Cumartesi, 1 Cemaziyelahir 1447

Dini Yeniden İkameye Çağrı

Müslümanları bir olmaya, beraber olmaya, cemaat olmaya ve hep beraber Dini Yeniden İkameye çağıran Mehmet Emin AKIN hocamız bu konuda şunları söylemektedir:

“Müslümanların batı hayranlığı ve ezilmişlik psikolojisi altında, kimliklerini yitirmeye başladıkları ve benliklerinin derinliklerinde hevaya yenilip halis dinden uzaklaştıkları inkâr edilemez acı bir gerçek olarak yürekleri burkmaktadır. İslam sekülerleştirilmekte ve müslümanlar, bâtılî ve laik sistemlerin yönlendirmesiyle; Kur’an’ın ve sünnetin getirdiği akideden ve izzetten uzaklaşmaktalar.

Modernizmin ve liberalizmin hiçleştirme projelerinde figüran konumuna düşürülen Müslümanlar, bilerek veya bilmeyerek, yeniden Tanzimat ruhunu canlandırmada tehlikeli bir rol üstelenmeye ikna edilmekteler. Müslümanların, Kur’an’ın ahlakından uzaklaşıp; islamı kültürel bir gösterişçilik ve millî bir din haline getirişlerini ve islami değerleri saptırmalarını tartışan bu kitap, geleceğin umut kırıcı karanlığına karşı; bir iman muhalefetinin yeniden ikame çığlığı olma niteliğini taşıyor ve batılı değer ve yasaların islamı yıkıcı kuşatmasına dikkat çekiyor.” (Mehmet Emin AKIN)

Ümmetin Birliği

Müslümanların tarih boyunca en çok ihtiyaç duyduğu hakikatlerden biri vahdet, yani birlik ve beraberliktir. Kur’an ve Sünnet, ümmeti birleştiren temel referans noktaları olarak, farklı coğrafyalarda ve farklı kültürlerde yaşayan Müslümanları aynı akide etrafında toplamıştır. Farklılıkların bulunduğu alanlar çoğu zaman detay hükmündedir; buna karşılık inançta ve esas düşüncede ittifak dikkat çekicidir.

İhtilafların Mahiyeti ve Vahdetin Esası

Müslümanlar bazı konularda ihtilaf etseler de, temel meselelerde aynı inancı ve aynı düşünceyi paylaşmaktadırlar. İslâm âlimlerinin kaleme aldıkları eserler incelendiğinde, aynı hakikatin farklı üsluplarla dile getirildiği görülmektedir. Kimi zaman ilim ehli, aynı kelime ve cümlelerle iman ettikleri hakikatleri tekrar etmişlerdir. Bu durum, ümmetin aslında ortak bir akideye sahip olduğunun göstergesidir.

Dolayısıyla bid‘at fırkaları dışında kalan cemaatler ve âlimler, iman ve düşünce noktasında büyük oranda aynı çizgide buluşmaktadırlar. Bu, Müslümanların “cemaatten hilafete” giden yolda vahdet için hiçbir haklı engellerinin bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Kur’an’da Vahdetin Tasviri

Kur’an, müminlerin birliğini hem imani hem de toplumsal bir zeminde tasvir etmektedir. Fetih Suresi’nin 29. ayetinde Rabbimiz şöyle buyurur:

“Muhammed Allah’ın Elçisidir. Onun yanında yer alanlar, inkârcılara karşı kararlı ve çetin, birbirlerine karşı ise çok şefkatli ve merhametlidirler. Onları, rükûya varıp secde ederek Allah’ın lütuf ve rızasını ararken görürsün. Secde izinden nişanları yüzlerindedir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Tıpkı filiz veren bir tohuma benzer ki, güçlenir, serpilir ve kökü üzerinde dimdik ayağa kalkar; bu da çiftçilerin hoşuna gider. Allah, onlar sayesinde inkârcıları öfkelendirmek ister. Allah, onlar arasından iman eden ve salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” (Fetih, 48/29)

Bu ayet, ümmetin hem manevî dayanışmasını (secde, ibadet, Allah’ın rızasını arama) hem de sosyal-siyasi dirilişini (filizden güçlü bir ağaca dönüşmek) anlatır. Buradaki tasvir, vahdetin yalnızca soyut bir duygu değil, sahada diriliş ve güçlenme olarak tezahür etmesi gerektiğini göstermektedir.

Resûlullah’ın (s.a.v.) Hadisinde Vahdetin Pratiği

Resûlullah (s.a.v.) ise ümmet birliğini, imanın kemaliyle ilişkilendirerek şöyle buyurmuştur:

“Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce)

Bu hadis, vahdetin sevgi, güven ve selâmlaşma gibi toplumsal bağlarla güçleneceğini ortaya koymaktadır. Selâmı yaymak, yalnızca bir selamlaşma biçimi değil, aynı zamanda barış, güven ve kardeşlik hukuku tesis etmenin en pratik yöntemidir.

Vahdetin Günümüz İçin Anlamı

Bugün ümmet, coğrafi sınırlarla bölünmüş, mezhebi farklılıklarla ayrıştırılmış ve siyasi çıkarlarla parçalanmış görünmektedir. Ancak iman ve düşünce birliği hâlâ ümmetin ortak paydasıdır. Müslümanların yapması gereken, Kur’an’ın öngördüğü imani birlik ile Resûlullah’ın tavsiye ettiği toplumsal dayanışmayı sahada bir araya getirmektir.

Akide birliği: Allah’a iman, Resûl’e ittiba, Kur’an’a bağlılık.

Ahlakî birlik: Şefkat, merhamet, kardeşlik.

Siyasi ve fiili birlik: Cemaatten hilafete uzanan yolculukta ortak hedef ve strateji.

Sonuç ve Davet

Müslümanlar, Kur’an’da bildirilen ahlakla ahlaklanır ve Resûl’ün öğütlerine kulak verirlerse, vahdet için ilk adımı atmış olurlar. Öyleyse Allah’ın vaadine mazhar olabilmek için ümmet olarak hep birlikte daha güçlü adımlar atmaya var mıyız?

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir