Allah’a daha iyi bir kul olma niyetiyle “rabıta” yapıyor, bu vesileyle O’na yaklaşacağınıza inanıyorsunuz. Rabıta sırasında zaman zaman olağanüstü hâller oluyor, derin duygusal dalgalanmalar yaşıyorsunuz. Bazen zuhur eden ruhanî varlıklar size telkinlerde bulunuyor, hatta bazı haberler veriyor. Bu durum hoşunuza gidiyor; manevî hisleriniz coşuyor, sanki başka bir âleme açılan bir kapı aralanıyor. Fakat yaşadıklarınızın hakikî mahiyetini ve bu yolun sizi nereye götüreceğini bilmiyorsunuz.
Rabıtanın şirke varan bir bid’at olduğunu bilmiyorsunuz. Bid’at olan bir ameli şeytanların teşvik ettiğini de bilmiyorsunuz. Haramın, bid’atın ve şirkin bulunduğu yerde şeytanların zuhur ettiğinden habersizsiniz. Şeytanların özellikle saptırıcı önderlere ilham ettiğini, insanları yoldan çıkarmak için mümin, müşrik veya bid’at ehli kişilerin suretine girerek görünebileceğini bilmiyorsunuz.
Yaşadığınız duygusal hâller ölçü değildir. Allah’a şirk koşulan ibadethanelerde, putperest mekânlarda bile derin duygular yaşanabilir. Bu yüzden duygusal yoğunluk, yaşadığınızın hak olduğuna delil olamaz. Vefat etmiş peygamberler, şehitler veya sâlih kişiler; hayatta olanlara yardım edebilir mi, tasarrufta bulunabilir mi, zuhur edebilir mi? Bu konuda İslâm’ın hükmünü bilmiyorsun. Tüm bu bilmen gereken bilinmezlerin içinde bildiğin tek şey: “Benim üstadım, benim şeyhim büyük evliya o ne derse doğrudur, vardır bir hikmeti…” İşte Bir tek bu batılı biliyorsun… Hasbünallâhi ve ni’mel vekîl…
Zuhur edenlerin melek olması asla mümkün değildir; zira meleklerin yalanla, haramla ve bid’atla işleri olmaz. Zuhur edenlerin ölmüş insanlar olması da mümkün değildir. Aklî ve naklî bütün deliller, böyle bir ihtimali kesin olarak reddeder. Zuhur eden varlıklar cin şeytanlardır ve sizi büyük bir tuzağa düşürmektedir. Niyetiniz Kâbe’ye yönelmek olsa bile, şeytanın gemisine binmiş, kendinizi Nuh’un gemisinde sanıyorsunuz. İşte bu, şeytanın “sağdan yanaşmasıdır”; yani din kisvesi altında, fark ettirmeden saptırmasıdır.
Kur’an ve sünnet ile yolunuzu aydınlatıp, iman ve ihlâs ile Allah’a teslim olmadığınız sürece, şeytanın izinde gidiyorsunuz demektir. Sizi saptıranlara ceza verilmesi, size hiçbir fayda sağlamaz. Çünkü aynı cezaya siz de çarptırılacaksınız.
Kim, Allah’ın öğüt ve uyarılarla dolu kitabı olan Kur’an’ı görmezden gelir veya inkâr ederse, Allah o kişiye şeytanları musallat eder. Bu şeytanlar “Allah’ın rahmeti sonsuz, nasıl olsa seni de affeder” gibi vesvese ve telkinlerle kişiyi hak yoldan uzaklaştırır. O kişi ise hâlâ doğru yolda olduğunu sanır. Hesap günü geldiğinde, bu kişiler şeytanlarına lanet ederek, “Keşke seninle hiç karşılaşmasaydım, meğer sen ne kötü bir arkadaşmışsın!” diyeceklerdir. Bu kötü akıbete düşmemek için artık uyan ve kendine gel! Tevhid akidesinden başlayarak dinini yeniden öğren ve gereğince amel et.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Her kim Rahman’ın zikrine karşı ilgisiz kalırsa, onun başına kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan musallat ederiz. Böylece bunlar, onu yoldan alıkoyarlar, o ise doğru yolda olduğunu zanneder. Ve sonunda huzurumuza geldiği zaman: ‘Ah, keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar mesafe olsaydı; ne kötü bir arkadaş!’ diyecektir.” (Zuhruf, 43/36-38)
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi