Pazar, 29 Cemaziyelevvel 1446
Kadin Erkek Esitligi Ne Demektir

Kadın Erkek Eşitliği Ne Demektir?

 

İnsanlık her konuda olduğu gibi kadınlar konusunda da birçok sapmanın içine düşmüştür. İslam sağa veya sola sapan insanlığı doğru yola iletmek için gönderilmiştir. İnsanlığı kurtuluşa götürecek olan bu din vasat bir yoldur.

Günümüz toplumlarında kadınlar konusunda sapmanın en önemli sloganı “Kadın-Erkek Eşitliği” söylemidir. Kadın-Erkek eşitliğini savunanlara; siz kadın ve erkeği hangi konularda, nasıl ve neye göre eşitliyorsunuz diye sorsanız. Bir cevap alamadığınız gibi ifrat veya tefrite varan saçma sapan şeyleri telaffuz ettiklerini görürsünüz. 

Örneğin;

Kadın ve Erkek fiziksel olarak mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek ruhsal olarak mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek annelik ve babalık duyguları hususunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek biyolojik ve üreme konusunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek din hususunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek yapacakları işler hususunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek siyasi ve idari alanda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek kanun ve yasalar konusunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek yetki ve sorumluluklar konusunda mı eşitleniyor?

Kadın ve Erkek kısaca hangi konuda eşitleniyor?

Elbette bazı konularda kadın ve erkek eşittir. Bazı konularda kadınlar, bazı konularda ise erkekler üstün vasıflarda yaratılmıştır. Kadın ve erkek insan olmaları, Allah’a kul olmaları yönüyle eşittir. Ancak kadın hakları ve eşitlik hezeyanını zırvalayanlar kadın ve erkek eşitliğinden kastettikleri şey bunların hiçbirisi değildir. 

Onların eşitlikten kastettikleri kadını sıcak yuvasından çıkarıp sokağa salma davasıdır, kadını tesettüründen soyup şehvet aracı yapma davasıdır, kadını evinden çocuğundan koparıp ara eleman ve vitrin olarak kullanma davasıdır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 

“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan eşini var eden ve bu ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Öyleyse adına dileklerde bulunduğunuz Allah’a karşı korunun ve akrabalık bağlarını koparmamaya büyük özen gösterin! Üstünüzde sizi sürekli gözetleyen bir Allah var!” (Nisa Suresi: 1) 

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: 

“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvadan başka üstünlüğü yoktur”

Allah kadın ve erkeğe fıtratlarına (yaratılışlarına) uygun yetki ve sorumluluklar vermiştir. Kadın ve erkek birbirinin rakibi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Kim bunu değiştirmeye kalkışırsa Allah’ın yarattığı fıtratı tahrif etmiş olur. Yukarıda sayılan hususların hiçbirisinde kadın ve erkek eşit değildir. Bunu “Kadın-Erkek Eşitliği”ni savunanlar da çok iyi biliyorlar.

Kadın ve Erkeğin eşit olma ihtimali en fazla olan bir konudan örnek verirsek: Kadın ve erkek kanun ve yasalar konusunda mı eşitleniyor? Bu konuda da eşitlik söz konusu değildir. İster Yüce Allah’ın semadan indirdiği “İslam Şeriatı” olsun, isterse insanların uydurduğu “Beşeri Sistemler” olsun, kanun ve yasalar önünde kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır ve eşit değildir.

İslam şeriatında; cihadın kadınlara değil, erkeklere farz kılınması, miras, mihr, nifas, nafaka, cami, cuma gibi birçok konuda kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır.

Beşeri Sistemlerde; Kadınlara askerlik yaptırılmaması, doğum izni, süt izni, annelik izni, nafaka, kadının beyanı gibi birçok konuda kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır. Ne tuhaftır ki anayasalarında kadın ve erkek eşitliğinden bahseden bu zavallılar aynı anayasada kadın ve erkeğe farklı yetki ve sorumluluklar veriyorlar. 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Erkekler, hanımlar üzerinde (âmir ve) yöneticidirler. Çünkü Allah, bazılarını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Ayrıca erkekler mallarından harcama yaparlar.” (Nisa Suresi: 34) 

Daha güçlü, cesaretli ve dayanaklı olan erkek bu görev için daha uygundur. Yaratılışı gereği kadın duygusal, yufka yürekli, zayıf ve narin olduğundan, aileyi veya toplumu yönetme ve onu dış tehlikelerden koruma görevi onun sırtına yüklenmemelidir. Ayrıca erkekler çalışıp para kazanmak ve mallarından harcama yaparak ailenin geçimini sağlamakla yükümlüdür. Yükümlülük ise aynı oranda yetki gerektirir. Aile reisi erkek olduğu gibi toplumun sevk ve idaresi de erkektedir. 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, “İranlıların başına Kisra’nın kızı getirildi.” diye haber geldiği zaman peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur “İşlerini kadına tevdi eden bir kavim felah bulmayacaktır.” demiştir.  (Buhari, Tirmizi, Nesai)

 Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:

“Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız bu durumda yerin üstü (hayat) altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise yerin altı üstünden (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkânı kalmaz).” (Tirmizi) 

Allah erkekleri yönetici vasfında yarattığı halde kadının yönetici konumuna getirilmesi kadına ve erkeğe zulümdür. Toplumun ifsat olmasıdır. Bir kadının yetki sahibi ve makam mevki sahibi olduğunu düşünün. Her gün her türden erkekle yüzleşip muhatap olması, mahremiyetin, kadınlık fıtratının, edep ve hayâ duygularının törpülenmesi, parçalanması ve yok olması demektir. 

İnşaatta çalışan, kamyon süren, sokakları süpüren, fabrikada çalışan, ofiste çalışan kadınlar… “Kadın da erkekler gibi her işi yapar.” diyerek fıtratı bozup toplumu ifsat eden haydutlar annelerimize, kızlarımıza ve bacılarımıza en büyük kötülüğü yapanlardır. 

Kadının eşya gibi alınıp satılması, mirastan mahrum bırakılması, kız çocuklarının öldürülmesi, hukuki haklardan mahrum edilmesi nasıl zulüm ve ifsad ise idarenin kadına verilmesi, kadının kadınlara mahsus olmayan işlerde çalıştırılması, kadının vitrin gibi kullanılması ve reklam aracı yapılması da zulüm ve ifsadın bir başka çeşididir. 

Kadın haklarını savunduklarını ve eşitlik iddiasını dillendirenler;   

Genelev, bar, pavyon, gazete, televizyon, sosyal medyada kısaca her ortamda kadının fuhuş metaı haline getirilerek namus ve şerefinin pazarlanmasını görmezler, konuşmazlar ve gündeme getirmezler. Çünkü onların derdi kadının hakkı, hukuku, namusu ve izzeti değildir. Onların derdi kadına kolay yoldan ulaşma, şehevi arzuları, heva ve hevesleridir. Çünkü onlar toplumda ahlaksızlığın edepsizliğin ve fuhşiyatın yayılmasını isteyen aşağılık mahlûklardır. 

Onlar her fırsatta her türlü ahlaksızlığı destekleyerek inananlar arasında ahlâksızlığın, çirkin davranışların, fuhşiyatın yayılması için her türlü şeytanlığı yaparlar. Bu çirkin işlerin insanları, aileyi ve toplumu nasıl ifsat ettiği ortada. Tüm bu ifsad hareketine karşı neler yapılması gerektiğini kitap ve sünnetten öğrenerek planlı ve organize bir şekilde çalışılmalıdır. Beşerin uydurduğu yol metotları bırakılarak Rabbani mücadele metotları tercih edilmelidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“İnananlar arasında ahlâksızlığın, çirkin davranışların, fuhşiyatın yayılmasını isteyenlere hem bu dünyada hem de ahirette can yakıcı bir azap vardır! Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nur Suresi: 19)

Kadın haklarından, kadın erkek eşitliğinden bahseden ikiyüzlüler ya kadınların namus ve şerefini pazarlayarak fuhuş metaı haline getirirler. Yada kadınlara fıtratlarına uymayan yetki ve sorumluluklar verirler. Yada kadınları fıtratlarına uymayan işlerde çalıştırarak kadınların helak olmalarına sebep olurlar.

Öyleyse kadın hiç mi çalışmayacak ya da kadının çalışması konusunda sınır ve kaideler var mıdır?

Her meselede olduğu gibi bu konuda da İslam’ın kendine mahsus kaideleri elbette vardır.

 

Müsennif VELİOĞLU

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.