Allah Teâlâ, tek rab ve tek ilah olması hasebiyle, mutlak hükümran ve egemenlik sahibidir. Bu sebeple hüküm koyma, helal ve haram belirleme gibi yetkiler yalnızca O’na aittir. O, yarattığı her varlık için bir kanun ve nizam vazetmiştir ve bu nizam ilahi hikmetin bir tezahürüdür.
O’nun indirdiği Kur’an ve sünnetin hükümlerini kimse sorgulayamaz. Onların yerine kimse kendi fani ve aciz aklıyla kanun ve nizam koyamaz. Zira tüm bunlar rububiyet [1] özelliklerinden olup, Allah’a aittir. Allah’ı rububiyette ve ulûhiyette[2] birlemek ise O’nun elem dolu sonsuz azabından kurtulmanın tek çaresidir.
Bir tek hücreyi dahi yaratamayıp, mutlak egemenliği altına alamayan insanoğlunun Allah’ın hâkimiyetine göz dikerek Kur’an ve sünnete muhalif kanun ve nizam koymaya kalkışması kendisini yaratan ve yaşatan Allah’a karşı işleyebileceği en büyük küfürdür. İşte bu; Allah-u Teâlâ’ya karşı başkaldırarak savaş açmak demektir.
Egemenliğin Allah’a ait olduğunu bildiren ayetler:
“Yoksa onlar, cahiliye hükümlerini mi istiyorlar? Hâlbuki yürekten inanan bir toplum için, Allah’tan daha iyi kim hüküm verebilir?” (Mâide, 5/50)
“Hükmetme yetkisi, yalnızca Allah’a aittir. Allah ise hakikati dile getirir. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (En’âm, 6/57)
“Hüküm verme yalnızca O’na aittir ve O; hesap görenlerin en hızlısıdır!” (En’âm, 6/62)
“Dikkat edin, iyi dinleyin: Yaratma ve emretme yalnızca O’na aittir! Tüm varlıkların efendisi olan Allah, ne yücedir!” (A’râf, 7/54)
“Hüküm ancak ve ancak sadece Allah’a aittir. Ve O, yalnızca kendisine kulluk etmenizi emrediyor. İşte dosdoğru din budur. Ne var ki; insanların çoğu bilmiyor.” (Yusuf, 12/40)
“Hüküm sadece Allah’a aittir. Ben yalnızca O’na dayanırım. Öyleyse dayananlar; yalnızca O’na güvenip dayansınlar.” (Yûsuf, 12/67)
“Hükmü veren Allah’tır ve hiçbir güç, O’nun hükmünün önüne geçemez ve Allah hesap görmede çok hızlıdır!” (Rad, 13/41)
“O, hiç kimseyi hükmüne ortak etmez.” (Kehf, 18/26)
“O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. Başında da, sonunda da, övgü O’nadır. Hüküm ancak O’na aittir. O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.” (Kasas, 28/70)
“Göklerin ve yerin mutlak egemenliği Allah’ın elindedir ve dönüş de ancak onadır.” (Nur, 24/42)
“Egemenliği elinde bulunduran ve her türlü hayrın, bereketin kaynağı olan Allah yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.” (Mülk, 67/1)
Bu ayet-i kerimeler açık bir şekilde egemenliğin yani hüküm koyma, helal ve haram belirleme gibi yetkiler sadece Allah’a ait olduğunu bildiriyor. Çünkü yaratan ve yaşatan odur. Bu sebepten bireysel, toplumsal, sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta iyi-kötü, doğru-yanlış, faydalı-zararlı gibi değer yargılarını belirleme ve toplumsal düzen kurma hakkı Allah’a aittir.
Bu konuda bazı âlimler ise şunları söylemiştir:
İmam Taberi: “Allah-u Teâlâ, yarattığı hiçbir mahlûku hüküm verme konusunda kendisine ortak kabul etmez. İnsanlar arasında hüküm verecek yalnız O’dur. Hüküm verme, ihtilafları çözme, insanları ve işlerini idare etme konusunda dilediği şekilde hareket eder. Bu özellik sadece O’nun hakkıdır.” ( Camiu’l Beyan , 15/234)
İmam Begavi: “Hüküm vermek, emretmek ve yasaklamak ancak Allah-u Teâlâ’ya ait bir haktır.” (Mealimu’t Tenzil, 2/493)
İbn Teymiyye: “Bütün müslümanların icması ile her Müslümanın zaruri olarak bilmesi gerekir ki; her kim İslam’dan başka bir dine tâbi olur veya Efendimizin şeriatından başka şeriatları serbest bırakıp caiz görürse kâfir olur.” (El-Feteva el Kubra, 3/543)
Seyyid Kutub: “Kim olursa olsun, Allah’ın koyduğu şeriattan başka bir şeriatı ve hükmü, Allah’ın yarattıklarına dayatmaya kimsenin hakkı yoktur. Çünkü kullarına yalnız ve yalnız Allah hüküm emreder. Aciz ve eksik kimseler beşerî hayatı için hüküm koyamazlar. Koymaları mümkün değildir.” (Fi Zilal-il Kur’an, 13/ 109)
Allah Teâlâ, insanı kendi yasalarına göre hesaba çekecektir. Bir kimse ibadetlerinde Allah’ın yasalarını uygularken, sosyal ve siyasal hayatta beşeri yasaları benimserse bu şirktir. Kur’an bu batıl anlayış şöyle anlatılmaktadır.
“Hahamlarını ve rahiplerini, Allah’tan ayrı birer Rab konumuna getirdiler, zaten Meryem oğlu İsa Mesih’i de Allah’ın oğlu ilan ederek açıkça ilâh edinmişlerdi. Oysa onlara Kutsal kitapta, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan tek bir Tanrıya kulluk etmeleri emredilmişti. Fakat onlar, “eşi ve ortağı olan, kulları arasında seçilmiş bir topluma ayrıcalıklı davranan ve düşünceyi yasaklayan” bir tanrı inancı oluşturdular.
Hayır! Gerçekte Allah, onların tasavvur ettiği noksan sıfatlardan münezzehtir, ilâhlık mertebesine yücelterek Allah’a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir!” (Tevbe, 9/31)
Bu ayet-i kerimede yahudilerin ve hristiyanların aşırı bir saygıyla bağlanıp yücelttikleri din adamlarının verdikleri her hükmü, Allah’ın kitabına uyup uymadığını araştırmadan, doğru kabul ederek itaat etmeleri sebebiyle; bu din adamlarını Rab edinmiş oldukları haber verilmiştir.
Adiy bin Hatim (r.a.) bu ayet-i kerimeyi okuyan Resulullah’a (s.a.v.): “Bizler onlara ibadet ediyor değiliz.” dediğinde Resulullah ona şöyle demişti: “Allah’ın helal kıldığını onlar haram sayınca, siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar Allah’ın haram kıldığını helal sayınca, siz de helal saymıyor musunuz? Adiy bin Hatim: “Evet”, dediğinde ise Resulullah şöyle buyurmuştur: “İşte bu onlara ibadettir.” (Tirmizi 3095 ; Tebarani, Mu’cemu’l Kebir 17/92)
Hadis-i şerif açıkça şuna işaret etmektedir. Allah’ın hükümlerinden başka şeylerle hükmeden bir merciye itaat etmek, ona ibadet ederek onu ilah edinmektir. Bu ise Allah’a uluhiyet tevhidinde şirk koşmaktır.
İbn Teymiyye Ebu’l Behteri’den bu ayet hakkında, şöyle rivayet etmiştir: “Onlar din adamlarına namaz kılmadılar. Şayet din adamları onlara rükû ve secde etme şeklinde kendilerine ibadet etmelerini emretseydi ehl-i kitap din adamlarına bu noktada itaat etmezlerdi. Ancak Allah-u Teâlâ’nın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram tanımaları hususunda kendilerine itaat edilmesini emretmişlerdi. Onlarda bu emre itaat ettiler. İşte onların din adamlarını Rabb edinmeleri bu şekilde olmuştur.” (Mecmuu’l Fetava, 7/76)
İmam Begavî: “Onlar, din adamlarının helal gördüklerini helal, haram gördüklerini haram kabul ederek onlara itaat ettiler. İşte böylece onları rab edindiler.” (Begavi Mealimu’t-Tenzil 3/339)
İmam Kurtubi : “Onlar âlimlerine ve rahiplerine her hususta itaat ettiklerinden dolayı onları Rabb edindiler.” (El- Cami’ul Ahkami’l Kur’an 8/120)
Egemenlik yani hüküm koyma, helal ve haram belirleme sadece Allah’a aittir. Bu Allah’ın rubûbiyetinin bir parçasıdır, Bu Allah’a itaattir ve ibadettir. Nasıl ki namaz, oruç, kurban gibi ibadetler yalnızca Allah için yapılıyorsa; hükümlerin kaynağı olarak da yalnızca O’nun belirlediği şeriat kabul edilmelidir. Bu hakikatin dışında bir yaklaşım, Allah’a ortak koşmak anlamına gelir. İbadet edilmeye layık olan sadece Allah’tır ve hüküm O’na aittir.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
[1] Rubûbiyet: Yaratmak, mülk, kâinatı çekip çevirmek, rızık vermek, diriltmek, öldürmek ve yağmur yağdırmak gibi fiillerinde Allah Teâlâ’yı birlemektir.
[2] Uluhiyet; Allah’ın gerçek ilah olduğuna, O’ndan gayri gerçek ilah olmadığına kesin itikat etmek ve ibadetlerle Onu birlemektir. Yani“ Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek hakiki Ma’bud yoktur.
İslami Okul Okulların En Önemlisi