Tasavvuf nedir diye sorulduğunda genellikle şu cevap verilir: “Nefis terbiyesidir, güzel ahlaktır, takvadır…”
Oysa insanın bir an durup düşünmesi gerekir: İslam dini, nefislerin nasıl terbiye edileceğini, güzel ahlakın ne olduğunu ve takvanın nasıl yaşanacağını yeterince öğretmiyor mu? Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) yaklaşık iki asır sonra ortaya çıkan tasavvufun getirdiği öğretilere bakıldığında, bu sorular çok daha anlamlı hâle gelir.
Şeriat Kabuk, Tasavvuf Öz mü?
Tasavvuf ile şeriat karşılaştırıldığında şu iddiayla sıkça karşılaşırız: “Tasavvuf İslam’ın özüdür, şeriat ise kabuktur.”
Ancak yine düşünmek gerekir: Peygamber’den yaklaşık iki asır sonra ortaya çıkan bir anlayış nasıl olur da İslam’ın özü sayılır? Buna mukabil, Allah’ın semadan indirdiği şeriat nasıl olur da işe yaramayan bir “kabuk” olarak görülür? Bu çelişki başlı başına bir tahrifin habercisidir.
Veli Algısı Üzerinden Kurulan İstismar Düzeni
İslam’da olmayan birçok bid’at ve hurafeyi İslam’ın hükmü gibi gösteren; var olan birçok hükmü ise işine gelmediği için tahrif eden, görmezden gelen ve hasıraltı eden bu bâtıl zümre, insanları sapkın yollara çekebilmek için kendilerini “seçilmiş kullar” ve “dokunulmaz veliler” olarak göstermeye çalışır.
Bu kişiler, “Allah, iman edenlerin velisidir.” (Bakara, 2/257) ayetini görmezden gelerek, veli kavramını tahrif ederler. Allah’ın tüm müminlere verdiği veli sıfatını, sadece kendilerine has bir makam ve rütbe gibi gösterirler. Böylece, dokunulmaz ve kutsal bir konuma yerleşerek insanları hem maddi hem manevi yönden sömürürler.
Tasavvufun Temel Rükünlerinin Kaynağı
Tasavvuf büyüklerinin sözlerini, inançlarını, yaptıklarını ve yapmadıklarını incelediğinizde; bu kimselerin bâtıl akidelerle İslam’ı tahrif ettiklerini ve ümmeti derin bir uykuya sürüklediklerini görürsünüz.
Araştırıldığında, tasavvufta yer alan şu inanç ve ibadetlerin hiçbirinin İslam’la bir ilgisi olmadığı görülecektir:
- Vahdet-i vücut,
- Vahdet-i şuhud,
- Ricâl-i gayb,
- Hakikat-ı Muhammediye inancı,
- Gavs, kutup, aktap gibi tasavvufi makamlar,
- Fena fillah ve beka billah anlayışı,
- Şeyhlerin miraca çıktıkları ve Allah ile konuştukları iddiaları,
- Ölülerin tasarruf sahibi olduğu ve onlardan yardım istenebileceği inancı,
- Tasavvufun bâtıni ve gizli yollarla ulaştırıldığı iddiası…
Bu sayılanlar, tasavvufun temelini teşkil eden inanç sistemleridir ve bunların hiçbiri Kur’an, sahih sünnet ve sahabenin hayatında bulamazsınız. Aksine, bu anlayışlar, çeşitli bâtıl din ve felsefelerden alınarak İslam diye insanlara yutturulmuş batıl şeylerdir.
Cenâb-ı Hak bu tür inançlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Onlar bir şey değil, sadece sizin ve atalarınızın taktığı (boş) isimlerdir. Allah onlara dair hiçbir delil indirmemiştir. Onlar sadece zanna ve nefislerinin hevâsına uyarlar. Oysa onlara Rablerinden bir yol gösterici gelmiştir.” (Necm, 53/23)
İslam’ın Rükünleri Nelerdir?
Öte yandan, kim gerçekten araştırırsa İslam’da sabit olan, Kur’an ve sünnetle temellenmiş birçok ibadet ve inancın delillerini bulacaktır. Çünkü bunlar İslam’ın asli rükünleridir. Peki, nelerdir bunlar?
- İmanın ve İslam’ın şartları,
- Kelime-i şehadet,
- Şeriat,
- Namaz, zekât, oruç, hac,
- Tövbe, istiğfar,
- Cihad,
- Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker,
- Zikir, dua,
- Dünyaya gönül bağlamamak,
- Havf ve reca,
- İhlas, ihsan,
- Hevâya uymamak,
- Ölümü ve âhireti tefekkür,
- Fedakârlık, yardımlaşma,
- Doğruluk, emanete riayet,
- İsraftan kaçınmak, şükretmek,
- Allah için sevmek ve buğz etmek…
İşte Peygamber Efendimiz’in ve sahabenin hayatında var olan şeyler bunlardı. Şimdi soralım: Bunların yerine, Kur’an ve sünnette delili olmayan bâtıl inançlara mı inanılmalı?
Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Allah’ın yanı sıra başka bir ilah mı var? De ki: Eğer doğru sözlüyseniz, haydi delilinizi getirin.” (Neml, 27/64)
İslam ve Tasavvuf
Tasavvufu bütün yönleriyle incelediğinizde, Kur’an ve sünnetin terazisine vurduğunuzda karşınıza üç ayrı tablo çıkar:
- Tasavvufta bazı öğretiler tamamen bâtıl din ve felsefelerden alınmıştır. Örneğin:
- Rabıta,
- Gavs, kutup, üçler, yediler,
- Semâ, raks,
- Ricâl-i gayb,
- Vahdet-i vücut,
- Şeyh-mürid hiyerarşisi…
- Tasavvufta bazı öğretiler, İslam’da temeli olan ancak sufiler tarafından tahrif edilmiş kavramlardır. Örneğin:
- Veli kavramı,
- Günlük zikir ve dualar,
- Nefis terbiyesi,
- Güzel ahlak…
- Tasavvufta bazı İslami gerçeklikler ise tasavvuf ehli tarafından yok sayılmış ya da görmezden gelinmiştir. Örneğin:
- Tevhid,
- Tağutu reddetmek,
- İlah ve Rab kavramlarının hakiki anlamı,
- Şeriat ve cezai müeyyideler,
- Allah için buğz etmek,
- Silahlı cihad…
Tasavvuf Paralel Bir Şirk Dinidir
Tüm bu yönleriyle bakıldığında, tasavvufun; tıpkı Şiilik, Alevilik, Nurculuk ve “ılımlı İslam” gibi, İslam’a karşı kurulmuş paralel bir şirk dini olduğu açıkça görülmektedir. Tasavvuf, adım adım İslam’ın ruhunu tahfif eden, müminleri zihin ve kalp olarak etkisizleştiren, tevhidi örten bâtıl bir anlayıştır.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi