygamber Efendimiz’in asli suretine şeytanın giremeyeceği ve rüyada onu asli suretinde görenin gerçekten Peygamber’i görmüş olacağı bildirilmiştir.

Hz. Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: “Beni rüyada gören, gerçekten görmüştür. Çünkü şeytan benim şeklime giremez.” (Buhari Tabir 2, 10; Müslim Rüya 10 (2266); Muvatta Rüya 1 (2, 956))

Muhammed b. Sîrîn bu konuda şöyle demiştir: “Peygamber’i rüyada görmek, kişinin onu ancak hayatında bilinen vasıfları üzere gördüğü zaman gerçekleşir.” (Buhari Tabir 10)

İbn Hacer, İbn Sîrîn’in şu uygulamasını nakleder: Bir kimse “Peygamber’i rüyamda gördüm” dediğinde ona nasıl gördüğünü sorar; eğer anlattıkları Resulullah’ın bilinen vasıflarına uymuyorsa, “Sen Peygamber’i görmemişsin” derdi. Sahabeden Abdullah b. Abbas da aynı yöntemi uygulamış, rüya sahibinin tasvirini Peygamber’in şemailiyle karşılaştırarak doğrulama yapmıştır.

Bu rivayetlerden anlaşılan şudur: Şeytan, Peygamber’in asli suretine giremez. Ancak asli suret dışında bir şekilde görülen kimse, Peygamber değildir. Özellikle Peygamber’i hiç görmemiş sonraki nesiller, rüyalarında gördükleri kişiyi tam bir güvenle Peygamber olarak tanımlayamaz; bu, ancak hadislerde bildirilen şemail ile karşılaştırılarak anlaşılır. Üstelik görülen rüya, Kur’an ve Sünnete uygunluk göstermelidir.

Rüyalar ve İlhamlar Dinde delil Olmaz

Bir kimse, rüyasında Peygamber’i hakiki suretiyle görmüş olsa bile, onun rüyada söyledikleri Kur’an ve sünnetle çelişiyorsa, bu rüya ile amel edemez. Mesela bir kişi, rüyasında Peygamber’in ona helâl olan bir hususun haram olduğunu veya haram olan bir hususun helâl olduğunu söylediğini görse, bu rüya ile asla amel edilemez. Yine bir kimse rüyasında Peygamber’in kendisine “evladını kurban et” dediğini görse, bu rüya da dinen geçerli değildir. Zira sorumlu olduğumuz dinî emirler ve yasaklar bellidir. İslâm’ın belirlediği hükümler bırakılıp, sübjektif nitelik taşıyan rüyalara, ilhamlara ve keşiflere uyulmaz.

Rüyalar üzerinden insanları kandıranlar, işi daha da ileri götürerek Peygamber’i uyanıkken gördüklerini bile iddia etmişlerdir. Nitekim Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî, kendi dönemlerinde böyle bir iddiada bulunan bir kişinin yaşadığını; Buhara âlimlerinin bu kişiye tepki göstermesi üzerine onun bölgeyi terk etmek zorunda kaldığını aktarır. Bu kişi, rüyada değil, uyanıkken Hz. Peygamber’i gördüğünü ve ona göre dinini yaşadığını iddia etmekteydi.

Bu tür iddialar, günümüzde de bazı tarikat ve cemaatlerde görülmektedir. Peygamber’i rüyasında veya uyanıkken gördüğünü iddia edenler, halkın gözünde bâtıl fırkalarına meşruiyet kazandırmaya çalışırlar. Cehalet içinde olan bazı kimseler üzerinde etkili olsalar da, dinini bilen, akıllı ve feraset sahibi Müslümanlar üzerinde tesirleri yoktur.

Hadislerin Açıklaması ve Sahabenin Tavrı

Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Beni rüyada gören kimse, uyanıkken de öylece görecektir – veya sanki beni uyanıkken görmüş gibidir – Çünkü şeytan bana benzeyen bir şekle giremez.”

Muhaddis âlimler bu hadisi şu şekilde açıklamışlardır:

1 – Peygamber’i rüyasında gören kişi, onun hayatta olduğu dönemde yaşamışsa, bu rüya hicret edip onu göreceğine yorumlanır.

2 – Bu kişi, ahirette de Peygamber’i görecektir.

3 – Bu kişi, ahirette özel bir yakınlığa, ona komşu olmaya ve şefaatine nail olmaya yorumlanır.

Sahabe hiçbir zaman Peygamber’in vefatından sonra dünyada görünerek insanlara yardım edeceğini iddia etmemiştir. Aksine, vefatından sonra sahabe ve tabiin pek çok sıkıntı ve ihtilafla karşılaşmalarına rağmen, Peygamber’in kendilerine açıktan yardım ettiğini veya yol gösterdiğini söylememişlerdir. Bazı sahabeler, Peygamber’i rüyalarında görüp telkin aldıklarını aktarmışlardır; ancak hiçbir sahabe veya tabiin, onun vefatından sonra zuhur ettiğini iddia etmemişlerdir.

Rüya İle Dinî Hüküm Tespit Edilemez

Allah Resûlü Muhammed (a.s.), kendisine vahyedilen Kur’ân’ı tebliğ etmiş ve yazılı olarak kayıt altına aldırmıştır. Aynı şekilde, İslâm’ın ikinci temel kaynağı olan Sünnet’i de tebliğ etmiş kayıt altına aldırmıştır. Böylece dinin bütün esasları, hem yazılı hem sözlü rivayetlerle sağlam bir şekilde nesilden nesile aktarılmıştır. Bu sebeple, bu ümmetin din konusunda rüyalara, ilhamlara veya keşiflere ihtiyaç duyması söz konusu değildir. Zira bu tür şeyler istismara açık, tamamen sübjektif ve ilmî bir delil olmaktan uzak hususlardır.

Peygamber’in (s.a.v.) rüya yoluyla veya başka bir gaybî yolla yeni bir hüküm açıklaması ya da talimat vermesi mümkün değildir. Nitekim hadis âlimleri, yalnızca Hz. Peygamber’in hayattayken sarf ettiği sözlerin hadis kabul edileceğini ve bunların sahihliğinin ancak objektif senet zinciriyle tespit edilebileceğini belirtmişlerdir. Rüya, ilham ve keşif gibi sübjektif yollarla bir hadisin sıhhatini belirlemek kesinlikle mümkün değildir. Bu noktada, büyük muhaddis Abdullah b. Mübarek’in şu sözü dikkat çekicidir: “Eğer sened olmasaydı, dileyen dilediğini söylerdi.” Yani, senet zinciri olmasaydı hadis uydurmanın önü açılmış olurdu.

Şevkanî ise şöyle demiştir: “Yüce Allah, Peygamberimizin diliyle bize gönderdiği şeriatı tamamlamıştır. “Bugün size dininizi tamamladım” (Maide: 5/3) ayeti buna delildir. Peygamberimizin vefatı sonrasında rüyada görülüp söylediği bir sözün veya yaptığı bir işin bize delil olacağına dair bir hüccet bulunmamaktadır. Vefatıyla birlikte şeriat tamamlandığı için, dinî konularda başka bir delile ihtiyaç bulunmamaktadır. Zaten O’nun vefatı ile birlikte peygamberlik de son bulmuş olup herhangi bir şekilde devamı söz konusu değildir.”

Rüya, bir bilgi kaynağı olabilir; ancak mutlak doğruluğu, tutarlılığı ve denetlenebilirliği olmadığı için dinde delil olarak kabul edilmez. Peygamberlerin rüyaları ise ismet sıfatına sahip olmaları sebebiyle kesinlik ifade eder; fakat bu durum normal insanlar için geçerli değildir. Hz. Peygamber’in hayatında rüya önemli bir yere sahip olsa da, sahabeden itibaren bütün âlimler rüyaların kesin delil olamayacağı görüşünde birleşmişlerdir.

Rüyanın İstismarı ve Tehlikesi

Oysa bir kimse, rüyasında Peygamber’i görüp ondan emir alsa bile, bu emir Kur’an ve Sünnet’te yer almıyorsa ona uymak caiz değildir. Eğer rüya, Kitap ve Sünnet’e uygunsa, bu nimeti bahşettiği için Allah’a şükredilir; aykırı ise reddedilir ve Allah’a sığınılır. Bu inceliği bilmeyen pek çok kimse, dalâlete düşmüştür. Rüyalar, cahil insanların aldatılmasında kullanılan en etkili araçlardan biridir. Bu nedenle âlimler, rüyalara gerektiğinden fazla değer yüklemenin tehlikelerine dikkat çekmişlerdir.

Öte yandan, peygamberlerin rüyaları ve bu rüyaların yorumları, onların ismet sıfatına sahip olmaları sebebiyle kesinlik ifade eder. Ancak bundan hareketle, sıradan insanların gördükleri rüyaların ve yaptıkları yorumların da aynı derecede gerçeğe tekabül edeceğini iddia etmek doğru değildir. Rüya, Peygamber’in (s.a.v.) hayatında da yer bulan bir olgudur. Bu hakikati, sahabe neslinden itibaren bütün âlimler bilmekteydi. Ne var ki, onlar rüyaların kesin bir delil sayılamayacağına dair açık bir kaide koymuşlarsa, bu, peygamber ile sıradan insan arasındaki farkı titizlikle gözetmelerindendir.

Peygamber’in hayatına bakıldığında, rüya konusunda tekdüze bir tavır sergilemediği açıkça görülür. Hem kendi rüyalarına hem de ashabının rüyalarına dair yorumları hadis kaynaklarında yer almaktadır. Hz. Âişe ile evliliğinin kendisine rüyada bildirilmesi, halası Ümmü Haram’ın bir deniz seferinde şehit olacağının haber verilmesi, hicretin önceden rüya ile müjdelenmesi bunlardan sadece birkaçıdır.

Rüya üzerinden gerçekleştirilen istismar ve sahtekârlıklar dikkate alındığında, ümmetin âlimlerinin bu konuda ne kadar isabetli ve sağlıklı bir bakış açısına sahip oldukları daha iyi anlaşılır. Ne var ki, rüya konusu çoğu zaman istismar edilerek insanlar yoldan çıkarılmakta; batıl yollar ve saptırıcı önderler, bu rüyalar üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu topluluklarda, yanlış yollara ve bozuk liderlere bağlılık ve sadakatin arkasında yine bu rüyalar vardır. “Peygamber’i gördüm, önderimizi ve yolumuzu övdü, bize önderinizi ve gittiğiniz yolu bırakmayın dedi…” şeklinde anlatılan efsanevî rüyalar, saf ve cahil insanların aldatılmasında kullanılan en etkili araçlardan biridir.

Gerçekten de bu, hayret verici bir durumdur. Batıl bir yol üzere oldukları apaçık bilinen nice bid’at fırkasının, izledikleri yolun hak olduğunu rüyalara, ilhamlara yahut zuhur eden ruhani varlıklara dayandırdıkları görülür. Oysa bir kimse rüyasında Peygamber’i (s.a.v.) görse, ondan herhangi bir emir alsa, bir şeyden men edilse veya din konusunda ondan ima yoluyla bir işaret görse bile, bu gördüklerinin Kur’an ve Sünnet’te bir karşılığı yoksa onlara uyması caiz değildir. Zira Allah Teâlâ bu ümmeti, din konusunda rüyalara, ilhamlara ve keşiflere bırakmamıştır.

Şayet görülen bir rüya yahut ilham, Kitap ve Sünnet’e uygunsa, bu nimeti nasip ettiği için Allah’a hamd ve şükür edilir. Ancak görülen rüya veya ilham, Kitap ve Sünnet’e aykırıysa, onu reddetmek ve bu tür imtihanlardan korunmak için Allah’a sığınmak gerekir. İşte bu inceliği kavrayamayan pek çok kimse dalâlete sürüklenmiştir. Peygamber’i (s.a.v.) rüyada görmek gerçekten nasip olsa bile, ondan dinî bir hüküm çıkarmanın mümkün olmadığını bilselerdi, batıl yollara sapmazlardı. Unutulmamalıdır ki, rüyalar, cahil insanların aldatılmasında kullanılan en tehlikeli araçlardan biridir.

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir