Allah-u Teâlâ, ilk insan Âdem (a.s.) ile eşi Havvâ’yı işledikleri hata sebebiyle yeryüzüne indirdi. İnsanlık, başlangıçta İslâm inancında birleşen tek bir ümmetti. Bireysel hata ve günahlara düşseler de, fıtratlarındaki tevhid inancına bağlı kalarak yaşamlarını sürdürdüler; bu konuda hiçbir aşırılığa ve sapmaya yönelmediler. Ancak zamanla hak dinden uzaklaşarak farklı dinlere ve fırkalara ayrıldılar. Zira dünya, imtihan yurdu olarak takdir edilmişti ve her şeyin kesin karşılığı ahirette verilecekti.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İnsanlar, başlangıçta yalnızca Allah’a ibâdet eden ve aynı inanç ve ilkeler etrafında birleşen bir tek ümmetten ibaret idi. Sonra zamanla hak dinden sapmalar başladı ve insanlar ayrılığa düştüler. Derken Allah, müjdeci ve uyarıcılar olarak elçilerini gönderdi. Beraberlerinde de, insanların anlaşmazlığa düştükleri konularda hükmetmesi için, mutlak hakîkati ortaya koyan Kitabı indirdi. Fakat kendilerine Kitap verilen Hıristiyanlar ve Yahudiler,kendilerine apaçık belgeler gelmiş olmasına rağmen, sırf aralarındaki ihtirâs ve kıskançlıktan dolayı Allah’ın kitabını paramparça ederek onda ayrılığa düştüler. Böylece Allah, onların anlaşmazlığa ve ayrılığa düştükleri o hakîkati,anlamaya, kabul edip yaşamaya Son Elçiye iman edenleri layık gördü ve bu konuda izniyle onları hidâyete ulaştırdı. Çünkü Allah, samîmî bir niyetle hakîkate ulaşmak isteyenleri dosdoğru yola iletir. (Bakara, 2/213)
Sahih hadisler ve siyer kaynaklarından öğrendiğimize göre, bu süreç yaklaşık on asır sürmüştür. Bu müddet zarfında insanlar, hem ilk insan hem de ilk peygamber olan Âdem (a.s.)’dan öğrendikleri İslâm inancını yaşayarak, fıtratlarını bozmadan tevhid üzere hayatlarını devam ettirdiler. Allah’a hiçbir şekilde şirk koşmadılar; kabirleri mescit edinmediler, ağaç, taş, heykel, kabir, türbe ya da anıtlardan bereket ummadılar. Kurbanlarını yatırlar adına kesmediler. Onların dünyasında tevhid akidesi bütünüyle hâkimdi.
İbni Abbas’dan (r.a.) gelen rivayet şöyledir:
“Âdem Aleyhisselam ile Nuh Aleyhisselam arasında on asır vardır. Bu müddet içerisinde bütün insanlık hak olan tek bir şeriat (din) üzereydiler. Sonra ihtilaf ettiler. Allah’ta müjdeleyici ve uyarıcı Nebiler yolladı.” (Buhari)
İlk Şirk Kabirle Başladı
Şeytan, insanlığın tevhid üzere yaşamasından elbette rahatsızdı. İnsanları saptırmak için türlü yollar denedi, fakat başarılı olamadı. Ta ki, toplum içinde herkesin sevip saydığı bazı salih kişiler vefat edene kadar… Bu kişilerin kabirleri zamanla insanların sıkça ziyaret ettiği, hatıralarını yaşattığı mekânlara dönüştü. İşte şeytan bu durumu fırsat bildi.
Önce, bu kabirlerin başında beklemeyi ve onları sık sık ziyaret etmeyi teşvik etti. Ardından, bu Salihleri unutmamak bahanesiyle resimlerini, suretlerini yapmayı fısıldadı. Sonra heykellerinin ibadet mekânlarına ve meydanlara dikilmesini telkin etti. Başlangıçta bu heykellere ibadet edilmiyordu. Ancak heykelleri diken nesil ölünce ve ilim zayıflayınca, insanlar onlara tapınmaya başladı. Böylece insanlık tarihinde şirke giden kapı, kabir ve anıtlar aracılığıyla açılmış oldu.
Zamanla bu insanlar öyle bir hale geldiler ki, Nuh (a.s.) onları yeniden tevhid inancına davet ettiğinde, toplumun ileri gelenleri halkı Nuh Peygamber’e karşı kışkırttı. İnsanları toplayarak şu propagandayı yaptılar:
“Bu adam sizin hayat tarzınızı kökünden değiştirmek istiyor! O hâlde, yaşamınıza yön veren değerlerinizi, inanç ve ideolojinizin sembolleri hâline gelmiş atalarınızı, önderlerinizi ve büyüklerinizi koruyun. Onların izinden ayrılmayın. Ne pahasına olursa olsun, vahiy kaynaklı değerlerin hayatınıza egemen olmasına izin vermeyin!”
Allah-u Teâlâ bu olayı Kur’an-ı Kerîm’de şöyle haber vermektedir:
“Dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; Vedd’i ve Süvâ’yı, bir de Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i asla terk etmeyin! (Nuh, 71/23)
Bu isimler, aslında geçmişte yaşamış sâlih zatlardı. Ölünce, şeytan onların hatıralarını yaşatmak bahanesiyle heykellerini yaptırdı. Zamanla bu heykeller ilâhlaştırıldı ve tevhid toplumu şirk toplumuna dönüştü. Bunun üzerine Allah, Nuh (a.s.)’ı göndererek onları tekrar tevhide davet etti.
Peygamberimiz ’in Kabir Konusundaki Uyarıları
Abbas (r.a.)’dan şöyle rivayet edilmektedir:
“Nuh kavminin putları olan Vedd, Süvâ, Yegus, Yeuk ve Nesr; Nuh kavminden birtakım salih zatların isimleriydi. Bunlar vefat edince, şeytan, kavimlerine: ‘Onlar adına hayatta iken oturup kalktıkları yerlere anıt dikin’, diye vahdetti. Onlar da bu anıtları dikip, onların adıyla adlandırdılar. Onlara ibadet edilmiyordu. Ancak onları diken nesil ölüp de ilim kalkınca, onlara ibadet edilmeye başlandı.” (Buhari 4935)
Bu kıssanın başka bir rivayetinde onların ilkin bu salih zatların kabirlerine gidip gelmeyi adet edindikleri, kabirleri başında bekledikleri, daha sonra anıtlarını yaptıkları ve sonraki nesillerin onlara ibadet ve dua ettiği geçmektedir. Şeytan şirkin tohumunu kabirler aracılığı ile ekmiş ve binlerce yıl geçmesine rağmen şirkin yüzü değişmemiştir.
Şeytanın bu planı, insanlık tarihinde defalarca tekrarlandı. Bu sebeple Resûlullah (s.a.v.), İslâm’ın ilk yıllarında kabir ziyaretlerini yasakladı; amacı, Allah’tan başkasına dua edilmesini ve kabirlerin ibadet yeri haline gelmesini engellemekti. Tevhid inancı yerleşince kabir ziyareti ibret almak ve ölüye dua etmek maksadıyla serbest bırakıldı.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ben kabirleri ziyaretten sizi yasaklamıştım. Artık onları ziyaret edebilirsiniz. Muhakkak ki, kabirler sizlere ahireti hatırlatır. Kim kabir ziyareti yapmak istiyorsa yapsın, ancak batıl bir söz söylemesin!” (Müslim 977/106; Ebu Davud3235; Ahmed bin Hanbel Müsned 5/3)
Aynı şekilde Resulullah’ın (s.a.v.) kendisi de Baki Kabristanlığında bulunan müslümanların kabirlerini birçok defa ziyaret ederek onlar için şöyle dua etmiştir:
Resulullah (s.a.v.) kabirleri ziyaret ettiğinde şöyle dua etmiştir.
“Selâm size ey bu diyarin mümin ve Müslüman olan sakinleri! Bizler de inşallah size katılacağız. Allah’tan bize ve size afiyet dilerim.” (M2257 Müslim, Cenaiz 104)
Resûlullah (s.a.v.), kabirlerin üzerine bina yapılmasını, yükseltilmesini, türbe ve anıt haline getirilmesini, mescit edinilmesini yasakladı. Bunlar yapılmışsa yıkılmasını emretti.
Hazreti Aişe’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar Peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler.” diye buyurmuş ve böylelikle onların yaptıklarının benzerini yapmaktan sakındırmıştır. (Buhari 4441)
Hazreti Aişe (r.a.) şöyle dedi:
Ümmü Seleme (r.a.), Nebi’ye (s.a.v.), Habeşistan beldesinde gördüğü bir kiliseyi zikretti. O kiliseye Mariye deniliyordu. Ümmü Seleme (r.a.) o kilisede gördüğü resimleri anlattı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Onlar öyle bir toplum ki; içlerinden salih bir kul öldüğünde onun kabri üzerine mescit inşa ederler! O resimleri de oraya yaparlar! İşte onlar, Allah-u Teâlâ katında mahlûkatın en şerlileridir!” (Buhari 527; Müslim 528/16; Nesei 702; Ahmed bin Hanbel Müsned 6/51)
Bu hadisler, kabirlerin üzerine bina inşa edenlerin, anıt mezar veya türbe yapanların, kabirleri mescid hâline getirenlerin Allah katında mahlûkatın en şerlileri olduklarını bildirmektedir.
Cabir b. Abdullah’tan rivayet edildiğine göre:
“Resulullah (s.a.v.) kabrin alçı ve kireç ile sıvanmasını, üzerine oturulmasını ve üzerine bina yapılmasını yasakladi.” (Müslim No: 970/94)
Cundub B. Abdullah el-Beceli’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) vefatından beş gün önce şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Sizden öncekiler Peygamberlerinin kabirlerini mescit ediniliyorlardı. Dikkat edin, sakin kabirleri mescit edinmeyin. Şüphesiz ki ben size bu işi kesinlikle yasaklıyorum.” (Müslim 532/23; Ebu Avane 1/401, Taberani Mucemu’l-Kebir 1686, İbni Sa’d 2/240)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yükseltilmiş, üzerine bina yapılmış, boyanmış veya mescid edinilmiş bütün kabirlerin; ayrıca dikilitaş, anıt, heykel ve put gibi tüm yapıların yıkılarak yerle bir edilmesini emretmiştir.
Hazreti Ali, Ebu’l-Heyyac el-Esdi’ye (r.a.) şunları söylemiştir:
“Dikkat et. Ben seni, Peygamber (s.a.v.) beni yerine getirmek üzere göndermiş olduğu aynı görevi gerçekleştirmek üzere gönderiyorum. Resulullah (s.a.v.) bana: “Yükseltilmiş olduğunu gördüğün her bir kabri mutlaka düzelt, her bir sureti mutlaka dümdüz et” diye emir buyurdu. (Müslim No: 969/93)
Abdullah ibni Mes’ud’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “insanların en şerlileri kendileri hayatta iken kıyamet üzerlerine kopan ve kabirleri mescitler edinen kimselerdir!” (İbni Hibban el-İhsan 2325; İbni Huzeyme 789; Taberani 10413; Ahmed bin Hanbel Müsned 1/405)
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ey Allah’im! Kabrimi tapilan bir put yapma!” (Ahmed bin Hanbel Müsned 2/246)
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Evlerinizi kabirler, kabrimi de bayram yeri edinmeyiniz! Her nerede olursaniz olun, oradan bana selam gönderiniz! Sizin selamınız bana ulaştırılır. (Ebu Davud 2042; Ahmed bin Hanbel Müsned 2/367; Albânî Sahîhu’l-Cami’ 7226)
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ım! Kabrimi kendisine namaz kılınan bir put yapma! Nebilerinin kabirlerini mescid edinen kavme Allah’ın gazabı şiddetlenir!” ( İbni Ebi Şeybe 2/269)
Günümüzdeki Şirk Unsurları
Bugün de Allah’ın hükmünü reddedip yerine beşerî kanun koyan liderler veya rejimler adına anıtlar, dikili taşlar, heykeller yapılmakta; buralarda törenler düzenlenmekte, saygı duruşları yapılmaktadır. Bu davranışlar, özünde tazim ve ibadet anlamı taşır. Putperestlik yalnızca secdeyle sınırlı değildir; yüceltme, kutsama ve yönelme de ibadetin kapsamına girer.
Kabirperestlik ise kabirde yatan kişinin cennetlik olduğuna, tasarruf sahibi bulunduğuna inanmak; ondan medet ummak, dua ve yardım istemek, onu Allah ile kul arasında aracı kılmaktır. Oysa ölülerden medet istenmez, dua yalnızca Allah’a yapılır. İslâm, bu tür fiilleri şirk olarak nitelemiş ve kesin şekilde yasaklamıştır.
Ne var ki, tarih boyunca bazı toplumlar —kendilerini Müslüman saysalar bile— kabirleri yükseltmiş, türbeler inşa etmiş, anıt mezarlar dikmiş, nice bâtıl ve bid’at uygulamalar ortaya çıkarmıştır. Hakkı gizleyen, menfaatperest âlimler ise hakikati anlatmak yerine küçük teferruatla meşgul olmuştur. Oysa dikili taşlar, anıt mezarlar, türbeler ve heykeller; Resûlullah (s.a.v.)’ın yıkılmasını emrettiği şirk yapılarıdır.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar”
İslami Okul Okulların En Önemlisi