Pazar, 19 Şevval 1445

Alemlerin Rabbi’nin Şeriati ile Hükmetmek İçin Cihat eden Cemaatlere Karşı Beyate Vefanın Hükmünden Soranlara Cevap

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Muhammed’e ve bütün rasulleredir.

Bundan sonra ;

Bu satırları birçok değerli kardeşin şu günlerde şiddetle ihtiyaç duyduklarından dolayı ısrarla sordukları soruya cevap olsun diye yazıyorum. Bu soru mücahidin, alemlerin Rabbinin şeriatini tahkim edebilmek için cihad eden cemaat ile yapmış olduğu akit olan beyatına vefa göstermesinin hükmü nedir sorusudur.

Umulurki Allah, cevap veren birisini çıkartır diye bu konuda cevap vermeği geçiktirdim ve meseleyi ağırdan aldım. Velakin cevaba olan ihtiyacın artması ve değerli kardeşlerin şiddetli ısrarları beni bu sorunun cevabı hakkındaki bu muhtasar ve kısa satırları yazmaya sevk etti.

Allah’a sığınarak O’ndan hakkaniyet ve hidayet ve kabul dileyerek diyorum ki :

Beyatın tarifi :

İbni el-Esir manasının beyanı hakkında dediki : Akidleşme ve ahidleşmeden ibarettir. Bu durum sanki iki kişiden herbirinin kendi yanında bulunan ihlaslı nefsini, taatini ve kalbindekileri arkadaşına satması ve ona vermesi gibidir.

İbni Haldun Mukaddime’sinde dediki : Beyat, taat üzere verilen ahiddir.Beyat edenin, emirine hem kendi işinde hemde müslümanların işlerinde görüş hakkını ona teslim etmesi üzerine ahidleşmesidir. Bu konularda onunla tartışmaya girmez. Onu mükellef kıldığı konuları sevsede kerihte görse ona itaat eder.

Beyatın kısımları :

Beyatın kısımları ikiye ayrılır : Genel beyat(Büyük beyat) : Bu beyat müslümanların halifesine yapılan beyattır. Ve küçük beyat : Bu ise cemaatler ve müslüman ferdler arasında olmaktadır. bu kısımın altında ise çeşitli türler bulunmaktadır… bunlardan biride iyiliği emredip kötülüğü nehy etme üzere yapılan beyattır. Yine cihad için ve mazlumlara yardımcı olmak için yapılan beyatlerde bu türdendir.

Buradaki maksadımız ilim ehlinin eserlerinde beyan ettiği beyatın kısımlarını, türlerini ve gerçekleşme şekillerini ya da onun ahkamını ve ona ait meseleleri  tafsilalandırma değildir. Velakin burada muhtasar olarak anlatmak istediğimiz şey, özel beyatın türlerinden bir tür olan şeriatı tahkim etmek için cihad eden cemaatlere yapılan beyata vefanın hükmünüdür.

Beyata vefanın hükmü:

Beyat, Şeriatin vefa gösterilmesini ve iltizam edilmesini vacip kıldığı akdin ve ahdin türlerinden bir türdür. Şer’i yollar olmaksızın onun bozulması ve çekilmesi haramdır. Allah teala şöyle buyurmaktadır :  ‘‘Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin.’’(Nahl 91) ve Teala dediki : ‘‘Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.’’(İsra 34) Bir emire ya da bir cemaate Allah yolunda cihad üzere beyat eden herkes kati bir ahid vermiştir. Bu kişinin beyat ettiği şahsa marufta işitip itaat etmesi gerekmektedir.

Bu hüküm ilim ehlinin, talebelerin, davetçilerin ve mücahidlerin sözleri arasında meşhur olan bir hükümdür.

Değerli kardeşim sana onların sözlerinden bazılarını nakledeceğim :

Şeyh Abdullah Azzam(Rahimehullah) dediki : (Beyat herzaman iyilik ve takva üzere olur. Çünkü o iyilikte ve takvada yardımlaşmaktır. Günahta ve düşmanlıkta beyatlaşmak caiz değildir. Özel bir ahid ile ahidleşip sonra bir süre sonra Allah’ın razı olmadığı bir ameli yapmak için beyatlaşmayı talep etmesi  bunun gibidir. Şeriatte falan kişi ile ilişkini keseceksin ya da onu gözetleyeceksin ya da diğerlerinin özellerini araştıracaksın şeklinde şeyler yoktur. )

Sevgili kardeşim Allah kendisine rahmet etsin Şeyhin sözüne bir bak , diyor ki : ‘‘Beyat herzaman iyilik ve takva üzere olur. Çünkü o iyilikte ve takvada yardımlaşmaktır. Günahta ve düşmanlıkta beyatlaşmak caiz değildir.’’ iyilikte ve takvada yardımlaşma üzerine verilen ahidlerden bir ahde şeriatte beyat olarak itibar edilmektedir.  Ahid ise şeriatte kendisine vefa gösterilmesi vacip olandır.

Şeyh Muhammed Makdisi(Allah onu korusun) dediki : Mücahidlere, emirlerine itaat etmek ve onlarla tartışmamak ve onlara yardımcı olmak, onlara karşı sabırlı olmak ve gizlide onlara nasihat etmek vaciptir. Ubeydullah ibni El-Hayyar dediki : Usama ibni Zeyde geldim ve ona: Osman ibni Affan’a, Velid’e had ikame etmesi için nasihat etmeyeyim mi dedim. Usama dediki : Önünüzün dışında benim ona nasihat etmediğimi mi sanıyorsun ? Vallahi ben ona, yalnızca o ve benim aramda olacak şekilde nasihat ettim. Yalnızca şer kapısını ilk açan ben olmak istemedim’’(Muttafakun aleyh)

Mücahidler için açılan ve oradan fitnenin, fesadın, ayrılığın, tartışmanın, tefrikanın ve şerrin girdiği kıyamet gününde başkasının günahını taşıyan bir şer kapısı olmaktan sakın. Bir başkasının edinmiş olduğu kötü bir sünnet olmaktan ve onun günahını ve ona tabi olanların günahını kıyamet gününde sırtlanmaktan sakın. Bilakis hayrın anahtarı ve şerrin kilidi ol.  Kendisine güvenilen cihadı ve uğruna elin ve gönlün ile verdiğin beyatı koru.’’ (kavkazlarda bugünlerde olan imarat mevzusu üzerine sayfa 2)

Değerli kardeşim, Şeyhimizin (Allah onu korusun) sözlerine bak. ‘‘Kendisine güvenilen cihadı ve uğruna elin ve gönlün ile verdiğin beyatı koru.’’ O mücahidleri, cihadlarını ve emirlerine ve cemaatlerine vermiş oldukları beyatlarını korumalarını nasıl emrediyor bir bak. Eğer bu şer’i bir yol olmaksızın bozulursa şerin, fırkalaşmanın kapısını açan bir anahtar olmaktasın. Allahtan kendim ve senin için selamet ve afiyet dilerim.

Şeyh Atiyetullah el-Libi(Rahimehullah) dediki: Burada şunu ekliyorum: Cihad emirlerine tealluk eden meselelerde mesela biladu rafideyn deki el-kaidenin emiri gibi onun ve benzerleri gibi emirlere, yapılan beyatlar asıl itibari ile tercihe bağlı beyatlardır. Sonra bunlar küçük beyatlardır. Harb ve cihad üzerine yapılan beyatlardır. her kim beyat edip biladu rafideyndeki kaidetül cihat kafilesine katılmak isterse mesela beyat etsin. Lakin bu durum meydanlarda onlara katılmadıkça onu mecbur kılan birşey değildir. Herkesin bunu yapması gerekli değildir. O halde bazı kardeşlerin bazen internet adreslerinde sunduğu falanın ya da fulanın beyati gibi yapılan davetlere ihtiyaç yoktur. Denilir ki: o kendisinde fayda olmayan birşeydir. Sonra bu durum şerefli  olan bu beyatlarin kıymetini düşürmektedir. Sonra bu uygulamalar, bunları yapanların beyatın kıymetini, bu ahidlerin ağırlığını ve bu emanetlerin değerini bilmediklerine delalet etmektedir. Onlar bu işleri hafife alıyorlar ve bunarı yapmaya devam ediyorlar. Beyat ediyorlar ve beyatlarını falanın beyatı filanın beyatı diye ilan ediyorlar. Bunun gereğinin kıymetini takdir edemiyorlar. Bunlar vakıada belki olmakta belkide olmamakta. İnsanlar bunda ihtilaf etmektedirler. Kalplerde olanı ise Allah bilmektedir. Velakin bu tasarruf bu vehmi vermekte ve buna delalet etmektedir.

Beyatın şer’i bir mesele olduğunu ve onun kadrini ve ona ait kutsiyetler olduğunu bilmek gerekmekedir.  O bir emanettir ve şiddetle gereğini yerine getirmek gerekir. Onun konumunu düşürmek, onu hafife almak olmaz. İnsan cihad ameline başlayıp cihadi bir cemaate girdiğinde beyat etmeye ihtiyaç duyar. Ve ondan beyat istenir. O da beyat eder. Velakin eğer ahid vereceği sırada Allah’tan yardım isterse işte o esnada Allah’ın mededi, desteği ve yardımı ona nazil olur. her kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter… tevfik Allahtandır.’’(Kamil ameller mucmuası 1/425)

Şeyh Atiyetullah (Allah şehadetini kabul etsin)dediki: kast edilen: herkesin beyat etmesi gerekli değildir. Velakin dünyanın herhangi bir bölgesinde ya da yeryüzünün bir kenarında ya da cemaatin otoritelerinden bir otoritenin bulunduğu ya da velayetinin bulunduğu muayyen bir mekandaki mevcud olan bir cemaate katılan  kişi… işte böylesi bir kişi için cemaati işitip itaat etmesi gereklidir. Eli ile beyat etsin ya da etmesin fark etmez o kişi mücerred olarak cemaate girmesiyle ve cemaatin otoritesine ve cemaatin bölgesine girmesiyle cemaati işitip ona itaat etmesi gerekmektedir. Bu kişinin şeran muteber bir sebep olmaksızın cemaatten ayrılması veyahutta yeni cemaatler ihdas etmesi caiz değildir. Fakihler şeran makbul olan şeyleri belirlemişlerdir. …. Cemaatten çıkmak, yeni bir cemaat oluşturmak, yalnız kalmak, ayrılmak, onu küçümsemek, gibi şeyler ancak ve ancak söylediğimiz gibi şeran makbul olan sebeplerin dışında caiz değildir.’’(Kamil ameller mecmuası 4/1693)

Sevgili kardeşim Şeyh rahimehullahın sözüne bak. O diyor ki: Beyatın şer’i bir mesele olduğunu ve onun kadrini ve ona ait kutsiyetler olduğunu bilmek gerekmekedir.  O bir emanettir ve şiddetle gereğini yerine getirmek gerekir. Onun konumunu düşürmek, onu hafife almak olmaz. İnsan cihad ameline başlayıp cihadi bir cemaate girdiğinde beyat etmeye ihtiyaç duyar. Ve ondan beyat istenir. O da beyat eder. Velakin eğer ahid vereceği sırada Allah’tan yardım isterse işte o esnada Allah’ın mededi, desteği ve yardımı ona nazil olur. her kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter… tevfik Allahtandır.’’ İşte bu söz yapılan beyate iltizamın, ihtiramın ve kadrini tazim etmenin  vacipliğini gösteren son derece açık ve sarih bir sözdür. Ne kul için ne de bir cemaat için beyatını bozması ya da cemaatinden ayrılması şer’i bir gerekçe olmadıkça caiz değildir. Şeyh rahimehullahın sözününde delalet ettiği gibi o şöyle söylemektedir: İşte böylesi bir kişi için cemaati işitip itaat etmesi gereklidir. Eli ile beyat etsin ya da etmesin fark etmez o kişi mücerred olarak cemaate girmesiyle ve cemaatin otoritesine ve cemaatin bölgesine girmesiyle cemaati işitip ona itaat etmesi gerekmektedir. Bu kişinin şeran muteber bir sebep olmaksızın cemaatten ayrılması veyahutta yeni cemaatler ihdas etmesi caiz değildir. Fakihler şeran makbul olan şeyleri belirlemişlerdir. …. Cemaatten çıkmak, yeni bir cemaat oluşturmak, yalnız kalmak, ayrılmak, onu küçümsemek, gibi şeyler ancak ve ancak söylediğimiz gibi şeran makbul olan sebeplerin dışında caiz değildir.

Şeyh Ebu Musab Ez-Zerkavi rahimehullah dediki: ‘‘Bu şuanda tafsili şartlara uyumlu olarak kendisine beyat edilen ve beyat eden kişi için  belirli hakları gerekli kılan davette bilinen bir beyattır. Bu beyat, kendisinde şeran vefanın vacip olduğu beyatlardandır. Çünkü müslümanlar şartlarına bağlıdırlar… Onlar, cemai çalışmalarda, gayret gösterip çalışmaların temkin bulması için  özgürlük alanlarına dair bazı sınırlamaları kabul edenlerdir. Davetçilerin, İslami hayatın yenilenmesindeki ve ümmetin maslahatlarının tahkik edilmesindeki emelleri ancak bunun vasıtası ile gerçekleşir. Bu durum yalnızca hürriyetin sınırlandırılması ve işlerin salahiyeti açısından  sorumluluğunun lidere devredilmesi ve itaatte ihsan ile devam edebilmektedir.

İbni Teymiyye mecmuul fetavanın  29. Cüzünün  ilk kısmında bulunan genel fıkhi kaideler hakkındaki sözüde bunun gibidir. Öyleki   Müslümanların akidlerinde ve evlerinde birtakım şartlar bulunmaktadır. Ve cemai amelden alınacak sevap ve ecir arzulanarak, ümmetin eski ulaştığı konuma tekrardan ulaşabilmek ve hergün tekrarlanan acı veren feci olayların kapte bıraktığı etkiyi giderebilmek için tamamen ihtiyari bir şekilde kişinin nefsinin rızası ile oluşan bu şartlar ile amel etmeyi engelleyecek birşey bulunmamaktadır.

Gerçektende beyatını bozan kendi nefsini kötü bir hale düşürmüş olmaktadır. hatta bu kişi cemaatinden ayrılmak ile birlikte onlardan hiç kimseye eziyet etmese dahi bu böyledir.

Bu kişi ahdine vefalı olmadığından dolayı günaha düşmüştür. Ve bu, bugz edilen nifak hasletlerinden bir haslettir. Çünkü münafık olan kişi söz verdiğinde aldatır. Bu ahid hakkında söylenilen en düşük şey ise onun bir adak olduğudur. Kişi kendi nefsini adamaktadır. Ve adanılan adağa vefa vaciptir. Kişinin bu adağı adadıktan sonra sadece dili ile bile bunun değerini düşürmesi zem edilmiştir.

Bu kişi yine Kur’an-i Kerim’de geçen ve kınanmış olan akid bozma günahınada düşmüş olur. Bu olay sadece kazanımların durması onların ilerlemeyip artmaması demek değildir. Aynı zamanda kişi bozduğu akid ile daha önceden kazandığı hasenatlarıda kaybetmektedir.

Dördüncü olarak beyatını bozak kişi başkası için kötü bir örnek olduğundan dolayı günaha düşmektedir. Çünkü kendisinden sonra gelip onu taklid edecek olan kişileri cesaretlendirmiş ve beyat bozmayı makbul bir amel olarak göstermiştir.’’

Ey değerli kardeşim Şeyh rahimehullahın şer’i beyatlardaki vefanın vacipliği ve onu bozmanın haramlılığı hakkındaki  açık ibarelerine bir bak. Beyatını bozan kişi kendi nefsini bazı rezil işlere atmış olmaktadır. Bundan Allah’a sığınırız.

Şeyh Abdulhakim Hasan dediki: ‘‘İnsanların taat üzere yaptıkları beyatlar ve verdikleri ahidler, sadece kendi rızaları ile kendilerine vacip olmaktadır. Kişinin kendi nefsine gerekli kıldığı ahid ona vacip olmaktadır. Bu durum iki kişinin Kur’an ezberi üzerine ahidleşmesine benzemektedir. Bilindiği üzere Kur’an ezberi müslümanların hepsine vacip olan bir amel değildir. Ama kişi bunu yapma doğrultusunda birbaşkasına ahid verirse vermiş olduğu ahid ile Kur’an ezberi o kişiye vacip olmuş olur.’’(Beyat Suretleri ve Ona Vefanın Vacipliği)

Allah kendisine rahmet etsin yine dediki: ‘‘Daha önce açıklaması geçenlerden biride; taat üzere yapılan ahidlere ve beyatlara vefa göstermek gerekli ve vaciptir. Buna muhalefet etmek ise caiz değildir. Beyatın getirmiş olduğu zorunluluklardan çıkış yalnızca mükellefin masiyet ile emrolunması ile helal olur. Çünkü masiyette kimseye itaat yoktur, masiyette taat ve itaat vacip değildir. Birde mükellefin hakiki manada yapamayacağı şeylere zorlanması ile beyatını bozması caiz olur. işte bu iki hal durumunda mükellefin beyatına iltizam etmesi gerekmez.’’ (Beyat Suretleri ve Ona Vefanın Vacipliği)

Sevgili kardeşim Şeyh’in sözlerinin bütün açıklığı ile özel beyata vefanın vacipliğine yönelik görüş bildiren ilim ehlinin sözlerine nasılda mutabık olduğuna bir bak.

Şeyh Abdulkadir ibni Abdulaziz dediki: Müslümanların imamına yapılacak olan beyat şeran vaciptir. Amma insanların beyatı onların ahidleri kişinin kendi nefsini buna mecbur kılması ile vacip olmaktadır. Daha önceden açıklaması geçtiği üzere şeran vacip olanlar ahidler ile vacip olmaktadır.(el-umde)

Şeyh Abdlkadir kitabı el-Umde’de beyata dair birçok ahkamı ve meseleyi açıklamaktadır. Ve onun açıkladıklarından birtaneside kişinin kendi nefsini mecbur kıldığı özel beyata vefanın vacipliğidir.

Şeyh Ebu Munzir eş-Şankiti rahimehullah dediki: ‘‘Şüphesizki beyat kendisi ile Allah’a ibadet ettiğimiz bir din ve verilmiş sağlam bir sözdür. Velakin günümüzde bazı müslümanlar bununla oynamaktadırlar, onları bazen bir cemaate beyat ederken görürsün, sonra bu cemaat onların hoşuna gitmezse başka bir cemaate yönelirler sonra oraya beyat ederler sonra bu cemaatte onların hoşlarına gitmez ve üçüncü bir cemaat aramaya başlarlar. Ve böyle beyat etme ve bozma arasında döner dururlar. Taki beyat, değerini kaybedip,  insanların nefislerinde kötü birşey olarak sayılmayıncaya ve emirlere muhalefetten ve onlara karşı gelmekten engellemeyinceye kadar böyle devam eder.  Allahtan korkun ve beyatlarınızda sebat edin ve dininiz ile oyun oynamayın.’’ (İ’lan el-Hilafe fil-Mizan)

Değerli kardeşim Allah onu korusun Şeyhin, beyatın şanını tazim eden ve ona vefanın vacipliğine yönelik söylediği  sözlerinin açıklığına bir bak : ‘‘Şüphesizki beyat kendisi ile Allah’a ibadet ettiğimiz bir din ve verilmiş katı bir sözdür… Allahtan korkun ve beyatlarınızda sebat edin ve dininiz ile oyun oynamayın.’’

Sorulan sorunun cevabına yönelik ilim ehlinden, talebelerden ve mücahidlerden yapmış olduğum bu nakiller ile yetineceğim.  Şüphesizki bu güzel nakiller bu meselede hakkı arayan için fazlasıyla yeterlidir. Bunlara binayen diyorum ki;

Mücahide, Allah yolunda cihad etme üzere razı olarak beyat verdiği ve seçtiği emirine, cemaatine itaat etmek vaciptir. Şer’i yollar olmaksızın bu beyatı bozmak ya da iptal etmek haramdır. Şüphesizki şeriatte beyatin yüce bir değeri vardır. ‘‘Bu bir emanettir, şiddetle iltizam etmek gerekir küçümsenmez ve hafife alınmaz.’’, ‘‘kendisi ile Allah’a ibadet ettiğimiz bir din ve sağlam bir sözdür’’ onu bozmaktan sakın. ‘‘mücahidler için açılan ve oradan fitnenin, fesadın, ayrılığın, tartışmanın, tefrikanın ve şerrin girdiği kıyamet gününde başkasının günahını taşıyan bir şer kapısı olmaktan sakın. Bir başkasının edinmiş olduğu kötü bir sünnet olmaktan ve onun günahını ve ona tabi olanların günahını kıyamet gününde sırtlanmaktan sakın. Bilakis hayrın anahtarı ve şerrin kilidi ol.’’ Ve buda beyatını şer’i bir neden olmaksızın bozman ve onu geri çekmendir. ‘‘ahdine vefa göstermemek günaha düşmektir. Bugz edilen nifak hasletine yaklaşmaktır. Çünkü münafık ahid verdiği zaman aldatır.’’ Allahtan selamet ve afiyet dileriz.

Beyat sadece şer’i sebepler ve yollar ile helal olur bundan dolayı hevalar, vehimleri zanlar, hile ve tuzak,aldatma ile bozulmaz ya da geri çekilmez. Herkim böyle yaparsa şüphesizki Yahudilere benzemiştir. Çünkü onların en bilinen sıfatları özellikle verdikleri sözlerde ve ahidlerinde aldatma, hile ve tuzak ehli olmalarıdır.

Herkim  rızası ile tercih ederek bir emire ya da cemaate beyat ederse sonra cemaatin önde gelen isimlerinden ya da bazı ferdlerinden beyatını çözdüğünü ya da bozduğunu duyarsa ya da bu cemaatten bir taifenin beyatını  bozduğunu ve o cemaatten ayrı müstakil bir cemaat olduğunu duyarsa işte burada sevgili kardeşim mutlaka cemaatin genel emirinden meseleyi işitip anlamalısın. Beyat, verdiğin bir sözdür vefa göstermen sana vaciptir. Cemaatin emirinden açık bir şekilde izahat sana ulaşıncaya kadar beyatını ya da ahdini bozmak sana helal olmaz. Çünkü sen beyatini yakinen verdiği gibi onu ancak yakin ile bozabilirsin. Rıza, tercih etme, iki tarafın ittifakı ile gerçekleşen beyat ancak rıza tercih etme ve iki tarafın ittifakı ile bozulabilir . Onu zanlarla vehimlerle ve bir takım çıkarımlarla bozmak caiz değildir.

Ebu el-İz el-Hanefi rahimehullah dediki: Kitap ve sünnetten naslar ve ümmetin selefinin icması delalet ettiği üzere , emiril müminine ve namaz imamına, hakime ve savaş emirine içtihadi meselelerde itaat edilir. Bunların ictihadi meselelerde tabilerine itaat etme mecburiyetleri yoktur. Bilakis tabilerin kendi görüşlerini terk edip onlara itaat etmesi gerekmektedir.  Şüphesizki cemaatin maslahati ve onların arasının ülfet bulmasını arzulama ve fırkanın ve ihtilafın getirdiği kötülükten sakınma cüzi meselelerden daha önemlidir. Bundan dolayı bir hakimin şeran bağladığı bir hükmü başka bir hakimin bozması caiz değildir.’’(Tahavi şerhi 376)

Bu soruyu soran kardeşim bunun açıklaması bütün açıklığı ile sana beyan edildi. Şüphesizki beyatine iltizam etmen ve ona vefa göstermen sana  vaciptir. Çünkü onu sen kendi rızan ile cemaatine ya da emirine vermiş bulunmaktasın. Senin  bu vefa ile azgın düşmana karşı dini desteklemek için amel eden  cihad cemaatinden olan mücahid kardeşlerin ile  cihada devam etmen iyilikte, takvada ve hakka olan destekte onlar ile yardımlaşman cemaatine ya da emirine verdiğin ahdine ve beyatine vefalı olman vaciptir. Allah en iyisini bilendir.

Bunlar, Allahın bu sorunun cevabı hakkında yazılmasını kolaylaştırdığı şeylerdir. Şüphesizki tevfik bir olan Allah’tandır. Hata, eksiklik ve unutma ise nefsimden ve şeytandandır. Allah ve rasulu ise bundan beridir.

Yazan: Dr. Sami ibni Mahmud el-Ureydi

1438 Receb Ayı

Mütercim: Ebu Haris @S_EbuHaris

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.