Endülüs’ün Fethi ve İslam Medeniyetinin Doğuşu
İspanya, Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce Vizigot Krallığı’nın hâkimiyetindeydi. 711 yılında Tarık bin Ziyad, yaklaşık 7 bin kişilik bir İslam ordusuyla İber Yarımadası’na çıkarma yaptı. Rivayetlere göre, askerlerinin geriye dönüş ümidini tamamen ortadan kaldırmak ve onları savaşa azimle yönlendirmek için gemilerini yaktırdı. Ardından komutan Musa bin Nusayr, 5 bin kişilik bir takviye kuvvet gönderdi. Böylece yaklaşık 12 bin kişilik İslam ordusu, 35 bin kişilik Vizigot-Haçlı kuvvetini mağlup ederek İspanya’nın kapılarını Müslümanlara açtı.
Tarık bin Ziyad, fethi üç yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. Bu zafer, yalnızca askeri bir başarı değil, aynı zamanda Avrupa topraklarında İslam medeniyetinin inşası için bir başlangıç oldu.
Endülüs’te Medeniyet ve İlim
Endülüs Emevî Devleti, yaklaşık sekiz asır süren hâkimiyeti boyunca sanat, mimari, bilim ve edebiyat alanında görkemli eserler ortaya koymuştur. Hâlen ayakta duran Elhamra Sarayı gibi yapılar, bu yüksek medeniyetin izlerini günümüze taşımaktadır. Bu dönemde, İslami esaslara dayalı bir toplum inşa edilmiş, yerel halk zorlamaya maruz kalmaksızın İslam’a yönelmiştir. Endülüs’te kurulan bu ilim ve hikmet medeniyeti, aynı zamanda Batı medeniyetinin gelişimine de önemli katkılar sağlamıştır.
Yıkılış Sürecinin İç Sebepleri
Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılışı, yalnızca dışarıdan gelen Haçlı saldırılarıyla değil; esas itibariyle içeride yaşanan dağınıklık, ihtilaf ve ihanetlerle izah edilebilir. Devletin çözülmesinin temelinde şunlar yer alır:
- Nefsi arzular ve iktidar hırsı
- Kabilecilik, kavmiyetçilik ve yerel ayrılıklar
- İç çekişmeler ve siyasi hizipleşmeler
Bu unsurlar, Müslümanları birbirine düşürmüş; birlik, beraberlik ve kardeşlik zedelenmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de bu hususa şöyle dikkat çekilir:
“Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da gücünüz gider. Sabredin! Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 8/46)
Müslümanlar bu ilahî uyarılardan uzaklaşınca aralarında nifak doğmuş, parçalanma başlamış ve sonunda İslam toplumları Haçlılara yem olmuştur.
Fitne, Bölünme ve Haçlı İstilası
Tarihî kaynaklara göre, Endülüs’te öyle bir siyasi dağınıklık yaşanmıştır ki, her güçlü emir kendi emirliğini ilan ederek bağımsızlık arayışına girmiştir. Bu da devletin önce 13 parçaya, daha sonra ise sayılamayacak kadar çok küçük birimlere ayrılmasına neden olmuştur. Bu parçalanmış yapıdan istifade eden Haçlı güçleri, Müslümanları birbirine düşürmek, ajanlık faaliyetleri yürütmek ve gizli anlaşmalarla ayrılığı derinleştirmek suretiyle fetih sürecini tersine çevirmiştir.
Kabile ve bölge yöneticileri arasındaki iktidar mücadeleleri, İslam ümmetinin gücünü eritmiş ve neticede Haçlı istilalarına kapı aralamıştır.
Gırnata’nın Düşüşü ve Müslümanların Tasfiyesi
Endülüs’teki son kale olan Gırnata, bir yıl süren kuşatmanın ardından 1492 yılında bir teslim anlaşmasıyla Hristiyanlara bırakıldı. Anlaşma metnine göre, bölgede kalacak Müslümanların ve Yahudilerin dinî özgürlüklerine dokunulmayacak, kişisel hakları korunacaktı. Ancak kısa süre sonra bu maddeler ihlâl edildi. Önce Yahudiler, ardından Müslümanlar sürgün edildi.
Müslümanların bir kısmı soykırıma uğradı, bir kısmı ise din değiştirmeye zorlandı. Arapça yasaklandı, İslami kıyafetler giyilmesi yasaklandı ve dinî pratikler engellendi. Müslüman kimliğini korumaya çalışanlar Engizisyon mahkemelerinde işkencelere uğradı, yakılarak idam edildi.
Son Endülüs Sultanı Ebu Abdullah, Gırnata’dan ayrılırken Elhamra Sarayı’nın yağmalanmasına şahit olmuş, bu esnada ağlamaya başlamıştır. Rivayete göre annesi ona şu ibretlik sözü söylemiştir: “Ağla oğlum, ağla. Erkek gibi dövüşemedin, bari kadın gibi ağla.”
Mutemid bin Abbad ve Son Umutlar
Bazı Endülüs emirleri, Merakeş emiri Yusuf bin Tâşfin’den yardım talep etmişlerdir. Bunlar arasında Sevilla Emiri Mutemid bin Abbad da bulunmaktadır. Mutemid’in oğlu Reşid, yardım talebine karşı çıkarak iktidarlarını kaybedeceklerini belirtmiştir. Babası ise tarihe geçen şu veciz cevabı vermiştir:
“Oğlum, hiçbir zaman Endülüs’ü küfür diyarına dönüştürdüğüm duyulmayacak. Çocuklarımızın develeri gütmesi, domuzları gütmesinden daha hayırlıdır.”
Ancak yine de emirler arası iktidar çatışmaları sona ermemiş, Mutemid ile Yusuf bin Tâşfin’in arası açılmış ve Mutemid Merakeş’te esir düşerek ölmüştür. Bu gelişmeler, Endülüs’ün bütünüyle parçalanmasına ve Hristiyanların nihai zaferine zemin hazırlamıştır.
Yıkılışın Temel Sebepleri
Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılışını şu temel başlıklar altında özetlemek mümkündür:
- Kur’an ve sünnetten uzaklaşma, dünyevileşme ve ahiret bilincinin zayıflaması
- Güçlü kurumsal bir devlet yapısının oluşturulamaması, yöneticilerin ehliyetsizliği ve şahsî çıkarları öncelemeleri
- Asabiyet ve kavmiyetçilik anlayışıyla hareket edilmesi, özellikle Arap-Berberi çekişmeleri
- Cihad ruhunun ve İslam’ı yayma idealinin kaybedilmesi
- Bid’atlerin yayılması, inançta ve dostluk-düşmanlıkta ifrat ve tefritin yaşanması
Bu sebepler sadece Endülüs’e değil, tarih boyunca İslam toplumlarına musallat olan ortak zaaflara işaret etmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin yıkılışı da benzer dinamiklerle açıklanabilir. Bu ibretlik tarihî süreç, günümüz Müslümanlarının aynı hatalara düşmemesi için derin bir sorgulama vesilesi olmalıdır.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi