Ev halkı için, tek bir kurban yeterli midir?

Hanefî mezhebine göre, yükümlülük şartlarına sahip olan herkes kurban kesmekle yükümlüdür.

Alimlerin çoğunluğuna göre ise, bütçeleri aynı/tek olup, aynı evde yaşayanlar adına aile reisinin kesmesiyle, diğerlerinden de sorumluluk düşer.

Cumhurun görüşü, hem Allah Rasûlu (s.a.v.)’in beyanatı ve pratiğe dayanan hadislerdir.

Misal olarak :

“Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” 

(Nesai, 2 /188 ; Ebu Davud, Edahi, 2/ 29; İbn Mace, Edahi, 1/ 233; Tirmizi, 2/ 196) buyurmuştur.

Yine Rasûlulullah (s.a.v.), kurban bayramında bir koç kurban etmiş ve “Bismillâh! Allahım! Muhammed’den, onun hane halkından ve Muhammed ümmetinden kabul buyur!” (Muslim, “Edâhî”, 19) diye dua etmiştir

Kurban kesmenin vâcib olduğunu söyleyen İslâm hukukçuları aynı zamanda kurbanın tek tek fertlere dönük bir ibadet olduğu kanaatindedirler (aynî vacib).

Kurban kesmenin sünnet olduğunu söyleyenlerden bazılarına göre (Ebû Yûsuf (182/798) gibi) de, bu ibadet aynî bir sünnettir. Dolayısıyla aile bireylerinden birinin kurban kesmesi yeterli değildir; yükümlülük şartlarını taşıyan herkesin kesmesi gerekir.

(Mergînânî, el-Hidâye, IV,71; Kadızâde Şemsuddîn Ahmed, Netâicu’l-efkâr, IX,510-1)

İmam Mâlik (179/795)’e göre ise, bir davar, sığır veya deveyi, kişinin kendisi ve şer’an nafakalarını sağlamakla yükümlü bulunduğu aile bireyleri adına kesmesi caizdir. Ancak Mâlik’in görüşü, adına kurban kesilen bireylerin kurbanlık hayvana iştiraki yönüyle değil, sırf kendi adına satın almakla birlikte söz konusu kişileri de buna ortak etmesi bakımından yani sevap itibariyledir. Diğer bir ifadeyle Mâlikî hukukçulara göre, kurban kesen kimsenin niyet etmesi halinde aynı kurbanın sevabına nafaka halkası içinde bulunan birlikte oturduğu yakınlarını da iştirak ettirebilir ve bu kurban onlar için de yeterli olur. 

(İbn Ruşd, Bidâyetu’l-muctehid, I,351-352)

Bununla birlikte İmam Mâlik, maddî durumu iyi olanların ayrı ayrı her bir fert için kurban kesmelerinin daha uygun olacağını belirtmektedir.

(Mâlik, el-Mudevvene, I,547; Bâcî, el-Muntekâ, Beyrut 1403/1983, III,97)

İmam Şâfiî ve Hanbelî fakihler de benzer bir yaklaşımla kurbanın kesen açısından aynî sünnet, nafakalarını sağlamakla yükümlü olduğu aile fertleri açısından kifaî sünnet olduğu kanaatindedirler. Nasıl ki farz, aynî ve kifâî farz olmak üzere ikiye ayrılıyorsa sünnet de aynî ve kifâî kısımlarına ayrılır ki, aile bireyleri açısından kurban kifâî sünnet örneklerindendir.
Burada aynî oluş, gücü yeten herkesin kesmesinin sünnet olduğunu, kifaî oluş da içlerinden birinin kesmesiyle diğer aile fertlerinden talebin sâkıt olduğu ve sünnetin yerine gelmiş olacağı anlamına gelmektedir. Kesilen kurbanın tek bir davar, sığır ya da deve olması arasında herhangi bir fark yoktur. Kurban edilebilme özelliklerine sahib bir hayvan olması yeterlidir.

(Nevevî, Ravdatu’t-tâlibîn, II,466-467; Şirbînî, Muğni’l- muhtâc, Kahire 1377/1958, IV,283; Şevkânî, es-Seylu’l-cerrâr, IV,77-78; Bardakoğlu, “Kurban”, DİA, İstanbul 2002; XXVI, 438)

Aynı şekilde Rasûl-u Ekram (s.a.v.)’in, saf beyaz, semiz ve boynuzlu iki koçtan bir tanesini; ümmetinden kurban kesmeyenler adına, diğerini de kendisi ve aile fertleri adına kurban olarak kestiği muteber kaynaklarda ifade edilmektedir.

(Buhâhî, “Edâhî”, 7; Muslim, “Edâhî”, 18; Ebû Dâvûd, “Edâhî”, 3,4; Tirmizî, “Edâhî”, 2; Nesâî, “Dahâyâ”, 14,28-31; İbn Mâce, “Edâhî”, 1; Dârimî, “Edâhî”, 1.

Bu husustaki rivayetleri topluca görmek için Tahâvî, Şerhu Me‘âni’l-âsâr, III,475-7)

Ayrıca Hâkim (405/1014)’in el-Mustedrak’inde sened bakımından sahih olduğunu belirttiği, “Rasûlullah (s.a.v.) bütün ev halkı için tek bir koç kurban ederdi” (Zeylaî, Nasbu’r-râye, IV,210) şeklinde bir rivayet de bulunmaktadır.

Her ne kadar İbn Şihâb ez-Zuhrî (124/742)’den, “Allah Rasûlu, kendisi ve hanesi halkı adına deve ya da sığır dışında hayvan kurban etmemiştir” (Muvatta, “Dahâyâ”, 5) şeklinde bir rivayet bulunmakta ise de, sıhhati hususunda herhangi bir tartışmanın söz konusu olmadığı bu rivayetler, İbn Şihâb’ın tesbitini doğrulamamaktadır.

Diğer yandan aynı içerikte olmak üzere Peygamber (s.a.v.) dönemi uygulaması hakkında bilgi veren rivayetler de bulunmaktadır.

Abdullah b. Hişâm anlatıyor: “Annem beni Peygamber (s.a.v.)’e getirdi. Allah Rasûlu (s.a.v.) başımı sıvazladı, bana dua etti. Rasûl-u Ekram (s.a.v.) bütün hanesi halkı adına tek bir koç kurban ederdi.

(Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,450
Taberânî el-Mu’cemu’l-Kebîr’de rivayet etmiştir. Ravileri Senette ismi geçen raviler, Buhârî ya da Muslim’in kitaplarındaki hadislerin senetlerinde yer alan ravilerdendir. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, Beyrut 1967, IV,21)

Aynı konuda bilgi veren başka bazı sahabîlerin, zamanla meydana gelen anlayış farklılıklarına da işaret ettikleri görülmektedir.

Ashabın önde gelenlerinden Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.anh) anlatıyor: “(Peygamber (s.a.v.) zamanında) biz bir tek koyun / koç kurban ederdik. Kişi bunu kendisi ve aile fertleri adına keserdi; yerlerdi ve ikram ederlerdi. Fakat bilâhare insanlar(dindarlık konusunda) birbirleriyle yarış ve rekabete girdiler de, kurban kesmek mağrurluk alâmeti oldu.

(Muvatta’, Dahâyâ 4,5; Tirmizî, Edâhî 10; İbn Mâce, Edâhî 10.

Hasen sahih bir hadistir. Ahmed ve İshak bu görüştedir. Bazılarına göre ise küçükbaş hayvan ancak bir kişi için kurban edilebilir ki, Abdullah b. el-Mubârak bu kanaatte olanlardandır. Tirmizî, Edâhî 10. Nevevî’nin değerlendirmesine göre hadis sahihtir. el-Mecmû’, VIII,384)

Aileden bir kişinin kurban kesmesinin yeterli olduğu hususuyla ilgili olarak zamanla oluşan farklı telakkiden şikayetlenen diğer bir sahabî de Huzeyfe b. Esîd’dir. Şöyle demiştir:

“Ebû Bekir ve Ömer’in sünnet olarak algılanacağı endişesiyle kurban kesmediklerini gördüm. Ne var ki kurban konusundaki sünnete vakıf olduktan sonra ailem beni sıkıntıya (cefâ) soktu. Öyle ki artık herkes için ayrı bir kurban kesiyorum.”

(Taberânî el-Mu’cemu’l-kebîr’de rivayet etmiştir. Ravileri Senette ismi geçen raviler, Buhârî ya da Muslim’in kitablarındaki hadislerin senetlerinde yer alan ravilerdendir. Heysemî, Mecmau’z-zevâid, Beyrut 1967, IV,18)

Aynı sahabîden nakledilen diğer bir rivayette ; Ebû Bekir ve Ömer (r.anhuma)’nın halkın da kendilerine tabi olacağı/kendileri gibi yapacağı endişesiyle aileleri adına kurban kesmedikleri, halbuki şimdi ailesinin kendisini bu hususta zora soktuğu bilgisi bulunmaktadır.

(Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,444)

Ne ilginçtir ki, Huzeyfe b. Esîd, hane halkı adına tek bir kurbanın yeterli olması şeklindeki Rasûl-u Ekram (s.a.v.) dönemi uygulamasından vazgeçilerek, herkes için ayrı ayrı kurban kesmeye doğru bir dönüşümden şikayetlenirken, Ebu Serîha, hiç kurban kesmeme eğiliminden şikayetlenmektedir:

“Peygamber zamanında kurban ibadetinin nasıl yerine getirildiğiyle ilgili uygulamayı (sünnet) öğrendikten sonra bu hususta ailem beni sıkıntıya soktu. Rasûl-u Ekram (s.a.v.) zamanında hane halkının tamamı için bir, bilemedin iki kurban kesilirdi. Şimdi ise komşularımız, onun kurban kesmesi gerekmez, diyerek bizi pintileştirdi/cimrileştirdi.”

(İbn Mâce, “Edâhî”, 10; Beyhakî, es-Sunenu’l-kubrâ, IX,450; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,157.
Bûsirî ez-Zevâid’de diyor ki: Sened bakımından sahih, ravileri de sikadır)

Fakat bu rivayet ve şikayetlenmelerin ortak noktası, Rasûlullah (s.a.v.)’in bizzat kendi tatbikatı ve devrindeki uygulama, hane halkı adına tek bir kurban kesme şeklinde iken bilâhare farklı bir uygulamanın baş göstermiş olmasıdır.

Bütün bu rivayetler, nafaka halkasına dahil olup hayatlarını aynı çatı altında sürdüren aile bireyleri adına tek bir kurban kesmenin yeterli olduğu hususunda herhangi bir tereddüde mahal bırakmamaktadır. Ayrıca bu husustaki rivayetlerin geneli dikkate alındığında ashab-ı kiramın Peygamber zamanında kurban ibadetini bu şekilde yerine getirdikleri, Rasûl-u Ekram (s.a.v.) bu uygulamadan haberdar olmasına rağmen herhangi bir olumsuz tavır sergilemediği anlaşılmaktadır. Bir küçükbaş hayvanın kaç kişi adına kurban edilebileceği hususunda fukaha arasında bazı ihtilaflara rastlanmakta ise de (Tahâvî, Şerh Meâni’l-âsâr, III,477; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,157) , bir ev halkının tamamı adına bir küçükbaş hayvanın kafi olduğu hususunda bu rivayetler açık ve kesindir. Bu hususta, “nafaka halkasına dahil bulunan aile bireylerinin tamamı adına içlerinden birinin kurban kesmesi, yükümlülüğün sakıt olması anlamında değil, kurbanın sevabını onlara bağışlama yani sevabda ortaklıktır” şeklindeki yorumlar (Kâsânî, el-Bedâi’, V,70), rivayetlerin bu tür yorumlara imkan vermeyecek sarahatte olması; nesih ya da tahsis iddiası (Tahâvî, Şerh Meâni’l-âsâr, III,477) ise, delilden yoksun bulunması itibariyle mucerred iddiadan öte geçememektedir.
Bu sarahat karşısında, hedy kurbanının sırf bir kişi için kesilebileceği hükmünden hareketle, udhiyye kurbanı hakkında da kıyas yoluyla aynı hükmün geçerli olması gerektiği iddiası (İbn Ruşd, kurbanın fert ya da aile adına kesilmesiyle ilgili olarak fakihler arasındaki ihtilafın sebebini bu şekilde açıklamaktadır. Bidâyetu’l-muctehid, I,352.
Ayrıca Azîmâbâdî, Avnu’l-ma’bûd, Tah: Abdurrahman Muhammed Osman, Beyrut 1979, VIII,6; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V,15), rivayet itibariyle sahih, hükme delâleti de sarih naslar karşısında itibara alınmaz (fâsidu’l-i’tibâr). (Azîmâbâdî, Avnu’l-ma’bûd, VIII, 6; Şevkânî, Neylu’l-evtâr, V, 157)

Son bir husus olarak beriltilmelidir ki, kurban ibadetinin sebebi vakittir ki bu da bayram günleridir (eyyâmu’n-nahr)(Kadızâde Şemsuddîn Ahmed, Netâicu’l-efkâr IX, 506)

Binaenaleyh sebep tekrar ettikçe kurban kesmenin hükmü de tekrar eder. Dolayısıyla mükellefiyet şartlarını taşıyan bir Müslüman, kendisi ve nafaka halkasına dahil bulunan aile bireyleri adına ömrü boyunca kurban bayramına ulaştıkça kurban keser. Emrin tekrara delâlet etmesiyle ilgili usul tartışmaları bir yana, “Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” (Nesai, 2 /188 ; Ebu Davud, Edahi, 2/ 29; İbn Mace, Edahi, 1/ 233; Tirmizi, 2/ 196) şeklindeki hadis, bu hükmün açık delilidir.

Küçük çocuğa gelince:

Ebu Hanife ile Ebu Yusuf un görüşünde sahih olana göre, küçüğün malından kurban kesmek vacibdir.

Onlara göre onun yerine babası veya vasisi kurban keser, küçük de mümkün olduğu kadar kurbanından yer, tüketilen şeylerin dışında geriye kalan ile aynından yararlanılan elek, kalbur gibi şeyler satın alır. Tüketilen şeyler alamaz. Veli (fıtır sadakasında da olduğu gibi) küçük çocuklarından her birisi için bir koyun yahut da yedi kişi için bir deve ya da bir sığır keser.

İmam Muhammed ve Zufer şöyle demektedir:

Veli, kendisinin özel malından kurban keser, küçük çocuğun malından kesmez.
Hanefilerde Zahirru’r-rivaye’ye göre –ki bu bazılarına göre azhar olub fetvaya esas olan görüştür– (edDurru’l-Muhtâr, V, 222; Tebyînu’l-Hakâik, VI, 2, 3; Tekmiletu Fethi’l-Kadîr, VIII, 67-70; el-Lubâb, IH, 232 vd.), küçük çocuk için kurban kesmek mustehabdır, vacib değildir. Babanın küçük çocuğun malından kurban kesme hakkı yoktur, çünkü bu hâlis bir yakınlaştırıcı ibadettir. İbadetlerde aslolan ise –fıtır sadakasının hilâfına– başkasının sebebiyle kimseye vacib olmamasıdır. Fıtır sadakasının böyle olmasının sebebi ise onda meûnet manasının bulunmasıdır. Bu sadakanın sebebi ise, kendisine infak ettiği ve velayeti altında bulunan bir kişinin bulunmasıdır. Ercah görüş de budur.

(Meûnet’ : Yerine ödeme yapılan nefis veya mal türünden olup korunması, muhafaza edilmesi sonucunu veren harcama demektir. Fıtır sadakası meûnet manası da taşıyan bir ibadettir. Onun ibadet olması muhtaç kimselere tasaddukta bulunmak suretiyle Allah’a yaklaştıncı olmasındandır. Meûnet olması ise, Hanefîlere göre geçindirmekle yükümlü olduğu ve üzerinde velayet hakkı bulunan hizmetçisi, küçük oğlu gibi kimseler sebebiyle mükellef üzerine -nafakası gibi- vacib olmasından dolayıdır. el-Vasîtfî Usuli’İ-Fıkh, 151 -birinci baskı)

Mâlikîler de küçük çocuk için kurban kesmek sünnettir, demektedirler. 

(eş-Şerhu’l-Kebîr, II, 118)

Şafiîlerle Hanbelîler ise küçük çocuk için kurban kesmek sünnet değildir, demektedirler.

(Muğni’l-Muhtâc, IV, 283; Keşşâfu’l-Kınâ’, III, 17; Kalyubî ale’lel-Muhallâ ale’l-Minhâc, II, 249)

Netice olarak, küçük çocuk adına velisinin malından kurban kesmek, Hanefîlerle Mâlikîlere göre mustehabdır.

Kurbana Ortak Katılmak

Deve veya sığır olduğunda kurbana ortak katılmak câizdir. Sığır veya deveye 7 kişiye kadar, kurban kesmeyi ve Allah’a yakınlığı amaçlayan insan katılabilir.

Câbir’den rivayete göre, o şöyle demiştir:

«Nebî aleyhisselam ile beraber Hudeybiye’de iken bir deveyi 7 kişi ve bir sığırı 7 kişi kurban ettik.»

(Hadisi Muslim; Ebû Dâvûd: Dahaya: 6; İbn Mâce: Dahaya: 5 ve Tirmizi kaydetmiştir.)

Kurban kesilecek hayvanın miktarı veya kaç kişi için yeterli olacağı

Fakihler (el-Bedâyi, V, 70; Tebyînu’l-Hakâik, VI, 3; Tekmiletu Fethi’l-Kadîr, VIII, 76; ed-Durru’l-Muhtâr V, 222; el’Kavânînu’l-Fıkhıyye, 186; Bidâyetu’l-Muctehid, I, 420; eş-Şerhu’l-Kebîr, II, 119; Muğni’l Muhtâc, IV, 285,292; et-Muhezzeb, 1,238; et-Muğnî, VIII, III, 619 vd.; Keşşâful-Kınâ’ II, 617) koyun ve keçinin ancak bir kişi için kurban edilebileceği, deve veya sığırın 7 kişi için yeterli olacağı hususunda ittifak etmişlerdir.

Çünkü Cabir’in rivayetinde şöyle denilmektedir:

“Hudeybiye’de Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte kurban kestik. Deveyi de sığırı da 7 kişi için kestik.” 

(İmam Ahmed ile Kutub-i Sitte sahibleri rivayet etmişlerdir. Nasbu’r-Râye, IV, 209)

Muslim’in lafzında şöyle denilmektedir:

“Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte hacca niyyet ederek çıktık Rasulullah (s.a.v.) bizlere deve ve sığırda bizlerden her 7 kişinin için bir bedeneye ortak olmasını emretti.”

(Şafıîler bu hadis-i şeriften, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, Hanefîlerin hilâfına kurbandan Allah’a yakınlaşmayı kasteden kimseyle böyle bir maksadı olmayanın ortak olmasının caiz olduğu hükmünü çıkartmış ve şöyle demişlerdir: Bu hadisin zahirine göre onlar aynı evin halkı değildiler. Şöyle ki; her hangi birisi kurban kesmek istese, bir başkası hediye göndermek istese, başkası da et maksadı ile iştirak etse, eti paylaştırmak haklan vardır. Çünkü böyle bir kurbanını taksimi, esah olan görüşe göre ifraz türü bir paylaştırmadır)

Hanbelîler ise, bir kişinin ev halkı adına bir tek koyun veya bir inek ya da bir deve kesmesinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Onlar Muslim‘in Aişe (r.anha)‘den yapmış olduğu rivayet ile amel ederler:

Peygamber (a.s.) bir koçu, kendisiyle ailesi namına kesmiştir, boynuzlu beyaz iki koçun birisini de kendi adına, diğerini de ummeti adına kesmiştir.” (Ebu Dâvud)

Ayrıca İbni Mace ve Tirmizî sahih olduğunu belirterek Ebu Eyyub’dan şunu rivayet etmektedirler:

İnsanlar Peygamber (s.a.v.) döneminde bir koyunu hem kendi adına, hem de aile halkı adına kurban eder, ondan hem kendileri yer, hem de başkalarına yedirirlerdi,”

Aynı şekilde Malikîler de kişinin koçu, inek veya deveyi hem kendi adına, hem de aile halkı adına kurban etmesini caiz kabul etmişlerdir, isterse 7 kişiden fazla olsunlar.

Şu kadar var ki, sevapda ortaklık olması için kurbanın kesilmesinden önce şu üç şartın bulunması gerekir: Bu kişinin masrafım karşıladığı bir akrabası olması, ve kendisi ile birlikte aynı yerde oturması. Bunları, kurban kesmenin sıhhatinin şartlarında açıklamış bulunuyoruz.

Yine Şafıîler şöyle demektedirler:

Bir aileden bir kişinin kurban kesmesi ile sunnet-i kifâye hâsıl olur. İsterse ötekiler bu konuda ona izin vermiş olmasınlar.

Kurbana; Adak ve Akika Kurbanlarının Katılması
Kurban ortaklarına akika ve adak kurbanı kesecek olanlar da katılabilir.

Durr’ul-muhtar’da deniyor ki:

Büyük baş hayvana ortak olan 7 kişiden birisi Hıristiyan olsa veya bir müslüman sırf et için ortak olsa, onlardan hiçbirisinin kurbanı olmaz. Çünkü kan akıtmak parçalanmaz. (Hidaye)

Bunu şerh eden İbni Âbidin diyor ki:
“Kan akıtmak parçalanmaz” sözünün illeti (sebebi, hikmeti) şudur:

Kurbanın bazısında kurbet kast edilmemiştir. Yani Allah rızası için, sevab kazanmak için kesilmemiştir.

Demek ki bir kimse, sırf eti için kurban kesse, sevab beklemediği için o hayvan kurban olmaz. Ama, akikada, şükür kurbanında, adakta kurbet vardır. Yani Allah rızası için kesilmektedir. Kurbet olan adak hayvanını Hıristiyan ortağın kestiği hayvana veya sırf et için kesilen hayvana, yahut geçen yıl kesilemeyip tasadduk edilmesi gereken hayvana benzetmek çok yanlıştır.

Geçen sene kesilmesi gereken kurban kesilmemişse, artık bu sene kesilmez. Bunu sahibi kesip yiyemez. Bedelini bir fakire verir. Bir kimse kurban adasa, kurban bayramı gelince kesmese, artık bunu kesemez, bedelini fakirlere verir.

Bir kimse, “Ben ölünce, benim için kurban kesin” dese, bunun da etini sahibi yiyemez, fakirlere vermesi gerekir. Bir de kurbanlığın karnından çıkan yavru yenmez, fakirlere verilir. Bir kavle göre de, fakirin kestiği kurban adak hükmüne gireceği için sahibi bu etten yiyemez. Sahih olan başka bir kavle göre etinden yemesi câizdir.

Bu konuda yine İbni Âbidin diyor ki:

“Önce nezredilib, bayram günleri geçtikten sonra, tasadduk edilmesi vacib olan kurbanın eti ile, ölen kimsenin vasiyetiyle kesilen kurbanın etini sahibi yiyemez. Biz bunu Bezzaziyye’den naklen zikrettik. Bir de kurban almakla fakirin üzerine vacib olan kurbanın etidir. Ki bu da geçen iki kavilden birisine göredir. Bir de kurbanlığın doğurduğu yavru. Bunu da Haniye’den naklen zikrettik. Bir de ortaklardan bazısının kendi hissesiyle geçmiş yılın kurbanını kaza etmeye niyetlendikleri 7 kişi arasında ortaklı hayvanın eti. Bunu da Haniye’den naklen zikrettik. İşte saydığımız bu kurbanların hepsinin etlerinin sarf yeri fakire tasadduktur. Bu yazıyı ganimet bil.” (Redd-ul Muhtar)

Ebu Bekir Kaşani diyor ki:

“Ortaklar bayram kurbanı veya diğer kurbanlarla kurbeti (Allah’a yaklaşmayı, yani sevabını) murat ederlerse onlara bu kurban sahih olur. Kurbanın vacib, nafile veya bazısına vâcib bazılarına vâcib olmaması fark etmez. Aynı şekilde ortakların bazıları vacib olan kurbanına, bazıları ceza kurbanına, bazıları kefaret kurbanına, bazıları nafile, bazıları Hacc-ı temettu ve Hacc-ı kıran kurbanına niyet suretiyle kurbet yönlerinin aynı veya farklı olması fark etmez.”

(Bedayi-us-sanayi fi-tertibiş-şerayı)

En iyisini Allah bilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.