Allah yolunda cihadı terk etmenin nasıl bir zillete yol açtığını, tarih boyunca zilletin her türlüsünü yaşamış bir ümmet olarak derinden tecrübe ettik. Bugün yaşanan siyasi, askerî, iktisadî ve ahlaki çöküş; bu hakikatin açık bir tezahürüdür. Bu zilletin sebeplerini uzun uzun izaha gerek yoktur; çünkü yaşadıklarımız, apaçık bir şekilde gözüküyor. Kur’an ve Sünnet bize, bu zillet hâlinden kurtuluşun ancak Allah’a davet ve Allah yolunda cihad ile mümkün olduğunu bildirmektedir.
“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazanmış olduğunuz mallar, kesintiye uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler. Eğer size Allah’tan, Resulü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, o zaman, Allah hakkınızdaki toplumsal çöküş ve felaketinize dair emrini gönderinceye kadar bekleyin; çünkü Allah, yoldan çıkan bir toplumu, doğru yola iletmez!” (Tevbe: 9/24)
Resûlullah (s.a.v) ise ümmetini şöyle uyarmıştır:
“Kim cihad etmeden ve cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse, o kimse nifakın bir şubesine bağlı olarak ölmüştür.” (Müslim İmâre 53)
“İğne ile alışverişe başladığınız, öküzün kuyruğuna takıldığınız ve çiftçilikle yetinip Allah yolunda cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet verir ki; dininize (yani Allah yolunda cihada) dönünceye kadar onu üzerimizden atamazsınız.” (Ebu Davud 3462; Albani sahih demiştir)
Sevban (r.a.), Resulullah’in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
“Yakında diğer milletler, yemek yiyenlerin çanak üzerine toplandığı gibi, sizin üzerinize toplanacaktır!”
Adamın biri, Resulullah (s.a.v.)’e:
“O gün biz az mı olacağız?” dedi.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bilakis, o gün siz çok olacaksınız! Lakin sizler selin sürüklediği çöp gibi olacaksınız! Allah, düşmanlarınızın göğüslerinden size karşı olan korkuyu kaldıracak ve sizin kalplerinize vehen atacaktır!”
Adamin biri, Resulullah (s.a.v.)’e
“Ey Allah’ın Resulü! Vehen nedir? Dedi.”
“Dünyayı sevmek ve ölümü sevmemektir.” dedi. (Yani Allah yolunda CİHAD etmeyi sevmemektir.)” (Ebu Davud 4297; Ahmed bin Hanbel Müsned 5/278, Ebu Nuaym Hilye 1/182 Albani Silsiletu’l Ehadisi’s Sahiha 958)
Ebu Bekir (r.a.), Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söyledi:
“Bir kavim cihadı terk ederse, mutlaka Allah onların umumuna azap eder!” (Taberani Mucemu’l-Evsad; Tergib ve Terhib 3/246; Albani Silsiletu’l Ehadisi’s Sahiha 2663)
Zeyd bin Halid el-Cüheni ’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kim, Allah’ın yolunda cihad edecek bir mücahidi teçhiz ederse, oda cihad etmiş olur. Kim de Allah’ın yolunda cihad eden bir mücahidin bıraktığı işleri için hayırlı halef olursa, o da cihad etmiş olur.” (Buhari 2682; Müslim 1895/135; Tirmizi 1678; İbni Mace 2759; Ebu Davud 2509; Nesei3166)
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Üç kişi var ki, onlara yârdim etmek Allah Azze ve Celle’nin kendi üzerine aldığı bir haktır:
1) Allah’ın yolunda cihad eden mücahit, 2) İffetli olmak isteğiyle evlenen kimse ve 3) Kendi bedelini ödemek isteğiyle anlaşma yazışma yapan köledir.” (İbni Hibban 4030; Nesei 3106; Tirmizi 1706; İbni Mace 2518; Begavi 2239; Ahmed bin Hanbel Müsned 2/151,437)
Zeyd bin Eslem (r.a.) babasindan şöyle rivayet etti, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Gökten yağmur yağdıkça; cihad, tatlı ve hoştur. İnsanlar üzerine Kur’an’ı çokça okuyanların, ‘Bu zaman, cihad zamanı değildir!’ dedikleri bir zaman gelecektir! Kim, bu zamana ulaşırsa bilsin ki; bu ne güzel bir cihad zamanıdır.”
Sahabeler şöyle dediler:
“Ya Resûlullah! Bunu söyleyecek kimse var mıdır?”
−“Evet, bu kimse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanet ettiği kimsedir!” (İmam Nevevi Tağribu’l-Tezhib Şifa-i Es-sudur, Menairu’l-Eşvag ila Mesari El-Uşşag)
Zilletin Sebebi ve Çıkış Yolu: Davet ve Cihad
Toprakları işgal edilen, katliamlara ve soykırımlara maruz kalan, namusu çiğnenen ve nesli ifsat edilen Müslümanların yaşadığı zillet ortadadır. Bu durumdan çıkış yolu Allah’ın kitabında ve Resul’ünün sünnetinde açıkça beyan edilmiştir. Bu, hem dünyevî izzetin hem de uhrevî kurtuluşun yoludur. İşte bu yol Allah’a davet ve Allah yolunda cihattır.
Kur’ân-ı Kerîm’de cihad emri yalnızca savaş anına has bir yükümlülük değil, müminlerin sürekli ve kapsamlı bir sorumluluğu olarak sunulur.
“…Onlar, eğer güçleri yetse, sizi dininizden döndürene dek sizinle savaşmaktan geri durmazlar. İçinizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse; işte öylelerinin dünyaya ve ahirete yönelik tüm yaptıkları boşa gidecektir. Onlar, cehennem halkıdırlar ve ebediyen orada kalacaklardır.” (Bakara, 2/217)
Bu ayet, düşmanın sürekli ve sistematik müdahalesine işaret ederken, müminlerin de aynı kararlılıkla imanlarını koruma mücadelesi vermeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Müslümanların izzeti kaybetmelerinin temel nedeni, Allah yolunda cihadı terk etmeleridir. Cihad, sadece silahlı bir çatışma değil; aynı zamanda ideolojik, kültürel, teknolojik ve psikolojik alanlarda sürdürülen çok boyutlu bir mücadeledir.
Müslümanların din anlayışı öylesine tahrif edildi ki, işgal altındaki coğrafyalarda bile çoğu zaman cihada çıkılmıyor. Aksine, cihadsız bir kurtuluş hayali kuruluyor. Bu sapmanın en tehlikeli yönü ise, ümmeti sahte tesellilerle oyalayan sözde öncü saptırıcıların varlığıdır. Bunlar; sadece sabretmeyi, sadece dua etmeyi, sadece gösteri ve yürüyüş yapmayı telkin ederken asıl yapılması gereken cihadı ise hasıraltı ederler. Böylece ümmeti uyuturlar, uyuştururlar.
Bu kişiler, anın vacibini bırakıp, ümmeti yersiz ve zamansız faaliyetlerle meşgul ederler. Hatta işgal altındaki topraklarda canları pahasına cihad eden mücahitlere bile düşmanlık ederler. Onları “terörist” diye yaftalayacak kadar gaflet ve nifak içine düşerler. Bu saptırıcılar işgale uğramış mazlum Müslümanlara, kesim sırasını bekleyen koyun sürüsü gibi sessiz kalmayı telkin ederler. Bu bağlamda, gösteri ve yürüyüşler ancak ümmeti bilinçlendirmek, harekete geçirmek ve sahih bir mücadele sürecini başlatmak amacıyla yapılırsa anlam kazanır. Aksi takdirde bu tür eylemler, sadece halkın öfkesini boşaltan geçici araçlara dönüşür.
Doğu Türkistan, Kudüs, Gazze, Keşmir… Sadece gösteri, yürüyüş, kınama ile kurtulabilir mi? Her gün sokaklar dolup taşsa, milyonlar yürüyüş yapsa, bu zulmün kökünü kurutmaya yeter mi? Hayır! Bu tür faaliyetler, çoğu zaman asıl yapılması gerekeni perdeler; topluma bir şeyler yapılıyormuş izlenimi verirken, hakiki direnişin önünü tıkar. Gazze Savaşı’nda bu gerçeği açıkça gördük. Yahudilerin basın açıklamalarıyla, protesto yürüyüşleriyle ya da kınama mesajlarıyla vakit kaybettiklerine neredeyse hiç şahit olmadık. Onlar düşmanlarını alt etmek için doğrudan savaş araçları geliştirdiler, istihbarat ağları kurdular ve yalnızca savaşa odaklandılar.
“Müslümanlar ne yapıyor?” Bir de ona bakalım: Gösteri, yürüyüş ve kınama gibi tepkilerle yetiniyorlar. Teşkilatlanmayı, savaşmayı ise hayallerinden bile geçirmiyorlar. İstihbarat ağı kurmak mı? Ne işe yaradığını bile bilmiyor çoğu. Peygamber’in Mekke’de, Medine’de ve tüm Arap Yarımadası’nda kurduğu istihbarat sisteminden bile habersizler. Onun örnekliğini bilmeden, bugün neyin eksik olduğunu fark edemiyorlar.
Gösteri ve yürüyüşler, ümmeti uyandırmak, bilinçlendirmek ve harekete geçirmek için birer başlangıç olabilir. Ancak arkası dolmazsa, cihada ve gerçek mücadeleye bağlanmazsa, sadece oyalar. Unutmayalım, gösteri ve yürüyüşler ancak cihadı destekledikleri ölçüde anlam kazanır. Aksi halde halkı oyalayan, hakikatlerin üzerini örten bir perdeye dönüşür.
Günümüzde cihadı gündemden çıkarmaya çalışan çevreler ümmeti gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi sembolik tepkiler ile oyalamaya çalışmaktadır. Bu ise fiilî direnişin önünü tıkayan bir sapmadır. Gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi eylemler, ancak tebliğ, davet, örgütlenme ve stratejik hazırlık ile desteklendiği zaman bir değer taşır. Aksi hâlde bu tepkiler, cihadın yerine ikame edilmiş sahte bir psikolojik rahatlama aracına dönüşmektedir.
İşgal Altındaki Coğrafyalar ve Direniş
Kudüs, Gazze, Keşmir ve Doğu Türkistan gibi işgal altındaki bölgelerin sadece gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi eylemlerle kurtulması mümkün değildir. Bu bölgelerin kurtuluşu, sahih bir akideye dayalı stratejik hazırlık ve meşru bir cihad anlayışı ile gerçekleşebilir.
Bu bağlamda, BM, AB, NATO gibi uluslararası yapıların çözüm kaynağı olarak görülmesi Kur’ani perspektifle bağdaşmaz. Zira bu yapılar İslam düşmanı politikaları sistematik biçimde sürdüren yapılardır. Onlardan yardım beklemek ise akîdevî bir bilinç kaybını gösterir. Nitekim Kur’an’da bu yapılar hakkında şöyle buyrulur:
“Onlar, size fenalık etmekten asla geri durmazlar; hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları, ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise, çok daha büyüktür.” (Âl-i İmrân: 3/118)
Cihad sadece bir niyet değil, sadece silahlı bir çatışma değil; aynı zamanda strateji, teknik donanım, istihbarat, teşkilatlanma ve psikolojik direnç gerektiren sistematik bir süreçtir. Bu sebepten barış zamanında hazırlık yapmayan toplumlar, savaş zamanında büyük bedeller öder.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Düşmana karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” (Enfal: 8/60)
Bu ayet, askeri, teknolojik ve fikrî hazırlığın Müslümanlar için farz olduğunu ortaya koymaktadır.
Ümmetin Dirilişi İçin Tevhid, Davet ve Cihad
Ümmetin izzeti, ancak Allah’ın belirlediği yol olan davet ve cihad çizgisine dönüşle mümkün olacaktır. Tevhid siz, davet siz ve cihad sız bir din anlayışı, ümmeti yalnızca zillete mahkûm eder. Bu nedenle yapılması gereken, ümmeti sahih bir akideye, örgütlü bir davet sürecine ve meşru savunma esaslı bir cihada çağırmak olmalıdır. Bunun dışındaki tüm alternatifler, sadece oyalama ve aldatmadır. Bu sebepten, tevhitten, davetten ve cihaddan kopmuş din anlayışlarına karşı uyanık olunmalıdır.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 95; Müsned, 4/406)
Bu hadiste yer alan denge, İslam’ın hem merhamet hem direniş eksenli bir din olduğunu gösterir. Bu anlayış, yeniden inşa edilmesi gereken stratejik bir önceliktir.
Zillet ve İzzet Çizgisi
| Durum | Zilletin Belirtileri | Çıkış Yolu |
| İşgal, Soykırım, İfsat | Toprak kaybı, kültürel yozlaşma | Allah’a Davet, Cihad |
| Gösteri ve Yürüyüşle Yetinme | Toplumun uyuşması, pasifizm | Fiilî Direniş |
| Stratejik Hazırlık Eksikliği | Teknolojik geri kalmışlık, teslimiyet | Askerî-Teknolojik Güç |
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi