Resûlullah (s.a.v.)’in vefatından sonra, ümmetin en hayırlı nesli olan sahabe ve tâbiîn birçok sıkıntıya, fitneye ve iç ihtilafa maruz kaldı. Müslümanlar, tarihin en acı hadiselerinden bazılarını bizzat yaşadılar. Kardeşkanı aktı, İslam toplumu büyük sarsıntılar geçirdi. Ömer, Osman ve Ali (r.a.) gibi büyük halifeler şehit edildi. Aişe (r.anha) validemiz Cemel Vakası’na çıktı ve birçok istenmeyen olay meydana geldi. Hasan (r.a.) zehirlenerek, Hüseyin (r.a.) ve Ehl-i Beyt ise Kerbelâ’da hunharca katledildi. İslam orduları zaman zaman bozguna uğradı, İslam beldeleri işgal edildi, istilaya uğradı.
Bütün bu ağır ve sarsıcı hadiseler karşısında sahabe ve tâbiîn arasında, Resûlullah’ı (s.a.v.) yardıma çağıran ya da onun kendilerine görünüp destek verdiğini iddia eden hiçbir kimse olmadı. Oysa onlar, Allah katında ümmetin en hayırlı nesliydi.
Hiçbir sahabe ya da tâbiî, daha önce vefat etmiş olan bir müminin kendisine zuhur ettiğini, yardım ettiğini veya yol gösterdiğini asla söylememiştir. Ne Kur’ân’da ne de Sünnet’te; peygamberlerin, şehitlerin ya da sâlih insanların vefatlarından sonra zuhur edecekleri, yaşayanlara yardım edecekleri ya da rehberlik yapacaklarına dair bir bilgi yer almamaktadır. Tam aksine, Kur’an’da defalarca vurgulanan gerçek şudur: Peygamber dahi olsa, vefat etmiş bir kimse dünyaya geri döndürülmez, hayatta olanlara yardım edemez, onlara rehberlik yapamaz.
Bid’at Fırkalarının Sapkın İddiaları
Ne yazık ki, dinin özünden sapan bid‘at fırkaları, peygamberlerin, şehitlerin veya sâlih insanların öldükten sonra zuhur ettiklerini, insanlara görünüp yardım ettiklerini ve yol gösterdiklerini ileri sürmüşlerdir. Oysa bu iddiaların hiçbirisi, ne Kur’ân’a ne Sünnet’e ne de sahih bir delile dayanır. Bu anlayış, vahye değil bâtıla dayalıdır. Eğer bu iddialar doğru olsaydı, Resûlullah (s.a.v.) vefatından sonra zuhur ederek, kendi ehl-i beytine ve sahabesine yardım eder, Kerbelâ faciasına engel olurdu.
Ümmetin yaşadığı derin ayrılıklara hakem olur, müminleri tekrar bir araya getirirdi. Fakat böyle bir olay ne sahabe tarafından ne de tâbiîn tarafından nakledilmiştir. Hiçbir sahabe, Resûlullah’ın (s.a.v.) vefatından sonra zuhur ettiğini, kendilerine görünüp yardım ettiğini, onlara yol gösterdiğini veya yön verdiğini iddia etmemiştir.
Evet, bazı müminler sadık rüyalarında Resûlullah’ı (s.a.v.) görmüş olabilirler. Bu, inkâr edilemez. Ancak bu rüyalar, vahiy değildir ve dinî delil teşkil etmez. Hiçbir sahabe, rüyası üzerinden bir hüküm bina etmemiştir.
Geri Dönmek Yok, Yardım Yok, Zuhur Yok
Gerçek şudur: Peygamberler, şehitler ve sâlih insanlar öldükten sonra bir daha dünyaya geri döndürülmezler. Onlar zuhur etmez, insanlara görünmez, yaşayanlara yardım edemez ve rehberlik yapamazlar. Onların görevleri hayattayken sona ermiştir.
Resûlullah (s.a.v.) da vefatından önce görevini en güzel şekilde tamamlamış ve ümmetine şöyle vasiyette bulunmuştur:
“Ey Müslümanlar! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sarılıp onlara uyduğunuz sürece asla yolunuzu şaşırmazsınız. O iki emanet; Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm ve benim sünnetimdir.” (Veda Hutbesi)
Resûlullah (s.a.v.), bu vasiyetiyle vefatından sonra da ümmetin rehberliğini Kur’an ve Sünnet aracılığıyla devam ettirmiştir. Onu seven, ona uyan ve ona ümmet olan herkesin yolu bellidir: Kur’an ve Sünnet.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi