Salı, 20 Cemaziyelevvel 1447

Zorluklar, Direniş ve İlahi Yardım

 

Ümmet olarak içinde bulunduğumuz şartlar ne kadar zor ve çetrefilli olursa olsun, her zorlukla birlikte mutlaka bir kolaylık ve mutlaka bir çıkış yolu vardır. Çünkü her zorluk onu aşacak güç ve kabiliyeti kendi içinde barındırır. Allah, her sıkıntının ardından bir kolaylık ve bir çıkış yolu açar. Yeter ki biz kullar olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirelim; sabırla, azimle ve kararlılıkla mücadele edelim.

Ümmet, çeşitli dönemlerde zorluklarla karşılaşmış ve işgallere maruz kalmıştır. Bu çetin süreçler kimi zaman toplumsal çözülmeye, kimi zaman da yeniden dirilişe vesile olmuştur. Kur’an’da yer alan “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah: 94/5–6) Ayeti, bu çetin süreçlerde Müslümanlara umut, dayanma gücü ve stratejik mücadele azmi kazandırmıştır. Yine “Bizim uğrumuzda cihad edenleri yollarımıza eriştiririz” ayeti de Allah’ın yardımının ancak aktif mücadeleye bağlı olduğunu ortaya koymuştur.

İşte bu sebepledir ki:

Ey Müslüman! Omzundaki yük ne kadar ağır olursa olsun; seni sabırla donatacak, kalbine sebat verecek, sana yollar gösterecek olan Rabbine yönel, O’ndan yardım dile. Kur’an ve sünnet rehberliğinde; planla, programla, istişareyle, ilim ve akılla yola çık. Ve bu yolda Allah’tan yardım isteyerek harekete geç. Bir işi başardığında Rabbine şükret; ardından hemen bir başka işe giriş. Ancak bu şekilde zorluklar kolaylığa, sıkıntılar rahmete dönüşür. Fakat bütün bunları yaparken, Rabbinle olan bağını bir an olsun koparma.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Bizim uğrumuzda cihad edenleri, elbette yollarımıza eriştiririz. Şüphesiz Allah, iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebut: 29/69)

Bu ayet, cihadın yalnızca silahlı mücadeleyi değil; ilim, sabır, sebat, planlama ve stratejik kararlılığı da içerdiğini ortaya koyar. Zira “cihad”, Allah yolunda her türlü gayreti kapsamaktadır. Zorluklara karşı direniş; pasif bir bekleyiş değil, aktif bir mücadele gerektirir. Bu bağlamda tarih boyunca Müslüman toplulukların yaşadığı birçok kriz, sabırla ve stratejik mücadeleyle aşılmıştır.

Günümüzde ise birçok müslüman zorluklar karşısında ve işgaller karşısında kaçmayı tercih etmektedir. Savaş ve işgal nedeniyle topraklarını terk edenler ise ya denizlerde boğulmakta, ya da yabancı ellerde sığıntı bir şekilde yaşamaktalar. Bu kimseler, bulundukları ülkelerde basın açıklaması, gösteri, yürüyüş ve kınama gibi pasif yöntemlerle tepkilerini göstermekteler. Oysa işgal edilmiş bir coğrafyanın savaşsız, cihat sız kurtuluşu mümkün değildir.

Toprakları İşgal Edilen Sığınmacı Kardeşim!

Ne zaman bu yersiz ve zamansız çabaları bırakıp, işgal edilen yurduna geri dönecek ve Ebu Basir ile Ebu Cendel’i kendine örnek alacaksın?

İşgal altındaki bölgelerde gerçek kurtuluş ancak sahih bir cihad bilinciyle, planlı bir mücadeleyle, kolektif sabırla ve ilahi yardıma olan inançla mümkün olmuştur. Bu noktada Ebu Basir ve Ebu Cendel örneği dikkat çekicidir. Hudeybiye Antlaşması sonrasında Mekke’ye iade edilen Müslümanlardan olan bu iki sahabe, Resûlullah’ın Mekke yönetimiyle yaptığı anlaşmaya çelişmeden, bireysel cihad ve fiilî direniş yolunu seçerek İslam tarihinde meşru ve bağımsız bir direniş cephesi inşa eden öncülerden olmuşlardır.

Geri çekilme veya hicret bazı durumlarda davaya, vatana ihanettir. Bazen de yapılabilecek en doğru faaliyet olur.

Habeşistan ve Medine Hicreti; İlk Müslümanlar, Mekke’deki baskılara karşı Habeşistan’a hicret etmiş, bu süreçte taktiksel bir geri çekilme ile inançlarını korumuşlardır. Ardından Medine’ye hicret ise, sadece sığınma değil; bir İslam toplumunun inşa süreci olmuştur. Bu, zorluk karşısında sebat, strateji ve liderlik örneğidir.

Endülüs Direnişi; 8. yüzyılda kurulan Endülüs Emevî Devleti, yüzyıllarca Batı Avrupa’da İslam’ı temsil etmiş; hem ilmî üretim hem de siyasi direnişin merkezi olmuştur. Haçlı baskılarına ve iç ihtilaflara rağmen, sabır ve medeniyet inşasıyla bir direnç noktası oluşturmuştur.

Afganistan Direnişi (1979–2021);  Sovyetler Birliği ve ABD işgallerine karşı verilen mücadele, iman gücünün ve coğrafyanın stratejik avantajlarının nasıl birleştirilebileceğini göstermiştir. Afgan halkı, uzun vadeli bir cihad anlayışıyla modern savaş tekniklerini kendi lehine çevirmiştir.

İslami mücadele, yalnızca “beklemek” ya da sadece “saldırmak” değildir. Sabır, sebat, strateji ve istişareyle donatılmış bir hareket tarzı, hem dünyevî başarı hem de uhrevî rıza için elzemdir. Zorlukların aşılması için yapılması gereken; Kur’an ve sünnet ışığında ilimle, akılla ve toplulukla istişare ederek hareket etmek, ardından sonucu Allah’a havale etmektir.

Her zorlukla birlikte kolaylığın geleceği vaadi, ancak bu aktif sorumluluğun ifasıyla mümkündür. Bugün, ümmetin dirilişi; zihinsel berraklık, ideolojik kararlılık ve teknolojik hazırlıkla mümkündür. Kısacası, “sabreden kazanır” ifadesi, ancak çalışan, hazırlanan, mücadele eden ve Allah’a sığınan bir ümmet için geçerlidir.

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir