Melekler; Allah’ın nurdan yarattığı, gözle görünmeyen nuranî varlıklardır. Yaratılış gayeleri, Allah’a kulluk, ibadet ve itaat etmektir. Onlar, “emanet” sıfatıyla muttasıf olup kötülük yapmaya kabiliyetleri yoktur. Çünkü Allah, onlara şehvet ve gazap gibi kötülüğe sevk eden duygular vermemiştir.
Meleklerin insanlar gibi havaya, suya ve gıdaya ihtiyaçları yoktur. Bu sebeple yemezler, içmezler, soluk almazlar, sıcaktan ve soğuktan etkilenmezler. Çalışıp kazanma, mal mülk edinme, barınma, yuva kurma, eşya edinme, evlenme ve nesil sürdürme gibi beşerî ihtiyaçlardan da münezzehtirler. Nurdan yaratıldıkları için öfke, şehvet, benlik, kin, kibir, kıskançlık gibi nefsanî duygulardan uzaklardır. Allah ne emrederse derhal yerine getirir, O’nun rızasının dışında hiçbir beklenti taşımazlar. Onlar, sürekli hamd ile tesbih eden, gece gündüz Allah’ı anmaktan bıkmayan kullardır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Hani meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. Bunun üzerine, secde ettiler; ancak İblis karşı geldi, kibre kapıldı ve kâfirlerden oldu!” (Bakara, 2/34)
Allah’a itaatte kusursuz olan melekler derhal secde ettiler. Ancak aslen cinlerden olan ve nefsanî duygularla hareket eden İblis, “Ben ondan üstünüm.” diyerek büyüklük tasladı ve secde etmedi. Böylece lanetlendi, cennetten kovuldu.
Meleklerin Mahiyeti
Allah, bitkilere, hayvanlara ve insanlara erkeklik-dişilik vasfı vererek nesillerini sürdürmelerini takdir etmiştir. Nurdan yaratılan meleklerde ise erkeklik, dişilik ve şehvet gibi beşerî özellikler yoktur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ahirete inanmayanlar, meleklere dişi varlıkların ismini veriyorlar. Hâlbuki onlar, bu konuda herhangi bir bilgiye sahip değiller; sadece, zannın peşinden gidiyorlar; oysa zan, hakikat için yeterli olmaz.” (Necm, 53/27-28)
Melekler, Allah’ın “kün” yani “ol” emriyle yaratılmışlardır. Bu sebeple gelişme, olgunlaşma, yaşlanma gibi süreçlere tabi değildirler; doğmazlar, doğurmazlar, üreyip çoğalmazlar ve ölmezler. Kıyamete kadar varlıklarını aynı hâl üzere sürdürürler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“O yaratmanın her şeklini ve her çeşidini bilir.” (Yasin, 36/79)
Meleklerin Çeşitleri ve Görevleri
Meleklerin makamlarını, sayılarını ve vazifelerini tam manasıyla yalnız Allah bilir. Ancak bize bildirildiği kadarıyla bazı meleklerin görevleri şunlardır:
Cebrâil (a.s.): Allah’ın emirlerini vahiy yoluyla peygamberlere tebliğ eder. Ayrıca depremler, fırtınalar, aşırı yağışlar, seller, yerlerin batması, yanardağların patlaması, güneşteki olağanüstü olaylar ve Allah’ın gazabına uğrayan toplumların helak edilmesi de onun görevlerindendir.
Mikâil (a.s.): Bitki, hayvan ve insan türü canlıların Allah tarafından takdir edilen rızıklarının yerinde ve zamanında ulaşması için göklerde ve yerdeki sebepler düzenini idare eder.
Azrâil (a.s.) – Ölüm Meleği: Eceli gelenlerin canlarını almakla görevlidir. Ölüm sebebi ister savaş, ister afet, ister hastalık, ister yaşlılık olsun; takdir edilen ömrünü tamamlayan, rızkını tüketen ve nefes sayısını dolduranların ruhunu Azrâil ve emrindeki melekler alır.
İsrâfil (a.s.): Görevi sura iki defa üflemektir. İlk üflemede kâinatın düzeni bozulacak ve kıyamet kopacaktır. İkinci üflemede ise yerler ve gökler başka bir şekil alacak, yeni bir düzen kurulacaktır. Bu yeni düzen mahşer olacaktır. Bütün canlılar yeniden diriltilip kabirlerinden kalkacak ve hesap için toplanacaktır.
Hamele-i Arş Melekleri: Arşı taşırlar. “Sübhânallahi ve bihamdihî” diyerek sürekli Rablerini tesbih ederler. Müminlerin bağışlanması için dua ederler.
Haffin Melekleri: Yeryüzünde insanların Kâbe’yi, gökyüzünde meleklerin Beytü’l-Ma‘mûr’u tavaf ettikleri gibi, Haffin melekleri de Arş’ı tavaf ederler.
Mele-i A‘lâ Melekleri: Allah’ın en yakın kıldığı, mukarreb melekler topluluğudur. Allah’ın sevdiği kullarını yanlarında anarlar.
Kirâmen Kâtibîn (Yazıcı Melekler): İnsanların sağ ve sol omuzlarında bulunarak amellerini kaydederler. Sağdaki melek sevapları, soldaki melek günahları yazar. Mahşer günü bu kayıtlar kişiye “Kitabını oku!” denilerek verilecektir.
Nusret Melekleri: Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak için mücadele eden müminlere yardım ederler. Bedir Savaşı’nda Müslümanlara yardım eden melekler buna örnektir.
Yeryüzü Melekleri: Dünyanın her yerinde, karada, denizde ve havada farklı görevlerde bulunan meleklerdir.
Gökyüzü Melekleri: Uzayda, ayda, güneşte, yıldızlarda, galaksilerde ve yedi kat semada Allah’a kıyam eden, rükû ve secde eden, hamd ile tesbih eden meleklerdir.
Münker ve Nekîr: Kabirde insana “Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?” diye soracak olan sorgu melekleridir.
Muhafız Melekleri: İnsanları cinlerden ve çeşitli zarar verici varlıklardan koruyan meleklerdir.
İlham Melekleri: İnsanlara iyiyi, doğruyu ve güzeli ilham eden, telkin eden ve teşvik eden meleklerdir.
Cehennem Melekleri (Zebânîler): Heybetli, iri cüsseli ve acıma duygusu olmayan meleklerdir. Görevleri cehennem azabını uygulamaktır. Zebanilerin lideri Malik’tir. Onların en büyüklerinden on dokuzu ise cehennemin başlıca muhafızlarıdır.
Cehennem Meleklerinin büyüğü olan Malik Cehennemin kapısına gelenlere diyecek ki:
“Ebediyen içinde kalacağınız cehennemin kapılarından girin bakalım! Rablerine karşı küstahça kibirlenenlerin varacağı yer ne korkunçtur!” diyecekler.” (Zümer, 39/72)
Cennet melekleri; güzel, nurlu, güleç ve çok sevimli olan meleklerdir. Cennet meleklerinin lideri ise Rıdvan adındaki melektir. Cennet meleklerinin büyüğü olan Rıdvan cennetin kapısına gelenlere diyecek ki:
“Rablerinden sakınanlar da gruplar hâlinde cennete götürülecekler. Nihâyet oraya vardıklarında, cennetin kapıları açılacak ve bekçileri onlara, Selâm sizlere, Ne büyük mutluluk bu! Haydi, ebediyen cennete buyurun!” diyecekler.” (Zümer: 39/73)
Melekler; yeryüzünde, yedi kat semada, kabirde, mahşerde, cennette, cehennemde ve mahiyetini bilmediğimiz daha nice âlemde bulunurlar. Kısa zamanda uzak mesafeleri kat etmeye, diledikleri şekil ve surete bürünerek görünmeye güçleri yeter. Bu kuvveti onlara veren Allah’tır.
Melekler, gece gündüz Allah’a kulluk, ibadet ve itaatle meşguldür. Kendilerine verilen görevleri eksiksiz yerine getirirler ve Allah’ın emirlerinden zerre kadar dışarı çıkmazlar. Göklerde ve yeryüzünde bulunan diğer varlıklar gibi melekler de Allah’ın kullarıdır. Onlar, kulluk ve ibadet için yaratılmışlardır. Bu kulluklarını en güzel şekilde ifa ederler; bıkmadan, usanmadan ve ara vermeden Allah’ın sınırsız yüceliğini tüm âleme ilan ederek tesbih ederler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Göklerde ve yerde olan herkes, O’nundur. O’nun katın- da bulunanlar, O’na kulluk etmekten kibre kapılmazlar ve bı- kıp yorulmazlar. Gece gündüz, bir an bile ara vermeden tesbih ederler.” (Enbiya, 21/19-20)
Batıl İnançların Temeli
Bütün batıl inanç ve ideolojiler; Allah’ın herhangi bir konuda yetersiz, âciz, muhtaç veya zayıf olduğu varsayımından doğar. Nitekim Hristiyanlar, İsa’yı Allah’ın oğlu kabul ederken; müşrikler de melekleri Allah’ın kızları sayarak O’na ortak koşmuşlardır.
Oysa çocuk edinmek, doğmak veya doğrulmak yalnızca kullara mahsus bir durumdur. Yüce Allah ise acizlikten, eksiklikten ve noksanlıktan tamamen münezzehtir. Müşriklerin “Allah’ın oğlu” yahut “Allah’ın kızı” diyerek ortak koştukları varlıklar, aslında kendileri gibi birer beşer ve aciz kullardır. Onlar, Allah’ın ikrama lâyık gördüğü seçkin kullar olsa bile, hiçbir şekilde ulûhiyet vasfına sahip değildirler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Rahman, kendisine bir çocuk edindi!” dediler. O her türlü noksanlıktan uzaktır, yücedir! Onların Allah’ın oğlu olduğunu iddia ettikleri kimseler gerçekte değerli kullardır.” (Enbiya, 21/26)
“Onlar, Allah’ın hükmüne aykırı bir söz söylemezler ve yalnızca O’nun emrine göre hareket ederler.” (Enbiya, 21/27)
Meleklerin Yaratılışı ve Özellikleri
Allah; övgüye, şükre, saygıya, minnettarlığa ve yüceliğe en layık olandır. Çünkü O, bütün mahlûkatı yarattığı gibi, melekleri de farklı güç, yetenek ve özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Allah’ın melekleri böyle farklı özelliklerle yaratmasının sebebi, onlara farklı görev ve sorumluluklar yüklemiş olmasıdır. Örneğin; cehennemde görevli azap melekleri ile insanın amellerini kaydeden kirâmen kâtibîn meleklerinin güç ve özellikleri elbette birbirinden farklıdır.
Melekler aynı zamanda farklı sayılarda kanatlara sahiptir. “Kanat” denilince insanın aklına kuşkanadı gelir; çünkü insan, bilmediği ve görmediği şeyleri bildiği şeylere benzetmeye meyillidir. Evet, meleklerin kanatları vardır; kimisinin ikişer, kimisinin üçer, kimisinin dörder, hatta daha fazla kanadı olabilir. Nitekim büyük meleklerden Cebrâil’in altı yüz kanadının olduğu rivayet edilmiştir. Ancak bu kanatların mahiyeti bizim bilgimizin ötesindedir. Nasıl olduklarını yalnızca Allah bilir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Her türlü hamd; gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a aittir! O, dilediğini yaratılışta üstün kılar. Hiç kuşku yok ki, Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Fâtır, 35/1)
Azap Meleklerine veya Rahmet Meleklerine Muhatap Olmak
Öyleyse, Yüce Allah’ın yarattığı azap meleklerine değil; rahmet meleklerine muhatap olmak için kendimizi ve ailemizi her türlü kötülükten korumalıyız. Çünkü cehennem ateşini tutuşturan, işlediği kötülükler sebebiyle bizzat insanın kendisidir. Tüm kötülüklerin temeli ve asıl kaynağı ise, ilâhî iradeye başkaldırarak sahte ilâhların boyunduruğu altına girmektir.
O hâlde unutmayalım ki; dünyada işlenen zulüm ve haksızlıklar, bir gün cehennemde ateş olup zalimlerin karşısına çıkacaktır. İşte zalimleri bekleyen o ateşin içinde, azap melekleri yani zebâniler vardır. Bu azap melekleri, Allah’ın emrini eksiksiz ve acımasızca yerine getirirler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Hem kendinizi hem de ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun! Başında, Allah’ın emirlerine karşı gelmeyen ve kendilerine verilen emri yerine getiren son derece sert ve güçlü melekler vardır.” (Tahrim, 66/6)
Resulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmuştur:
“Melekler nurdan yaratıldı. Cinler de alevli bir ateşten yaratıldı. Âdem ise size vasfolunan şeyden yaratıldı.” (Müslim Zühd 10760)
Meleklere İman
Meleklere iman, imanın şartlarından biridir. İman ise, görmediğimiz gaybî varlıklara inanmaktır. Bu da imtihanın bir gereğidir. Eğer biz melekleri açıkça görseydik, onlarla konuşup sohbet etseydik, imanın gizlilik yönü ortadan kalkar; sınavın anlamı kalmaz, iman ile küfür arasındaki denge bozulurdu. Bu sebeple, bazı gafillerin söylediği “Ben görmediğime inanmam” sözü, iman açısından geçersiz olduğu gibi, bilimsel açıdan da geçersizdir.
Çünkü insanın görme, işitme ve duyma kabiliyeti sınırlıdır. Bu sınırlı duyu organlarıyla nurdan yaratılmış, madde ötesi melekleri görmemiz elbette mümkün değildir. İnsan, meleklerden önce kendi ruhunu bile göremiyor; bu ise ruhumuzun olmadığı anlamına gelmez. Yine sürekli soluduğumuz havayı göremiyoruz, elektrik akımını göremiyoruz, hücreleri çıplak gözle göremiyoruz, gündüz vakti semadaki yıldızları göremiyoruz. Göremediğimiz ve sesini işitmediğimiz daha nice varlık vardır.
Nasıl ki bu varlıkları görmediğimiz halde varlıklarını inkâr etmek akılsızlık ise, Kur’an’ın varlıklarını bildirdiği melekleri inkâr etmek de aynı şekilde akılsızlıktır.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi